Necm Sûresi 48. Ayet

وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنٰى وَاَقْنٰىۙ  ...

Şüphesiz O, başkalarına muhtaç olmaktan kurtardı ve varlık sahibi kıldı.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَنَّهُ ve şüphesiz O
2 هُوَ O’dur
3 أَغْنَىٰ zengin eden غ ن ي
4 وَأَقْنَىٰ ve bol veren ق ن ي
 

Önceki âyetlerde eleştirilen tavır vesilesiyle, o sırada muhatap­ların hakkında en fazla bilgiye sahip oldukları peygamberlerden Hz. İbrâhim ve Hz. Mûsâ’ya indirilen vahiylerin özüne değinilmektedir. Bu âyetlerin ilk kısmında (38-42. âyetlerde) hatırlatılan ilkeler ve bilgiler –konuya ilişkin başka naslar da dikkate alınarak– şöyle açıklanabilir: 

a) Sorumluluk: Kur’an’da değişik vesilelerle belirtildiği üzere, suçların ve cezaların şahsîliği esastır; –istese de– kimse başkasının günahını yüklenemez. b) Kesp: Herkes bütün sırlarını ve inceliklerini bilemeyeceğimiz bir sınav düzeni içinde iradî seçimler yapmak durumundadır. c) Hesap verme: Dünya hayatında iradî seçimle yaptığı her iş mahşer günü insanın önüne konacak, iyilik ve kötülükleri görülecek, bu konuda tamamen âdil bir yargılama yapılacaktır. d) Karşılık verme: Sözü edilen yargılamanın sonunda herkese yaptıklarının karşılığı tastamam verilecektir. e) Nihaî takdir: Yapılanların karşılığı verilirken kimsenin en küçük bir haksızlığa uğratılmayacağı kesin olmakla beraber, ilâhî lutuf ve bağışlama hususu Allah’ın mutlak iradesine bağlıdır; bu konuda mümine düşen, ümitvar olmak, ama buna güvenerek gevşeklik göstermemektir.

39-40. âyetler dürüstlükle çalışıp çabalamanın, alın teriyle kazanmanın Allah nezdindeki değerine de işaret etmektedir.

43-49. âyetlerde insanın hayat-ölüm çizgisi içinde cereyan eden her oluşun ve genelde evrende olup biten her şeyin Allah Teâlâ’nın irade ve kudretine bağlı bulunduğunu gösteren örnekler verilmekte; 50-54. âyetlerde de inkârcılıkları sebebiyle helâk edilen bazı eski toplumların başına gelenler hatırlatılmaktadır. 47. âyette geçen ve “öteki yaratma” diye tercüme edilen “en-neş’etü’l-uhrâ” tamlaması genellikle “öldükten sonra diriltme” mânasıyla açıklanmıştır. Râzî, önceki âyetlerde insanın yaratılışından söz edilmesini ve başka bazı delilleri dikkate alarak bu tamlamayla, cenine ruhun üflenmesine işaret edilmiş olabileceği kanaatine ulaştığını belirtir (XXIX, 21). 48. âyet “Zengin eden de O’dur, yoksul kılan da” şeklinde de anlaşılmıştır (Şevkânî, V, 135). 

49. âyette geçen Şi‘râ, bazı Arap kabilelerinin şans kaynağı saydıkları, bahtlarını kendisine bağladıkları ve bu sebeple taptıkları en parlak yıl­dız olarak anlaşılmıştır. Batı dillerinde yazılan meâl ve tefsirlerde, Şi‘râ karşılığında genellikle “Sirius” kelimesinin kullanılması da bu anlamdan hareketle yapılmış bir çeviridir (meselâ bk. Arthur J. Arberry, The Koran, s. 552; Hamidullah, Le Saint Coran, s. 528). Sirius, dilimizde Akyıldız veya Şuarayıyemânî olarak bilinen ve Büyükköpek takım yıldızı içinde yer alan en parlak yıldızın adıdır. Öyle anlaşılıyor ki, âyette Allah’ın Şi‘râ’nın da rabbi olduğu belirtilerek, bir tür şirk olan ve yukarıda değinilen telakkilerin temelden yıkılması hedeflenmektedir. 

53. âyette geçen “altı üstüne getirilmiş şehirler” genellikle, Lût kavmi ve oturdukları yerler şeklinde açıklanmıştır; fakat benzer felâketlere uğratılarak ilâhî cezaya çarptırılmış bütün toplumların kastedilmiş olması da muhtemeldir (Râzî, XXIX, 24).

 

وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنٰى وَاَقْنٰىۙ

 

 

أَنَّ  ve masdar-ı müevvel, atıf harfi وَ ‘la  38. ayetteki masdar-ı müevvel  أَلَّا تَزِرُ وَازِرَة ‘ye matuf olup mahallen mecrurdur. 

İsim cümlesidir.  أَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.  هُ  muttasıl zamiri  أَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. هُوَ اَغْنٰى  cümlesi  أَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

Munfasıl zamir هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. اَغْنٰى  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

اَغْنٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. اَقْنٰى  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. 

اَغْنٰى  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi غني ’dir.

اَقْنٰى  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  قني ‘dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنٰى وَاَقْنٰىۙ

 

Ayet, atıf harfiyle gelmiştir. Tekid ve masdar harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi  وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنٰى وَاَقْنٰى , masdar tevilinde, 38. ayetteki masdara matuftur. Masdar-ı müevvel, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  هُوَ  fasıl zamiri, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber  ibtidaî kelam olan  اَغْنٰى  cümlesi, haberdir. 

وَاَقْنٰىۙ  kelimesi, اَنَّ ‘nin haberi olan  اَغْنٰى ‘ya  وَ ‘la atfedilmiştir. 

Müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi, hükmü takviye, hudus, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Cümle fasıl zamiriyle tekid edilmiştir. اَغْنٰى وَاَقْنٰىۙ  maksur/sıfat,  هُوَ , maksurun aleyh/mevsûf olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’l mevsûftur. Yani müsnedün, bu müsnedün ileyhe has olduğu ifade edilmiştir. Muhtaç olmaktan kurtaran ve sermaye veren sadece Allah Teâlâ'dır. Bu konuda onun hiçbir ortağı yoktur. İddiâî bir kasırdır. (Âşûr)

Zenginlik ve rızık ifade eden  الإغْناءِ والإقْناءِ sıfatlarının sadece O’na mahsus olduğunu belirtmek için fasl zamiri ile kasr yapılmıştır. Bu iddiaî kasrdır. 

İnsanların bu vasıflar dolayısıyla Allah’a şükretmekten kaçınarak bu sıfatları basit sebeplere bağlaması dolayısıyla gelmiştir. Oysa bağladıkları bu basit sebepleri de yaratan Allah Teâlâ’dır. (Âşûr)


اَغْنٰى - اَقْنٰىۙ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs, mürâât-ı nazîr ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden  اَنَّ , fasıl zamiri, isim cümlesi, isnadın tekrarı olmak birden fazla tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.