Nisâ Sûresi 5. Ayet

وَلَا تُؤْتُوا السُّفَـهَٓاءَ اَمْوَالَكُمُ الَّت۪ي جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ قِيَاماً وَارْزُقُوهُمْ ف۪يهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلاً مَعْرُوفاً  ...

Allah’ın, sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin. O mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَا
2 تُؤْتُوا vermeyin ا ت ي
3 السُّفَهَاءَ aklı ermezlere س ف ه
4 أَمْوَالَكُمُ mallarınızı م و ل
5 الَّتِي ki
6 جَعَلَ yapmıştır ج ع ل
7 اللَّهُ Allah
8 لَكُمْ sizin için
9 قِيَامًا bir geçim kaynağı ق و م
10 وَارْزُقُوهُمْ ve onları besleyin ر ز ق
11 فِيهَا onunla
12 وَاكْسُوهُمْ ve giydirin ك س و
13 وَقُولُوا ve söyleyin ق و ل
14 لَهُمْ onlara
15 قَوْلًا söz ق و ل
16 مَعْرُوفًا güzel ع ر ف
 

Kesev كسو  kökünden  ألكِسَاء ve ألكِسْوَة kelimeleri türetilmiş olup elbise demektir. Bu kökün iki formu  كَسا giydirdi, إكْتَسَى ise giyindi şeklindedir. (Müfredat) Kur’ân-ı Kerim’de türevleriyle birlikte toplam beş kez geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçe'de kullanılan şekilleri kisve ve kispettir. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

وَلَا تُؤْتُوا السُّفَـهَٓاءَ اَمْوَالَكُمُ الَّت۪ي جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ قِيَاماً وَارْزُقُوهُمْ ف۪يهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلاً مَعْرُوفاً

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  

تُؤْتُوا  fiili  ن ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  السُّفَهَٓاءَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. 

اَمْوَالَكُمُ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

السُّفَهَٓاءَ  kelimesi  فعلاء  vezninde sıfatı müşebbehedir.

الَّت۪ي  müfret müennes has ism-i mevsûlu,  اَمْوَالَكُمُ ’un sıfatı olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  جَعَلَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

جَعَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. 

لَكُمْ  car mecruru  قِيَامًا ’in mahzuf haline müteallıktır.  جَعَلَ  fiilinin birinci mef’ûlu mahzuftur. Takdiri  جعلها  şeklindedir.  قِيَامًا  ikinci mef’ûlun bih olup  fetha ile mansubtur.

وَ  atıf harfidir.  ارْزُقُوهُمْ  fiili  ن ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mecrurdur.

ف۪يهَا  car mecruru  ارْزُقُوهُمْ  fiiline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  اكْسُوهُمْ  fiili  ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mecrurdur.

وَ  atıf harfidir.  قُولُوا  fiili  ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

لَهُمْ  car mecruru  قُولُوا  fiiline müteallıktır.  قَوْلًا  mef’ûlun bih veya mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubtur.  مَعْرُوفًا  kelimesi  قَوْلًا ’in sıfatıdır.

 

وَلَا تُؤْتُوا السُّفَـهَٓاءَ اَمْوَالَكُمُ الَّت۪ي جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ قِيَاماً

 

وَ  atıftır. Ayet  önceki ayetteki  وَاٰتُوا النِّسَٓاءَ  cümlesine matuftur. Cümle nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

اَمْوَالَكُمُ  için sıfat olan has ism-i mevsûl  الَّت۪ي ’nin sılası müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ قِيَامًا  cümlesidir. Mevsûlde tevcîh sanatı vardır.

Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Ayet-i kerimede geçen sefihlerin, yetim olup temyiz yaşına gelmemiş çocuklar yani aklı ermeyenler olduğu söylenmiştir.

Burada mallar için  اَمْوَالَكُمُ  [sizin mallarınız] buyurulmuştur. Tasarrufta bulunma yetkisi onlara ait olduğu için sebebe isnad kabilinden mecaz-ı mürseldir.

السُّفَهَٓاءَ [Aklı ermeyenler] mallarını saçıp savuranlar, gereksiz yere harcayanlar, düzgün harcamaya, geliştirmeye ve çekip çevirmeye güçleri yetmeyenlerdir. Ayetteki  وَلَا تُؤْتُوا السُّفَهَٓاءَ اَمْوَالَكُمُ  [mallarınızı vermeyin] hitabı velileredir. Mal, velilerin değil, velisi bulundukları kişilerin olduğu halde velilere nispet edilmesinin sebebi, insanların geçimlerini o mal vesilesiyle yoluna koymalarıdır. (Keşşâf)

Bu kimseler hakkında kullanılan sefihlik, zem ve kınama ifade eden bir sıfat değildir. Bu, Allah Teâlâ’ya isyan manasını ifade etmez. Onlar, sadece akıllarının azlığı, malı muhafaza etme hususunda temyiz kabiliyetlerinin yetersizliğinden dolayı “sefih” diye adlandırılmışlardır.

Cenab-ı Hakk’ın “mallarınızı…” sözünden anlaşılan mefhumun dışına çıkan başka bir mefhum da bulunmaktadır. Durum böyle olunca bu lafzı, lafzın her ikisi arasında müşterek bir manayı ifade etmiş olması bakımından hem hakiki hem de mecazî manaya hamletmenin uzak bir ihtimal olmadığını söylememiz mümkündür.  Mal, ayakta durabilmenin ve müstakil olarak yaşayabilmenin sebebi olunca Cenab-ı Hakk onu, mübalağa yoluyla, “müsebbeb” (netice)’in ismini “sebeb”e ıtlak ederek  adlandırmıştır. Yani “Bu mal, sizin ayakta durabilmenizin ve hayatınızı sürdürebilmenizin bizzat kendisidir.” demektir. (Fahreddin er-Râzî)

Bu; surede zikredilen hükümlerin üçüncü çeşididir.

Bu ayetin, önceki ayetlerle ilgisi şu şekildedir: Sanki Cenab-ı Hakk şöyle demektedir: “Ben, yetimlere mallarını, kadınlara da mihirlerini vermenizi emrettim. Bunu, onlar akil baliğ ve mallarını koruyabilecek bir halde oldukları zaman size emrediyorum. Fakat onlar akıllı veya balğ olmazlarsa veyahut da akil-baliğ oldukları halde müsrif bir sefih olurlarsa onlara bu halleri zail oluncaya kadar mallarını vermeyip elinizde tutunuz. Bütün bunlardan maksat ise zayıf ve aciz kimselerin mallarını koruma hususundaki ihtiyattır.” (Fahreddin er-Râzî)

Hitab, yetimlerin velilerinedir. Veliler, mallarını saçıp savuracak yetimlere, zayi etmemeleri için mallarını vermekten nehyolunuyor. Daha açık bir deyişle sanki şöyle buyuruluyor:

“Ey veliler, tebzir ehli, savurgan, aklı ermez yetimlere, hayatlarının güvencesi olan mallarını teslim ederek onu zayi etmelerine göz yummayın. Zira malları zayi olursa kendileri de zayi olur. O mallarla onları besleyin, giydirin; mallarını muattal bırakmayıp ticarette işleterek ondan kazanç sağlamak suretiyle yiyecek ve giyecekleri için onu sürekli bir kaynak haline getirin ki onların nafakaları ana maldan değil, fakat kârdan karşılansın.”  (Ebüssuûd)

 

 ف۪يهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلاً مَعْرُوفاً

 

 

وَ  atıftır. Cümle  لَا تُؤْتُوا  cümlesine matuftur. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. İki cümle arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır. 

وَاكْسُوهُمْ  ve  وَقُولُوا  cümleleri de aynı üslupta gelerek  وَارْزُقُوهُمْ  cümlesine atfedilmişlerdir

مَعْرُوفًا  kelimesi  قَوْلًا  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

قَوْلًا - قُولُوا  kelimeleri arasında iştikak cinas-ı ve reddü’l acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

وَارْزُقُوهُمْ - وَاكْسُوهُمْ  arasında mürâat-ı nazîr vardır. Güzel sözün de ihtiyaçlar arasında olduğu ifade edilmiştir. 

“Sizin idarenizde olan malı kendi malınız gibi kullanın, onları da rızıklandırın, giydirin, güzel davranın.” demektir.

“İyi söz; kendisine velayet edilen çocuk varsa velinin ona, malın onun kendi malı olduğunu, kendisinin o malın sadece bekçiliğini yaptığını, yetimin çocukluk devresi bitince malını ona vereceğini o yetime anlatmasıdır.”  (Fahreddin er-Râzî)