Fetih Sûresi 15. Ayet

سَيَقُولُ الْمُخَلَّفُونَ اِذَا انْطَلَقْتُمْ اِلٰى مَغَانِمَ لِتَأْخُذُوهَا ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْۚ يُر۪يدُونَ اَنْ يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللّٰهِۜ قُلْ لَنْ تَتَّبِعُونَا كَذٰلِكُمْ قَالَ اللّٰهُ مِنْ قَبْلُۚ فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَاۜ بَلْ كَانُوا لَا يَفْقَهُونَ اِلَّا قَل۪يلاً  ...

Savaştan geri bırakılanlar, siz ganimetleri almaya giderken, “Bırakın biz de sizinle gelelim” diyeceklerdir. Onlar Allah’ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: “Siz bizimle asla gelmeyeceksiniz. Allah, önceden böyle buyurmuştur.” Onlar, “Bizi kıskanıyorsunuz” diyeceklerdir. Hayır, onlar pek az anlarlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 سَيَقُولُ diyecekler ق و ل
2 الْمُخَلَّفُونَ geri bırakılanlar خ ل ف
3 إِذَا zaman
4 انْطَلَقْتُمْ gittiğiniz ط ل ق
5 إِلَىٰ
6 مَغَانِمَ ganimetlere غ ن م
7 لِتَأْخُذُوهَا onları almak için ا خ ذ
8 ذَرُونَا bizi bırakın و ذ ر
9 نَتَّبِعْكُمْ sizinle beraber gelelim ت ب ع
10 يُرِيدُونَ onlar istiyorlar ر و د
11 أَنْ
12 يُبَدِّلُوا değiştirmek ب د ل
13 كَلَامَ sözünü ك ل م
14 اللَّهِ Allah’ın
15 قُلْ de ki ق و ل
16 لَنْ asla
17 تَتَّبِعُونَا siz bizimle gelemezsiniz ت ب ع
18 كَذَٰلِكُمْ böyle
19 قَالَ buyurdu ق و ل
20 اللَّهُ Allah
21 مِنْ
22 قَبْلُ önceden ق ب ل
23 فَسَيَقُولُونَ onlar diyecekler ق و ل
24 بَلْ hayır
25 تَحْسُدُونَنَا bizi çekemiyorsunuz ح س د
26 بَلْ hayır
27 كَانُوا onlar ك و ن
28 لَا
29 يَفْقَهُونَ anlamazlar ف ق ه
30 إِلَّا dışında
31 قَلِيلًا pek azı ق ل ل
 

Hz. Peygamber Hudeybiye’den dönünce bir iki ay kadar Medine’de kalmış, hicrî 7. yılın başında, kuzey bölgesinin güvenliğini bozan Hayber yahudilerini egemenliği altına almak üzere buraya bir sefer düzenlemiştir. Üslûptan anlaşıldığı üzere bu âyetler indiğinde henüz Hayber seferine çıkılmamıştı. Allah Teâlâ hem yakında düzenlenecek bir seferi ve bu seferin zaferle sonuçlanacağını, müslümanların ganimet elde edeceklerini bildirmekte hem de Hudeybiye seferine, meşrû mazeretleri bulunmadığı halde katılmamış olan gruplara bu sefere de katılamayacaklarını tebliğ etmektedir. Bu emir ve tâlimat âyette “Allah’ın sözü” olarak ifade edilmiş ve onlar istese de değişmeyeceği bildirilmiş; Hayber Savaşı’na, Habeşistan’dan dönen muhacirler dışında, yalnızca Hudeybiye seferine katılanlar iştirak etmişlerdir. 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 72
 

سَيَقُولُ الْمُخَلَّفُونَ اِذَا انْطَلَقْتُمْ اِلٰى مَغَانِمَ لِتَأْخُذُوهَا ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْۚ

 

Fiil cümlesidir. Fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.  

يَقُولُ  damme ile merfû muzari fiildir.  الْمُخَلَّفُونَ  fail olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

اِذَا   şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

انْطَلَقْتُمْ  fiil ile başlayan cümle muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

انْطَلَقْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur. اِلٰى مَغَانِمَ  car mecruru  انْطَلَقْتُمْ  fiiline mütealliktir. 

لِ  harfi  تَأْخُذُو  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  انْطَلَقْتُمْ  fiiline mütealliktir. 

