Kâria Sûresi 9. Ayet

فَاُمُّهُ هَاوِيَةٌۜ  ...

İşte onun anası (varacağı yer) Hâviye’dir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَأُمُّهُ onun anası ا م م
2 هَاوِيَةٌ haviye(uçurum)dur ه و ي
 

Tartılan ameller” diye çevirdiğimiz mevâzîn kelimesi ya “tartılan şey” anlamına gelen ve amelleri ifade eden mevzûn kelimesinin veya “terazi” anlamına gelen mîzanın çoğuludur. Meâlde birinci anlam tercih edilmiştir. İkinci anlama göre de kelime kinaye olarak yine tartılan amelleri ifade eder. Zira terazilerin ağır gelmesi, “onlarda tartılan eşyanın ağır gelmesi” demektir. “Tartılan amellerin ağır gelmesi” hayır ve iyiliklerin fazla olmasını anlatmakta ve Allah’ın rızâsının bu sayede kazanılacağını göstermektedir. 6-7. âyetler iyilikleri kötülüklerinden çok olan kimselerin nimetlerle donatılmış cennetlerde ebedî olarak mutlu ve müreffeh bir hayat süreceklerini ifade eder. Amellerin hafif olması ise kulun dünyada yaptığı iyiliklerin azlığı veya bulunmaması demektir. Bu âyet, dolaylı olarak “günahları ağır basarsa” anlamını da içermektedir. Bu ve benzeri ifadeler, konuyu insanların kavramasını sağlamaya yönelik temsilî anlatımlar olup, temel amaç, insanların adaletli bir şekilde yargılanıp hesap vereceklerini bilerek inanç ve amel hayatlarını sorumluluk bilinciyle oluşturmalarını sağlamaktır. Âyetlerde bildirilenler dışında âhiret olayları gayb âleminden olduğu için amellerin nasıl tartılacağı veya ölçüleceği hakkında söz söylemek yahut fikir yürütmek ise mümkün değildir.

9. âyette “kucaklayacak olan” diye çevirdiğimiz ümm kelimesi sözlükte “anne” anlamına gelir. Burada mecaz olarak “barınak” mânasında kullanılmıştır. Âyette, annenin çocuğuna kucak açıp onu bağrına basmaya can attığı gibi cehennemin de suçlulara kucak açarak onları içine almak için iştiyakla beklediğini ifade eden kinayeli bir anlatım söz konusudur (bu ve başka yorumlar için bk. İbn Âşûr, XXX, 514-515). 8-9. âyetler, böyle iyi işleri az, kötülükleri çok olan kimselerin gidecekleri yerin cehennem olduğunu göstermektedir. Tefsirlerde buradaki hâviye kelimesinin cehennemin isimlerinden biri olduğu belirtilmiştir.


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa:676
 

فَاُمُّهُ هَاوِيَةٌۜ


Ayet,önceki ayetteki ism-i mevsûl  مَنْ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.  فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir.  اُمُّهُ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  هَاوِيَةٌ  haber olup lafzen merfûdur. 

هَاوِيَةٌ  kelimesi, sülâsi mücerredi  هوي  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَاُمُّهُ هَاوِيَةٌۜ


8. ayetteki mübtedanın haberi olan  فَاُمُّهُ هَاوِيَةٌ  cümlesi, aynı zamanda  اَمَّا ‘nın cevabıdır.

Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevaptan müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

İsim cümlesi sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اُمُّهُ  mübteda,  هَاوِيَةٌ  haberdir.

Müsnedün ileyhin izafetle marife olması, veciz ifadenin yanında tahkir içindir. 

هَاوِيَةٌۜ  ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

6. ve 7. ayetler  فَاَمَّا مَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُۙ -  فَهُوَ ف۪ي ع۪يشَةٍ رَاضِيَةٍۜ  ve 8. 9. ayetler  وَاَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُۙ -  فَاُمُّهُ هَاوِيَةٌۜ  arasında mukabele sanatı vardır. Bu sanat ifadeleri güzelleştirici edebî sanatlardandır. (Safvetü’t Tefâsir)

هَاوِيَةٌۜ  kelimesi  فَاُمُّهُ ‘ya isnad edilerek kişileştirilmiştir.  هَاوِيَةٌۜ ‘nin bir anne yerine konması onun şiddetini, azametini tahakkümî istiare yoluyla mübalağalı bir şekilde artırmıştır. Ayrıca bu ifadede tecessüm sanatı vardır.

