اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
اَلَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, الْوَارِثُونَ ‘nın sıfatı olarak mahallen merfûdur.
İsm-i mevsûlun sılası يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
يَرِثُونَ fiili, نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو 'dir.
الْفِرْدَوْسَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ cümlesi mef’ûlun veya failin hali olarak mahallen mansubdur.
Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. ف۪يهَا car mecruru خَالِدُونَ 'ye mütealliktir.
خَالِدُونَ mübtedanın haberi olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. خَالِدُونَ kelimesi sülâsî mücerred olan خلد fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
Önceki ayetteki الْوَارِثُونَ için sıfat konumundaki اَلَّذ۪ينَ , bahsi geçenleri tazim ve sonraki habere dikkat çekmek için gelmiştir. Sılası olan يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir.
Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Müminlerin neye varis olduklarını açıklayan bu ayet, ibhamdan sonra izah babında ıtnâbdır.
Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ cümlesi hal olarak mahallen mansubdur. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Hal cümlesinin و ’sız gelmesi, onların cennette kalışlarının, hal-i müekkide olduğunu ifade eder. Yani bu onların sabit bir vasfıdır. Sahibinden ayrılmayan sabit bir vasıf kastedildiği, mesela: هذا اخوك عطوف “Bu, çok şefkatli kardeşindir.” cümlesinde olduğu gibi uzunluk, kısalık, esmerlik, sarışınlık vs. sabit vasıfların ifade edildiği hal cümleleri böyledir. Bunlar her zaman و ‘sız gelir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesinde takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur olan ف۪يهَا amiline takdim edilmiştir. Bu takdim tahsis ifade eder. Onların sonsuza kadar kalışları oraya, cehenneme has kılınmıştır.
Müsned olan خَالِدُونَ , ism-i fail olarak gelmiştir. İsm-i fail, ism-i mef’ûl ve masdarlar zamandan bağımsızdır. خلد aslında uzun bir zaman dilimi demektir, ama daha çok çokluktan kinaye olarak ‘kalıcı’ anlamında kullanılır. Üstelik bu kalıp da onun bu anlamını pekiştirmektedir.
Onlar ki, Firdevs'e mirasçı olurlar. Onlar orada ebedî kalıcıdırlar cümlesi neye mirasçı olduklarını açıklar. Mirasçılığın genel olarak verildikten sonra kayıtlanması onu yüceltmek ve tekit etmek içindir. O da Firdevs cennetini amelleriyle hak etmeleri için istiare edilmiştir. Her ne kadar hak etme Allah'ın vaadi ile ise de mübalağa için böyle denilmiştir. (Beyzâvî)
الْوَارِثُونَۙ - يَرِثُونَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.
Birinci ayetten itibaren, cennete girecek müminlerde olması gereken özelliklerin, namaz ve zekât ibadetlerini yerine getirmek, emanete riayet etmek, faydasız söz ve davranışlardan sakınmak ve iffetlerini korumak şeklinde sayılması, taksim sanatının güzel bir örneğidir.
Bu cümle, onların vâris oldukları şeyi beyan etmekte, mutlak olarak zikredilen veraseti kayitlandırmakta ve müphem olarak zikredilmesinden sonra onu tazim etmektedir. Bu ifade, mecazî olarak lütufkâr vaadin gereği, amelleriyle Firdevs'e layık olduklarını kuvvetlice bildirmektedir. (Ebüssuûd)
Bazıları Firdevs için Habeş dilinde ve Rumcada cennet demek olduğunu söylemişlerdir. Resul-i Ekrem (sav) den Ebû Mûsa el-Eş'arî (ra) rivayet etmiştir ki: "Firdevs, Rahmân'ın maksûresi (mahfili) dir. İçinde nehirler ve ağaçlar vardır." Ebû Ümame (ra) de şunu rivayet etmiştir: "Allah'tan Firdevs'i isteyin, çünkü o cennetlerin en yücesidir. Firdevs'de bulunanlar Arş'ın gıcırtısını işitirler." (Elmalılı)
ف۪يهَا خَالِدُونَ Burada müennes zamir kullanılması, cennet lafzının manası göz önünde bulundurulduğundan dolayıdır. (Kurtubî)