تَأْخُذُو  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

Mekulü’l-kavl   ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْۚ ‘dir.  يَقُولُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  

ذَرُونَا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

نَتَّبِعْ  sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. Muttasıl zamir كُمْۚ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

انْطَلَقْتُمْ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İnfiâl babındadır. Sülâsîsi  طلق ‘dir.

Bu bab fiile mutavaat, mücerret yapıdaki asıl anlamıyla kullanılması gibi anlamlar katar.

نَتَّبِعْكُمْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


يُر۪يدُونَ اَنْ يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللّٰهِۜ

 

Cümle  ذَرُونَا ‘daki mef’ûlun hali olarak mahallen mansubdur. Fiil cümlesidir.  يُر۪يدُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اَنْ  ve masdar-ı müevvel, يُر۪يدُونَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُبَدِّلُوا  fiili,  نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  كَلَامَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

يُر۪يدُونَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’âl babındandır. Sülâsîsi  رود ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

يُبَدِّلُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  بدل ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


قُلْ لَنْ تَتَّبِعُونَا كَذٰلِكُمْ قَالَ اللّٰهُ مِنْ قَبْلُۚ 

 

قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri  أنت ’dir. Mekulü’l-kavli, لَنْ تَتَّبِعُونَا ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz müstakbele çeviren harftir. Tekid ifade eder.   تَتَّبِعُونَا  fiili,  نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

كَ  harf-i cerdir.  مثل; “gibi” demektir. Bu ibare amili  قَالَ  olan mahzuf mef’ûlün mutlaka mütealliktir. Takdiri, قولًا مثل هذا القول الصادر عني (Bizden sadır olan bu söz gibi bir söz) şeklindedir.

ذا  işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harftir.  ك  hitap zamiridir.

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. مِنْ قَبْلُ  car mecruru mahzuf mekulü’l kavl cümlesine mütealliktir. قَبْلُ  cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.

تَتَّبِعُونَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır


 فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَاۜ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن سمعوا ذلك فسيقولون (Duyarlarsa muhakkak söylerler) şeklindedir.

Mekulü’l-kavl cümlesi mahzuftur. Takdiri, ليس ذلك النهي حكما من الله (Bu yasak Allah'ın bir hükmü değildir.) şeklindedir. 

سَيَقُولُونَ  fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.  سَيَقُولُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بَلْ  idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb” denir. ‘Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki’ anlamlarını ifade eder. 

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir. 

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تَحْسُدُونَنَا  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 


 بَلْ كَانُوا لَا يَفْقَهُونَ اِلَّا قَل۪يلاً

 

بَلْ  idrâb ve atıf harfidir. كَانُوا  damme üzere mebni, nakıs mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.

لَا يَفْقَهُونَ اِلَّا قَل۪يلاً  cümlesi  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur. لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَفْقَهُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. اِلَّا  istisna harfidir. 

قَل۪يلاً  mahzuf mef’ûlun mutlakın sıfat olup fetha ile mansubdur. Takdiri, فهما قليلا (Anlayışı azdır) şeklindedir.

 

سَيَقُولُ الْمُخَلَّفُونَ اِذَا انْطَلَقْتُمْ اِلٰى مَغَانِمَ لِتَأْخُذُوهَا ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْۚ يُر۪يدُونَ اَنْ يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللّٰهِۜ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümleye dahil olan istikbal harfi  سَ  tekid ifade eder.

Cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

سَيَقُولُ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْ  cümlesi, emir üslubunda talebi inşai isnadtır.

Şarttan mücerret  اِذَا  zaman zarfı,  سَيَقُولُ  fiiline mütealliktir. اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  انْطَلَقْتُمْ اِلٰى مَغَانِمَ لِتَأْخُذُوهَا , cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, s. 107)

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِتَأْخُذُوهَا  cümlesi, mecrur mahalde masdar teviliyle  انْطَلَقْتُمْ  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

الْمُخَلَّفُونَ ‘deki tarif ahd içindir. (Âşûr)

مَغَانِمَ ‘de mecaz-ı mürsel vardır. Huneyn gazvesindeki ganimetler evvel alakası ile zikredilmiştir. Burada gazvenin olacağına ve kazanacaklarına ima vardır. (Âşûr)

