هٰذَا عَطَٓاؤُ۬نَا فَامْنُنْ اَوْ اَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ
Süleyman’ın sınavdan geçirilmesi ve tahtının üstüne ceset konulmasının ne anlama geldiği, Allah’tan bağışlanmasını dilemesine sebep olan hatasının ne olduğu konularında tefsirlerde yine İsrâiliyat türünden bazı rivayetler ve bir peygamberin kişiliğine yakışmayan hikâyeler bulunmaktadır (meselâ bk. Taberî, XXIII, 156-159; Kurtubî, XV, 199-202). Fahreddin Râzî, “haşiv ehli”ne isnat ettiği bu rivayetleri kesinlikle asılsız saymaktadır. Râzî, kendisinin de katıldığı “ehl-i tahkik”in bu rivayetlere yönelttiği eleştirileri sıraladıktan sonra onların kabul edilebilir gördükleri ihtimalleri özetle şöyle açıklar: a) Hz. Süleyman, yeni doğan bir çocuğunu kötü güçlerden korumak için planlar düşünmekle birlikte Allah’a tevekkül etmeyi unuttuğu için korktuğu başına gelmişti; bu olay onun için bir sınavdı. Nitekim çocuğun cesedini tahtında görünce hatasının farkına varıp Allah’tan af dilemiştir. b) Bir hadise göre Hz. Süleyman, bir ara Allah yolunda savaşacak yiğit evlatları doğması için eşleriyle yatacağını söylemiş; fakat “inşaallah” demeyi unuttuğu için sadece bir kötürüm oğlu olmuş, böylece beklentisi gerçekleşmemişti (Buhârî, “Enbiyâ”, 40; Müslim, “Eymân”, 23). İşte Süleyman’ın sınavı bu olay olabilir. Buna göre onun Allah’tan af dilemesinin sebebi “inşaallah” demeyi unutmasıdır; tahtına ceset bırakılması ise temsilî bir anlatım olup doğan sakat çocuğa işaret eder. c) Hz. Süleyman’ın hastalıkla imtihan edildiği, hastalık yüzünden çok zayıflayıp tahtında âdeta ceset gibi göründüğü de düşünülebilir. d) Nihayet burada Süleyman’ın büyük bir felâket beklentisi içine girdiği, böyle bir kaygı ve korku yüzünden zayıflayıp âdeta cesede döndüğü anlatılmak istenmiş olabilir (XXVI, 208-209).
Bize göre bu âyetlerde değinilen olayın mahiyetinden ziyade Kur’an’ın vermek istediği mesaj önemlidir. O mesaj da şudur: Hz. Süleyman gibi Allah’ın, “O ne iyi kuldu” diye övdüğü (30. âyet), kendi yanında kesin bir yakınlık derecesine sahip olduğunu bildirdiği (40. âyet) büyük bir peygamber ve çok güçlü bir hükümdar bile bazı sıkıntılarla veya hatalarla imtihan edilebilir ve edilmiştir. Şu halde Allah katındaki mânevî mertebesi ve dünyadaki gücü ne olursa olsun her insan Allah’ın yardımına, himayesine, affına ve keremine muhtaçtır; hiç kimse maddî gücüne, hatta mânevî mertebesine güvenerek kendisini Allah’tan bağımsız hissetmemeli, bu anlama gelebilecek bir tutum içine girmemelidir. Burada ayrıca şu hususlara da işaret edilmiştir: 1. İnsanın gönlü Allah ile birlikte olduğu, sorumluluğunu hissettiği sürece mal sevgisi kötü değildir, böyle insanlara değerli mallar dünya mutluluğu verdiği gibi onu veren Allah’ı daha çok anıp şükretmesine de vesile olacaktır. 2. Bir kimsenin, Hz. Süleyman gibi yeryüzünde hakkı, iyilik ve adaleti hakim kılma niyetiyle varlığını ve gücünü Allah yoluna adaması, mal ve iktidar sevgisinin kendisine Allah’ı unutturmasına izin vermemesi, hatalarını görüp hemen tövbe ve istiğfarla tamir etmesi, adalete riayet etmesi ve nefsinin zararlı isteklerine karşı dirençli olması şartıyla en yüksek seviyede siyasi güç ve iktidar istemesinde bir sakınca yoktur.
Hz. Süleyman’ın, “Benden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık (mülk) ver bana” şeklinde çevirdiğimiz duasıyla Allah’tan siyasî iktidar değil, bir peygamber olarak yalnız kendisine mahsus olmak üzere mûcize gerçekleştirme gücü istediği de belirtilir. Nitekim arkasından ona verilen mûcizevî güçler anlatılmaktadır (bu ve başka yorumlar için bk. Râzî, XXVI, 209-210).
هٰذَا عَطَٓاؤُ۬نَا فَامْنُنْ اَوْ اَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ
İsim cümlesidir. İsm-i işaret هٰذَا mübteda olarak mahallen merfûdur. عَطَٓاؤُ۬نَا mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن أردت أن تمنن فامنن (İyilik yapmak istersen yap) şeklindedir.
امْنُنْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
اَمْسِكْ atıf harfi اَوْ ile makabline matuftur. Türkçede “veya, yahut, ya da, yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَمْسِكْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. بِغَيْرِ car mecruru عَطَٓاؤُ۬نَا kelimesine mütealliktir. حِسَابٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.هٰذَا عَطَٓاؤُ۬نَا
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Ayette mütekellim, Allah Teâlâ’dır. Ayetin ilk cümlesi mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilene dikkat çekerek önemini vurgular, tazim ifade eder. İşaret isimlerinde tecessüm özelliği vardır.
عَطَٓاؤُ۬نَا izafetinde azamet zamirine muzâf olması عَطَٓاؤُ۬ için tazim ve teşrif ifade eder. Ayrıca müsned, izafetle gelerek kısa yoldan çok şey ifade etmiştir.
Allah’ın ihsan’ının هٰذَا ile işaret edilmesinde istiare vardır.
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücûdun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
فَامْنُنْ اَوْ اَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ
Rabıta harfinin dahil olduğu فَامْنُنْ cümlesi, emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Takdiri, إن أردت أن تمنن [İyilik yapmak istersen yap] olan mahzuf şartın cevabıdır. Şart cümlesinin hazfi îcâzı hazif sanatıdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
اَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ cümlesi, aynı üslupta gelerek اَوْ atıf harfiyle öncesine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.
بِغَيْرِ حِسَابٍ car mecruru, امْنُنْ ve اَمْسِكْ fiillerinin failinin mahzuf haline mütealliktir. mütealliktir.
فَامْنُنْ cümlesiyle, اَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
عَطَٓاؤُ۬ - اَمْسِكْ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab, امْنُنْ - عَطَٓاؤُ۬ kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.