بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ
Mekkeli putperestler, 22. âyette “zalimler” diye anılan lider kesiminin öncülüğünde İslâm’a, Kur’an’a ve Hz. Peygamber’e karşı tam bir yardımlaşma ve dayanışma halinde mücadele veriyorlar; özellikle bu sûrenin indiği Mekke döneminin ortalarından itibaren bu baskı ve zulümleri giderek şiddetleniyordu. İşte 25. âyette, onların aralarındaki bu dayanışma ve yardımlaşmanın hem haksız olduğuna hem sonuç vermeyeceğine hem de ağır bir cezayı gerektirdiğine işaret edilmiş; 26. âyette de İslâm’a ve müslümanlara karşı amansız bir baskı ve zulüm için yardımlaşanların âhirette Allah’ın hükmüne teslim olmaktan başka çarelerinin kalmayacağı belirtilmiştir. Böylece bu âyetler, –22. âyetle de bağlantılı olarak– başta Kur’an’ın ilk muhatapları olmak üzere, bâtıl inanç ve ideolojiler, haksız ve adaletsiz uygulamalar uğruna dayanışmaya girişenlere, bu yolda öncülük edenlere ve onları destekleyenlere yönelik veciz bir uyarı değeri taşımakta, uğrayacakları nihaî hezimeti dile getirmektedir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 528
بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ
İsim cümlesidir. بَلْ idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir. "Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki" anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
هُمُ mübteda olarak mahallen merfûdur. الْيَوْمَ zaman zarfı, fetha ile mansub olup مُسْتَسْلِمُونَ ‘e mütealliktir. مُسْتَسْلِمُونَ mübtedanın haberi olup ref alameti و 'dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
مُسْتَسْلِمُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istif’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. بَلْ , idrâb harfidir. İntikal için gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Zaman zarfı الْيَوْمَ , önemine binaen amili olan مُسْتَسْلِمُونَ ’ye takdim edilmiştir.
Müsned olan مُسْتَسْلِمُونَ , ism-i fail vezninde gelerek durumun devam ve sübutuna işaret etmiştir.
الْيَوْمَ , kıyamet gününden kinayedir.
بَلْ atıf edatlarından biridir. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Hak Teâlâ, بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ ["Hayır hayır. Bugün onlar teslim olmuşlardır"] buyurmuştur. Birisi bir şeye boyun eğip, ona inkiyâd ettiğinde الِاسْتِسْلامُ denilir. Aslında bunun manası, "münakaşayı bırakıp, selameti istemek" demektir. Buna göre ayetten kastedilen mana, o kâfirlerin, cehennem azabından kurtulma hususunda çaresiz bir şekilde artık boyun eğip, ne tapanlardan, ne de tapılanlardan hiçbir medetleri kalmadığıdır. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)