Son dört ayette cem mea tefrik sanatı vardır. Kıyamet gününde insanlar, mizanı ağır ve hafif olmak üzere iki gruba ayrıldıktan sonra her iki grupla ilgili durumlar belirtilmiştir.

8 ve 9.ayetleri arasında mukabele sanatı vardır. Bu sanata mutabakat sanatı da denir. Bir cümlede iki zıt anlamlı kelimeyi birleştirmektir. Mukabele, bir söz içinde geçen iki veya daha fazla unsurdan sonra her birinin karşıtını veya ilgilisini sırasıyla zikretmek anlamında edebi sanattır. Mesela Tevbe/ Kâria suresinde amelleri sevap yönüyle ağır gelenlerin rahat bir yaşantıya erecekleri ifadesinin ardından, zıddı olan bir hayatın neticesi olarak cehennemi haber veren bir sıralama mevcuttur. Amelleri hayır yönden az çeken insanların cehenneme gideceği vurgulanmıştır. Burada sanat kelimelerin zıddı olarak değil de cümlenin karşıtı olarak kullanılmıştır.

فَاُمُّهُ هَاوِيَةٌ  [Onun anası haviyedir.] Bu terimde  فَاُمُّهُ  kelimesi, kucak açmış bir anneye işaretle varılacak olan cehennemin de kâfirlere kucak açacağı, içine alıp barındıracağı anlamında cehennemden mecazdır. Yani bu terim de mecaz sanatı mevcuttur. Onun varacağı yer, yatağı, kucağına sığınacağı yer, istiare yoluyla mecazdır. Zira ana kucağı evladın barınacağı yer olma hasebiyle me’va (sığınılacak yer) ona benzetilmiştir. 

Burada aynı zamanda acıma ve tahkir söz konusudur. Mecaz, hakikat anlamının kastedilmediğini gösteren bir alaka veya karineden ötürü konulduğu manadan başka bir manada kullanıldığına hükmedilen lafızdır. (Şa’bân, Zekiyyüddîn, Usûlü’l-Fıkhi’l-İslamî)

Ebüssuûd Efendi Cehennem ateşinin insan zihninin ve mantığının kavramaktan aciz olduğunu ifade ederek, bu  ةٌۜ  ile onun azametine işaret edildiğini belirtmiştir.

Araplar bir kimsenin yok olması ve perişan olması için beddua makamında  هَوَتْ أُمُّهُ (anası ağlayıp düşesice, anası bayılasıca) tabiri kullanırlar. Çünkü bir kimse düşüp helak olduğu zaman anası ağlar, merakından ve üzüntüsünden düşüp bayılır. Bu ifade bizde anası ağlasın ya da anası ağladı şeklinde deyim olarak kullanılır. Bu anlama göre  أُمُّ  kelimesi, ayette gerçekten ana manasına kullanıldığı gibi, Cehennem anlamında kullanılmayıp düşen kadın anlamında kullanılmıştır. Bu durumda anası düşmüştür ifadesiyle yine o kişinin ehl-i cehennem olduğu mecaz olarak anlatılmıştır. Aynı zamanda bu ifadede, kâria kelimesinin ortaya çıkaracağı helak ve azabın şiddetine işaret eden bir kinaye söz konusudur. Görüldüğü gibi terim,  أُمُّ  kelimesinin her iki anlamı da kıyametin dehşet ve şiddetine işaret etmekte, insanları bu günden sakındıran bir üslubu göze çarpmaktadır.  (İzzet Doğan, Kâria Sûresi, Gramatik, Edebî Ve Analitik Yorumu)

هَاوِيَةٌ  cehennemin isimlerindendir. (Beyzâvî)