Rahmân Sûresi 19. Ayet

مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِۙ  ...

(Suları acı ve tatlı olan) iki denizi salıvermiştir; birbirine kavuşuyorlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَرَجَ salıverdi م ر ج
2 الْبَحْرَيْنِ iki denizi ب ح ر
3 يَلْتَقِيَانِ birbirine kavuşuyorlar ل ق ي
 

İki deniz” ve “aralarındaki engel”den maksadın ne olduğu hakkında değişik yorumlar yapılmıştır. Bazı müfessirler bunu Furkan sûresinde belirtildiği üzere tatlı ve tuzlu suların birbirine kavuşması ama karışmamasıyla açıklamışlardır (bilgi için bk. Furkan 25/53; Fâtır 35/12). Elmalılı farklı yorumları aktardıktan sonra “her iki türüyle deniz” denirse bunun acı-tatlı, iç-dış, semavî-arzî, hatta hakikat ve mecaz her iki neviyi kapsayacağını, böylece işârî bir mâna olarak cismanî âlem ve ruhanî âlem ayırımının da bu kapsamda düşünülebileceğini belirtir (VII, 4671-4673). Burada günümüz deniz araştırmalarının ortaya koyduğu bilimsel bir gerçeğe işaret bulunduğu söylenebilir. Şöyle ki, tesbitlere göre büyük denizlerin birleşim noktalarında oluşan doğal bir engel bunların terkibî özelliklerinin karışıp bozulmasını önlemekte, bu da kendilerine özgü bitki örtülerinin ve hayvan türlerinin korunmasını sağlamaktadır (Ateş, IX, 189-190). Tefsirlerde 22. âyetteki “inci ve mercan çıkar” ifadesinin realiteyle çelişmeyecek biçimde anlaşılması için özellikle dilbilim kurallarından yararlanılarak geniş açıklamalar yapılır (meselâ bk. Taberî, XXVII, 130-133; Zemahşerî, IV, 51; İbn Âşûr, XXVII, 249-250). 24. âyette geçen münşeât –diğer okunuşuyla “münşiât”–kelimesi için, “inşa edilmiş veya inşâ eden” anlamına göre başka yorumlar da yapılmış olmakla beraber, meâlde birçok müfessirin benimsediği, “yelkenleri kalkmış veya kaldırılmış” mânası esas alınmıştır. Bununla bağlantılı olarak, alem kelimesinin çoğulu olan a‘lâm için burada “bayraklar” mânası tercih edilmiştir. Başka tefsirlerde ise, bu kelime burada ve özellikle Şûrâ sûresinin 32. âyetinde daha çok “dağlar” anlamıyla açıklanmıştır (Zemahşerî, IV, 51; İbn Atıyye, V, 228-229; Râzî, XXIX, 102-103). Elmalılı müteakip âyetler dikkate alınarak 24. âyetten, “sema deryasında yüzüp duran bütün gök cisimlerinin Allah Teâlâ’nın kudret işaretlerinden olarak denizlerde akan gemiler gibi akıp gitmekte bulundukları” mânasının da çıkarılabileceğini ifade eder (VII, 4673). 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 204
 

مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِۙ

 

Fiil cümlesidir.  مَرَجَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. الْبَحْرَيْنِ  mef’ûlun bih olup müsenna olduğu için cer alameti ى ‘dir.  

يَلْتَقِيَانِ  cümlesi  الْبَحْرَيْنِ ‘nin hali olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَلْتَقِيَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.

يَلْتَقِيَانِ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  لقي ‘dır.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
 

مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِۙ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ  cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Ayetteki ikinci cümle olan  يَلْتَقِيَانِ , fail olan  الْبَحْرَيْنِ ‘nin halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الْبَحْرَيْن ‘deki marifelik ahd-i cins içindir. Ahd-i hususi olması da mümkündür. (Âşûr) 

مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ  ifadesinde istiare vardır. Bununla kastedilen, - Allahu a’lem- O’nun, tıpkı atların otladıkları ve koşup oynadıkları yerler olan çayırlara salınması gibi, iki denizi gittiği yerlerde serbest bırakması, aktığı yerlerde salıvermesidir.  ألْمُرُوج  atların otladığı çayırlık yerlerdir. Öyle görünüyor ki bu ifadenin hayret edilecek yanı Yüce Allah’ın, iki denizin aktığı ve toplandığı yerde suların birbiriyle kesişip kavuşması ve karışması hususunda onları salmış ve serbest bırakmış olmasına rağmen tuzlunun tatlıyla, tatlının da tuzluyla karışmıyor olmasıdır. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)   

