وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍۚ
Selle سلّ : سَلٌّ bir şeyi başka bir şeyden çekip çıkarmaktır. Örneğin kılıcı kınından çekmek, hırsızlık yoluyla evden bir şey çıkarmak, çocuğun babanın sülbünden süzülüp gelmesi.. Buradan hareketle çocuğa da سَلِيلٌ denmiştir. Yine سُلالَة kelimesi ise nutfeden/spermden kinayedir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de bir isim bir de fiil formunda sadece 3 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri sülâle ve seledir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍۚ
وَ istînâfiyyedir. لَ mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
خَلَقْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
الْاِنْسَانَ mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. مِنْ سُلَالَةٍ car mecruru اَرْسَلْنَا fiiline mütealliktir. مِنْ ط۪ينٍ car mecruru سُلَالَةٍ ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir.
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍۚ
وَ , istînâfiyyedir. لَ mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir.
Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Mahzuf kasem ve قَدْ ile tekid edilmiş cevap olan خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍۚ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Halidî, Vakafat, S.107)
Cümlenin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.
Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)
Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda vurgu kasem cevabına yapılır. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur'an’da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur'an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)
سُلَالَةٍ ve ط۪ينٍۚ kelimelerindeki tenvin nev ve tazim ifade eder. Bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayetteki iki من arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Şayet ilk من ile ikinci من arasındaki fark nedir? dersen, şöyle derim: ilki başlangıç (-den, -dan manası) ifade eder, ikincisi ise tıpkı من الأوثان (yani putları) (Hac 22/30) ifadesinde olduğu gibi beyan anlamındadır. (Keşşâf)
Bundan önce insanın mutlu fertlerinin hali beyan edildikten sonra burada da insanın ilk yaratılışı, yaratılış aşamalarında ve fıtrat evrelerinde geçirdiği değişiklikler icmalî olarak beyan edilmektedir. Burada insandan murad, insan cinsidir. Diğer bir görüşe göre ise burada insandan murad Âdem'dir Çünkü balçıktan süzme bir özden yaratılan odur. (Ebüssuûd)
Hak Teâlâ önceki ayette kullarına ibadeti emredip; ibadet yapma da ancak yaratıcı olarak Allah’ı tanıdıktan sonra mümkün olduğu için, bunun peşinden kendisinin varlığına, celâl ve vahdaniyet sıfatları ile muttasıf olduğuna delâlet eden hususları zikretmiştir.
Bunlardan ilki, insanın yaratılışının ve fıtratının oluşunda geçirdiği devre ve mertebelerle istidlal etmektedir. Bu mertebeler dokuzdur:
Birinci Mertebe: ولقد خلقنا الإنسان من سلالة من طين "Celalim hakkı için biz, insanı çamurdan bir hulasadan yarattık" ifadesi ile anlatılan husustur. Sülale, öz demektir. Çünkü bu, o bulanıklığın içinden süzülüp çıkan şeydir.
İkinci: ثم جعلناه نطفة فى قرار مكين “Sonra onu, sarp ve metin bir karagâhta bir nutfe yaptık”
Üçüncü: ثم خلقنا النطفة علقة “Sonra o nutfeyi bir alaka haline getirdik”
Dördüncü: فخلقنا العلقة مضغة “Sonra o alakayı, bir çiğnem et yaptık”
Beşinci: فخلقنا المضغة عظاما "O bir çiğnem eti de kemikler haline getirdik" ayetinin ifade ettiği husustur.
Altıncı: فكسونا العظام لحما "ve o kemiklere et giydirdik" kısmının ifade ettiği husustur. Bu böyledir, zira et, kemikleri örtmektedir. Bundan dolayı, o eti, kemiklerin kisvesi ve giysisi gibi addetmiştir.
Yedinci: ثُمَّ أنْشَأْناهُ خَلْقًا آخَرَ "Sonra onu bir başka yaratılışla inşâ ettik" cümlesinin ifade ettiği husus olup bu, "Biz onu, ilk yaratılışından çok farklı olan bir başka yaratılışla yarattık inşâ ettik" demektir. Çünkü, Cenab-ı Hak onu, cansızken, canlı, konuşmazken, konuşur; duymazken, duyar ve görmezken görür hale getirmiş, onun hem içini hem de dışını, güzelce yapmıştır. Hatta, onun her uzvu ve her parçasını vasfedenlerin nitelemelerinin ve şerh edenlerin de açıklamalarının tam olarak kuşatamıyacağı, bir yaratış harikası ve hikmetin eşsiz bir eseridir.
Sekizinci: ثم إنكم بعد ذالك لميتون Cenab-ı Hakk'ın "Sonra siz bunun arkasından hiç şüphesiz ölüler olacaksınız" ayetinin ifade ettiği husustur.
