فَارْتَقِبْ اِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ
Sûre, Kur’an’ın önemine dikkat çekerek başlamış, yeri geldikçe onun müstesna niteliklerine temas etmişti. Son âyetlerinde yine aynı temayı işlemekte, insanların anlamak ve üzerinde düşünmek için Kur’an’a yönelmelerini tavsiye etmektedir. Onu anlamak kolaydır, Hz. Peygamber’in kavmiyle konuşup anlaştığı dilde vahyedilmiştir, içinde hedef kitlenin anlamakta güçlük çekecekleri çetrefil ifade ve kavramlar yoktur.
Kur’an tebliğ edildikten sonra ona inananlar da inanmayanlar da bekleyecekler, bildirdiği şeylerin dünyada ve âhirette bir bir gerçekleştiğini göreceklerdir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 800فَارْتَقِبْ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن كفروا فارتقب هلاكهم (İnkar ederlerse onların helakını bekle) şeklindedir.
ارْتَقِبْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. ارْتَقِبْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi رقب ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
اِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُمْ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
مُرْتَقِبُونَ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
مُرْتَقِبُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan ifti’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَارْتَقِبْ
Rabıta harfinin dahil olduğu فَارْتَقِبْ cümlesi, takdiri إن كفروا (İnkâr ederlerse) olan mahzuf şartın cevabıdır. Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi îcâzı hazif sanatıdır.
Cümledeki emir gerçek manada değildir. Asıl maksat tehaddi ve muhatabın acziyetini bildirmektir. Vaz edildiği üslubun dışında mana yüklendiği için terkip, mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
فَارْتَقِبْ lafzında irsâd sanatı vardır. Buradaki فَ harfi teferruat içindir, arkadan gelenlerin öncekilerin bir teferruatı olduğuna işaret eder. Çünkü فَ harfinden sonra gelenler surenin fezlekesi, yani özetidir. Böylece geçen tafsilatlardan sonra bu amaçlar tekrar canlandırılır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 5, s.193)
İnatçıların hali için ارْتَقِبْ kelimesinin kullanılması istiare-i tehekkümiyedir. Çünkü muhakkak ki onlar bununla karşılaşacaktır. Karşılaşmamaları imkansızdır. Böylece ارْتَقِبْ ve مُرْتَقِبُونَ arasındaki müşâkele güzelleşmiştir. (Âşûr)
اِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsned olan مُرْتَقِبُونَ , ism-i fail vezninde gelerek durumun devam ve sübutuna işaret etmiştir.
مُرْتَقِبُونَ - ارْتَقِبْ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Surenin son ayetlerinin fasılalarındaki و- نَ , ي - نَۙ ile oluşan ses uyumu lafzî güzelliklerden seci sanatının güzel bir örneğidir.
Reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı söz konusudur, bu sanat sayesinde surenin iki ucu birleşmiştir. Başlangıç ve bitiş arasındaki alaka her ikisinin de konusunun kitap oluşudur. Başlangıçta onun apaçık bir Kitap olduğu, Allah'ın onu mübarek bir gecede indirdiği söylenirken, sonunda Allah Teâlâ'nın onu apaçık Arap diliyle kolaylaştırdığı zikredilmiştir.(Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 5, s.193)
Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi belîğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatap artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi sûrede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Bedî’ İlmi)