Birleşen iki denizi salıverdi. Onları saldı, bu da  مرجت الدابة (hayvanı otlağa salıverdim) deyiminden gelir. (Beyzâvî)

مَرَجَ  fiili, "karışma (kavuşma)" manasına olduğuna göre, ayrıca, "kavuşurlar" denmesinin hikmeti nedir? Deriz ki: Ayetteki  يَلْتَقِيَانِ  ifadesi, ya "Allah o iki denizi salıverirken, birbiriyle karşılaşacak biçimde olduğu halde iç içe salıverdi" manasınadır, yahut da "karışma ve kavuşma (karşılaşma), ayrılmaz vasıfları olduğu halde salıverdi, fakat o ikisini, tabiatlarında mevcut olan özellikten (karışmadan) alıkoydu" manasınadır. Bu izaha göre, ayetteki  يَلْتَقِيَانِ  kelimesi  الْبَحْرَيْنِ  kelimesinden "hal" olur. Bu ifadenin, mahzuf bir kelimeden "hal" olduğu da söylenebilir. Buna göre takdiri: "Allah o iki denizi kendi başına bıraktı. Böylece o iki deniz birbirine karışmadan, şu ana kadar kavuşmuşturlar, yanyanadırlar" şeklindedir. Birinci manaya göre, ayette verilmek istenen mana, Cenab-ı Hakk'ın, faydalı olan şeylere olan kudretini ortaya koymaktır. (Fahreddin er-Râzî) 

Burada  مَرَجَ  müteaddidir, salıverdi demektir. Bu da esas itibariyle karıştırmak manasına gelirse de, ayrı bir kullanımdır. Bu iki deniz hakkında misal olmak üzere çeşitli yorumlar yapılmıştır.

Önce Furkan Suresinde geçen [O, iki denizi birbirine salmıştır. Bu, tatlı ve susuzluğu giderici; şu tuzlu ve acıdır. Ve ikisinin arasına birbirine kavuşmalarına engel olan bir perde koymuştur.] (Furkan, 25/53) ayetine mutabık olmak üzere biri tatlı diğeri acı iki derya denilmiş. Buradaki  يَلْتَقِيَانِ  (karşılaşma) fiili, birbirine temas manasına gelmektedir. Temas edecek şekilde yakınlık ve komşuluk olarak da yorumlanabilir. Bu, acı denizin altında veya yakınında yer alan su hazineleri şeklindeki düşünceye de uygun olabilir. 

İkincisi, her ikisinin suyu da acı olmak üzere bir zamanlar Faris Denizi adı verilen Hint Okyanusu ile Rûm denizi denilen Akdeniz ile temsil edilmiştir ve aralarındaki engel Arabistan yarımadası veya karşılaşmak üzere bulundukları Süveyş engelidir. Buna göre : "o iki deniz, birleşeceklerdir" manasına da yorumlanabilir ki, bu da Süveyş kanalının ileride açılacağını göstermektedir. ["İkisinden de inci ve mercan çıkar."] (Rahmân, 55/22) ayeti de, bu ikinci  manaya daha yakın bir anlam ifade etmektedir. Zira tatlı sudan inci ve mercan çıkması, biraz tevile dayalıdır.

Üçüncüsü, gök denizi ve arz denizi denilmiştir ki denizlerle, bulutlar veya daha geniş bir  mana kastedilmiş olabilir. 

Dördüncüsü, yeri etrafından kuşatan dış denizle yerin kıtaları arasındaki iç deniz ki, bu iki deniz birbirine kavuşurlar. Yer, aralarında bir engel halinde kalır, böylece taşıp da o yeri istilâ edemezler.

Beşincisi, الْمَشْرِقَيْنِ  ve  الْمَغْرِبَيْنِۚ (iki doğu ve iki batı)’de geçtiği üzere acı, tatlı, iç dış, semavî ve arzî hatta hakikat ve mecaz her iki nev'iyle deniz de demek olabilir ki en genel anlamı budur. Bu suretle işarî  mana olarak cismanî (maddi) âlem ile ruhanî (manevî) âlem anlamı da bulunabilir ki aralarında mevcut olan berzah da, hayal ve gölge alemi olmuş olur.  يَلْتَقِيَانِ (Kavuşurlar);  Bu cümle ya istinâfiyye (başlangıç) ya da hal cümlesidir.  manası, kavuşurlar yahut karşılaşırlar. Veyahutta öyle bir halde salmıştır ki, kavuşacaklardır veya kavuşuyorlardır. (Elmalılı, Âşûr)