Sâffât Sûresi 86. Ayet

اَئِفْكاً اٰلِهَةً دُونَ اللّٰهِ تُر۪يدُونَۜ  ...

“Allah’ı bırakıp da birtakım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَئِفْكًا uydurma ا ف ك
2 الِهَةً tanrılar (mı?) ا ل ه
3 دُونَ bırakıp د و ن
4 اللَّهِ Allah’ı
5 تُرِيدُونَ istiyorsunuz ر و د
 

Çok tanrılı inançları sebebiyle babasını ve halkını eleştiren Hz. İbrâhim, putları kırmayı planlıyordu; bunun için 88. âyetteki deyimiyle “Yıldızlara şöyle bir baktı”, ardından kendisinin hasta olduğunu söyledi. Râzî, Hz. İbrâhim’in yıldızlara bakması ve kendisinin hasta olduğunu belirtmesi hususunda şu iki soruyu sormaktadır: 1. Yıldızlara bakmak (onlardan kehanet yollu bilgiler almak) câiz olmadığına göre İbrâhim bunu nasıl yapabilir? 2. O, gerçekten hasta değilse neden asılsız olarak “Ben hastayım” demiştir? Râzî, bu sorulara verilen cevapları da şöyle sıralar: a) Muhtemelen kendisi gerçekten bir nöbetli hastalık geçiriyordu ve hastalık nöbetinin başlama vaktini yıldızların durumundan anlamak üzere göğe baktı ve o vaktin geldiğini anladığı için “Ben hastayım” dedi. b) İbrâhim’in kavmi astrolojiye önem verir, bu yolla tahminlerde bulunur, hüküm çıkarırlardı. Hz. İbrâhim de halkı kadar astroloji konusunda maharetli idi. Şu halde âyette onun yıldızlara bakarak değil, geleneksel astroloji bilgisine müracaat ederek hasta olduğu sonucunu çıkardığı bildirilmektedir. Nitekim hasta olduğunu söyleyince yanındakiler sözüne inandılar (XXVI, 147). İbn Atıyye’nin aktardığı bir yoruma göre “yıldız” anlamına gelen necm kelimesinin, mecazi olarak “bir şeyin insanın içine doğması” anlamına da geldiği dikkate alınarak âyeti, “Kavminin hallerine ve kendisinin onlarla ilgili durumuna dair içine bir fikir doğdu ve o bu fikre baktı, ona itibar etti...” şeklinde anlamak mümkündür.

Müfessirler, Hz. İbrâhim’in, hasta olmadığı halde inkârcı topluluğu başından savıp putları kırmak için hasta olduğunu söylemesinin peygamberlik sıfatıyla uyuşup uyuşmadığı konusuna açıklık getirmeye çalışmışlardır. İslâm inancına göre doğruluk (sıdk), güvenilirlik (emanet), yüksek zihin kabiliyeti (fetânet), günahtan korunmuşluk (ismet) ve ilâhî tâlimatı insanlara eksiksiz ulaştırma (tebliğ) peygamberlerin temel özellikleridir. Dolayısıyla herhangi bir meşrû mazeret yokken onların yalan söyleyebileceği düşünülemez. İbn Atıyye, peygamberler hakkında câiz olmayan yalanın, hiçbir şer‘î faydası olmadığı halde asılsız bir söz söylemek olduğunu ifade eder (IV, 478). İbrâhim ise, “Ben hastayım” derken putperestleri yanlarından uzaklaştırarak putları kırmak, dolayısıyla hayırlı bir iş yapmak istiyordu. Şu halde o, peygambere yakışmayan bir iş yapmak şöyle dursun, tam aksine, bir peygamberin birinci görevi olan putperestlikle mücadele amacı taşıyordu; sonuçta asıl niyeti yalan söyleyerek insanları aldatmak değil, putları kırmak ve böylece putperestlikle mücadele görevini yerine getirmek olduğu için herhangi bir günah işlemiş değildir. Nitekim Gazzâlî, şöyle der: “Yalan söz, özü gereği değil, muhataba veya başkasına bir zarar doğurduğu için haramdır... Söz, maksatlara ulaşmaya vesiledir. Eğer maksada doğru sözle ulaşılabiliyorsa yalan söylemek haramdır. Maksada ancak yalan söyleyerek ulaşılabiliyorsa ve bu maksat da meşrû ise yalan söylemek sakıncalı değildir; hatta maksat –meselâ bir mâsum müslümanın canını kurtarmak gibi– zorunlu bir görev olup bu görevi yerine getirmek için yalan söylemek gerekiyorsa bu durumda yalan söylemek farz olur” (İhyâ, III, 137).

Zemahşerî, İbrâhim’in yıldızlara bakmasını şöyle açıklar: İbrâhim’in kavmi yıldızperestti; bu sebeple o, yanındakilere, yıldızlara bakarak astroloji sayesinde yıldızlardan kendisinde bir hastalık bulduğu sonucunu çıkardığını ima etti (III, 304). Asıl maksadı ise yalnız kalarak putları kırıp dökmek, böylece onların –tanrı olmaları şöyle dursun– kendi kendilerini korumaktan bile âciz nesneler olduklarını göstermekti; her şeyi planladığı şekilde gerçekleştirdi.

