وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَقُولُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ ’dur. يَقُولُونَ fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.
مَتٰى istifham ismi olup mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
مَتَىٰ (Ne zaman?) sorusu geçmiş veya gelecek bir zamanın belirlenmesi için sorulur.
هٰذَا işaret ismi, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. الْوَعْدُ kelimesi ism-i işaretten bedeldir.
Atf-ı beyân konusuna giren kelime grupları ve cümleler şunlardır:
1. İsm-i işaretten sonra gelen camid ismin (muşârun ileyhin) atf-ı beyân olarak gelmesi
2. اَيُّهَا ve اَيَّتُهَا ’dan sonra gelen camid ismin atf-ı beyân olarak gelmesi
3. Sıfattan sonra gelen mevsûfun atf-ı beyân olarak gelmesi
4. Tefsir harfi اَنْ ’den sonra gelen kelime veya cümleler
Burada ism-i işaretten sonra gelen camid isim (muşârun ileyh) olduğu için الْوَعْدُ kelimesi atf-ı beyândır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
صَادِقٖينَ kelimesi كُنْتُمْ ’un haberidir. Nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
صَادِقٖينَ kelimesi sülâsî mücerred olan صدق fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail, eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Şartın cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri, فمتى يحلّ العذاب şeklindedir.
وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ
Ayet وَلِكُلِّ اُمَّةٍ رَسُولٌ cümlesine matuftur. Müspet fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümle Yunus Suresi 46. ayetteki وإمّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ cümlesine matuftur. (Âşûr)
يَقُولُونَ fiilinin mekulü’l-kavli, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen alay ve inkâr kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Burada soru ifadesinin kullanılışı yavaşlatma/geciktirme amaçlıdır. Bu ise onların umursamazlık ve kayıtsızlıklarından kinayedir. İşte onların aldırış etmemeleri; yalanlayanlardan olmaları sonucunu doğurmuştur. Buna ise إنْ كُنْتُمْ صادِقِينَ kavli ile işaret edilmiştir. (Âşûr)
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. مَتٰى mahzuf mukaddem habere müteallıktır. هٰذَا muahhar mübtedadır.
هٰذَا ’dan bedel olan الْوَعْدُ nedeniyle cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Buradaki ifade ذلك ile değil, yakın için kullanılan işaret ismi ile gelmiştir. Böylece bu sözleri, onları tehdit ettiği vakit söylediklerine delalet edilmiştir. Yani bunu tehditten bir süre sonra söylememişlerdir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 94)
مَتٰى soru edatı ile geçmiş veya gelecekle ilgili zamanın belirtilmesi istenir. Bu edat, Kur'an'da dokuz yerde kullanılmıştır ve buralarda istifhamın dışında herhangi bir mana almamıştır. (Sahip Aktaş, Kur’an’da İstifhâm Üslûbu)
هٰذَا الْوَعْدُ ifadesinde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi; her ikisinde de “vücûdun tahakkuku”dur. (Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyan İlmi)
“Eğer doğru sözlüler iseniz bu vaîd ne zaman?” ayetinde olduğu gibi muhatabı ilzam (yanıt veremez duruma getirme) için azabın vaktini tespit isteğiyle bunu söylemiyorlardı. (Ebüssuûd)
يَقُولُونَ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)
اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Fasılla gelen cümle müstenefedir. Ayette îcâz-ı hazif vardır.
Şartın cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.
Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa اِنْ kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ edatı başlıca şu yerlerde kullanılır:
1. Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında اِنْ gelir.
2. Bilmezden gelinen durumlarda da اِنْ kullanılır: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm.” demesi gibi.
3. Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edilerek اِنْ kullanılır: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir. إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme!” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta اِنْ edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)
كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi şarttır. Takdiri, فمتى يحلّ العذاب (Azap ne zaman olacak?) olan cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Cümle, mekulü’l-kavlin devamıdır. Yani mütekellim kâfirlerdir.
Eğer doğrucular iseniz cümlesi çoğul kalıbıyla gelerek, müslümanların da resul gibi Allah'ın indirdiği şeyle onları tehdit ettiklerine delalet eder. Çünkü bu cümle إن كنت şeklinde tekil kalıbıyla gelmemiştir. Böylece hitap sadece Resul’e (s.a.) yönelik olmamıştır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 94)
Bu ifade Kur’an‘da 6 yerde geçmiş. Buna iktibas diyoruz. Kur’an kendi sözünden alıntı yapmıştır.
كُنْتُمْ - صَادِق۪ينَ kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat
Bu ifade, her ümmetin kendisine gönderilmiş olan peygambere bu şekilde söz söylemiş olduklarına delalet eder. Bunun delili “Eğer (iddianızda) doğru iseniz…” sözüdür. Zira bu ifade çoğul olup, Cenab-ı Hakk'ın, [Her ümmetin bir peygamberi vardır. (Yunus Suresi, 47)] ayetine uygun düşmektedir. (Fahreddin er-Râzî)