لَهُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَۚ
Cennet ehlinin durumuna ilişkin genel bir tasvir içeren 55. âyetteki şuğul kelimesi sözlükte “meşguliyet, eğlenme, oyalanma” anlamına gelmekle beraber burada kastedilen mâna ile ilgili olarak değişik açıklamalar yapılmıştır (meselâ bk. Taberî, XXIII, 17-18; Râzî, XXVI, 91-92). Bu açıklamaların ortak noktası, cennetle ödüllendirilenlerin cehennemdekilerin karşılaştığı durumlardan uzak, asla sıkıcı olmayan ve eşsiz haz veren tatlı bir meşguliyet ve nimetler içinde olacakları şeklinde özetlenebilir; bu sebeple belirtilen kelimeyi içeren 55. âyet, “O gün cennetlikler safa sürmekle meşguldürler” diye çevrilmiştir. 57. âyetin ilk cümlesi lafzan “Orada onlar için meyve vardır” anlamına gelmektedir. Fakat ifadenin akışı ve bağlamı dikkate alındığında, “Orada onlar için her tür meyveden, yenecek içecek, haz verecek her nimetten bol miktarda vardır” mânasının kastedildiği anlaşılmaktadır (Şevkânî, IV, 431). 58. âyetle ilgili değişik izahlar bulunmakla beraber, burada önemli olan husus, cennet nimetleri hakkında yapılan tasvirlerden sonra, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmış olma müjdesinin, belirtilen maddî nimetlerin hepsinden daha değerli olduğuna vurgu yapılmış olmasıdır. Meâlde esas alınan mânaya göre yapılan yorumlarda yüce Allah’ın selâm sözünün melekler vasıtasıyla veya vasıtasız olarak cennet ehline ulaştırılacağı belirtilir (Zemahşerî, III, 290). Farklı bir gramer tahliliyle buradaki selâm kelimesi 57. âyete de bağlanabilmekte ve bu kelimenin başka sözlük anlamlarına göre “istedikleri her şey saftır, şâibesizdir”, “istedikleri her şey verilecektir, teminat altındadır” veya “onlar için esenlik vardır” gibi mânalar verilebilmektedir (Râzî, XXVI, 94-95; Şevkânî, IV, 431; Cenâb-ı Allah’ın cennet ehlini selâmlaması, onlara ne istediklerini sorması ve onların da kendisinin hoşnutluğunu dilediklerini belirtmeleriyle ilgili bazı rivayetler için bk. Taberî, XXIII, 21-22; Elmalılı, VI, 4036-4037; cennet ve nimetleri hakkında bilgi ve değerlendirme için bk. Bakara 2/25; Zuhruf 43/68-73).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 505-506
لَهُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَۚ
لَهُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. ف۪يهَا car mecruru فَاكِهَةٌ ‘ nin mahzuf haline mütealliktir.
فَاكِهَةٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. لَهُمْ car mecruru atıf harfi وَ ‘ la önceki لَهُمْ ‘e matuftur.
مَا müşterek ism-i mevsûl muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası يَدَّعُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
يَدَّعُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
يَدَّعُونَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi دعو ’dir. İftial babının fael fiili د ذ ز olursa iftial babının ت si د harfine çevrilir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
لَهُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَۚ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لَهُمْ car mecruru, mahzuf mukaddem habere mütealliktir. فَاكِهَةٌ muahhar mübtedadır. Müsnedün ileyhin nekra gelişi kesret, tazim ve nev ifadesi içindir.
Takdim konunun, onlar hakkında olması sebebiyledir.
ف۪يهَا car-mecruru, فَاكِهَةٌ ’un mahzuf haline mütealliktir.
Aynı üslupta gelen وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَۚ cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Makabline matuf ikinci cümlede de car mecrur لَهُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Müşterek ism-i mevsul مَا , muahhar mübtedadır. Sılası olan يَدَّعُونَۚ cümlesi müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مَا ’nın masdariyye olması da caizdir.
