9 Mart 2026
Rahmân Sûresi 17-40 (531. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Rahmân Sûresi 17. Ayet

رَبُّ الْمَشْرِقَيْنِ وَرَبُّ الْمَغْرِبَيْنِۚ  ...


O, iki doğunun ve iki batının Rabbidir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 رَبُّ Rabbidir ر ب ب
2 الْمَشْرِقَيْنِ iki doğunun ش ر ق
3 وَرَبُّ ve Rabbidir ر ب ب
4 الْمَغْرِبَيْنِ iki batının غ ر ب

“İki doğu” ve “iki batı” ile ne kastedildiği hususunda tefsirlerde yer alan belli başlı yorumlar şunlardır: a) Güneşin ve ayın doğuş ve batış yerleri, b) Güneşin kış ve ilk bahar mevsimleriyle yaz ve son bahar mevsimlerinde doğup battığı iki uç nokta, c) Dünya küre biçiminde olduğundan her bir yarımına göre güneşin doğuş ve batış yerleri, d) Güneşin ve diğer gök cisimlerinin doğuş ve batış yerleri, e) Güneş gibi maddî, akıl gibi mânevî ışık kaynaklarının doğuş ve batış noktaları veya ışıyıp sönmeleri. Elmalılı Muhammed Hamdi burada asıl amacın, Allah Teâlâ’nın gerek (yiyecek gibi) var edilerek gerekse (hastalık gibi) yok edilerek oluşan bütün nimetlerin sahibi ve yöneticisi olduğuna dikkat çekildiğini belirtir. Muhammed Esed’e göre bu, “Allah’ın, uzaydaki yörünge hareketlerinin nihaî etkeni olduğunu mecaz yoluyla anlatan bir ifade”dir (bu yorumlar için bk. Râzî, XXIX, 99; İbn Âşûr, XXVII, 247; Elmalılı, VII, 4670-4671; Esed, III, 1097).


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 203

رَبُّ الْمَشْرِقَيْنِ وَرَبُّ الْمَغْرِبَيْنِۚ

 

İsim cümlesidir. رَبُّ  mahzuf mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Takdiri, هو ‘dir. الْمَشْرِقَيْنِ  muzâfun ileyh olup müsenna olduğu için cer alameti  ى 'dir. 

رَبُّ الْمَغْرِبَيْنِ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

رَبُّ الْمَشْرِقَيْنِ وَرَبُّ الْمَغْرِبَيْنِۚ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede icâz-ı hazif sanatı vardır. 

رَبُّ الْمَشْرِقِ , takdiri  هو  olan mahzuf mübtedanın haberidir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)  

Aynı üslupla gelen ikinci cümle  وَرَبُّ الْمَغْرِبَيْنِۚ , atıf harfi  وَ ’la önceki cümleye atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.

Veciz anlatım kastıyla gelenb رَبُّ الْمَشْرِقَيْنِ  ve  رَبُّ الْمَغْرِبَيْنِۚ  izafetlerinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması,  الْمَشْرِقَيْنِ  ve  الْمَغْرِبَيْنِۚ ’ye tazim manası kazandırmıştır.

رَبُّ  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları, الْمَشْرِقَيْنِ - الْمَغْرِبَيْنِ  kelimeleri arasında muvazene, tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

İki doğu ve iki batı hakkında şu izahlar yapılabilir: 

a) Bu, "O, güneşin ve ayın doğuşunun, güneşin ve ayın batışının Rabbidir" demektir. 

b) Bu, "Kışın ve yazın doğusunun ve batısının" demektir. 

c) Tesniye  (iki), derleyici iki türe işarettir. Çünkü her şey, iki kısımda derlenir-toplanır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "Güneşin doğusunun ve güneşin dışında kalanların Rabbi..." demek istemiştir. O halde, ayette bahsedilen, "iki doğu" herşeyi içine alan bir ifade olur. (Fahreddin er-Râzî)

Ayette geçen iki doğu ve iki batı tabirlerinde de bir kaç mana vardır. 

Birincisi, "Güneş ve ay bir hesap iledir." ayetinden anlaşılacağı gibi güneş ve ayın doğuları ve batıları demektir. 

İkincisi, yaz ve kış mevsimlerinde günlerin uzayıp kısalmasına göre olan doğular ve batılardır. Bu durumda gerçi her gün için ayrı bir doğu ve batı varsa da, en son noktalarını zikretmekle aralarındakileri de içine aldığı anlaşılmaktadır. Nitekim "bütün doğu ve batı O'nun" denildiği vakit, bunlar arasında kalan bütün yönler de kasdedilmiş olmaktadır. 

Üçüncüsü, nev'i kastedilerek gerek güneş ve gerek diğerlerinin doğusu demek olabilir ki, bununla bütün cisimlerin doğu ve batısına işaret edilmiş olur. 

Dördüncüsü arzın, kürevî olması nedeniyle her yarısına nazaran bir doğu ve batıya işaret edilmiş olur ki, bunda doğu kabul edilen bir nokta aynı zamanda batı ve batı kabul edilen nokta da aynı zamanda doğu olmuş olur. 

Beşincisi de, güneş ve ay gibi görünen ışıklarla, akıl ve şuur gibi görünmeyen ışıkların doğuş ve batış noktalarına işaret olabilir ki bunu, bir yönüyle üçüncü kısma dahil etmek de mümkündür. Bunlardan hangisi olursa olsun, asıl kastedilen  mana, Allah'ın var olan ve olmayan bütün nimetlerin sahibi ve yöneticisi olduğunu beyan etmektir. Görülüyor ki bu ayetler, hem nimeti hem kudreti hatırlatmaktadır. Nimeti tenbih, şükrü gerektirir, kudreti tenbih de, nankörlüğe karşı kınamayı takviye eder. (Elmalılı, Âşûr)

 
Rahmân Sûresi 18. Ayet

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ...


