وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا هِيَهْۜ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمَا | nedir? |
|
2 | أَدْرَاكَ | sana bildiren |
|
3 | مَا | ne olduğunu |
|
4 | هِيَهْ | onun |
|
“Tartılan ameller” diye çevirdiğimiz mevâzîn kelimesi ya “tartılan şey” anlamına gelen ve amelleri ifade eden mevzûn kelimesinin veya “terazi” anlamına gelen mîzanın çoğuludur. Meâlde birinci anlam tercih edilmiştir. İkinci anlama göre de kelime kinaye olarak yine tartılan amelleri ifade eder. Zira terazilerin ağır gelmesi, “onlarda tartılan eşyanın ağır gelmesi” demektir. “Tartılan amellerin ağır gelmesi” hayır ve iyiliklerin fazla olmasını anlatmakta ve Allah’ın rızâsının bu sayede kazanılacağını göstermektedir. 6-7. âyetler iyilikleri kötülüklerinden çok olan kimselerin nimetlerle donatılmış cennetlerde ebedî olarak mutlu ve müreffeh bir hayat süreceklerini ifade eder. Amellerin hafif olması ise kulun dünyada yaptığı iyiliklerin azlığı veya bulunmaması demektir. Bu âyet, dolaylı olarak “günahları ağır basarsa” anlamını da içermektedir. Bu ve benzeri ifadeler, konuyu insanların kavramasını sağlamaya yönelik temsilî anlatımlar olup, temel amaç, insanların adaletli bir şekilde yargılanıp hesap vereceklerini bilerek inanç ve amel hayatlarını sorumluluk bilinciyle oluşturmalarını sağlamaktır. Âyetlerde bildirilenler dışında âhiret olayları gayb âleminden olduğu için amellerin nasıl tartılacağı veya ölçüleceği hakkında söz söylemek yahut fikir yürütmek ise mümkün değildir.
9. âyette “kucaklayacak olan” diye çevirdiğimiz ümm kelimesi sözlükte “anne” anlamına gelir. Burada mecaz olarak “barınak” mânasında kullanılmıştır. Âyette, annenin çocuğuna kucak açıp onu bağrına basmaya can attığı gibi cehennemin de suçlulara kucak açarak onları içine almak için iştiyakla beklediğini ifade eden kinayeli bir anlatım söz konusudur (bu ve başka yorumlar için bk. İbn Âşûr, XXX, 514-515). 8-9. âyetler, böyle iyi işleri az, kötülükleri çok olan kimselerin gidecekleri yerin cehennem olduğunu göstermektedir. Tefsirlerde buradaki hâviye kelimesinin cehennemin isimlerinden biri olduğu belirtilmiştir.
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا هِيَهْۜ
وَ itiraziyyedir. İsim cümlesidir. مَٓا istifham ismi mübteda olarak mahallen merfûdur. اَدْرٰيكَ fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
اَدْرٰيكَ elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. مَا هِيَهْۜ cümlesi اَدْرٰيكَ fiilinin ikinci mef’ûlü olarak mahallen mansubdur. اَدْرٰيكَ bilmek anlamında kalp fiillerindendir.
Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:
1. Bilmek manasında olanlar.
2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.
3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.
Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.
Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen اَنَّ ’li ve اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَا istifham ismi mübteda olarak mahallen merfûdur. هِيَهْۜ haber olup lafzen merfûdur.
اَدْرٰيكَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi دري ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا هِيَهْۜ
وَ , itiraziyye, ayet muterizadır. İtiraz, bir kelamın ortasında veya aralarında mana açısından benzerlik olan iki kelam arasında (ikincisi birincinin tekîdi, beyânı, bedeli veya matufu olma açısından) yer alan ve îrâbdan mahalli olmayan bir veya birkaç cümleye denir.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İtiraz cümleleri tenzih, tazim, dua, tenbih, teberrük, takrir, tasrih.. gibi çeşitli gayelere binaen yapılan ıtnâb sanatıdır.
