وَابْتَلُوا الْيَتَامٰى حَتّٰٓى اِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَۚ فَاِنْ اٰنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْداً فَادْفَعُٓوا اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْۚ وَلَا تَأْكُلُوهَٓا اِسْرَافاً وَبِدَاراً اَنْ يَكْـبَرُواۜ وَمَنْ كَانَ غَنِياًّ فَلْيَسْتَعْفِفْۚ وَمَنْ كَانَ فَق۪يراً فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِۜ فَاِذَا دَفَعْتُمْ اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْ فَاَشْهِدُوا عَلَيْهِمْۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ حَس۪يباً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَابْتَلُوا | deneyin |
|
2 | الْيَتَامَىٰ | öksüzleri |
|
3 | حَتَّىٰ | kadar |
|
4 | إِذَا |
|
|
5 | بَلَغُوا | varıncaya |
|
6 | النِّكَاحَ | nikah (çağına) |
|
7 | فَإِنْ | eğer |
|
8 | انَسْتُمْ | görürseniz |
|
9 | مِنْهُمْ | onlarda |
|
10 | رُشْدًا | bir olgunluk |
|
11 | فَادْفَعُوا | hemen verin |
|
12 | إِلَيْهِمْ | kendilerine |
|
13 | أَمْوَالَهُمْ | mallarını |
|
14 | وَلَا |
|
|
15 | تَأْكُلُوهَا | yemeğe kalkmayın |
|
16 | إِسْرَافًا | israf ile |
|
17 | وَبِدَارًا | ve tez elden |
|
18 | أَنْ |
|
|
19 | يَكْبَرُوا | büyüyüp (geri alacaklar) diye |
|
20 | وَمَنْ | ve kimse |
|
21 | كَانَ | olan |
|
22 | غَنِيًّا | zengin |
|
23 | فَلْيَسْتَعْفِفْ | çekinsin |
|
24 | وَمَنْ | ve kimse de |
|
25 | كَانَ | olan |
|
26 | فَقِيرًا | yoksul |
|
27 | فَلْيَأْكُلْ | yesin |
|
28 | بِالْمَعْرُوفِ | uygun şekilde |
|
29 | فَإِذَا | zaman da |
|
30 | دَفَعْتُمْ | geri verdiğiniz |
|
31 | إِلَيْهِمْ | onlara |
|
32 | أَمْوَالَهُمْ | mallarını |
|
33 | فَأَشْهِدُوا | şahid bulundurun |
|
34 | عَلَيْهِمْ | yanlarında |
|
35 | وَكَفَىٰ | yeter |
|
36 | بِاللَّهِ | Allah |
|
37 | حَسِيبًا | hesapçı olarak |
|
Çocukların evlenme çağına gelmeleri, normal hallerde reşîd olmalarının, yani rüşd dönemine girmelerinin de zamanıdır. Ancak evlenme yaşı geldiği halde rüşdün hâsıl olmaması veya rüşd hali görüldüğü halde yaşın gelmemiş olması da mümkündür. Bu sebeple âyet malın teslimini iki şarta bağlamıştır: a) Evlenme yaşının gelmesi. Müctehidlere göre bu, on beş-on dokuz yaşları arasında değişmekte, bazılarına göre kızlarla erkek çocuklar için farklı yaşlar öngörülmektedir. Devlet ictihadlar arasından birini seçerek kanunlaştırma ve uygulamayı buna göre yapma imkânına sahiptir. b) Fiilen rüşdün yani malı akıllıca kullanma yeteneğinin oluşması. Veliler ve vasîler uygun vasıtalarla kısıtlıları deneyecekler, rüşdün oluştuğuna kanaat getirdiklerinde şahitler huzurunda mallarını, artık reşîd olan sahiplerine teslim edeceklerdir.
Kısıtlıların malları üzerinde tasarrufta bulunan vasîlerin, ihtiyaçları bulunduğu takdirde, örfe veya kanuna göre bu maldan uygun bir pay yahut ücret almaları câizdir. İhtiyacın bulunmaması halinde hem kısıtlının hem de cemiyetin menfaatine olan bu işin ücretsiz, hasbî olarak, kamu yararı düşüncesiyle ve Allah rızası için yapılması tavsiye edilmiştir.(Kur’ân Yolu Tefsiri/Diyanet)
Riyazus Salihin, 676 Nolu Hadis
Ebû Zer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ebû Zer! Senin gerçekten zayıf olduğunu görüyorum. Kendim için ne istiyorsam senin için de onu isterim. İki kişiye bile olsa sakın başkan olma! Yetim malına da yöneticilik yapma!”
Müslim, İmâre 17. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vesâyâ 4; Nesâî, Vesâyâ 10
وَابْتَلُوا الْيَتَامٰى حَتّٰٓى اِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَۚ فَاِنْ اٰنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْداً فَادْفَعُٓوا اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. ابْتَلُوا fiili ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. الْيَتَامٰى elif üzere mukadder fetha ile mansubtur.
حَتّٰٓى ibtidâ harfidir. اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. بَلَغُوا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بَلَغُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. النِّكَاحَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. اٰنَسْتُمْ şart fiili olarak mahallen meczumdur. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
مِنْهُمْ car mecruru اٰنَسْتُمْ fiiline müteallıktır. رُشْدًا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. ادْفَعُٓوا fiili ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِلَيْهِمْ car mecruru ادْفَعُٓوا fiiline müteallıktır. اَمْوَالَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَلَا تَأْكُلُوهَٓا اِسْرَافاً وَبِدَاراً اَنْ يَكْـبَرُواۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.
تَأْكُلُٓوا fiili نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هَٓا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. اِسْرَافًا hal olup fetha ile mansubtur. بِدَارًا kelimesi atıf harfi وَ ‘la اِسْرَافًا ’e matuftur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, masdar olduğu için بِدَارًا ’in mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. Yani بادرين كبرهم أي مسرعين في تبذيرها قبل أن يكبروا (Büyümelerinden korkarak acele etmeyin, yani o yetim çocuk büyümeden önce malını harcamak için acele etmeyin) demektir.
يَكْبَرُوا fiili نَ ’un hazfiyle mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَمَنْ كَانَ غَنِياًّ فَلْيَسْتَعْفِفْۚ وَمَنْ كَانَ فَق۪يراً فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِۜ
وَ istînâfiyyedir. مَنْ şart harfi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart fiilidir. كَانَ ’nin ismi müstetir olup takdiri هو ’dir. غَنِيًّا kelimesi كَانَ ’nin haberidir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. لۡ, emir lam’ıdır. يَسْتَعْفِفْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
وَ atıf harfidir. مَنْ şart harfi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart fiilidir. كَانَ ’nin ismi müstetir olup takdiri هو ’dir. فَق۪يرًا kelimesi كَانَ ’nin haberidir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. لۡ , emir lam’ıdır. يَأْكُلْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. بِالْمَعْرُوفِ car mecruru يَأْكُلْ ’deki failin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri, عادلا (Adil olarak) şeklindedir.
فَاِذَا دَفَعْتُمْ اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْ فَاَشْهِدُوا عَلَيْهِمْۜ
فَ istînâfiyyedir. اِذَا şart manası taşıyan, cezm etmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. دَفَعْتُمْ fiili cer mahallinde muzâfun ileyhtir. دَفَعْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
اِلَيْهِمْ car mecruru دَفَعْتُمْ fiiline müteallıktır. اَمْوَالَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اَشْهِدُوا fiili ن’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. عَلَيْهِمْ car mecruru اَشْهِدُوا fiiline müteallıktır.
وَكَفٰى بِاللّٰهِ حَس۪يباً
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. كَفٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. بِ zaiddir. اللّٰهِ lafzen mecrur olup كَفٰى fiilinin faili olarak mahallen merfûdur. حَس۪يبًا ise hal veya temyiz olup fetha ile mensubtur.
حَس۪يبًا kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.
وَابْتَلُوا الْيَتَامٰى حَتّٰٓى اِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَۚ فَاِنْ اٰنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْداً فَادْفَعُٓوا اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْۚ
Önce yetimlerin mallarının kendilerine verilmesi mutlak olarak emredilmişti. Fakat buna istisna getirilmiş, bunlar aklı ermez, ne yaptığını bilmez, müsrif kimseler olduğu takdirde malların kendilerine iadesi nehyedilmişti. Şimdi bu ayette de yetimlerin mallarının kendilerine teslim edilmesi için belli bir vakit belirleniyor ve teslim şartı açıklanıyor. Şöyle ki:
Sefih (beyinsiz, aklı kıt, savurgan) olduğu açıkça bilinmeyen yetimleri, evlenme veya bulûğ çağına ermeden önce dinî salahiyet, malına sahip olma ve malını güzel kullanma halleri itibariyle deneyin. Bunu yaparken de her birini meşgul olacakları işlerde tecrübe edin. Eğer ticaret yapacaklarsa alışveriş için ellerine bu mallardan bir miktar verin. Eğer arazileri, işçileri, hizmetçileri çalıştıracaklarsa onlara işçi, hizmetçi ücretlerini ve diğer masrafları karşılayacak bir meblâğ verin ki bunlara ilişkin yetenek ve becerileri anlaşılsın. (Ebüssuûd)
Allah Teâlâ daha önce “Yetimlere mallarını verin.” diye yetimlere mallarını vermeyi emredince bu ayetle de onlara mallarının ne zaman verileceğini beyan buyurmuş, bu ayeti zikretmiş ve bu ayette, onlara mallarını vermeyi şu iki şarta bağlamıştır:
a) Nikah çağına ermeleri...
b) Kendilerinde bir akıt ve salah (iyi hal) görülmesi... Yetimlerde, mallarının kendilerine verilebilmesi için mutlaka bu iki sıfatın bulunması gerekir. (Fahreddin er-Râzî)
Ayet önceki istînâfa matuftur. Matuf ve matufun aleyh arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır. Ayetin ilk cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. حَتّٰٓى gaye bildiren cer harfidir. Müstakbel zaman zarfı ve şart manalı اِذَا , şart fiili بَلَغُوا ’ya muzâf olmuştur. Şartın cevabı فَ karinesiyle gelen …فَاِنْ اٰنَسْتُمْ مِنْهُمْ cümlesi şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Âşûr, buradaki رشدا’deki tenvinin nev (çeşit) için olduğunu belirtir.
اِنْ اٰنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْدًا şart cümlesinin cevabı, emir üslubunda talebi inşâî isnad olan فَادْفَعُٓوا اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْۚ cümlesidir.
حَتّٰٓى اِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَۚ [Nikâha ulaşıncaya kadar] sözünde muzâf olan vakit, zaman gibi bir kelime hazfolunmuştur. “Nikah vaktine ulaşana kadar” demektir. Hükmî mecaz vardır. Âşûr, burda kinaye olduğunu bildirir.
2. ayette yetimlerin mallarının verilmesi ifade edilirken اتي fiili gelmişti. Burada ise دَفَعْ fiili gelmiştir. Bu fiiller arasında fark vardır. Yetimlerin mallarını îta etmek; ona göz dikmemek, suistimal etmemektir. Def etmek ise mallarını bilfiil ellerine vermektir. Burada bu mana murad edilmiştir. (Ebüssuûd)
وَلَا تَأْكُلُوهَٓا اِسْرَافاً وَبِدَاراً اَنْ يَكْـبَرُواۜ
Bu cümle, yetimler ehliyet kazandıklarında mallarını kendilerine verme emri için bir tekid ve izah olduğu gibi, bir sonraki cümle için de bir hazırlıktır. (Ebüssuûd)
و ’la gelen cümle وَابْتَلُوا cümlesine matuf veya istînâfiyyedir. Cümle nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
اِسْرَافًا ve بِدَارًا hal konumunda iki masdardır. Bu masdarlar için mef’ûlün lieclih de denmiştir. اَنْ harfi nedeniyle masdar tevilindeki müspet muzari sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يَكْبَرُواۜ cümlesi, nasb mahallinde mef’ûldür. Amili, masdar olan بِدَارًا’dir.
وَمَنْ كَانَ غَنِياًّ فَلْيَسْتَعْفِفْۚ وَمَنْ كَانَ فَق۪يراً فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِۜ
Yetimlerin velilerinden ve vasilerinden zengin olanlar, onlara şefkat olarak ve mallarını eksiltmemek için yetimlerin mallarından hizmetine karşılık bir şey yemekten nezahet göstersin ve Allah Teâlâ’nın kendilerine verdiği zenginlik ve rızıkda kanaat etsin. Velilerden ve vasilerden yoksul olanlar, zaruri ihtiyaç, çalışma ve hizmet karşılığı emsal ücret ölçüsünde o mallardan yesin.
Bu ayet-i kerimenin ifadesinden anlaşılıyor ki vasinin, vesayetine karşılık yetimin malında bir hakkı vardır. (Ebüssuûd)
Cümle öncesine matuftur. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. كَانَ غَنِيًّا , şart cümlesidir. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Rabıta harfi فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَلْيَسْتَعْفِفْۚ emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip mübteda olan مَنْ ’in haberidir.
Aynı üslupta gelmiş ikinci şart cümlesi olan وَمَنْ كَانَ فَق۪يرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِۜ makabline وَ ’la atfedilmiştir. Vasıl sebebi tezattır. İki cümle arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır.
وَمَنْ كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْۚ cümlesiyle وَمَنْ كَانَ فَق۪يرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِۜ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
غَنِيًّا - فَق۪يرًا kelimeleri arasında tıbâk-îcab sanatı, فَلْيَأْكُلْ - لَا تَأْكُلُو filleri arasında ise tıbâk-ı selb sanatı vardır.
فَاِذَا دَفَعْتُمْ اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْ فَاَشْهِدُوا عَلَيْهِمْۜ
فَ istînâfiyyedir. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Müstakbel zaman zarfı ve şart manalı اِذَا , şart cümlesi دَفَعْتُمْ اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْ ’a muzâf olmuştur.
Rabıta harfi فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَاَشْهِدُوا عَلَيْهِمْۜ emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
دَفَعْتُمْ - فَادْفَعُٓوا fiillleri arasında cinâs-ı iştikak, reddü’l-acüz ale’s sadr sanatları vardır. Söz konusu bu şartları gözettikten sonra o yetimlerin mallarını kendilerine verdiğiniz zaman onların mallarını bilfiil teslim aldıklarına, zimmetinizin ondan beri olduğuna dair şahidler bulundurun. Çünkü bu, töhmetten uzak kalmak, husumeti önlemek, güveni sağlamak ve zimmetin beraati için en doğru yoldur. (Ebüssuûd)
وَكَفٰى بِاللّٰهِ حَس۪يباً
Bu ifade, yetimlere velayet eden kimseler için bir tehdit ve yetimin malı hususunda helal olmayan şeylere niyetlenmesinler veya yapmasınlar ve malı yetime verinceye kadar, emaneti tam olarak yerine getirsinler diye Allah Teâlâ’nın işin zahirine olduğu gibi bâtınına da vakıf olduğunu bildirme manasına gelir. “Hasîb” kelimesini ister “muhasib” ister “kâfî (yeter)” manasına alalım, bu incelik mevcuttur. Bil ki “Allah yeter” “Rabbin yeter” ayetlerindeki bâ harf-i cerri, Kur’an’ın her yerinde zaiddir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr )
وَ istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede mütekellimin Allah Tealâ olması dolayısıyla اللّٰهِ isminde tecrîd sanatı vardır.
حَس۪يبًا temyizdir. Temyiz anlamı kuvvetlendiren ıtnâb sanatıdır.
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
(Âşûr) Tezyîl cümlesi önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
Ayetin sonunda “Allah size hesap görücü olarak yeter.” buyurulmuştur. Yani bu haklarla ilgili olarak Allah hesap sorar. O halde çizdiği sınırları aşmayın demektir. Cümlede lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel sanatı vardır.