O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَبِأَيِّ şimdi hangi?
2 الَاءِ ni’metlerini ا ل و
3 رَبِّكُمَا Rabbinizin ر ب ب
4 تُكَذِّبَانِ yalanlıyorsunuz ك ذ ب

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini  yalanlarsınız?) şeklindedir.

اَيِّ  istifham harfi  بِ  harf-i  ceriyle  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  رَبِّكُمَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تُكَذِّبَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.  

تُكَذِّبَانِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

فَ  rabıta harfi, mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا  için muzaf konumundaki istifham harfi  اَيِّ , mecrur mahalde olup  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle, ikrar, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda, tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Takdiri  إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

رَبِّكُمَا  izafetinde, كُمَا  zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır. 

Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.

Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Bu surede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda, nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Rabbinizin… yalanlıyorsunuz ifadesinde hitap  سقلين  -yani ins ve cinne- dir; 8. ayette  اٰلَٓانَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf ve Beyzâvî)

Allah bu surede, nimetlerini inkar edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir. 

Bu tekrar en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)

Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.

Önceki surede, fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da "Rabb" lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.

Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususi sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)

Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)

Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu surenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)

 
Rahmân Sûresi 19. Ayet

مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِۙ  ...


(Suları acı ve tatlı olan) iki denizi salıvermiştir; birbirine kavuşuyorlar.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَرَجَ salıverdi م ر ج
2 الْبَحْرَيْنِ iki denizi ب ح ر
3 يَلْتَقِيَانِ birbirine kavuşuyorlar ل ق ي

İki deniz” ve “aralarındaki engel”den maksadın ne olduğu hakkında değişik yorumlar yapılmıştır. Bazı müfessirler bunu Furkan sûresinde belirtildiği üzere tatlı ve tuzlu suların birbirine kavuşması ama karışmamasıyla açıklamışlardır (bilgi için bk. Furkan 25/53; Fâtır 35/12). Elmalılı farklı yorumları aktardıktan sonra “her iki türüyle deniz” denirse bunun acı-tatlı, iç-dış, semavî-arzî, hatta hakikat ve mecaz her iki neviyi kapsayacağını, böylece işârî bir mâna olarak cismanî âlem ve ruhanî âlem ayırımının da bu kapsamda düşünülebileceğini belirtir (VII, 4671-4673). Burada günümüz deniz araştırmalarının ortaya koyduğu bilimsel bir gerçeğe işaret bulunduğu söylenebilir. Şöyle ki, tesbitlere göre büyük denizlerin birleşim noktalarında oluşan doğal bir engel bunların terkibî özelliklerinin karışıp bozulmasını önlemekte, bu da kendilerine özgü bitki örtülerinin ve hayvan türlerinin korunmasını sağlamaktadır (Ateş, IX, 189-190). Tefsirlerde 22. âyetteki “inci ve mercan çıkar” ifadesinin realiteyle çelişmeyecek biçimde anlaşılması için özellikle dilbilim kurallarından yararlanılarak geniş açıklamalar yapılır (meselâ bk. Taberî, XXVII, 130-133; Zemahşerî, IV, 51; İbn Âşûr, XXVII, 249-250). 24. âyette geçen münşeât –diğer okunuşuyla “münşiât”–kelimesi için, “inşa edilmiş veya inşâ eden” anlamına göre başka yorumlar da yapılmış olmakla beraber, meâlde birçok müfessirin benimsediği, “yelkenleri kalkmış veya kaldırılmış” mânası esas alınmıştır. Bununla bağlantılı olarak, alem kelimesinin çoğulu olan a‘lâm için burada “bayraklar” mânası tercih edilmiştir. Başka tefsirlerde ise, bu kelime burada ve özellikle Şûrâ sûresinin 32. âyetinde daha çok “dağlar” anlamıyla açıklanmıştır (Zemahşerî, IV, 51; İbn Atıyye, V, 228-229; Râzî, XXIX, 102-103). Elmalılı müteakip âyetler dikkate alınarak 24. âyetten, “sema deryasında yüzüp duran bütün gök cisimlerinin Allah Teâlâ’nın kudret işaretlerinden olarak denizlerde akan gemiler gibi akıp gitmekte bulundukları” mânasının da çıkarılabileceğini ifade eder (VII, 4673). 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 204

مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِۙ

 

Fiil cümlesidir.  مَرَجَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. الْبَحْرَيْنِ  mef’ûlun bih olup müsenna olduğu için cer alameti ى ‘dir.  

يَلْتَقِيَانِ  cümlesi  الْبَحْرَيْنِ ‘nin hali olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَلْتَقِيَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.

يَلْتَقِيَانِ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  لقي ‘dır.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِۙ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ  cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Ayetteki ikinci cümle olan  يَلْتَقِيَانِ , fail olan  الْبَحْرَيْنِ ‘nin halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الْبَحْرَيْن ‘deki marifelik ahd-i cins içindir. Ahd-i hususi olması da mümkündür. (Âşûr) 

مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ  ifadesinde istiare vardır. Bununla kastedilen, - Allahu a’lem- O’nun, tıpkı atların otladıkları ve koşup oynadıkları yerler olan çayırlara salınması gibi, iki denizi gittiği yerlerde serbest bırakması, aktığı yerlerde salıvermesidir.  ألْمُرُوج  atların otladığı çayırlık yerlerdir. Öyle görünüyor ki bu ifadenin hayret edilecek yanı Yüce Allah’ın, iki denizin aktığı ve toplandığı yerde suların birbiriyle kesişip kavuşması ve karışması hususunda onları salmış ve serbest bırakmış olmasına rağmen tuzlunun tatlıyla, tatlının da tuzluyla karışmıyor olmasıdır. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)   

