Sâffât Sûresi 48. Ayet

وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ع۪ينٌۙ  ...

Yanlarında bakışlarını yalnızca kendilerine çevirmiş iri gözlü eşler vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَعِنْدَهُمْ ve yanlarında (vardır) ع ن د
2 قَاصِرَاتُ kendilerini hapsetmiş ق ص ر
3 الطَّرْفِ bakışlarıyla ط ر ف
4 عِينٌ iri gözlü (eşler) ع ي ن
 

Yukarıda inkârcıların âhiretteki durumları hakkında bilgi verilmişti; burada da müminlerin nâil olacakları nimetlerden örnekler sıralanmaktadır. “Bilinen bir nasip” ifadesiyle ne kastedildiği hususunda şu yorumlar yapılmıştır: a) Vakti bilinen rızıklar. Nitekim başka bir âyette (Meryem 19/62) “Orada, sabah akşam rızıkları hazırdır”buyurulmuştur; b) Niteliği bilinen rızıklar. Buna göre cennet nimetlerinin tadı, kokusu ve görünüşüyle kendilerine mahsus özellikleri olacaktır; c) Bir görüşe göre cennetteki rızıkların bilinmesinden maksat, dünya nimetlerinin aksine sürekliliğinden emin olunmasıdır; d) Veya herkesin, dünyadaki iyiliklerine göre hak ettiği miktar ne ise o ölçüde rızıklara nâil olmasıdır (bk. Râzî, XXVI, 136). İbn Âşûr, üçüncü yorumu tercih etmiştir (XXIII, 111). Cennet meyveleri, aynı olmamakla beraber, dünya meyvelerine benzerlikler taşıyacağı için bu yönden “bilinen meyveler” denilmiş olabilir. 42. âyetteki “türlü meyveler” ifadesi bir önceki âyette geçen rızıkların ne olduğunu açıklamaktadır. Müfessirlere göre “meyveler” kelimesi, cennet nimetlerinin beslenme amaçlı değil, lezzet amaçlı olduğunu göstermektedir; çünkü orada yaşamak için dünyadaki gibi beslenmeye ihtiyaç duyulmayacaktır. 

Taberî’nin 45. âyetin tefsiri münasebetiyle Süddî’den naklettiğine göre Araplar şarap dolu kaba “ke’s” (kadeh), boş olanına da “inâ’” (kap) derlerdi (XXIII, 53). Taberî ve sonraki müfessirler, Süddî’nin verdiği bu bilgi yanında Katâde, Dahhâk gibi başka âlimlere dayanarak bu kelimenin Kur’an’da da özellikle “şarap dolu kâse” anlamında kullanıldığını belirtirler. 

“İçenleri sarhoş etmez” diye çevirdiğimiz 47. âyetin ilgili kısmına, kıraat farkından dolayı, “İçilmekle tükenmez” şeklinde de mâna verilmiş; 48. âyetteki “kısa bakışlı, ürkek bakışlı kadınlar” anlamına gelen “kāsırâtü’t-tarf” ise mecazi bir ifade olup “sadece eşlerine bakan, eşlerinden başkasında gözü olmayan kadınlar” şeklinde açıklanmıştır (bk. Taberî, XXIII, 54-56; İbn Atıyye, IV, 472-473). 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 532
 

وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ع۪ينٌۙ

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

عِنْدَهُمْ mekân zarfı, mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muttasıl zamir  هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

قَاصِرَاتُ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  الطَّرْفِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  ع۪ينٌ kelimesi  قَاصِرَاتُ ‘nun sıfatı olup lafzen merfûdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَاصِرَاتُ  kelimesi sülâsî mücerred olan  قصر  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ع۪ينٌۙ

 

Ayet وَ ’la, 45. ayetteki …يُطَافُ عَلَيْهِمْ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Mekan zarfı  عِنْدَهُمْ, mahzuf mukaddem habere mütealliktir. قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ , muahhar mübtedadır.

Müsnedün ileyh olan  قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ , veciz anlatım kastına matuf olarak izafet formunda gelmiştir.

قَاصِرَاتُ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin devamlılığına işaret etmiştir.

قَاصِرَاتُ  için sıfat olan  ع۪ينٌۙ , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir.  İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ع۪ينٌۙ [Sadece kocalarına bakarlar.] cümlesinde kinaye var­dır. Yüce Allah, bunu iri ve güzel gözlü hurilerden kinaye olarak söylemiş­tir. Çünkü onlar iffetlidirler, kocalarından başkasına bakmazlar. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)

قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ  ifadesinde istiare vardır. Burada [bakışlarını onlara ayırmış]  قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ  ile kastedilen, bakışlarını eşlerine tahsis etmiş, yani bakışlarını onlara odaklamış, onlardan başka kimseye bakmayan kadınlar demektir. طرف (bakış) mecaz yoluyla zikredilmiştir. Şu halde buradaki hakiki mana, o kadınların iffet, din, takva, sakınma, temizlik, nezafet ve nezahet hisleriyle nefislerini eşlerine hapsetmeleri demektir ki bakış hasretmek (kasr et-tarf) bu manayı anlatan bir kinaye olarak gelmiştir. (Bakış hasretmek, iffetli olmaktan kinayedir.) Çünkü çoğunlukla gözlerin bakışı, nefislerin bakılan şeyin ardına düşmesine, kalplerin coşup kaynamasına sebep olur. (Şerîf er- Râdî, Kur’an Mecazları, Âşûr) 

Kasr, ‘hapsetmek’ anlamına gelir. Cenab-ı Hakk'ın, ["Çadırlar içinde ehl-i perde huriler vardır"] (Rahman/72) ayeti de bu manadadır. Buna göre ayetin manası, ‘O kadınlar bakışlarını hapsetmişler ve kocalarından başkalarına bakmazlar’ şeklinde olur.

(Fahreddin er-Râzî, Âşûr)

ع۪ينٌ kelimesinde üç görüş vardır:

Birincisi: Gözleri güzeldir, bunu Mücâhid demiştir.

İkincisi: Gözleri iridir, bunu da Süddi ile İbn Zeyd demişlerdir.

Üçüncüsü: Gözleri büyük ve güzeldir. Tekili  عَيْن ’dir, bunu da Zeccâc, demiştir. (Zâdu’l Mesîr)