Kamer Sûresi 19. Ayet

اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّۙ  ...

Biz onların üstüne, uğursuzluğu sürekli bir günde gürültülü ve dondurucu bir rüzgâr gönderdik.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّا elbette biz
2 أَرْسَلْنَا gönderdik ر س ل
3 عَلَيْهِمْ onların üstüne
4 رِيحًا bir kasırga ر و ح
5 صَرْصَرًا uğultulu ص ر ص ر
6 فِي
7 يَوْمِ bir günde ي و م
8 نَحْسٍ uğursuzluğu ن ح س
9 مُسْتَمِرٍّ devam eden م ر ر
 

Âd, Hûd peygamberin gönderildiği kavmin adıdır; çok tanrıcı inanca taassupla bağlanma ve tevhid inancına yapılan çağrıya karşı zorba bir tavır sergileme konusunda Kur’an’ın değişik yerlerinde kötü bir örnek olarak anılır (bilgi için bk. A‘râf 7/65-72; Hûd 11/50-60). 20. âyette şiddetli rüzgârın sürüklediği insanlardan söz edilirken onların, “sökülmüş hurma kütükleri”ne benzetilmesi Âd kavmi mensuplarının iri yapılı ve uzun kimseler olması ve kafalarının kopup gövdelerinin kütük gibi yuvarlanıp gitmesiyle açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 99; Zemahşerî, IV, 46). 

  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 190
 

اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّۙ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. اَرْسَلْنَا  fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

اَرْسَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْهِمْ  car mecruru  اَرْسَلْنَا  fiiline mütealliktir. 

ر۪يحاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  صَرْصَراً  kelimesi  ر۪يحاً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat.

Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

ف۪ي يَوْمِ  car mecruru  اَرْسَلْنَا  fiiline mütealliktir. نَحْسٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. مُسْتَمِرّ  kelimesi  نَحْسٍ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur. 

اَرْسَلْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

مُسْتَمِرّ  sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istifâl babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّۙ


Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّۙ  cümlesi  اِنَّٓ ‘nin haberidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedin mazi fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye hudus, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ, isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr/1)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. اَرْسَلْنَا  fiiine müteallik car mecrur  عَلَيْهِمْ , durumun onlara has olduğunu vurgulamak için mef’ûle takdim edilmiştir.

اَرْسَلْنَا  fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Önceki ayetteki müfret mütekellim zamirden bu ayette azamet zamirine iltifat vardır.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

“Kur’an’da rüzgâr anlamına gelen  ر۪يح  kelimesi genellikle tekil olduğu yerlerde ‘azap’ , çoğul olduğu yerlerde ise ‘rahmet’ anlamında kullanılmıştır

صَرْصَراً  kelimesi  ر۪يحاً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

ف۪ي يَوْمِ  car mecruru  ف۪ي  harf-i ceriyle birlikte  اَرْسَلْنَا  fiiline mütealliktir. 

Veciz ifade kastına matuf  ف۪ي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّۙ  izafetinde, مُسْتَمِرٍّۙ  kelimesi muzafun ileyh olan نَحْسٍ  için sıfattır. 

مُسْتَمِرٍّۙ  kelimesi, اسْتَفْعَلَ  babının ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

نَحْسٍ ‘nin  يَوْمِ ‘ye nisbet edilmesi istiare sanatıdır. Asıl isnad edilmesi gereken o günü yaşayanlardır. Yani, uğursuzluğu sürekli olan, insanlardır. İnsanların bulunduğu zamana isnad edilerek gün yaşayan bir varlığa benzetilmiştir. Mübalağa için gelen bu üslupta tecessüm sanatı da vardır 

ف۪ي يَوْمِ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  يَوْمِ , içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü gün, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. O gündeki azabın korkunçluğunu mübalağa için bu üslup kullanılmıştır.

ر۪يحاً  ve  نَحْسٍ  kelimelerindeki nekrelik, tarifi mümkün olmayan nev ve tazim ifade eder.