Sâffât Sûresi 67. Ayet

ثُمَّ اِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْباً مِنْ حَم۪يمٍۚ  ...

Sonra onlar için bunun üstüne kaynar sudan karışık bir içecek vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 إِنَّ şüphesiz
3 لَهُمْ onların vardır
4 عَلَيْهَا bunun üzerine
5 لَشَوْبًا bir içkileri ش و ب
6 مِنْ -dan
7 حَمِيمٍ kaynar su- ح م م
 

Râgıb el-İsfahânî zakkûm kelimesini kısaca, “cehennemde bulunan iğrenç yiyecekler” şeklinde açıklar (el-Müfredât, “zkm” md). Kaynaklar, Yemen’in Tihâme bölgesiyle çöle yakın kurak arazilerde yetişen, küçük yapraklı, kötü kokulu, deriye isabet ettiğinde ölüme götürebilecek ölçüde yara açan zehirli bir bitkiye zakkum denildiğini belirtirler (İbn Âşûr, XXIII, 122). 65. âyette zakkumun tomurcuklarının “şeytanların başları”na benzetilmesi, onun gerek tadı gerekse görünüşü itibariyle son derece iğrenç olduğuna delâlet eder. Nitekim Araplar çirkin görüntülü şeylere, “şeytanın kellesi gibi” derlerdi. Bir yılan türüne şeytan isminin verildiği, dolayısıyla âyette zakkum başağının yılan başına benzetilmiş olabileceği de söylenmektedir (Taberî, XXIII, 64; Zemahşerî, III, 302). Müfessirler genellikle “Kur’an’da lânetlenen ağaç”tabiriyle (İsrâ 17/60) zakkumun kastedildiğini belirtirler. Zemahşerî, 62. âyet metnindeki “nüzül” kelimesiyle müminlerin cennette nâil olacakları güzel ikramlara, zakkum kelimesiyle de inkârcıların cehennemde maruz kalacakları elem ve acılara işaret edildiğini belirtir ve her iki durumu da insanların kendi seçimlerinin birer sonucu olarak gösterir (III, 302). 

“Sınama aracı” diye çevirdiğimiz 63. âyetteki fitne, “sınav, deneme” demektir; Kur’an’da daha çok müminin inancını tehlikeye sokan, yer yer de burada olduğu gibi inkârcıların bir imtihan vermelerine yol açan sıkıntılı olaylar, durumlar için kullanılır (bilgi için bk. Bakara 2/191). Müfessirler zakkum ağacının bir fitne (deneme aracı) olarak gösterilmesini de şöyle açıklarlar: Cehennemde böyle bir ağaç bulunacağı bildirilince Ebû Cehil gibi fırsatçı müşrikler, “Muhammed hem cehennemin taşı bile kavuracağını söylüyor hem de orada ağaç biteceğinden söz ediyor” diyerek Resûlullah’ı alaya almışlar, bunun üzerine konumuz olan âyet inmiştir (Taberî, XXIII, 63-64; İbn Atıyye, IV, 475). Buna göre söz konusu ağaçla ilgili olarak Kur’an’da verilen bilgi bir imtihandır; mümin bu bilgiye inanmakla bu imtihanı da kazanmış, kâfir ise inkâr etmekle imtihanı kaybetmiş olur. 

 


 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 535-536
 

  Şevebe شوب :

  شَوْبُ kelimesi katmak, karıştırmak veya karışım anlamlarına gelir. İçeceklere karıştırıldığından veya içine balmumu karıştığından dolayı bala  شَوْبُ da denir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de sadece 1 kez geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekli şâibedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

ثُمَّ اِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْباً مِنْ حَم۪يمٍۚ

 

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  لَهُمْ  car mecruru  اِنَّ ‘nin mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  عَلَيْهَا  car mecruru  حَم۪يمٍ ‘in mahzuf haline mütealliktir. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  شَوْباً  kelimesi  اِنَّ ‘nin muahhar ismi olup lafzen mansubdur.  مِنْ حَم۪يمٍ  car mecruru  شَوْباً ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. حَم۪يمٍ  sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder.

 

ثُمَّ اِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْباً مِنْ حَم۪يمٍۚ

 

ثُمَّ  atıf harfidir. Hem zaman açısından hem de rütbe açısından terahi ifade eder. (Âşûr)

ثُمَّ اِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْباً مِنْ حَم۪يمٍۚ  sözündeki  ثُمَّ , kendisinden sonra gelen cümleyi rütbe açısından öncesine atfeder. Muhatabın beklemediği bir şey olduğu için terahi harfinden sonra gelenin daha önemli ve daha ilginç olduğunu belirtir. (Âşûr)

Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. 

اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede, takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  لَهُمْ  car mecruru,  اِنَّ ‘nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. 

شَوْباً  kelimesi,  اِنَّ ’nin muahhar ismidir. Cümlede müsnedin ileyh olan  شَوْباً  kelimesinin nekre gelmesi tahkir ifade etmiştir.

شَوْباً , başka bir şeyle karışmış olan her şey hakkında kullanılan umumî bir isimdir.  حَم۪يمٍۚ  ise, son derece sıcak kaynar sudur. Buna göre mana, "Bu aşırı susuzluk ona baskın çıkınca, onlar bu kaynar sudan içirilirler. O zaman da, zakkum, bu kaynar su ile karışır. (Fahreddin er-Râzî)  

مِنْ حَم۪يمٍۚ  car mecruruشَوْباً ’in mahzuf sıfatına mütealliktir. 

حَم۪يمٍۚ , sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu vasfın, mevsufun ayrılmaz bir parçası olduğuna işaret eder.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

عَلَيْ  harf-i ceri  مَعَ  manasındadır. İstilâ için olması da uygundur. Çünkü  حَم۪يمٍۚ ‘i yemekten sonra içerler. Sonrasında barsaklara, yemeğin üstüne iner. (Âşûr)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.

لَشَوْباً - حَم۪يمٍۚ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.