Birleşen iki denizi salıverdi. Onları saldı, bu da  مرجت الدابة (hayvanı otlağa salıverdim) deyiminden gelir. (Beyzâvî)

مَرَجَ  fiili, "karışma (kavuşma)" manasına olduğuna göre, ayrıca, "kavuşurlar" denmesinin hikmeti nedir? Deriz ki: Ayetteki  يَلْتَقِيَانِ  ifadesi, ya "Allah o iki denizi salıverirken, birbiriyle karşılaşacak biçimde olduğu halde iç içe salıverdi" manasınadır, yahut da "karışma ve kavuşma (karşılaşma), ayrılmaz vasıfları olduğu halde salıverdi, fakat o ikisini, tabiatlarında mevcut olan özellikten (karışmadan) alıkoydu" manasınadır. Bu izaha göre, ayetteki  يَلْتَقِيَانِ  kelimesi  الْبَحْرَيْنِ  kelimesinden "hal" olur. Bu ifadenin, mahzuf bir kelimeden "hal" olduğu da söylenebilir. Buna göre takdiri: "Allah o iki denizi kendi başına bıraktı. Böylece o iki deniz birbirine karışmadan, şu ana kadar kavuşmuşturlar, yanyanadırlar" şeklindedir. Birinci manaya göre, ayette verilmek istenen mana, Cenab-ı Hakk'ın, faydalı olan şeylere olan kudretini ortaya koymaktır. (Fahreddin er-Râzî) 

Burada  مَرَجَ  müteaddidir, salıverdi demektir. Bu da esas itibariyle karıştırmak manasına gelirse de, ayrı bir kullanımdır. Bu iki deniz hakkında misal olmak üzere çeşitli yorumlar yapılmıştır.

Önce Furkan Suresinde geçen [O, iki denizi birbirine salmıştır. Bu, tatlı ve susuzluğu giderici; şu tuzlu ve acıdır. Ve ikisinin arasına birbirine kavuşmalarına engel olan bir perde koymuştur.] (Furkan, 25/53) ayetine mutabık olmak üzere biri tatlı diğeri acı iki derya denilmiş. Buradaki  يَلْتَقِيَانِ  (karşılaşma) fiili, birbirine temas manasına gelmektedir. Temas edecek şekilde yakınlık ve komşuluk olarak da yorumlanabilir. Bu, acı denizin altında veya yakınında yer alan su hazineleri şeklindeki düşünceye de uygun olabilir. 

İkincisi, her ikisinin suyu da acı olmak üzere bir zamanlar Faris Denizi adı verilen Hint Okyanusu ile Rûm denizi denilen Akdeniz ile temsil edilmiştir ve aralarındaki engel Arabistan yarımadası veya karşılaşmak üzere bulundukları Süveyş engelidir. Buna göre : "o iki deniz, birleşeceklerdir" manasına da yorumlanabilir ki, bu da Süveyş kanalının ileride açılacağını göstermektedir. ["İkisinden de inci ve mercan çıkar."] (Rahmân, 55/22) ayeti de, bu ikinci  manaya daha yakın bir anlam ifade etmektedir. Zira tatlı sudan inci ve mercan çıkması, biraz tevile dayalıdır.

Üçüncüsü, gök denizi ve arz denizi denilmiştir ki denizlerle, bulutlar veya daha geniş bir  mana kastedilmiş olabilir. 

Dördüncüsü, yeri etrafından kuşatan dış denizle yerin kıtaları arasındaki iç deniz ki, bu iki deniz birbirine kavuşurlar. Yer, aralarında bir engel halinde kalır, böylece taşıp da o yeri istilâ edemezler.

Beşincisi, الْمَشْرِقَيْنِ  ve  الْمَغْرِبَيْنِۚ (iki doğu ve iki batı)’de geçtiği üzere acı, tatlı, iç dış, semavî ve arzî hatta hakikat ve mecaz her iki nev'iyle deniz de demek olabilir ki en genel anlamı budur. Bu suretle işarî  mana olarak cismanî (maddi) âlem ile ruhanî (manevî) âlem anlamı da bulunabilir ki aralarında mevcut olan berzah da, hayal ve gölge alemi olmuş olur.  يَلْتَقِيَانِ (Kavuşurlar);  Bu cümle ya istinâfiyye (başlangıç) ya da hal cümlesidir.  manası, kavuşurlar yahut karşılaşırlar. Veyahutta öyle bir halde salmıştır ki, kavuşacaklardır veya kavuşuyorlardır. (Elmalılı, Âşûr)
Rahmân Sûresi 20. Ayet

بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لَا يَبْغِيَانِۚ  ...


(Fakat) aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmıyorlar.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 بَيْنَهُمَا aralarında vardır ب ي ن
2 بَرْزَخٌ bir engel
3 لَا
4 يَبْغِيَانِ (birbirine) geçip karışmıyorlar ب غ ي

بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لَا يَبْغِيَانِۚ

 

Ayet  الْبَحْرَيْنِ ‘nin veya  يَلْتَقِيَانِ ‘deki failin hali olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بَيْنَهُمَا  mekân zarfı, mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muttasıl zamir  هُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  بَرْزَخٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.   

لَا يَبْغِيَانِ  cümlesi  الْبَحْرَيْنِ ‘nin hali olarak mahallen mansubdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَبْغِيَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.

بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لَا يَبْغِيَانِۚ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette,  بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ  cümlesi, önceki ayetteki  الْبَحْرَيْنِ ‘nin halidir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim tehir ve icâz-ı hazif sanatları vardır. Mekan zarfı  بَيْنَهُمَا , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  بَرْزَخٌ , muahhar mübtedadır.  

