Sâffât Sûresi 49. Ayet

كَاَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ  ...

Sanki onlar (beyazlıklarıyla), saklanmış (gün yüzü görmemiş) yumurtalardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كَأَنَّهُنَّ onlar gibi (eşlerdir)
2 بَيْضٌ bembeyaz yumurta ب ي ض
3 مَكْنُونٌ saklı ك ن ن
 

Yukarıda inkârcıların âhiretteki durumları hakkında bilgi verilmişti; burada da müminlerin nâil olacakları nimetlerden örnekler sıralanmaktadır. “Bilinen bir nasip” ifadesiyle ne kastedildiği hususunda şu yorumlar yapılmıştır: a) Vakti bilinen rızıklar. Nitekim başka bir âyette (Meryem 19/62) “Orada, sabah akşam rızıkları hazırdır”buyurulmuştur; b) Niteliği bilinen rızıklar. Buna göre cennet nimetlerinin tadı, kokusu ve görünüşüyle kendilerine mahsus özellikleri olacaktır; c) Bir görüşe göre cennetteki rızıkların bilinmesinden maksat, dünya nimetlerinin aksine sürekliliğinden emin olunmasıdır; d) Veya herkesin, dünyadaki iyiliklerine göre hak ettiği miktar ne ise o ölçüde rızıklara nâil olmasıdır (bk. Râzî, XXVI, 136). İbn Âşûr, üçüncü yorumu tercih etmiştir (XXIII, 111). Cennet meyveleri, aynı olmamakla beraber, dünya meyvelerine benzerlikler taşıyacağı için bu yönden “bilinen meyveler” denilmiş olabilir. 42. âyetteki “türlü meyveler” ifadesi bir önceki âyette geçen rızıkların ne olduğunu açıklamaktadır. Müfessirlere göre “meyveler” kelimesi, cennet nimetlerinin beslenme amaçlı değil, lezzet amaçlı olduğunu göstermektedir; çünkü orada yaşamak için dünyadaki gibi beslenmeye ihtiyaç duyulmayacaktır. 

Taberî’nin 45. âyetin tefsiri münasebetiyle Süddî’den naklettiğine göre Araplar şarap dolu kaba “ke’s” (kadeh), boş olanına da “inâ’” (kap) derlerdi (XXIII, 53). Taberî ve sonraki müfessirler, Süddî’nin verdiği bu bilgi yanında Katâde, Dahhâk gibi başka âlimlere dayanarak bu kelimenin Kur’an’da da özellikle “şarap dolu kâse” anlamında kullanıldığını belirtirler. 

“İçenleri sarhoş etmez” diye çevirdiğimiz 47. âyetin ilgili kısmına, kıraat farkından dolayı, “İçilmekle tükenmez” şeklinde de mâna verilmiş; 48. âyetteki “kısa bakışlı, ürkek bakışlı kadınlar” anlamına gelen “kāsırâtü’t-tarf” ise mecazi bir ifade olup “sadece eşlerine bakan, eşlerinden başkasında gözü olmayan kadınlar” şeklinde açıklanmıştır (bk. Taberî, XXIII, 54-56; İbn Atıyye, IV, 472-473). 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 532
 
Resulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde insanlar diriltildiği zaman kabrinden ilk çıkacak benim. Onlar Rablerinin huzuruna geldiklerinde komutanları ben olacağım. Susup beklediklerinde onlar adına ben konuşacağım. Bir yere gitmekten alıkonulduklarında  onlara ben şefaat edeceğim. Kurtulmaktan ümitlerini yitirdikleri zaman onlara ben müjde vereceğim. Kerem (hamd) sancağı benim elimde olacak.Rabbimin yanında Âdemoğlunun en değerlisi ben olacağım; bunu öğünmek  için söylemiyorum. O gün etrafında, her biri sedefinde saklı inciler gibi bin tane hizmetçi dolaşacaktır. 
( Dârimi, Mukaddime 8; ayrıca bk. Tirmizi, Menâkıb 1).
 

كَاَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ

 

كَاَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ  cümlesi  قَاصِرَاتُ ‘nun ikinci sıfatı olarak mahallen merfûdur.

كَاَنَّ  harfi  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre de cümleyi tekid eder.  هُ  muttasıl zamiri  كَاَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

بَيْضٌ  kelimesi  كَاَنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. مَكْنُونٌ  kelimesi بَيْضٌ  ‘nun sıfat olup lafzen merfûdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

كَاَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ

 

Ayet  قَاصِرَاتُ  için ikinci sıfattır.  كَاَنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

بَيْضٌ  için sıfat olan  مَكْنُونٌ , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

كَاَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ [Sanki onlar, muhafaza altındaki yumurtadır.] cümlesinde mürsel mücmel teşbih vardır. Burada vech-i şebeh hazf edilmiş, böylece mücmel olmuştur. (Safvetü’t Tefâsir)

Ayette teşbih edatı  ك , zikredildiği için bu teşbîh mürsel, vech-i şebeh hazf edildiği için mücmeldir. Hurilerin, hangi yönden saklı yumurtaya benzedikleri belirtilmediği için ifade kapalıdır.

Beyzâvî bu kapalılığı şu edebî ifadelerle açıklamaya çalışır: Yüce Allah o eşleri, saflık ve temizlik yönünden, toz ve benzeri şeylerden korunmuş sarımtırak deve kuşu yumurtasına benzetmiştir. Çünkü bu renk insan tenlerinin en güzelidir.

Beyzâvî ise teşbihi zikrettiği gibi yukarıdaki açıklamaları ile benzetme yönünün ne olduğunu da ortaya koyar. Bu benzetmede müşebbeh (huri), beş duyu organımızdan herhangi biriyle hissedemeyeceğimiz gaybi bir varlık olduğu için aklî, müşebbehün bih (korunmuş yumurta) ise göz duyumuzla görülen bir varlık olduğu için hissîdir. Soyut olan bir gerçeklik, tabiattan alınan somut bir varlığa benzetilerek tablo halinde zihinlerde canlandırılmıştır. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı) 

مَكْنُونٌ , ‘örtülü, kapalı’ demektir. Ayetteki bu benzetmenin manası şudur: Yumurtanın dış yüzeyi, sarıya çalan bir beyazlıktadır. Binaenaleyh yumurta örtülüp saklandığında, tozdan topraktan ve dumandan korunmuş olur. Bu renk, son derece güzeldir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)

Burada  بَيْضٌ 'den murad konusunda üç görüş vardır:

Birincisi: O incidir. Bunu Ali b. Ebi Talha, İbn Abbâs'tan rivayet elmiş; Ebû Ubeyde de böyle demiştir.

İkincisi: Devekuşu yumurtasıdır. Bunu da Hasen, İbn Zeyd ve Zeccâc demişlerdir.

Üçüncüsü: O, el değmeden soyulan yumurtaya denir. Bunu da Süddi, demiştir. Said b. Cübeyr, Katâde ve İbn Cerir de bu manaya razı olmuşlardır.

مَكْنُونٌ  ise dokunulmamış demektir. Birinci görüşe göre o, sedefin içinde saklıdır. İkinci görüşe göre de deve kuşunun tüyleri arasında saklıdır. Üçüncüye göre de kabuğunda saklıdır. (Ez-Zadu’l Mesîr)