فَلَمَّا تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ
İsrâiloğulları, mûcize eseri olarak denizden açılan yollardan geçip Sînâ yarımadasına çıktılar. Bunları izlemekte olan Firavun da açılmış olan bu yollara ordularıyla birlikte girdi. Ancak yüce Allah, Mûsâ ve beraberindeki müminleri kurtardı, Firavun ve beraberindekileri ise denizde boğdu (Hz. Mûsâ ve Firavun hakkında bk. Bakara 2/49-59; A‘râf 7/103-141; Tâhâ 20/9-80; Kasas 28/3-46).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 154فَلَمَّا تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ
فَ istînâfiyyedir. لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تَـرَٓاءَ ; mazii fiildir, bu fiilde 3 tane elif vardır. Biri رَٓ harfinden sonra gelmiş zaid bir eliftir, ikincisi hemzeden ibdal olmuş bir eliftir, üçüncüsü kelimenin son harfi olan eliftir. Bu üçüncü elif li-iltikâi’s sakineyn (Arkadan sakin elifle başlayan bir kelimenin gelmesi sebebiyle) hazf olmuştur. (Semîn el Halebî, Ed-Dürrü’l-Masûn fî Ulûmi’l-Kitâbi’l-Meknûn, tafsirap internet sitesi)
تَرَٓاءَ şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. الْجَمْعَانِ fail olup müsenna olduğu için ref alameti eliftir.
فَ karinesi olmadan gelen قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى cümlesi şartın cevabıdır.
قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اَصْحَابُ fail olup lafzen merfûdur. مُوسٰٓى muzâfun ileyh olup elif üzere mukadder fetha ile mecrurdur.
مُوسٰٓى kelimesi gayri munsarif olduğu için esre almamıştır. Cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarif kısma girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Mekulü’l-kavl cümlesi اِنَّا لَمُدْرَكُونَ ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
مُدْرَكُونَ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup cemi müzekker salim olduğu için ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
تَـرَٓاءَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفاعَلَ babındadır. Sülâsîsi رأى ’dir.
Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezâhür( görünmek ve zorlanmak), tedric (bir işin aşamalı olarak, aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat fâale (mufaale babına ait bir fıilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerred mana (türemiş olduğu mücerred fiille aynı anlamda kullanılması) anlamları katar.
مُدْرَكُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûlüdür.فَلَمَّا تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ
فَ , istînâfiyyedir. لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır.
Haynûne manasındaki لَمَّا aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Ahkâf Suresi, 29)
لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefî harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ şart cümlesi, لَمَّا’nın muzâfun ileyhidir.
فَ , karinesi olmadan gelen cevap cümlesi قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنَّا لَمُدْرَكُونَ cümlesi, اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ ve benzeri cümleler, اِنّ, isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ’nin haberi لَمُدْرَكُونَۚ ism-i mef’ûl kalıbında gelmiştir.
تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ ifadesinde istiare vardır. Bununla kastedilen, birbirine yaklaşmaktır (et-tekârub ve’t-tedânî). Bu lafzın müstear olduğunu söyledik. Çünkü havaya kalkmış toz bulutları ve çatışma tozları gibi engeller sebebiyle birbirini görmeseler de iki topluluğun görmekle nitelenmesi güzel olmuştur. Çünkü iki topluluğun, birbirini görmesi ile kastedilen, gözlerin birbirini görmesi değil, şahısların birbirine yakın olmasıdır. Bu, Arapların birbirine yakın iki kabile hakkında söylediği, تقراء ناراهما (ateşleri birbirini görüyor) sözü gibidir ki bu ifade, iki ateş yerine iki insan olsaydı birbirini görecek olmalarından dolayı, (birbirleriyle karşı karşıya, birbirine yakın) demektir. (Kur’an Mecazları Şerif er-Râdî)
لَمُدْرَكُونَ da okunmuştur ki إدراك الشيئ ’den gelir, o da birbirini takip edip yok olmaktır. Yani onların elleriyle arka arkaya helak olacağız demektir. (Beyzâvî)
لَمُدَّرِكُونَ, “Birbirine karışıp yok oldu” anlamındadır.
Hasan el-Basrî, bu ifadeye, “onlar ahiret bilgisinden mahrum oldular. Bu bilginin cahili oldular” manasını vermiştir. Buna göre tefsirini yapmakta olduğumuz ayetin manası, “Biz, bizden hiç kimse kalmayacak biçimde onların ellerinde yok olup gitme hususunda birbirinizi izliyoruz.” şeklinde olur. İşte tam o bu esnada Hz. Musa (a.s.) onlara كَلَّاۚ / “hayır” demiştir ki bu, onları içine düştükleri o zandan men etmek içindir.
Hz. Musa’nın onları cesaretlendirmesi Daha sonra da Hz. Musa (a.s.) şu iki şey ile onların gönüllerini takviye edip yatıştırmıştır:
1- “Şüphesiz ki Rabbim, benimle beraberdir” sözüyle. Bu, ilahî yardımın ve onun tekeffül edilmiş olmasının bir delilidir.
2- “O beni, kurtuluş yoluna iletecektir” şeklindeki sözüdür. el-Hûda kurtuluş ve necat yolu demektir. Cenab-ı Hakk, Hz. Musa’ya (a.s.) kurtuluş yolunu gösterip düşmanlarını helak edeceğini bildirince, böylece ilâhi yardım hususunda zirveye ulaşmış demektir. (Fahreddin er-Râzî)