Sonuç olarak bize göre Hz. İbrâhim, aslında kendisi böyle bir şeye inanmamakla birlikte halk, gök cisimlerinden haber alınabileceğine inandığı için yıldızlara bakarak güya oradan kendisinin hasta olduğu yolunda bir hüküm çıkardığını söylemiştir. Sonra da hasta olmadığını, onları denediğini, yıldızlardan hüküm çıkarmanın aslı esası olmadığını bu denemeyle ortaya koymuştur; nitekim aynı yıldızlara bakan ve bu işten anladığını söyleyen insanlar da sonunda yanıldıklarının farkına varmışlardır.

Bütün bu yorumlar “Yıldızlara ... baktı” diye çevirdiğimiz cümleyi, “Geleceğe dair bilgi almak için astrolojiye müracaat etti” şeklindeki anlamaya dayanmaktadır. Halbuki bu cümle, oradakileri savmak için “Bir çare düşündü” mânasını da ifade etmektedir (Şevkânî, IV, 459).

Hz. İbrâhim’in, inkârcılara karşı yönelttiği “Peki, âlemlerin rabbiyle ilgili düşünceniz nedir?” meâlindeki sorusu genellikle, “Allah âlemlerin rabbi olduğu halde siz kalkıp başka varlıkları tanrı kabul eder ve onlara taparken, yarın Allah’ın huzuruna vardığınızda O’nun sizin hakkınızda nasıl bir hüküm vereceğini, nasıl bir muameleyle karşılaşacağınızı hiç düşünüyor musunuz?” şeklinde bir uyarı ve eleştiri olarak yorumlanmıştır (Taberî, XXIII, 70; farklı yorumlar için bk. İbn Âşûr, XXIII, 139-141). Ancak bunu, “Âlemlerin bir rabbi, yaratıcı ve yöneticisi olduğuna inanıyor musunuz? Aslında sizin dinî geleneğinizde bu inanç vardır. Şu halde O’nu bırakıp da putlara nasıl tapabilirsiniz?” şeklinde anlamak da mümkündür.

Kur’an-ı Kerîm’in, putlara yönelik olarak Hz. İbrâhim’in ağzından aktardığı, “Neden bir şeyler yemiyorsunuz; neyiniz var, niçin konuşmuyorsunuz?” şeklindeki müstehzî sözlerde aslında putperest Araplar’a yönelik alay yollu bir uyarı vardır.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 541-544
 

اَئِفْكاً اٰلِهَةً دُونَ اللّٰهِ تُر۪يدُونَۜ

 

Hemze istifham harfidir.  ئِفْكاً  amili  تُر۪يدُونَ ‘nin mukaddem mef’ûlü bihi olarak mahallen mansubdur.  اٰلِهَةً  muzâfın hazfıyla  ئِفْكاً ‘den bedeldir. Takdiri, عبادة آلهة (Putlara ibadet) şeklindedir. 

دُونَ  zarf olup  اٰلِهَةً ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir.  اللّٰهِ  lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

تُر۪يدُونَ  cümlesi  تَعْبُدُونَ ‘den bedel olarak mahallen mansubdur. تُر۪يدُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

تُر۪يدُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رود ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

اَئِفْكاً اٰلِهَةً دُونَ اللّٰهِ تُر۪يدُونَۜ

 

Fasılla gelen ayet,  مَاذَا تَعْبُدُونَۚ  cümlesinden bedeldir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir.

Hemze inkâri istifham harfidir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen inkâr ve tevbih amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Ayet, muzari sıygada gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Cümlede, takdim-tehir sanatı vardır.  اَئِفْكاً  kelimesiتُر۪يدُونَ  fiilinin mukaddem mef’ûlü konumundadır. 

اٰلِهَةً ‘in mahzuf sıfatına müteallik olan  دُونَ اللّٰهِ  izafeti, muzâfun ileyhin gayrını tahkir içindir.

ئِفْكاً ’den bedel olan  اٰلِهَةً ’deki tenkir de tahkir ifade eder.

ئِفْكاً  [Gerçeği ters-yüz ederek] ifadesi, mef‘ûlun leh (sebep bildiren tümleç) olup, “Gerçeği ters-yüz etmek için Allah’tan başka tanrılar mı murat ediyorsunuz?” şeklinde takdir edilir. Mef‘ûlün fiilden önce getirilmesinin tek sebebi bilhassa (şirkin eleştirilmesine) özen gösterilmesi dolayısıyladır. Mef‘ûlün lehin mef‘ûlün bihten önce getirilmesinin sebebi ise, Hazret-i İbrahim’e göre en önemli olanın, koştukları şirkte iftira ve batıl üzere olma haliyle onları yüzleştirmesi idi.  ئِفْكاً  lâfzının mef‘ûl olması da caizdir. Bu durumda anlam “O’nun hakkında bir iftira mı murad ediyorsunuz?” şeklinde olur; sonra Allah bu iftirayı [Allah’tan başka tanrılar] sözüyle açıklamış olacaktır ki, bunun dayanağı o ‘tanrıların haddizatında bir iftira olmalarıdır. İfadenin أتُر۪يدُونَۜ اٰلِهَةً دُونِ اللّٰهِ آفِكين [Birer müfterî olarak Allah’tan başka tanrılar mı istiyorsunuz!?] anlamında hal tümleci olması da caizdir. (Keşşâf)