يَدَّعُونَۚ fiili, iftiâl babında olup, kendileri için istedikleri vardır, anlamındadır. Bu, biri kendisine et kızartıp yağını erittiğinde, إشتوى ve إجتمل demen gibidir. (Keşşâf)
يَدَّعُونَۚ filinin sülasisi دعو ’dır. اِفْتِعال babı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
Pek çok yemek çeşidinden, burada "fâkihe"yi seçilmiştir. Çünkü bu kelime, nimetler içinde bulunmaya, lezzetler duymaya ve açlık halinin bulunmadığına daha çok delalet etmektedir. فَاكِهَةٌ kelimesinin nekresi ise, bu kemâl ve mükemmelliği beyan eder. Cenab-ı Hak, seçimlerinin ipinin kendi ellerinde bulunduğuna, onların (kendi başlarına) mâlik ve muktedir bulunduklarına işaret olmak üzere, "yerler, yiyorlar" buyurmamıştır da, "onlar için... vardır" buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)
وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَ "Yine onlar için; arzu ettikleri her şey vardır" ifadesine gelince, bu hususta birkaç izah bulunmaktadır:
a) Bu, "Yine onlar için, kendileri lehine arzu ettikleri her şey vardır" demektir. Yani, "Dua ve talepleri kabul edilir," o takdirde bu fiil, "istedi, dua etti" anlamında olup, "iftial" sıygasına taşınmıştır. Nitekim, hami "yüklemek, yüklenmek" anlamında olan ihtimal kelimesi ile; yola çıkmak, seyahat etmek (rahîl) anlamında olan, irtihal kelimesi de böyledir. Buna göre denilebilir ki, bunun manası, "Onlar kendileri için bir dua ve talepte bulunurlar da, bu talep ve istekten sonra da onların duası kabul edilir" şeklinde değildir. Aksine bunun anlamı, "Kendileri için talep edip istedikleri her şey onlarındır, onlar içindir. Yani, bu zaten onlarındır. O halde onların dua ve talepte bulunmaya ihtiyaçları yoktur!" şeklindedir. Nitekim, memlûku (uşağı) efendiden bir şey istese de, o da ona,
لَكَ ذٰلِكَ "Bu, senindir" dese, bundan ya, "Senin isteğin karşılanacaktır. İstediğin şeyin sana verilmesi kolay bir şeydir" manası anlaşılır, ya da bundan red anlamı anlaşılır ki, bunun beyanı da, "Bu senin için zaten vardır. Onu daha niye istiyorsun ki!?" şeklindedir. İşte Cenab-ı Hak, "Yine onlar için, arzu ve talep ettikleri her şey vardır. Binaenaleyh onların, talepte bulunmaya ve istemeye ihtiyaçları yoktur" buyurmuştur. Bunun, iyice anlatılması şöyle olur:
مَا يَدَّعُونَ ifadesi, "istenmesi ve talep edilmesi yerinde olan ve uygun düşen her şey" anlamındadır ki bu da, "İstenilebilecek her şey, istemelerinden önce onlar için mevcuttur" demektir. Veyahut da şöyle diyebiliriz: Bu ifadeyle hem talep hem de talebe icabet manası kastedilmiştir. Zira, مَا يَتَدَاعَوْنَ "karşılıklı olarak istedikleri şeyler" manasındadır. Bu durumda tıpkı iktitâl "vuruşmak" masdarının tekatul "karşılıklı vuruşma" anlamına gelmesi gibi, iftiâl sıygası da, tefaul anlamında olmuş olur ki, bu da biraz önce zikrettiğimiz, "Bir kimsenin arkadaşını, kendisine davet edebileceği yahut da, bir kimsenin arkadaşından kendisini isteyeceği her şey onlar için mevcuttur, vardır" şeklindeki manadadır.
c) Bu, "onların temenni ettikleri her şey" anlamındadır.
d) Bu, "iddia etmek" anlamında olup, ifadenin manası, "Onlar dünyada iken, Allah'ın, kendi ilahları olduğunu; O'nun da kendi mevlaları olduğunu; kâfirlerin ise, herhangi bir mevlalarının bulunmadığını iddia ediyorlardı. İşte bu sebeple Cenab-ı Hak, "Cennette onlar için, dünyada iddia ettikleri şeyler vardır" demek istemiştir ki, bu durumda, ayetteki di-li geçmiş zaman, dünyada iken hikaye edilmiş olur. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "Ey müminler, bu gününüzde, dün iddia ettiğiniz şey, bugün sizin içindir" demek istemiştir. Cenab-ı Hakk'ın, "Şüphe yok ki bu gün cennetlikler, mesrur ve handan bir zevk ve eğlence içindedirler. Kendileri de zevceleri de cennetin gölgelerindedir" ifadesi, bu sözün, Kıyamette söylendiğine delalet ediyor da denilemez! (Fahreddin er-Râzî)