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede müsnedün ileyh olan  بَرْزَخٌ  kelimesinin nekre gelmesi nev ve tazim ifade eder.

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  لَا يَبْغِيَانِ  cümlesi de, الْبَحْرَيْنِ ‘nin halidir. Muzari fiil sıygasında gelmesi teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

بَرْزَخٌ  lafzında teşbih-i beliğ vardır.  لا يَبْغِيانِ  manasınadır. (Âşûr)

بَرْزَخٌ  ”Berzah", iki şey arasındaki engel demektir. Bu bakımdan kabre de berzah denir. Çünkü kabir dünya ile âhiret arasında bir hayattır. Vesvese için, imanın berzahı denir. Çünkü vesvese şüphe ile kesin inanç arasında bulunur.

لَا يَبْغِيَانِۚ [Birbirinin sınırını aşmazlar.] Normalde iki denizin tabiatı, hemen birbirine karışmak olduğu halde bunlardan birisi diğerine karışmak ve onun özelliğini yok etmek istemez. Aksine kendi halleri üzere belli süre kalır. Tabiatları birbirine karışmak olduğu halde ayrı kalmaları Allah'ın yüce kudretine delildir.

Yahut da ayetin  manası şöyledir: Aralarındaki kara parçasını kaplamak suretiyle sınırlarını aşmazlar. Tâ ki, toprak meydanda kalsın da üzerinde yaşayanlar orayı yurt ve barınak yapabilsinler. لَا يَبْغِيَانِۚ  fiili ya istemek manasına gelen ”ibtiğâ" dan veya haddi aşmak anlamındaki  بغي ‘den gelir. Buna göre mana: ”Kendilerine takdir edilenden başkasını istemezler" veya ”her biri kendisi için belirlenen hududu aşmaz" şeklinde olur. (Rûhu’l Beyân) (Âşûr) 

“Son devrin gelişmiş bilgi ve araçlarıyla yapılan araştırmalarla elde edilen bulgular, bu ayette belirtilen gerçeği  ifade etmektedir. Tuzluluk farkı sebebiyle iki deniz arasında bir ”dikey su tabakası" engeli olduğu bu araştırmalarla ortaya çıkarılmıştır. Bu, Kur'an'ın mucize oluşunun hem bir örneğidir hem de Allah'ın kudretine işaret eden delillerden biridir”. (Naşir-Rûhu’l Beyân)

 
Rahmân Sûresi 21. Ayet

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ...


O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَبِأَيِّ şimdi hangi?
2 الَاءِ ni’metlerini ا ل و
3 رَبِّكُمَا Rabbinizin ر ب ب
4 تُكَذِّبَانِ yalanlıyorsunuz ك ذ ب

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء ( Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini  yalanlarsınız?) şeklindedir.

اَيِّ  istifham harfi  بِ  harf-i  ceriyle  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir.  اٰلَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تُكَذِّبَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar. 

تُكَذِّبَانِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


 

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

فَ  rabıta harfi, mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen takrir, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda, tecahül-i ârif sanatı vardır.

اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا  için muzâf konumundaki istifham harfi  اَيِّ , mecrur mahalde  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. 

Takdiri  إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

رَبِّكُمَا  izafetinde, كُمَا  zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır. 

Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.

Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Rabbinizin… yalanlıyorsunuz ifadesinde hitap ثَّقلين  -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette)  لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)

Bu surede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda, nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Allah, bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için “Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” ayetini tekrar etmiştir.

Rahmân Suresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)

[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap  الثَّقَلَانِۚ 'e (insanlarla cinlere) dir. Bu da  لِلْاَنَامِ  ve  الثَّقَلَانِۚ  kavillerinden anlaşılmaktadır. (Beyzâvî) 

Herhangi bir muhatap geçmediği halde ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.

Önceki surede, fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da "Rabb" lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.

Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususi sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)

Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)

Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu sûrenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)

Bu iki denizin faydaları ve bunlardan alınacak ders konusunda yalanlamayı kabul edecek en ufak bir şey yoktur. (Rûhu’l Beyân)

 
Rahmân Sûresi 22. Ayet

يَخْرُجُ مِنْهُمَا اللُّؤْلُؤُ۬ وَالْمَرْجَانُۚ  ...


O denizlerin her ikisinden de inci ve mercan çıkar.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَخْرُجُ çıkar خ ر ج
2 مِنْهُمَا ikisinden de
3 اللُّؤْلُؤُ inci ل ا ل ا
4 وَالْمَرْجَانُ ve mercan م ر ج

يَخْرُجُ مِنْهُمَا اللُّؤْلُؤُ۬ وَالْمَرْجَانُۚ

 

Fiil cümlesidir.  يَخْرُجُ  damme ile merfû muzari fiildir.  مِنْهُمَا  car mecruru  يَخْرُجُ  fiiline mütealliktir. اللُّؤْلُؤُ۬  fail olup lafzen merfûdur.  وَالْمَرْجَانُ  atıf harfi  وَ ‘la  اللُّؤْلُؤُ۬ ‘ye matuf olup lafzen merfûdur.

يَخْرُجُ مِنْهُمَا اللُّؤْلُؤُ۬ وَالْمَرْجَانُۚ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  مِنْهُمَا , ihtimam için fail olan  اللُّؤْلُؤُ۬ وَالْمَرْجَانُۚ ‘e takdim edilmiştir.

