وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَاۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ اِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذَا | ve zaman |
|
2 | أَذَقْنَا | biz taddırdığımız |
|
3 | النَّاسَ | insanlara |
|
4 | رَحْمَةً | bir rahmet |
|
5 | فَرِحُوا | sevinirler |
|
6 | بِهَا | onunla |
|
7 | وَإِنْ | ve eğer |
|
8 | تُصِبْهُمْ | onlara erişirse |
|
9 | سَيِّئَةٌ | bir kötülük |
|
10 | بِمَا | dolayı |
|
11 | قَدَّمَتْ | öne sürdüklerinden |
|
12 | أَيْدِيهِمْ | elleriyle (yapıp) |
|
13 | إِذَا | derhal |
|
14 | هُمْ | onlar |
|
15 | يَقْنَطُونَ | umutsuzluğa düşerler |
|
İnsan psikolojisi ile ilgili önemli iki hal ve tavra yer verilen bu âyetlerde, darlığa düşen ve kendi aczini ayan beyan gören insanların son ve vazgeçilmez sığınağın ilâhî rahmet olduğunu anladıkları ve içtenlikle Allah’a yalvardıkları; rahata kavuştuklarında ise bir kısmının daha önceki hallerini tamamen unutup bu sonucu kendilerine veya Allah’tan başka varlıklara izâfe etmeye kalkıştıkları, hatta Allah’a ortak koşmaya varacak nankörlükler ettikleri belirtilmekte, bu tutumun hiçbir haklı gerekçesi bulunmadığına ve böyle kimselerin âkıbetinin hiç de zannettikleri gibi olmayacağına dikkat çekilmektedir.
34. âyetin “Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler bakalım!” şeklinde tercüme edilen kısmını, cümledeki yeriyle ilgili farklı değerlendirmelere göre, “Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler diye” veya “Kendilerine verdiklerimizin sonucu olarak nankörlük ederler” şeklinde de çevirmek mümkündür (Şevkânî, IV, 258).
35. âyeti “Yoksa onlara bir kanıt indirmişiz de, o mu şirk koşmalarını söylüyor?” şeklinde çevirmek lafza daha uygun olup meâlde bu tercih edilmiştir. “Konuşma, söyleme” anlamına gelen fiil burada mecaz olarak kullanılmıştır, öznesi “delil, kanıt” olunca, “O delil bunu mu gösteriyor, bu fikri mi destekliyor?” mânasına gelir (Zemahşerî, III, 204).
Bazı müfessirler 36. âyetteki ifade akışından “insanlara bir nimet tattırıldığında buna sevinmeleri”nden olumsuz biçimde söz edildiği anlamı çıktığını düşündükleri için, bunun Allah’ın lutfundan ötürü sevinç duymanın kötü görüldüğü mânasına gelmediğini, burada “sevinme”nin, şımarıkça bir tavır sergileme mânasında kullanıldığını belirtirler. Ayrıca, Yûnus sûresinin 58. âyetinde ifade buyurulduğu üzere Allah’ın nimetleri ve lutfundan dolayı sevinmenin, O’na derin minnet duygusu ve samimi şükür eşliğinde olduğu takdirde, Allah Teâlâ’nın hoşnutluğunu kazanmaya vesile olacağını hatırlatırlar. İbn Âşûr ise, âyetin zâhirine göre, buradaki sevinmeyi şımarıklık etme şeklinde açıklamaya gerek bulunmadığını ve âyetin şöyle yorumlanmasının uygun olacağını savunur:Allah’ın lutuflarına mazhar olduklarında nasıl ki bunun sona erebileceğini hatırlarından dahi geçirmiyorlarsa, aynı tutumun mantıkî sonucu olarak, başlarına sıkıntı geldiğinde de bunun ortadan kalkacağı ümidini yitirmemeleri ve sabretmeleri gerekirdi; oysa onlar hemen ümitsizliğe düşmektedirler (XXI, 100).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 316-317وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَاۜ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذَٓا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi
اَذَقْنَا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَذَقْنَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. النَّاسَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. رَحْمَةً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَ karînesi olmadan gelen فَرِحُوا بِهَا cümlesi şartın cevabıdır.
فَرِحُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. بِهَا car mecruru فَرِحُوا fiiline mütealliktir.
اَذَقْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi ذوق ’dır.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), ta’riz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ اِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ
وَ atıf harfidir. اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تُصِبْهُمْ şart fiili olup meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. سَيِّئَةٌ muahhar fail olup lafzen merfûdur.
مَا müşterek ism-i mevsûl بِ harf-i ceriyle تُصِبْهُمْ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası قَدَّمَتْ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
قَدَّمَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir. اَيْد۪يهِمْ mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ‘dir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Müfacee harfi اِذَا ile gelen هُمْ يَقْنَطُونَ cümlesi, şartın cevabıdır.
اِذَا müfacee harfidir. اِذَا isim cümlesinin önüne geldiğinde ‘birdenbire, ansızın’ manasında müfacee harfi olur.
Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. يَقْنَطُونَ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يَقْنَطُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
تُصِبْهُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi صوب ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), ta’riz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَاۜ
Atıfla gelen ayet, şart üslubunda haberî isnaddır. Muzâfun ileyh olan اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً ; şart cümlesi olup mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَ karinesi olmaksızın gelen فَرِحُوا بِهَا cümlesi, şartın cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)
Sonraki ayetin sonundaki إنَّ في ذَلِكَ لَآياتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ cümlesinin karinesiyle النَّاسَ ile murad müşriklerdir.(Âşûr)
رَحْمَةً ’deki tenvin teşrif ve herhangi bir manasında cins içindir.
وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً [Rahmeti tattırmak] ibaresinde istiare vardır. Tatmak fiili rahmetin tesirlerini hissetmek yerine kullanılmıştır.
رَحْمَةً - فَرِحُوا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ اِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ
Önceki şart cümlesine matuf bu ikinci şart cümlesi, şart üslubunda haberî isnaddır.
Şart cümlesi olan تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
سَيِّئَةٌ ‘deki tenvin herhangi bir manasında cins veya kıllet içindir.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا , harfi-cerle birlikte تُصِبْهُمْ fiiline mütealliktir. Sılası olan قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
Şartın cevabı olan اِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ , müfacee harfi اِذَا ’nın dahil olduğu isim cümlesidir. Cümleye muzâf olan zaman zarfı اِذَا , isim cümlesinin önüne geldiğinde ‘birdenbire, aniden’ manasına gelir.
Bu cümlenin haberi olan يَقْنَطُونَ , muzari fiil olarak gelmiştir. Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eder. Muzari fiil muhayyileyi harekete geçirerek muhatabı canlı tutar.
İnsanın rahmetle lütuflanmasının, seyyietin rastlamasından daha fazla olası bir durum olduğu, kullanılan şart fiillerinden de anlaşılabilmektedir. Çünkü اِذَا , daha çok olması muhtemel durumlarda kullanılır.
Yine şart edatları olması gerektiği gibi gelmiştir. رَحْمَةً kelimesinin tenkiri teksir, سَيِّئَةٌ kelimesinin tenkiri ise taklîl ifade etmektedir. Allah (cc) yapılanlar sebebiyle hemen cezalandırmaz, hatta cezalandırmadığı gibi çoğunu da affeder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Bu ayetteki iki cümle arasında mukabele sanatı vardır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
سَيِّئَةٌ - رَحْمَةً ve يَقْنَطُونَ - فَرِحُوا gruplarındaki kelimeler arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.