Önceki ve sonraki ayetler arasında itiraziye olan cümlede istifham harfi مَا , mübteda, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan اَدْرٰيكَ مَا هِيَهْ cümlesi, haberdir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi olarak gelmiş, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
مَا هِيَهْ cümlesi, اَدْرٰيكَ fiilinin iki mef’ûlu yerindedir. İstifham harfi مَا , mübteda olarak mahallen merfûdur. هِيَهْ haberdir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
مَٓا , istifham harfinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayetteki cümleler, istifham üslubunda olmasına rağmen, soru anlamında değildir. Cümleler, vaz edildiği anlamdan çıkarak tazim ve uyarı anlamına gelmesi nedeniyle mecazı mürsel mürekkebdir. Ayrıca bu istifhamlarda tecâhül-i ârif sanatı söz konusudur.
Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Bu soru, هَاوِيَةٌ ’nin büyük ve korkunç, aynı zamanda tasavvur sınırlarının ötesinde bir şey olduğunu göstermek için sorulmuştur.
İbn Âşûr’a göre, bu rivayetler sahihse Kur’an’daki ما أدْراكَ ifadelerinin mef’ûllerinin kesinlikle gerçekleşeceğinin bildirildiği, وما يُدْرِيكَ ifadelerinin mef’ûllerinde ise böyle bir bilginin verilmediği söylenebilir. Bu yaklaşımın, birinci ifadedeki istifhamın korkutma ve olayın vahametini ortaya koyma, ikinci ifadedeki istifhamın ise inkâr amacıyla yapılmış olduğu öncülünden hareket etmesi mümkündür. Bunun yanında birinci ifadedeki sorunun geçmiş zaman, ikinci ifadedeki sorunun şimdiki-gelecek zaman kipinde sorulmuş olması da böyle bir anlam doğurabilir. Hatta geçmiş zaman kipi ile sorulan sorunun, cevabın şimdiki-gelecek zamanda bildirileceğine dair bir mesaj taşıdığı da söylenebilir. (Muhammed İsa Yüksek,Kur’an’daki ‘ve-mâ edrâke’ Kalıbı Bağlamında Metafizik Varlıkların Mahiyet Tespitinde Dilin İmkânı)
مَا هِيَهْ kelimesinin sonundaki هْ vakf ve sekte ـه ’sıdır. Okuyan kişi kelimeyi sonrakine bağlarsa ـه ’yı düşürür. Düşürmeden okunması da caiz görülmüştür. Hamza ve Kisaî vasıl halinde ـه ’sız, durulduğunda ha ile okumuşlardır. Geri kalan imamlar ise hem vasıl hem de vakıf halinde okurlar. (İzzet Doğan, Kâria Sûresi, Gramatik, Edebî Ve Analitik Yorumu)
Bu harflerin hakkı, durulduğunda var olup geçildiğinde düşmesidir; ancak bu harfler Mushaf hattında var olduğu için durmanın tercih edilmesi güzel görülmüştür. Bununla birlikte, geçerek okuyup bu harflerin düşürülmesinde bir sakınca olmadığı da söylenmiştir. İbn Muhaysın bu kelimeleri ـه olmaksızın يَ harfinin iskanıyla okumuştur. Bir grup kurra ise bu kelimeleri Mushaf hattına uyarak geçerken de dururken de ـه ’yı ispatla okumuştur. (Keşşâf, Hakka/19)
Hâ-i sekte: Kelimenin aslından olmayan, müstakil bir anlam da taşımayan, yalnız bulunduğu kelimenin son harfinin harekesini korumak için bazı kelime sonlarında görülen he ( ـه ) harflerine denir.
Kıraat imamları,Kur’an-ı Kerim’de yedi kelimenin sonlarında bulunan hâ-i sektelerin;
A. Vakıf halinde sakin olarak okunması konusunda ittifak etmişlerdir. O halde bu örneklerin bulunduğu yerlerde, diğer kelime sonlarındaki sakin harfler gibi vakıf yapılmalıdır.
B. Vasıl halinde ise bu harflerin okunup okunmaması konusunda ihtilaf etmişlerdir.
Kıraat imamımız İmam-ı Asım, bu yedi kelimenin tamamında, vakf ve vasl halinde hâ-i sekteleri, sakin olarak okumuştur. Bu yedi kelime şunlardır: