سَنُقْرِئُكَ فَلَا تَنْسٰىۙ
Hz. Peygamber ilk dönemlerde kendisine gelen Kur’an vahyini ezberleme konusunda oldukça aceleci davranıyor, bir kelime veya harfi kaçırma korkusuyla Cebrâil vahyi henüz tamamlamadan tekrar etmeye çalışıyordu. Bu sebeple Resûlullah’a Kur’an okurken acele etmemesini emreden ve onu unutmayacağı konusunda güvence veren Kıyâmet 75/16-19. âyetleriyle, “Sana Kur’an’ı okutacağız ve Allah öyle dilemedikçe unutmayacaksın” meâlindeki bu sûrenin 6. âyeti inmiştir. Böylece bir taraftan Hz. Peygamber bu davranışından vazgeçirilmiş oluyor, diğer taraftan da vahyin korunmasının güvenceye alındığı bildiriliyordu (Şevkânî, V, 494). Hz. Peygamber’in unutmaktan korunmuş olması da Allah’ın kudretini gösteren delillerdendir. Peygamberin şahsında gerçekleşen bu ilâhî mûcizenin sırrı, Kur’an’ı okuma ve ezberleme tarzında ümmetin hafızalarında sürekli olarak tecelli etmektedir. 7. âyette unutturmama garantisine, “Allah dilemedikçe...” şeklinde yapılmış bulunan istisnâ hususunda müfessirler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bazıları bu istisnanın neshe delâlet ettiğini yani “Allah herhangi bir hükmü yürürlükten kaldırmak istediği zaman onu peygambere unutturur” mânasına geldiğini ifade ederler. Bazı âlimlere göre ise bu âyet –tıpkı “Gerçek şu ki, biz dilersek sana vahyettiğimizi ortadan kaldırırız” (bk. İsrâ 17/86) meâlindeki âyette ve benzerlerinde (meselâ bk. Hûd 11/107-108) olduğu gibi– peygamberin unutmasını Allah’ın hiç dilemediği, dolayısıyla onun da hiçbir zaman unutmadığı” anlamına gelir (bk. Şevkânî, V, 494; Elmalılı, VIII, 5760). Bize göre “Sizler ancak rabbinizin (bunu) dilemesi sayesinde dileyebilirsiniz” (İnsan 76/30) âyetinde olduğu gibi burada da bir ilâhî kanuna, bir ilkeye atıf yapılmaktadır. Kulunu yaratılış amacına uygun olarak şekillendiren ve donatan Allah’tır. O böyle yapmasaydı insan böyle olmazdı; düşünemez, konuşamaz, aklında tutamaz, unutamazdı. 6. âyete göre Resûlullah, kendisine okutulanı (Kur’an’ı) asla unutmayacaktır; ancak bu, Allah istediği için böyledir; unutmasını isteseydi elbette unutacaktı.
Müfessirler, “Sana kolaylık ve huzurun yollarını açacağız” meâlindeki 8. âyeti de Hz. Peygamber’in şahsına özgü olarak değerlendirip kolaylaştırmayı “Allah’ın onu, beşerî bir çaba göstermeden Kur’an’ı ezberlemeye, dinin kurallarını uygulamaya, kendisini cennete götürecek amelleri yapmaya muvaffak kılması” şeklinde yorumlamışlardır (Zemahşerî, IV, 243-244; Râzî, XXXI, 142-143). Şevkânî ise “din ve dünya işlerinden hangisine yönelirse o yolda muvaffak kılması” anlamında yorumlamıştır (bk. V, 494).
سَنُقْرِئُكَ فَلَا تَنْسٰىۙ
Fiil cümlesidir. سَنُقْرِئُكَ fiilinin başındaki سَ harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. نُقْرِئ damme ile merfû, meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
لَا تَنْسٰى atıf harfi ف ile makabline matuftur. لَا nefy harfi olup olumsuz manasındadır. تَنْسٰى elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
نُقْرِئ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi قرأ ‘dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
سَنُقْرِئُكَ فَلَا تَنْسٰىۙ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümleye dahil olan سَ , istikbal harfidir. Cümleyi tekid eder. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır. Muzari fiil, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
افعال babındaki سَنُقْرِئُكَ fiili azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Önceki ayetlerdeki gaib zamirden cemi mütekellim zamire iltifat edilmiştir.
فَلَا تَنْسٰىۙ şeklindeki ikinci cümle, makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Müspet sıygadan menfi sıygaya geçişte iltifat sanatı vardır.
Menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayetteki لَا َharfi cezm edici olan nahiye edatı olarak alınsa bile تَنْسٰىۙ fiilinin sonundaki elif, ayetler arasındaki dengeden dolayı sabit kalacaktır. (Yusuf Sütşurup, A’lâ Sûresi Işığında Kurtuluşa Erenler)
Burada Allah Teâlâ bütün yaratıklarla ilgili genel hidayetini açıkladıktan sonra özel olarak Resulullah (sav) ile ilgili hidayetini açıklamaktadır. Bu da Hz Peygamber'i vahyi algılamaya, herkes için hidayet olan Kur'an'ı ezberlemeye yöneltmesi, ayrıca da onu bütün insanların hidayetine muvaffak kılmasıdır.
Bu ayet, Hz Peygamber'in duyduğu hiçbir şeyi unutmayacağına dair Cenab-ı Allah'tan bir garanti verildiğine işarettir. Bu vaat içinde vahyin devam edeceğine dair de yüce bir vaad vardır. Bu, okutmak ifadesinden anlaşılmaktadır. قرأ , okudu; اقرأ , okuttu; قارئ , okuyucu; مقرئ , öğretici demektir. Yani şimdi ve ileride sana vahyettiklerimizi Cebrail'in diliyle okutacağız, sağlamlık ve hafıza gücünden dolayı sen asla unutmayacaksın. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)
Hak Teâlâ'nın, فَلَا تَنْسٰى (unutmayacaksın) ifadesinin manasının, kimler için nehiy olduğunu, sonundaki elifi maksurenin, tıpkı السَّب۪يلَا (Ahzab, 33/67) kelimesinde olduğu gibi, fasıla için getirilmiş bir elif olduğunu, dolayısıyla mananın, "Onu okumaktan ve tekrarlamaktan gaflet etme ve geri durma. Aksi halde, Allah'ın diledikleri hariç, sen onu unutursun" şeklinde olduğunu söylemişlerdir. Ama meşhur olan görüş, ayetin inşâî değil, ihbarı bir cümle olup, [Biz sana, unutmayacağın ve unutmaktan emin olacağın bir hale gelene kadar sana okuyacağız] manasında olmasıdır. Ayetin bu ifadesini, ihbari saydığımızda, manası, "Allah'ın, Hz Peygamber'e, "Seni artık unutmayacak bir hale getireceğim" müjdesini vermek olur. Ama bunu, inşâî (yani emir nehiy) sayarsak, mana, "Allah, Hz Peygamber'e, unutmasına mani olan sebeplere devam etmesini emretmiştir, bu sebepler de, öğrenimde bulunması ve devamlı okumasıdır. Halbuki, bu mana müjde ve onun durumunun yüceliğini anlatma bakımından, birinci mana gibi değildir. Bir de bu, Hak Teâlâ’nın, [Ona acele ederek, dilini hareket ettirme] (Kıyame, 15/16) ayetinin ifade ettiğinin aksine bir mana olmuş olur. (Fahreddin er-Râzî)