اللُّؤْلُؤُ۬  - الْمَرْجَانُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

 مَرَج  ile  الْمَرْجَانُ  kelimeleri arasında müzeyyel cinas vardır. (Âşûr) 

Harf sayısında farklılık olursa nâkıs olup, sonda tek harf zaid olduğunda mutarraf, birden fazla olduğunda müzeyyel cinâs denir. (Muhittin Eliaçik , Bazı Belâgat Kitaplarında Tecnîs Hakkında Bir Araştırma) 

Harîdetü'l-Acâib adlı eserde şöyle denilmektedir: ”İnci Hind ve İran denizinde bulunur. Mercan ise, ağaç gibi denizde biter. Mercan taşında civa damarları bulunur. Beyaz, kırmızı ve siyah çeşitleri vardır. Sürme gibi kullanıldığında göze kuvvet verir ve gözdeki nemi alır." İbn Abbas ve azadlısı İkrime'den bildirildiğine göre inci ve mercan, denizde yağmurun yağmasıyla oluşur. Sedefler ağızlarını yağmurlara açarlar. Sperm için rahimler ne ise inciler için de sedefler odur. Yani sedefler incilere bir bakıma rahim teşkil ederler. Deniz suyu da sedef için beslenen bir vücut gibidir. İncinin yağmurdan meydana geldiğine delil şudur ki; sene yağmursuz, kurak geçerse balıklar zayıflar, sedef ve mücevherler azalır. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)

Nimetler türlü türlüdür:

a) Mekânımız olan yeryüzü gibi, yaratılması zarurî olan nimetler. Çünkü yer olmasaydı, yerleşme - bir mekân tutma olmazdı. İnsanın hayatiyetini sağlayan rızıklar da böyledir...

b) Çeşitli tahıllar ve güneş ile ayın yürütülmesi gibi, zarurî olmasa bile, yine de kendilerine ihtiyaç duyulan nimetler...

c) Sırf, lezzet ve tat almak için yenilen-içilen şeyler gibi, kendilerine ihtiyaç duyulmasa bile, faydalı olan şeyler... Denizlerin yaratılması, bu türdendir. Nitekim Cenab-ı Hak, [insanlara fayda sağlamak üzere, denizde hareket eden gemiler…] (Bakara, 164) buyurmuştur.

d) Faydalı olmasa da, inci ve mercan gibi, süslerin yaratılması... Nitekim Cenab-ı Hak, [Takınacağınız süsler çıkarırsınız... ](Fatır, 12) buyurmuştur. Bu demektir ki, Allah Teâlâ, bedenî gücü alakadar eden, bu dört nimeti zikretmiş, bunlardan önce de, ruh yani ilim demek olan o büyük kuvveti, [Kur'an'ı O Rahman öğretti] (Rahman,1-2) ifadesiyle zikretmiştir.

Bu, nimetlerin beyanı (anlatım) sadedinde değil, Hak Teâlâ’nın harikulade şeyleri yaratışını ve kudretini anlatma sadedinde zikredilmiştir. Çünkü bundan önce nimetlerden bahsedilmişti. Bu böyledir. Çünkü insanın salsaldan (testi gibi balçıktan); cinnin de ateşten yaratılmasının anlatılışı da, nimetler babından değil, Allah'ın yarattığı enteresan şeyler babındandır. (Fahreddin er-Râzî)

 
Rahmân Sûresi 23. Ayet

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ...


O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَبِأَيِّ şimdi hangi?
2 الَاءِ ni’metlerini ا ل و
3 رَبِّكُمَا Rabbinizin ر ب ب
4 تُكَذِّبَانِ yalanlıyorsunuz ك ذ ب

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini  yalanlarsınız?) şeklindedir.

اَيِّ  istifham harfi  بِ  harf-i  ceriyle  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تُكَذِّبَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar. 

تُكَذِّبَانِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

فَ  rabıta harfi, mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا  için muzaf konumundaki istifham harfi  اَيِّ , mecrur mahalde  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle takrir, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda, tecahül-i ârif sanatı vardır.

Takdiri  إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda ) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

رَبِّكُمَا  izafetinde, كُمَا  zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar. 

Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, الثَّقَلَانِۚ  -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette)  لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)

Bu surede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Allah, bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için “Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” ayetini tekrar etmiştir.

Rahmân Suresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tariz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)

Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.

Önceki surede, fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da "Rabb" lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.

Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz.(Fahreddin er-Râzî)

Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)

Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu sûrenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)

 
Rahmân Sûresi 24. Ayet

وَلَهُ الْجَوَارِ الْمُنْشَاٰتُ فِي الْبَحْرِ كَالْاَعْلَامِۚ  ...


Denizde akıp giden dağlar gibi yüksek gemiler de O’nundur.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَهُ ve O’nundur
2 الْجَوَارِ gemiler ج ر ي
3 الْمُنْشَاتُ inşa edilmiş ن ش ا
4 فِي
5 الْبَحْرِ denizde ب ح ر
6 كَالْأَعْلَامِ koca dağlar gibi ع ل م

وَلَهُ الْجَوَارِ الْمُنْشَاٰتُ فِي الْبَحْرِ كَالْاَعْلَامِۚ

 

وَ , istînâfiyyedir.  لَهُ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. الْجَوَارِ  muahhar mübteda olup mahzuf  ى  üzere mukadder damme ile merfûdur. Harfin hazf edilme sebebi kıraatte vasıldır.  الْمُنْشَاٰتُ kelimesi الْجَوَارِ ‘nin sıfatı olup lafzen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فِي الْبَحْرِ  car mecruru الْجَوَارِ  kelimesine mütealliktir.  كَالْاَعْلَامِ  car mecruru  الْمُنْشَاٰتُ ‘nun mahzuf haline mütealliktir. 

الْجَوَارِ  kelimesi sülâsî mücerred olan  جرى  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْمُنْشَاٰتُ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûlüdür.

وَلَهُ الْجَوَارِ الْمُنْشَاٰتُ فِي الْبَحْرِ كَالْاَعْلَامِۚ

 

وَ , istînâfiyyedir.  

