Beled Sûresi 19. Ayet

وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا هُمْ اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ  ...

Âyetlerimizi inkâr edenler ise; kötülüğe batmış kimselerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ ve kimseler
2 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
3 بِايَاتِنَا ayetlerimizi ا ي ي
4 هُمْ onlar
5 أَصْحَابُ adamlarıdır ص ح ب
6 الْمَشْأَمَةِ solun ش ا م
 

İnsana lutfedilen duyu organlarından söz edildikten sonra ona, “iki yol”un da gösterildiği belirtilmektedir. Duyu organları dış dünyadan bilgi edinme araçlarıdır; “iki yol” ise genellikle “iyilik ve kötülük yolları” olarak açıklanmış olup bu ifade insanın, olgular ve eylemler üzerine “doğru-yanlış, iyi-kötü” şeklinde hüküm verme ve tercihte bulunma yetenekleriyle donatıldığı anlamına gelir. Böylece bu iki kısa âyette veciz bir üslûpla Allah Teâlâ’nın insana bilgi edinme, düşünüp yargıda bulunma ve seçim yapma yetenekleri lutfederek bu yetenekleriyle onu yeryüzünün en seçkin varlığı halinde yarattığı anlatılmaktadır. Bu yetenekler aynı zamanda insanın bir ödev ve sorumluluk varlığı olmasını da gerektirmiştir. İşte 11. âyette bu sorumluluğu yerine getirmeyenler, bu zahmeti göze alıp iyilikler yolunu seçmeyenler kınanmakta; ardından da o dönem toplumunun en ağır sorunları ve bunlarla ilgili başlıca ödevler sıralanmaktadır. 13-17. âyetlerde veciz şekilde anlatıldığı üzere o dönemin en ağır insanî sorunları kölelik, yoksulluk ve merhametsizlikti. O dönem için çareler ise köleleri özgürlüklerine kavuşturmak, yetimi ve yoksulu doyurmak, birbirine sabırlı ve merhametli olmayı tavsiye etmekti. İslâm’ın sosyal ahlâkının kapsamlı bir özeti olan bu ifadeler, eski deyimiyle tahdîdî değil tâdâdîdir; yani sınırlayıcı değil, örnek göstericidir. Kuşkusuz iyilikler imanla birlikte değer kazanacağı için 17. âyette inananlardan olma şartı da getirilmiştir. Buradaki “inanma”, “yapılan iyiliğin faydasına ve gerekliliğine inanma” olarak da yorumlanmıştır (bk. Şevkânî, V, 521). Rivayete göre Hakîm b. Hizâm adlı bir sahâbî, Hz. Peygamber’e, “Yâ Resûlellah! Vaktiyle ben Câhiliye döneminde sadaka verir, köleleri özgürlüklerine kavuşturur, akrabalarımla yakından ilgilenir, buna benzer iyilikler yapardım. Bunlardan sevap kazandım mı, ne dersiniz?” diye sorunca Hz. Peygamber, “Müslüman oldun ve artık bütün o iyiliklerinin sevabını alacaksın” buyurmuşlardır (Müsned, III, 402). 18. âyet iyilik ve doğruluğun, iyi müslüman olmanın sözde değil, yukarıdaki âyetlerde çerçevesi çizilen bir inanç, zihniyet ve yaşayışta olduğunu göstermektedir. Allah’ın âyetlerinin gösterdiği yol budur. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler ise bu yoldan da sapmış olacakları için 19. âyette onlar, “bâtılın ve erdemsizliğin yanında olanlar” diye anılmıştır; son âyette de bunların nihaî âkıbeti hatırlatılmıştır.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa:626-627
 

وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا هُمْ اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ


وَ  atıf harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ , mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. بِاٰيَاتِ  car mecruru  كَفَرُوا  fiiline mütealliktir. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.   

هُمْ اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ  cümlesi  الَّذ۪ينَ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَصْحَابُ  mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.  الْمَشْـَٔمَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
 

وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا هُمْ اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ


Ayet atıf harfi  وَ ‘la önceki ayete atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olduğunu belirtmek yanında tahkir ifade eder. Mevsûlün sılası olan  كَفَرُوا , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

كَفَرُوا  fiiline müteallik olan  بِاٰيَاتِنَا  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  اٰيَاتِ , şan ve şeref kazanmıştır.

 هُمْ اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ  cümlesi  الَّذ۪ينَ  için haberdir. Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fasıl zamiri  هُمْ , hükmü tekit etmiştir. 

Kasr ifade etmemiştir. Çünkü önceki ayet kasr manası taşımaktadır. (Âşûr) 

Müsnedin izafetle marife olması, az sözle çok şey anlatmak amacına matuftur. Ayrıca muzafı ve müsnedün ileyhi de tahkir ifade eder. Çünkü müsnedin tahkir anlamlı bir kelimeye muzâf olması müsnedün ileyhin de tahkirine sebeptir.

الَّذ۪ينَ ‘nin haberi isim cümlesi formunda gelerek sübut ifade etmiştir. 

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ  ifadesinde istiare vardır. Kötünün arkadaşı olmak ifadesinde muzâf mahzuftur. İfadenin aslı Kötülük ehlinin arkadaşı olmaktır. Aklî mecaz vardır.  

اَصْحَابُ  kelimesinin kökü  صحب ’dir. Sahip, yer veya zaman bakımından başkasından ayrılmayan demektir. Bu birliktelik bedenle veya destekle olabilir. Bir şeye sahip olmayı da Türkçede kullanıyoruz. Sohbet de aynı kelimeden dilimize geçmiştir. 

ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِۜ  ayetleriyle,  وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا هُمْ اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ  ayeti arasında mukabele sanatı vardır.

الْمَشْـَٔمَةِۜ - الْمَيْمَنَةِۜ ve كَفَرُوا - اٰمَنُوا  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Ayetlerimizi inkâr edenler ise, yani kitap, delil veya Kur'an gibi hakka delil kıldığımız şeyleri inkâr edenler ise onlar solun sahipleridir ya da uğursuzluğun. Müminleri ism-i işaret (اُو۬لٰٓئِكَ) ile kâfirleri ise zamir (هُمْ) ile zikretmesinde açık bir latife (nükte) vardır! (Beyzâvî)