مَغَانِمَ  burada  غَنِمَ den türetilmiş, المَفْعَلِ  vezninde bir isimdir. Koyunların, bulunduğu yere benzetilerek faydalanma hasıl olduğu için bu lafız kullanılmıştır. (Âşûr)

سَيَقُولُ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  ذَرُونَا , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle, dua manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Rabıta  فَ ’si olmadan gelen  نَتَّبِعْكُمْ  cümlesi, mukadder şartın cevabıdır. Şart cümlesi öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Takdiri,  إن تذرونا (Bizi bırakırsanız) olan şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesi olan  نَتَّبِعْكُمْۚ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mukadder şart ve mezkûr cevabından oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

 يُر۪يدُونَ اَنْ يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللّٰهِۜ  cümlesi,  ذَرُونَا ‘deki mef’ûlun halidir. Hal cümleleri anlamı açıklayan ıtnâb sanatıdır. 

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللّٰهِ  cümlesi, masdar teviliyle  يُر۪يدُونَ  fiilinin mef’ûlü olarak nasb mahallindedir.

Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

كَلَامَ اللّٰهِ  izafetinde Allah lafzına muzâf olan  كَلَامَ , şan ve şeref kazanmıştır.

Hamza ve el-Kisaî  كَلَامَ  anlamındaki kelimeyi, elif harfini düşürerek lâmı da kesreli  كَلِمَ  şeklinde kelimenin çoğulu diye okumuşlardır. Diğerleri ise masdar olarak  كَلَامَ okumuşlardır.  كَلَامَ (söz) tek başına bağımsız cümle (anlamlı söz, ifade) demektir, el-Cevherî dedi ki:  كَلَامَ  cins bir isim olup az hakkında da çok hakkında da kullanılır. كَلِمَ ise üç kelimeden aşağı olmaz. Çünkü bu "kelime"nin çoğuludur. Bundan dolayı Sîbeveyhi: "Bu Arapçada "kelim nedir? ilmine dair bir bahistir" demiş "kelam nedir?" dememiştir. Çünkü o, isim, fiil ve harften ibaret olan muayyen üç şeyi kastetmiştir. Dolayısıyla ancak çoğul olan bir ifade kullanmış, tekil ve çoğul hakkında kullanılması mümkün olan lafzı kullanmamıştır. (Kurtubî)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.


قُلْ لَنْ تَتَّبِعُونَا 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.  قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  لَنْ تَتَّبِعُونَا  cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber, talebî kelamdır.  لَنْ , muzariyi nasb ederek manasını olumsuz müstakbele çeviren harftir. Tekid ifade eder.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Takdiri قولًا مثل هذا القول الصادر عني  (Bizden sadır olan bu söz gibi bir söz) şeklindedir.

تَتَّبِعُونَا - نَتَّبِعْكُمْۚ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır. 


 كَذٰلِكُمْ قَالَ اللّٰهُ مِنْ قَبْلُۚ

 

Cümle, itiraziyye veya beyanî istînâf  olarak fasılla gelmiştir. Cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  كَذٰلِكُمْ , amili  قَالَ  olan mahzuf mef’ûlu mutlaka mütealliktir. Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.  كَذٰلِكُمْ  kelimesi Kur’an’da sadece bu ayette geçmiştir. 

Ayetin başındaki  كذلك  sözü son derece kısa ve müstakil bir cümledir. Manası başka bir manaya sürükler. Ancak öncesinde bunu açıkça ifade edecek müstakil bir lafız yoktur. Öyle ki bu bir şeye benzetmek istenirse bundan daha kâmil olan bir başka şekil bulunamaz. Bu cümle Kur’an-ı Kerîm'de gerçekten çok geçer, en güzel geldiği yer de burada görüldüğü gibi farklı konuların arasında ve kelamın mafsalında tek bir hakikat için gelmesidir. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi 28, s. 101) 

Bu ifadedeki  ك  harfi ‘misil’ manasındadır ancak neyin misli olduğu açık değildir. İşaret ismi ise bir merci gerektirir. İşaret ismi  ك  ile birleşmiştir ve bunlarda bir kapalılık söz konusudur.  Çünkü muşârun ileyh bilinmedikçe bir şey ifade etmeyen, işaret ismi ile  ك ‘ten oluşmuştur. Bu bina önemli mafsallarda gelen kapalı bir terkiptir. Bize ‘’arkadan gelecek olan şeyler şu anda bulunduğunuzdan daha yüce bir makamdır’’ der. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhân/54, s. 177, 205)

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

قَالَ  fiiline müteallik olan  مِنْ قَبْلُ  car mecrurundaki  قَبْلُ ‘nun merfû oluşu, muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.


فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَاۜ 

 

فَ , takdiri  إن سمعوا ذلك (Bunu duyarlarsa) olan mahzuf şartın cevabına gelmiş rabıta harfidir.

Müstenefe olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda haberî isnaddır. Cevap cümlesine dahil olan istikbal harfi  سَ  tekid ifade eder.

Cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır.

سَيَقُولُونَ  fiilinin mekulü’l-kavli mahzuftur. Takdiri, ليس ذلك النهي حكما من الله (Bu yasak Allah'ın bir hükmü değildir.) şeklindedir.

بَلْ تَحْسُدُونَنَا  cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  بَلْ , idrâb harfidir. İntikal için gelmiştir. Mekulü’l-kavle dahil olan cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

الحَسَدُ , kişinin belirli veya mutlak olsun hayrın kendinden başkasında olmasını istememesidir. İster o hayr kendisine ulaşsın veya ulaşmasın farketmez. Burada ise sadece kendisine isteyip başkasının ortak olmasını istememek anlamı vardır. (Âşûr)

بَلِ , atıf edatlarındandır. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi) 

سَيَقُولُونَ -  قَالَ - قُلْ - سَيَقُولُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr vardır. 

Birinci  بَلْ  edatı onların müminlere tabi olmamalarının Allah'ın hükmü olduğunu red ve hasedi ispat etmeleridir. İkinci  بَلْ  de bunu Allah'ın red ve din işlerini bilmediklerini ispat etmesidir. (Beyzâvî)

 

 بَلْ كَانُوا لَا يَفْقَهُونَ اِلَّا قَل۪يلاً

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İntikal için gelen  بَلْ , idrâb harfidir. 

بَلِ , atıf edatlarındandır. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

لَا يَفْقَهُونَ اِلَّا قَل۪يلاً  cümlesi  كان ’nin haberidir. Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Mef’ûl olan  قَل۪يلاً ‘deki nekrelik kıllet ve umum ifade eder. Nefy harfi  لَا  ve istisna harfi  اِلَّا  ile oluşan kasr, cümleyi tekid etmiştir. İki tekid hükmündeki kasr, fiille mef’ûl ya da mahzuf mef’ûlun sıfatı arasındadır. 

يَفْقَهُونَ  maksûr/sıfat, قَل۪يلاً  maksûrun aleyh/mevsûf olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat da olabilir. 

Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması caizdir. Fail tarafından gerçekleştirilen fiil, zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. Başka mef'ûllere değil. Ama o mef'ûlde vaki olan başka fiiller vardır. Ama kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani, bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiş olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Bu kelam, onların boş sözlerini reddetmekte ve onları, hasetten ve aşırı cehaletten de daha beter bir vasıf ile vasıflandırmaktadır ki, bu da, onların din işlerinden hiçbir şey anlamayıp sadece dünya işlerinden anlamalarıdır. (Ebüssuûd)

Ayette ‘anlama’ manası,  فْقَهُ  kelimesi ile ifade edilmiştir.

Rağıb bu kelimeyle ilgili olarak şöyle der: ”Fıkıh: şahit olan ilimle gaib olanı bilmeye ulaşmaktır. Fıkıh, ilimden daha özeldir. Terim olarak fıkıh da, şeriatın hükümlerini bilmektir." Onların az anlamalarından maksat, dünya işlerindeki bilgileri ve anlayışlarıdır. Bu, aynı zamanda dini konulardaki anlayışsızlıklarının ve koyu cehaletlerinin nitelenmesidir.

Hazret-i Ali şöyle der: ”İnsanların en değersizi, bilgisi en az olanıdır."

Bil ki ilim, ehliyle birlikte olmakla artar. Münafıklar Resulullah ile beraber olmaktan ve sohbetten geri kalınca, Allah, onları bilgisizlik ve anlayışsızlıkla niteledi. O halde bildikleri ile amel eden alimlerle oturup kalkmak gerekir. Böylece dünya geri planda kalır, ahirete rağbet artar. (Ruhu’l Beyân)