İstînâfiyye  وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir.) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur  لَهُ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. الْجَوَارِ , muahhar mübtedadır.

الْمُنْشَاٰتُ  kelimesi  الْجَوَارِ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

فِي الْبَحْرِ  ve  كَالْاَعْلَامِۜ  car mecrurları, الْجَوَارِ ’nin mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Müfredin müfrede benzetildiği teşbih; teşbih edatı ve vech-i şebeh zikredildiği için mürsel, mufassal teşbihtir.

Bu ayet-i kerîmede denizde giden gemiler, dağlara benzetilmiştir. Vechi şebeh irilik, azamettir. Hissî ve vâhiddir. Dağlar  kelimesi müşebbehün bihdir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Müsned, teşvik ve ihtimam için takdim edilmiştir. Yani müsnedi işiten muhatap müsnedün ileyhi merak eder.  

الْجَوَارِ 'nin aslı  الجوارى  olup gemiler demektir. Tekili  جارية ‘dir. Sıfat, mevsuf yerine konmuştur. Gemiye 'câriye' denmesi, rıhtım ve sahillerde dursa da asıl özelliğinin denizde yüzmek olmasından dolayıdır. Hizmetçi kıza da cariye denilir. Çünkü onun da asıl işi, efendisinin hizmetini görmek için koşuşturmaktır." (Rûhu’l Beyân)

الْمُنْشَاٰتُ  yelkenleri yükseltilmiş demektir. ”Bir şeyi yükseltti"  manasına  أنشأه  denir. الْمُنْشَاٰتُ 'ın, su üzerinde yükselip kendi halinde yürüyen gemiler  manasına gelmesi uzak ihtimal olmadığı gibi, mahlûkât (yaratılmışlar)  manasına gelmesi de uzak ihtimal değildir. Zira o, Allah'ın yarattığı şeylerdendir. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)  

الْمُنْشَاٰتُ , iki mana ile tefsir edilmiştir. Birincisi, bilindiği üzere inşa edilmişler demektir ki, gemilerin inşasının ehemmiyetini ve bunun Allah'ın bir nimeti olduğunu gösterir. İnsanlar tarafından inşa edilmiş olması, [Oysa sizi de, yaptığınız (bu şeyler)ı da Allah yaratmıştır.] (Saffât, 37/96) ayetine göre onların, Allah'a ait olmasına mani değildir. İkincisi yelkenleri açılmış manasına da tefsir edilmiştir. Çünkü inşa, yükseltmek, yukarı kaldırmak manasına geldiği için, münşeât, yükseltilmiş demektir. Gemiler hakkında kullanıldığında bu vasıf, yelken açmış veya bayrak açmış anlamını ifade eder. (Elmalılı)

أعْلامِ , dağlar gibi  demektir. Burada alem, dağ manasına olmakla beraber, bayrak ve alâmet  manasına da gelebilir. Evet, inşa edilip de denizde akıp giden, o inci ve mercan gibi nice faydalı şeyleri taşıyan o dağlar gibi gemiler de Allah'ın nimetlerindendir. (Elmalılı)

الْجَوَارِ الْمُنْشَاٰتُ  vasfı, gök deryasında yüzüp duran bütün gök cisimlerinin Allah Teâlâ’nın kudret delillerinden olarak denizde yüzüp giden gemiler gibi akıp gittiklerini de ifade etmeye müsaittir. Bu durumda gelecek ayete de bir girizgâh (maksadı beyan için uygun söz) olmuş olur. (Elmalılı)

 
Rahmân Sûresi 25. Ayet

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ۟  ...


O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَبِأَيِّ şimdi hangi?
2 الَاءِ ni’metlerini ا ل و
3 رَبِّكُمَا Rabbinizin ر ب ب
4 تُكَذِّبَانِ yalanlıyorsunuz ك ذ ب

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ۟

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri,إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini  yalanlarsınız?) şeklindedir.

اَيِّ  istifham harfi  بِ  harf-i  ceriyle  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  رَبِّكُمَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تُكَذِّبَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar. 

تُكَذِّبَانِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ۟

 

فَ  rabıta harfi, mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا  için muzâf konumundaki istifham harfi  اَيِّ , mecrur mahalde  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle, takrir, tevbih ve tariz  amacı taşıdığı için, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda, tecahül-i ârif sanatı vardır.

Takdiri  إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

رَبِّكُمَا  izafetinde, كُمَا  zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır. 

Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.

Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, الثَّقَلَانِۚ  -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette)  لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)

Bu sûrede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda, nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Allah, bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.

Rahmân Suresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)

Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.

Önceki surede, fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da "Rab" lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.

Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)

Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)

Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu sûrenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)

 
Rahmân Sûresi 26. Ayet

كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍۚ  ...


Yer üzerinde bulunan her canlı yok olacaktır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كُلُّ her şey ك ل ل
2 مَنْ
3 عَلَيْهَا üzerinde bulunan
4 فَانٍ yok olacaktır ف ن ي

Birçok dünya nimetine değinildikten sonra bütün bunların geçici ve üzerinde yaşayanların sonlu olduğu, mutlak anlamda kalıcılığın ise Allah Teâlâ’ya mahsus bulunduğu hatırlatılarak ölümle sona ermeyecek bir mutluluk isteyenlerin Allah’ın hoşnut olacağı bir hayat sürmeleri gereğine işaret edilmektedir. 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 206

  Feneye فني :

  فَنِيَ  (fiil olarak) son bulmak, sona ermek, yok olmak, sönmek, bitmek, tükenmek, fenâ bulmak.

