Gâşiye Sûresi 2. Ayet

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ خَاشِعَةٌۙ  ...

O gün birtakım yüzler vardır ki zillete bürünmüşlerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وُجُوهٌ yüzler var ki و ج ه
2 يَوْمَئِذٍ o gün
3 خَاشِعَةٌ öne düşüktür خ ش ع
 

Kıyamet, dehşetiyle her şeyi kuşatıp sardığı için istiare yoluyla ona “kaplayan, bürüyen” anlamında gāşiye denmiştir (Zemahşerî, IV, 246). İbrâhim sûresinin 50. âyeti dikkate alınarak gāşiye kelimesinin “ateş” anlamına geldiği de söylenmiştir (Şevkânî, V, 499).

Müfessirler 2 ve 3. âyetlerde, zillet kaplayacağı ve yorgun bitkin düşeceği bildirilen “yüzler”le inkârcıların kastedildiğini söylemişlerdir. Onlar dünya hayatında büyüklük taslayıp inkâr bataklığına saplandıkları, müminleri küçümsedikleri, peygamberin davetini kabul etmeyi ve müminlerle eşit konumda bulunmayı kendilerine yediremedikleri için kıyamet gününde yüzlerini korku bürüyeceği; çektikleri sıkıntı ve cezadan dolayı bitkin bir halde bulunacakları ifade edilmektedir. 4. âyet inkârcıların gireceği cehennemin son derece sıcak ve kızgın olduğunu, 5. âyet ise orada kendilerine serinletici içecek yerine aşırı derecede sıcak sıvılar verileceğini bildirmektedir. 6-7. âyetlerde inkârcılara verilecek yiyeceğin kuru dikenden ibaret olacağı, ihtiyacı karşılamayıp çektikleri elem ve ıstırabın artmasından başka bir şeye yaramayacağı haber verilmektedir. Cehennemliklerin yiyecek ve içecekleri burada anlatılanlardan ibaret değildir. Meselâ Sâffât sûresinin 62, 67. âyetlerinde yiyecek olarak “zakkum ağacı”ndan, içecek olarak kaynar su karışımı bir sıvıdan; Muhammed sûresinin 15. âyetinde bağırsakları parçalayıcı bir içecekten, Hâkka sûresinin 36. âyetinde cehennemde yananların bedenlerinden akan sıvıdan söz edilmiştir. Bu örneklerde de görüldüğü üzere Kur’an’da, genellikle insanlarda belirli bir çağrışım yapması ve sonuçta bir korku ve kaygı uyandırıp günahlardan uzaklaşmaya teşvik etmesi için cehennem ve oradaki şartlar dünya hayatında korku, acı, nefret, tiksinti vb. duygular veren bazı olaylar, durumlar, maddeler için kullanılan kelimelerle, isimlerle anılmış, bu yönde tasvirler yapılmıştır. Ancak yeri geldikçe ifade edildiği gibi (meselâ bk. Mutaffifîn 83/22-28) âhiret hayatı gayb âleminden olduğu için orayla ilgili tasvirlerden mutlaka kelime ve sözlerin ifade ettiği dış mânayı anlamak ve böylece oradaki nimet veya sıkıntıların da dünyadakilerin aynısı olduğu gibi bir sonuca varmak gerekmez. Müminler bunlara inanır, mahiyetini ise Allah’ın bilgisine havale ederler; mahiyeti ne şekilde olursa olsun, son derece ağır olacağında kuşku bulunmayan uhrevî cezanın her türlüsünden kendilerini koruyacak olan bir inanç, ibadet ve ahlâka sahip olmak için çalışırlar. Sonuç olarak, Kur’ân-ı Kerîm’deki bu gibi tasvirlerin asıl amacının insanlarda böyle bir dindarlık duyarlılığını geliştirmek olduğu göz ardı edilmemelidir.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt:5 Sayfa: 608-609
 

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ خَاشِعَةٌۙ


İsim cümlesidir.  وُجُوهٌ  mübteda olup lafzen merfûdur.  يَوْمَئِذٍ  zaman zarfı  خَاشِعَةٌ ‘a mütealliktir.  يَوْمَ  zaman zarfı  إذ ’e muzaftır.  يَوْمَ  ref mahallinde feth üzere mebnidir.  إذ mukadder sükun ile mebni bir isimdir. Çünkü muzÂfun ileyh olarak cer mahallindedir. Aldığı tenvin ise mahzuf bir cümleden ivazdır. Takdir:  يوم إذ تغشى الغاشية (Kaplayanın kapladığı gün) şeklindedir. 

خَاشِعَةٌ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. 

خَاشِعَةٌ  kelimesi sülâsî mücerred olan  خشع  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ خَاشِعَةٌۙ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. Zaman zarfı  يَوْمَئِذٍ , ihtimam için, amili olan  خَاشِعَةٌۙ ‘ya takdim edilmiştir.

خَاشِعَةٌۙ ‘e müteallik olan  يَوْمَ  zaman zarfı  إذ ’e muzâftır.  يَوْمَئِذٍ ‘deki tenvin mahzuf bir cümleden ivazdır. Muzâfun ileyh cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

يَوْمَئِذٍ  kıyamet gününden kinayedir.

Mübteda olan  وُجُوهٌ ‘un nekre gelmesi, nev ve tahkir ifade eder. Mübtedanın haberi 4. Ayettedir.

وُجُوهٌ (yüzler) kelimesiyle, onların sahipleri kastedilmektedir ki, bunlar da kâfirlerdir. Bunun delili şudur: Cenab-ı Hak yüzleri, zelil olmak, çalışıp didinip, yine de neticede yorulmakla nitelemiştir. Bunlar mükellefin sıfatlarıdır. Ancak ne var ki, zillet duygusu ve korku, yüzde belirir. İşte bu sebepledir ki, korkuyu yüze nispet etmiştir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)

وُجُوهٌ , cüz-kül alakasıyla mecâz-ı mürseldir. Yüz söylenmiş, yüzün sahibi kastedilmiştir.

وُجُوهٌ ‘un sıfatı olan  خَاشِعَةٌۙ  ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir. İsm-i fail vezni, müteallik almasına olanak sağlamıştır. Sıfat mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

خَاشِعَةٌۙ  ism-i faili,  وُجُوهٌ ’a nispet edilmiştir. Bu ifadede istiare vardır. Canlılara mahsus olan haşyet duyma, yüze nispet edilmiş, böylece iradesi olan bir canlı yerine konmuştur.  Aynı zamanda cümlede tecessüm sanatı vardır.

خشع (Huşû), kalp fiillerindendir. Yalnız insanlar için kullanılır. Bilgi ve bilinçten kaynaklanır. Allah’ın büyüklüğü hakkında insanın bilgisi arttıkça huşusu da artar. Dünyada müminlere, ahirette kafirlere nispet edilir.

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ (Yüzler vardır)  خشع (huşu), boyun eğmek, mütevazi bir durumda kalmak demektir.  وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ خَاشِعَةٌۙ  ayetinde mecâz-ı mürsel var­dır. Bu, zikr-i cüz, irade-i kül kısmından olup yüz ile insanın tümü kastedilmiştir. (Safvetü’t Tefâsir)

Ayet-i kerîmede yer alan  خَاشِعَةٌۙ  kelimesinin mastarı olan  خشع  insanın başına gelen zillet, rüsvalık ve değersizlik anlamları kinaye yoluyla ifade olunmaktadır. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)