Kamer Sûresi 12. Ayet

وَفَجَّرْنَا الْاَرْضَ عُيُوناً فَالْتَقَى الْمَٓاءُ عَلٰٓى اَمْرٍ قَدْ قُدِرَۚ  ...

Yeryüzünü pınar pınar fışkırttık. Derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَفَجَّرْنَا ve fışkırttık ف ج ر
2 الْأَرْضَ yeri ا ر ض
3 عُيُونًا kaynaklar halinde ع ي ن
4 فَالْتَقَى sonra birleşti ل ق ي
5 الْمَاءُ su(ları) م و ه
6 عَلَىٰ için
7 أَمْرٍ bir iş ا م ر
8 قَدْ
9 قُدِرَ takdir edilmiş ق د ر
 

Peygamberlerin yalancılıkla itham edilip türlü eziyetlere mâruz bırakıldıkları konusunda Hz. Nûh’un hayatı önemli bir örnek teşkil etmektedir ve Kur’an onun verdiği mücadeleyi oldukça ayrıntılı biçimde değişik vesilelerle gözler önüne sermiştir (Hz. Nûh ve tûfan hakkında bk. Yûnus 10/71-73; Hûd 11/25-49; Nûh 71/1-28). 12. âyetin son kısmında Nûh kavminin tûfan ile helâk edileceği yönündeki ilâhî takdire veya gökten inen sularla yerden fışkıranların birbirine denk olduğuna değinildiği yorumları yapılmıştır. Sonuncu yoruma göre bu kısmı, “Böylece sular önceden belirlenmiş ölçüye göre birleşti” şeklinde çevirmek mümkündür (Şevkânî, V, 142; Elmalılı, VII, 4641). 13. âyette gemi kavramı kullanılmadan niteliklerine değinilmiştir; başka âyetlerde bu anlama gelen fülk kelimesi geçmektedir. Burada gemiyi anlatmak üzere hangi maddelerden imal edildiği bilgisinin verilmesinde, Nûh’a hazır bir gemi gönderilmiş olmayıp onun tarafından yapıldığına, daha önce bu işi bilmediği halde ilâhî vahiy ile bunun kendisine öğretilmiş olduğuna işaret vardır (İbn Âşûr, XXVII, 184). “Mıhlar” diye çevrilen düsür kelimesinin tekili olan disâr, “eğser, geminin tahtalarını birbirine bağlayan râbıta, kenet, perçin veya halat” anlamlarına da gelir (Elmalılı, VII, 4641).

17. âyette geçen ve “Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?” diye çevrilen ifade 22, 32, 40. âyetlerde de aynen yer almakta, böylece Kur’an’ın üzerinde düşünülüp öğüt alınacak bir kitap olduğu, onun bu aydınlatıcı özelliğini önceki kavimlere dair verdiği örneklerle daha da canlı duruma getirdiği halde muhataplarınca gösterilen duyarsızlığa vurgu yapılıp bu tutum kınanmaktadır (Zemahşerî, IV, 46). Bu âyetteki “düşünecek” diye çevrilen müddekir kelimesini “ibret alan, öğüt alan, ders çıkaran” şeklinde de tercüme etmek mümkündür. “Düşünecek yok mu?” cümlesi, “Hayırlı olanı isteyen var mı ki yardım edilsin!” mânasıyla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 96-97). Öte yandan buradaki “kolaylaştırma” anlamına gelen lafızdan hareketle Kur’an’ın kendine özgü ifade özellikleri, anlaşılma ve ezberlenmesinin kolay oluşu gibi hususlar üzerinde durulmuştur (meselâ bk. İbn Âşûr, XXVII, 187-190).

 

  Besara بصر :

  بَصَرٌ diye hem bakma işini gerçekleştiren organa, hem gözün sahip olduğu kuvveye ve hem de kalbin idrak eden kuvvesine denir. Kalbin idrak kuvvesi ayrıca بَصِيرَةٌ olarakta isimlendirilir.

  بَصَرٌ kelimesinin çoğulu أبْصارٌ şeklinde, بَصِيرَةٌ 'un çoğulu ise بَصائِرٌ olarak gelir. 

  Göze neredeyse hiç basiret adı verilmez.

  Yine kalple görme kendisine katılmadıkça duyusal görme ile ilgili neredeyse hiç بَصَرَ fiili kullanılmaz. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de pek çok formda 148 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri basiret ve Basra'dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَفَجَّرْنَا الْاَرْضَ عُيُوناً فَالْتَقَى الْمَٓاءُ عَلٰٓى اَمْرٍ قَدْ قُدِرَۚ

 

Ayet, atıf harfi وَ ‘la önceki ayete matuftur.

Fiil cümlesidir.  فَجَّرْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. الْاَرْضَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. عُيُوناً  temyiz olup fetha ile mansubdur.

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harfi cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?’’ soruları sorulur. Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  atıf harfidir.  الْتَقَى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.  الْمَٓاءُ  fail olup lafzen merfûdur. عَلٰٓى اَمْرٍ  car mecruru  الْتَقَى  fiiline mütealliktir. قَدْ قُدِرَ  cümlesi اَمْرٍ  sıfatı olup mahallen mecrurdur.

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. قُدِرَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هو dir. 

فَجَّرْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  فجر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

الْتَقَى  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  لقي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

وَفَجَّرْنَا الْاَرْضَ عُيُوناً 


Ayet atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki  فَفَتَحْنَٓا اَبْوَابَ السَّمَٓاءِ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)  

فَجَّرْنَا  fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

الْاَرْضَ  kelimesi  فَجَّرْنَا  fiilinin mef’ûlüdür.  عُيُوناً  temyiz olarak mansubdur. Temyiz, anlamı güçlendirip tamamlamak için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

Arapçada temyizli ifadeler tekid bildirir. Müsnedün ileyhin muhtevasında kapalı olarak bulunan birim temyizle açıkça belirtildiğinden tekrar dolayısıyla tekid ifade eder. (TDV Tekid)

الْمَٓاءُ - عُيُوناً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 


 فَالْتَقَى الْمَٓاءُ عَلٰٓى اَمْرٍ قَدْ قُدِرَۚ


Cümle atıf harfi  فَ  ile  وَفَجَّرْنَا الْاَرْضَ عُيُوناً  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

عَلٰٓى اَمْرٍ  car mecrur  الْتَقَى  fiiline mütealliktir. عَلٰٓى  harf-i ceri ta’lil ifade eder. اَمْرٍ ’deki nekrelik tazim içindir.

قَدْ قُدِرَ  cümlesi اَمْرٍ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. 

Cümlenin başındaki  قَدْ  tekid içindir. Tahkik ifade eder. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.  قَدْ  mazi fiile dahil olduğunda kesinlik ifade eder.

قَدْ  sadece fiilin başına gelen bir tekid harfidir. Muzari fiilin başına geldiği zaman bazen azlık bazen de çokluğa delâlet eder. Ancak belâğat alimlerinin sözlerinden anladığımıza göre; fiilin gerçekleştiği anlatılmak isteniyorsa  قَدْ  harfi, başına geldiği fiil için ister mazi ister muzari olsun tekid ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

قَدْ - قُدِرَۚ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs vardır. 

قُدِرَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin  bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)   

Su kelimesinin tekil olarak kullanılması, iki su denilmemesi, göğün suyu ile yeryüzünü suyunun birbirine yaklaşma ve kıyı kıyıya gelme biçiminde değil, tam tersine birbirine tamamen karışmış olduğunu ifade etmek ve vurgulamak içindir. (Rûhu’l Beyân)