فَاَتْبَعُوهُمْ مُشْرِق۪ينَ
فَاَتْبَعُوهُمْ مُشْرِق۪ينَ
Ayet atıf harfi فَ ’la mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, فاجتمعوا فأتبعوهم (Böylece toplandılar ve onları takip ettiler) şeklindedir.
اَتْبَعُوهُمْ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مُشْرِق۪ينَ kelimesi اَتْبَعُوهُمْ ’deki failin hali olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُشْرِق۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاَتْبَعُوهُمْ مُشْرِق۪ينَ
Ayet, فَ ile öncesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)
مُشْرِق۪ينَ kelimesi, اَتْبَعُوهُمْ ’deki failin halidir. Hal, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.
[Derken (firavuncular), onların arkalarına düştüler] ifadesine gelince bu, “onlar onlara yetiştiler” anlamındadır. Ayetin bu ifadesi, Arapların güneş doğduğunda, deyiminden olmak üzere “güneşin doğuşu vaktine girdiklerinde onlara yetiştiler” anlamında olmak üzere “فَاَتْبَعُوهُمْ مُشَرِّقِينَ” şeklinde de okunmuştur. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)