اَلَٓا اِنَّهُمْ مِنْ اِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَۙ
Sûrenin başında Allah’ın birliği ve evrenin tek yaratıcı ve yöneticisi olduğu belirtildikten sonra putperestlerin buna aykırı inançları ve özellikle âhireti ve Allah’ın huzurunda hesap vermeyi inkâr etmeleri eleştirilmiş; bu tutumları yüzünden mâruz kalacakları acı âkıbet hatırlatılmış; ayrıca peygamberlerine inanmamakta direnen bazı geçmiş toplulukların bu inançsızlıklarının bedelini nasıl ödediklerine dair uyarıcı bilgiler verilmişti. Sûrenin sonuç kısmı diyebileceğimiz bu bölümde ise tekrar putperest muhatapların tutumlarına dönülmekte; onların bir başka bâtıl inançlarına, yani Allah’a çocuk isnat etmelerine, melekleri Allah’ın kızları kabul etmelerine, dolaylı olarak evlâtlar arasında ayırımcılığa giderek kızları küçümsemelerine eleştiriler yöneltilmektedir. Nitekim Huzâa ve Kinâne gibi bazı önde gelen putperest Arap kabileleri Allah’ın kızları olduğuna inanırlardı (Taberî, XXIII, 105-106; Şevkânî, IV, 474). Bu inancın temelinde kız çocuklarını erkek çocuklardan daha aşağı gören bir zihniyet de vardı. Burada, –aslında saçma olmakla birlikte kendi telakkilerine göre– putperestlerin, daha değerli olanı kendilerine nisbet ederken değersiz gördüklerini Allah’a nisbet etmeleri, Allah’a karşı saygısızlıklarının bir kanıtı olarak gösterilmektedir (Taberî, XXIII, 107; Zemahşerî, III, 312). Ayrıca 149-150. âyetlerdeki soru ifadeleriyle ve devamındaki, “Ne oluyor size? Nasıl yargıda bulunuyorsunuz? Hiç düşünmüyor musunuz?” şeklindeki vurgulu cümlelerle bu inancın saçmalığı ortaya konmakta, bunu kabul edenler beyinsizlik ve cahillikle suçlanıp kınanmaktadır (Taberî, XXIII, 106; Zemahşerî, III, 312, 313). Böylece, Allah’a evlât isnat etmenin kesinlikle aklî ve mantıkî temele dayanmadığı açıkça ortaya konduğu gibi, “Yoksa açık bir kanıtınız mı var? Eğer gerçekten doğru sözlü iseniz belgenizi getirin” meâlindeki 156-157. âyetlerle bu inancın naklî (sem‘î) delilinin yani dinî ve kitabî bir temelinin de bulunmadığı belirtilmektedir (Zemahşerî, III, 312; Şevkânî, IV, 473; İbn Âşûr, XXIII, 184).
Zemahşerî (III, 312) putperestlerin, Allah’ın kızları olduğuna inanmakla üç yönden gerçeği saptırdıklarını belirtir: a) Tecsîme sapmışlardır (Allah’ı cismanî bir varlık gibi düşünmüşlerdir); çünkü çocuk meydana getirmek cismanî varlıklara özel bir durumdur; b) Kendilerini Allah’tan daha üstün görmüşlerdir; çünkü bâtıl telakkilerine göre daha değerli olduğuna inandıkları erkek çocukları kendilerine, değersiz olduğunu ileri sürdükleri kızları Allah’a nisbet etmişlerdir; c) Yine aynı bâtıl telakkileriyle kızları aşağı varlıklar görüp melekleri de kız saymakla melekleri aşağılamışlardır (ayrıca bk. İbn Âşûr, XXIII, 180).
اَلَٓا اِنَّهُمْ مِنْ اِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَۙ
İsim cümlesidir. اَلَٓا tenbih edatıdır. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُمْ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
مِنْ اِفْكِهِمْ car mecruru يَقُولُونَ fiiline mütealliktir. مِنْ sebebiyyedir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. يَقُولُونَ fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. يَقُولُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.اَلَٓا اِنَّهُمْ مِنْ اِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَۙ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümlenin başına gelen اَلَٓا , devamında gelecek söze dikkat çekerek, tekid ifade eden tenbih edatıdır. اِنَّ , lam-ı muzahlaka ve اَلَٓا ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ ,isim cümlesi, tenbih edatı ve lam-ı muzahlaka sebebiyle birden fazla tekid unsuru taşıyan çok muhkem cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنّ۪ٓ ve lam-ı tekid, cümlede beraberce bulunursa bu cümle, üç kez tekrar edilen cümle gibi olur. Çünkü اِنّ۪ٓ kelimesi, cümlede iki kez tekrar gücünü taşır, buna lam-ı tekid de ilave edilince, üçüncü tekrar sağlanmış olur. (İtkan, c. 2, s.176)
اِنَّ ’nin haberi olan يَقُولُونَ cümlesinin müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam formunda gelmesi, cümleye hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde muhatabın muhayyilesini (hayal gücünü) harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.
مِنْ اِفْكِهِمْ ’deki مِنْ , ba’diyet ifade eder.