Dokuzuncu: ثم إنكم يوم القيامة تبعثون "Sonra siz kıyamet günü muhakkak diriltilip kaldırılacaksınız" ayetinin ifade ettiği husustur. Binâenaleyh bu demektir ki Allah hayatı sona erdirmek demek olan öldürme ile, yok edip fani kıldığı şeyi yeniden hayata döndürme demek olan ba'sı, inşâ ve icadın yanısıra, kendisinin yüce kudretine delil kılmıştır. (Fahreddin er-Râzî)
سُلَالَة kelimesi ‘hulasa, öz’ anlamındadır, çünkü o bulanık çamurdan süzülmüştür. فعالة vezni azlık bildirir, sözgelimi bu vezindeki كُلام (kesilmiş küçük tırnak parçaları) ve kumâme / كُمام (çer çöp) kelimelerinde azlık anlamı vardır. Hasan-ı Basrî’den nakledildiğine göre bu kelime, çamurun içinden süzülen su anlamındadır.
سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍ ifadesinde istiare vardır. Çünkü sülale’nin gerçek anlamı, “bir şeyin diğer bir şeyden süzülüp sıyrılması ve çekip çıkarılması” dır. Adem (as) yerin toprağından yaratıldığında, bu yaratma sanki onun özünden çekip çıkarılmak suretiyle olmuş; daha sonra سُلَالَة kelimesi, bir şeyin sırf kendisi, aslı, özü-özeti, anlamını ifade etmiştir. Gerçekte burada bir şeyin diğer bir şeyden çekip çıkarılması söz konusu değildir. Nitekim bu manaya göre meniye سُلَالَةٍ , özsu adı verildiği gibi aynı şekilde insanın evladına da bu ad verilmiştir. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)
سُلَالَةٍ Sülale kelimesi سَلّا masdarından alınmadır. سَلّا , bir şeyi bir şeyden incelik ve yumuşaklıkla sıyırıp çıkarmak demektir. Kılıcı kınından sıyırıp çekmeye "Sell-i Seyf" denilir. Böyle "fuâle" veznindeki isimler, alındıkları fiile göre bazan gaye olurlar, "hulasa" gibi ki, sülâle de buna benzer; bazan da olmazlar, "kulâme, künâse" gibi Keşşâf'ın açıklamasına göre bu vezin, bir kıllet (azlık) manasıyla da ilgilidir. Bu veznin karşılığı (...inti) ekiyle yapılan kelimelerdir ki, süzüntü, kuruntu, kırpıntı, süprüntü gibi. Fakat سَلَّ fiilini bir kelime ile ifade edemediğimizden sülâle kelimesini bu şekilde tercüme edememişizdir. Şu halde bir şeyin sülalesi o şeyden sıyrılıp çıkarılan bir netice demek olur. Çoluk çocuğa da sülale denilmesi bu manaya göredir. Bundan dolayı, sülale tabirinden bir silsile manası düşünürüz. Çünkü sülale aslın değil, ondan süzülüp çıkarılan hulasanın ismidir. (Fahreddin er-Râzî)
Allah Teâlâ, çamurdan madenleri, bitkileri ve hayvanları sıyırıp çıkardıktan sonra, bunların hulalasasından da insanı hiç yokken yaratmış ve insan bunların sonucu olmuştur. İnsanın yaratılışı, yukarıdaki üç maddenin yaratılmasından sonra olduğunda bir ihtilaf görülmüyor. İbnü Türkete'l-İsfahânî, Füsûs Şerhinde demiştir ki :"Yeryüzünde ilk meydana gelen madenler, sonra bitkiler, sonra hayvanlardır. Ve Allah Teâlâ bu mevcut şeylerin cinslerinden her sınıfının sonunu, takip edenin başlangıcı kıldı da madenlerin sonunu ve bitkilerin evvelini mantar, bitkilerin sonunu ve hayvanların evvelini hurma, hayvanların sonunu ve insanın evvelini maymun kıldı ki, birbirine ulanma birliği bozulmadan, değişmeden, aralanmadan, kesilmeden korunsun ve birbirine bağlansın." (Elmalılı)
Yemin olsun, gerçekten insanı bir hulasadan yarattık, yani bulanık şeyden süzülen bir özden (çamurdan) yarattık. Bu da mahzufa mütealliktir, çünkü سُلَالَةٍ ‘in sıfatıdır ya da من , beyaniyedir yahut سُلَالَةٍ ‘in manasına mütealliktir; o zaman من , birincisi gibi ibtidaiyye, insan da Adem (as) olur. Çünkü o, çamurdan süzülen bir ekstreden yaratılmıştır.
Ya da insan cinstir, çünkü onlar çeşitli aşamalardan sonra meniye çevrilen süzme şeylerden yaratılmışlardır. Şöyle de denilmiştir: Çamurdan maksat Adem'dir, çünkü ondan yaratılmıştır, سُلَالَةٍ de menisidir. (Beyzâvî)