  فانٍ Geçici, fâni, biten, tükenmiş. (Dağarcık)

  Kuran’ı Kerim’de isim formunda sadece bu ayette 1 kez geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri fâni, fenâ ve ifnâdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍۚ

 

İsim cümlesidir. كُلُّ  mübteda olup lafzen merfûdur. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. عَلَيْهَا  car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir. فَانٍ  kelimesi mübtedanın haberi olup mahzuf  ي  üzere mukadder damme ile merfûdur. Mankus isimdir.

Mankus isimler: Sondan bir önceki harfi kesralı olup son harfi de “ya (ي)” olan isimlere “mankus isimler” denir. Mankus isimlerin îrab durumu şöyledir: 

a. Merfû halinde takdiri damme ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي  gibi), 

b. Mansub halinde lafzi olarak yani fetha ile (رَاعِيًا  – اَلرَّاعِيَ  gibi), 

c. Mecrur halinde takdiri kesra ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي  gibi) îrab edilir. 

Yani mankus isimler ref ve cer durumlarında maksur isimler gibi takdirî îrab edilir. Bu durumda damme ve kesra harekeleri son harflerinin üzerinde açıkça görülmez, fakat var olduğu kabul edilir. Nasb hallerinde ise lafzî olarak îrab edilir, son harfin üzerinde fetha harekesi açık bir şekilde görünür. 

Mankus isimler nekre halinde yani başlarında elif lam olmaksızın kullanıldığında ref ve cer durumlarında sonlarındaki “ya” harfi düşürülür. Ancak meydana gelen bu değişikliğe işaret olmak üzere kelimenin sonundaki kesra harekesi tenvinli kesra olur. Îrabı ise yine takdiren olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

فَانٍ  kelimesi; sülâsî mücerred olan  فني  fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍۚ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

كُلُّ  mübteda ve muzâftır. Muzâfun ileyh konumunda olan müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ‘in sılası mahzuftur. عَلَيْهَا , bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Müsned olan  فَانٍ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayet-i kerîme’de akıllılar tağlib edilerek  مَنْ  ile tabir edilmiştir. (Celâleyn)

Bazen konu o kadar açıktır ki müsnedün ileyh açıkça zikredilmeyebilir.

Müsnedün ileyhin izafetle gelmesi veciz yolla çok anlam ifade etmek içindir.

عَلَيْهَا (Onun üzerindeki) lafzında geçen zamir yere aittir. Yerden de surenin baş tarafında [Yere gelince, onu da oranın yaratıkları için alçalttı] (10. ayet) diye söz edilmişti. (Kurtubî)

Cenab-ı Hakk'ın, bu kimselerin fanî oluşunu beyân etmesinin hikmeti ve şu tür faydaları vardır:

1) Kişileri ibadete teşvik etmek ve en küçük zaman dilimini bile, Allah'a taat uğruna sarfetmeye yöneltmektir.

2) İnsan için söz konusu olan şeylere, insanın bel bağlamasından men etmektir. Böylece, kendisini bir nimetin içinde bulan bu kimse, "Bu, artık, kesinlikle son bulmaz.." deyip de, malına ve mülküne güvenerek Allah'a yönelmeyi terk edemez.

3) Eğer bir zarara uğramışsa, kişiye, sabretmesini emretmek.. Dolayısıyla bu kimse, başına gelen bu işin, geçip gideceğine zararı zail olacağına güvenerek, Allah'a küfretmez.

4) Başkalarını mabûd edinmemek ve hükümdarlara yakın olmakla aldanmaktan; Allah'a yaklaşmayı bırakmaktan men etmek, caydırmak. 

5) Bu ifadede, tevhidin en güzel şekli bulunmakta olup, açık ve gizli bütün şirklerin terk edilmesi söz konusu edilmiştir. Çünkü, fani olan, hiçbir zaman, ibadet edilmeye layık olmaz. (Fahreddin er-Râzî)

 
Rahmân Sûresi 27. Ayet

وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ ذُوالْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِۚ  ...


Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيَبْقَىٰ baki kalacaktır ب ق ي
2 وَجْهُ yüzü و ج ه
3 رَبِّكَ Rabbinin ر ب ب
4 ذُو sahibi
5 الْجَلَالِ celal ج ل ل
6 وَالْإِكْرَامِ ve ikram ك ر م

  Celle جلّ :

  جَلالَةٌ kadir, itibar, değer ya da mevki itibarıyla azamet, büyüklük ya da yücelik demektir.

  Sonunda -ة- olmayan جَلالٌ sözcüğü ise bu konuda en yüksek noktaya ulaşmayı ifade eder. Yüce Allah'ın böyle vasıflanmasının sebebi ya Kendi varlığına delalet etmesi istenen azim/büyük varlıkları yaratmasıdır ya hakkıyla bilinmekten yüce oluşudur ya da duyularla algılanmaktan yüce oluşudur. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de isim formunda 2 ayette geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri Celâl, Celîl, İclâl ve mecelledir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ ذُوالْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِۚ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  يَبْقٰى  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.   وَجْهُ  fail olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.  رَبِّكَ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

ذُوالْجَلَالِ  kelimesi  وَجْهُ ‘nun sıfatı olup harfle îrab olan beş isimden biri olduğu için ref alameti  و ’dır. الْجَلَالِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  

الْاِكْرَامِ  kelimesi atıf harfi  وَ ‘la  الْجَلَالِ ‘ye matuftur.  

وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ ذُوالْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِۚ

 

Ayet, önceki ayete atıf harfi  وَ ‘la atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesi isim cümlesine atfedilmiştir. 

İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)

Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyh olan  وَجْهُ  kelimesi  رَبِّ  ismine muzâf olarak tazim ve şeref kazanmıştır.  رَبِّكَ  izafetinde Rabb isminin muzâf olması, كَ  zamirinin ait olduğu muhatap için tazim ve şeref ifade eder. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

ذُوالْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِۚ  izafeti  وَجْهُ ’nun sıfatıdır. ذُو , beş isimden biri olarak و ’la merfû olmuştur.

