Şuarâ Sûresi 56. Ayet

وَاِنَّا لَجَم۪يعٌ حَاذِرُونَۜ  ...

“Ama biz uyanık ve tedbirli bir topluluğuz.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنَّا ve mutlaka biz
2 لَجَمِيعٌ bir cemaatiz ج م ع
3 حَاذِرُونَ ihtiyatlı ح ذ ر
 
Firavun ve kavmi, Hz. Mûsâ’ya iman edenlere uyguladıkları haksızlıklar sebebiyle birçok felâket ve musibete uğratıldılar; Mısır’da yıllarca kuraklık ve kıtlık oldu, büyük sıkıntılar çektiler. Hz. Mûsâ’ya başvurarak sıkıntılar kaldırıldığı takdirde İsrâiloğulları’na Mısır’dan çıkış izni vereceklerini söylediler. Mûsâ’nın duası üzerine Allah sıkıntıları giderdikçe sözlerinden döndüler (bk. A‘râf 7/130-135). Allah Teâlâ Hz. Mûsâ’ya İsrâiloğulları’nı Mısır’dan geceleyin gizlice çıkarmasını vahyetti. Mûsâ geceleyin kavmi ile birlikte yola çıktı. Durumu haber alan Firavun ve adamları İsrâiloğulları’nı takip edip imha etmeye karar verdiler. Firavun, İsrâiloğulları’nı rahatlıkla ezebileceğini ifade ediyordu. Çünkü onların düzenli orduları ve yetişmiş askerleri yoktu. Şehir ve kasabalara görevliler göndererek asker toplayıp harekete geçti. Filistin’e gitmek üzere yola çıkmış olan İsrâiloğulları Kızıldeniz’e gelmişlerdi. Güçlü ordusuyla onları takip etmekte olan Firavun bir gün sabahleyin güneş doğarken onlara yetişti. Muhammed Esed 57 ve 58. âyetleri Firavun’un sözlerinin devamı gibi düşünerek onun İsrâiloğulları’nı Mısır’dan çıkardıklarını anlatan bir ifadesi olarak yorumlamışsa da, klasik müfessirler bu âyetleri bizim de tercih ettiğimiz anlamda, yani Allah’ın Firavun ve kavmi hakkındaki kelâmı olarak değerlendirmişlerdir (bk. Taberî, XIX, 78; Râzî, XXIV, 137). “Firavun ve adamları gün doğarken onlara yetiştiler” diye tercüme ettiğimiz 60. âyete, “Firavun ve adamları onları doğu yönünde takip ettiler” şeklinde de mâna verilmiştir (bk. Şevkânî, IV, 98). Bu durum İsrâiloğulları’nın Mısır’ın doğusunda yer alan Kızıldeniz’e doğru gittiklerini, Firavun’un da bu istikamete yönelerek onları takip ettiğini ifade eder. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 153-154
 

وَاِنَّا لَجَم۪يعٌ حَاذِرُونَۜ

 

Ayet atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamir  اِنَّ nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  جَم۪يعٌ  kelimesi  اِنَّ nin haberi olup merfûdur. 

حَاذِرُونَ  kelimesi  جَم۪يعٌ ’nın sıfatı olup ref alameti  و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

حَاذِرُونَ  sülâsi mücerredi حذر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِنَّا لَجَم۪يعٌ حَاذِرُونَۜ

 

Ayet, 54. ayetteki …إنّ هؤلاء  cümlesine وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.

اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنّ, isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

54. ayetteki  اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَل۪يلُونَۙ  cümlesiyle  وَاِنَّا لَجَم۪يعٌ حَاذِرُونَۜ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır. 

اِنَّ ’nin haberi olan  حَاذِرُونَ, ism-i fail vezninde gelerek sübuta ve durumun devamlılığına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Sıfat, (ضارب) ve (مضروب) gibi ism-i fail ya da ism-i mef’ûl olduğu halde bir fiili tavsif etmek için gelirse “hudûs” (sonradan meydana gelme, zaman zaman meydana gelme) ifade eder. Ama böyle olmaz da sıfat-ı müşebbehe olursa sübut (devamlılık ve süreklilik) ifade eder. Binaenaleyh bu kelimenin  حَذِرُونَ  şeklinde okunuşu "Biz, adeti sakınmak ve temkinli hareket etmek olan bir topluluğuz" manasına gelir.  حَاذِرُونَ  şeklinde okunuşu ise “Biz, şu zamanımız hariç sakınmayı alışkanlık haline getirmemiş olan bir topluluğuz. (Bunu ancak şimdi aklettik)” manasına gelir. (Fahreddin er-Râzî)  

İbni Âmir, İbni Zekvar rivâyetinde ve Kûfeliler,  حَاذِرُونَ  şeklinde okumuşlardır. Birinci  حَاذِرُونَ  sebat içindir, ikincisi de  حَاذِرُونَ  yenilik içindir. Şöyle de denilmiştir: حَاذِرُ  silah bakımından güçlü demektir, çünkü bu da tedbir için yapılır. Noktasız dal ile  حَادِرُون da okunmuştur ki güçlü kimseler demektir. (Beyzâvî)  

وإنّا لَجَمِيعٌ حَذِرُونِ  cümlesinde şehir halkını en beliğ bir şekilde dikkatli olmaya teşvik etmiş ve (لَجَمِيعٌ) diyerek kendisinin de onlarla beraber olduğunu hissettirmiştir. Bu, ülkenin idaresinde onun komutasında olmanın gerekliliği manasında bir kinayedir yani hepimiz temkinliyiz demektir. (Âşûr)