وَجْهُ رَبِّكَ  ifadesinde  وَجْهُ , Rabb’in zatı manasında cüz-kül alakasıyla mecâz-ı mürseldir.

وَجْهُ رَبِّكَ , Rabbinin zatı demektir; vech (yüz) bütünü ve zatı ifade etmek için kullanılır. Mekke’nin yoksulları; “Beni içinde şu zor durumdan kurtaracak kerem sahibi asil bir yüz -yani zat- yok mu?” derler.  ذُوالْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ  Allah’ın en büyük sıfatlarındandır. (Keşşâf,  Âşûr)

 ذُوالْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِۚ  [Celâl ve ikram sahibi]; mutlak zenginliğe ve genel ihsana sahip demektir. (Beyzâvî)

Bütün canlıların yok olmasının ve yalnız Allah'ın zatının baki kalmasının zikrinden sonra O'nun Celâl ve ikram sahibi olarak vasıflandırılması, zımnen bildiriyor ki, onların yok olmasından sonra da kendilerine lutf-u keremini yağdırmaya devam edecektir. Zira Allah'ın, onları ebedî hayat ile ihya buyurması ve onları sonsuz nimetlerle mükâfâdandırması, nimet ve ihsanların en büyüğüdür. (Ebüssuûd)

Rağıb el-İsfahânî der ki: "Bu  ذُوالْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِۚ  sıfatı Allah'a mahsus olan ve ondan başkası için kullanılmayan sıfatlardandır. Binaenaleyh Allah Teâlâ'nın en hususi vasıflarındandır." (Elmalılı, Âşûr)

Önceki ayet  كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍۚ  ile bu ayet arasında mukabele sanatı vardır.

Rahmân Sûresi 28. Ayet

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ...


O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَبِأَيِّ şimdi hangi?
2 الَاءِ ni’metlerini ا ل و
3 رَبِّكُمَا Rabbinizin ر ب ب
4 تُكَذِّبَانِ yalanlıyorsunuz ك ذ ب

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini  yalanlarsınız?) şeklindedir.

اَيِّ  istifham harfi  بِ  harf-i  ceriyle  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تُكَذِّبَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar. 

تُكَذِّبَانِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

فَ  rabıta harfi, mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا  için muzâf konumundaki istifham harfi  اَيِّ , mecrur mahalde  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle takrir, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda tecahül-i ârif sanatı vardır. 

Takdiri  إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda ) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

رَبِّكُمَا  izafetinde, كُمَا  zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır. 

Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.

Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, الثَّقَلَانِۚ -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette)  لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)

Bu surede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifham tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Allah (cc) bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.

Rahmân Suresinin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)

Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.

Önceki surede, fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da Rabb lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.

Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususi sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkîfîdir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)

Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)

Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu sûrenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)

Tayyibî dedi ki:  وَجْهُ رَبِّكَ  derken zamir müfred (tekil), رَبِّكُمَا derken tesniye (ikil) kullanılmış, halbuki muhatap aynı. Bu nasıl olur? Denilirse, cevaben derim ki: İşin önemi ve büyüklüğü sebebiyle ilkinde hitabın, kabil-i hitap olan herkese şâmil olması için -insanlar ve cinler öncelikle bu hitaba dahildir- tesniye olması gerekli. İkincisinde böyle bir gereklilik olmadığından zahiri üzere müfred bırakıldı."(Rûhu’l Beyân)

 
Rahmân Sûresi 29. Ayet

يَسْـَٔلُهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ ف۪ي شَأْنٍۚ  ...


Göklerde ve yerde bulunanlar, (her şeyi) O’ndan isterler. O, her an yeni bir ilâhî tasarruftadır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَسْأَلُهُ O’ndan isterler س ا ل
2 مَنْ kimseler
3 فِي bulunan
4 السَّمَاوَاتِ göklerde س م و
5 وَالْأَرْضِ ve yerde ا ر ض
6 كُلَّ her ك ل ل
7 يَوْمٍ gün ي و م
8 هُوَ O
9 فِي
10 شَأْنٍ yeni bir iştedir ش ا ن

Evrendeki bütün varlıkların Allah’a muhtaç bulunduğuna, O’nun da hem azametini hem de lutuf ve keremini her an yaydığına yani hiçbir varlık veya oluşun O’nun bilgi, irade ve gücü dışında olamayacağına dikkat çekilmektedir. Kur’an-ı Kerîm’de değişik vesilelerle Cenâb-ı Allah’ın yaratıcılık sıfatına ve iradesinin nüfuz etmediği hiçbir olay düşünülemeyeceğine değinilir. Fakat “O her an yaratma halindedir” diye çevrilen 29. âyet bu konuda özel bir vurgu taşımakta ve özellikle şu iki noktanın aydınlatılmasında ayrı bir önemi haiz bulunmaktadır: a) Yaratılmışlar açısından anlatım kolaylığı sağlaması itibariyle kutsal metinlerde Allah Teâlâ’ya nisbetle zaman kavramının kullanıldığı olmuşsa da bu asla O’nun mutlak iradesini kayıtlayacak veya gücüne sınır koyacak biçimde yorumlanamaz. Bu sebeple İsrâiloğulları’nın sınanması için konan bir dinî hüküm olan cumartesi yasağının, Allah’ın –hâşâ– o gün istirahata çekildiği tarzında bir gerekçeyle açıklanması (bk. Tekvin, 2/2-3) tenzih ilkesiyle bağdaşmaz. Âyetin yahudilerdeki bu yanlış telakkiyi reddetmek üzere indiğine dair bir rivayet de bulunmaktadır (İbn Atıyye, V, 229). Bu mânada âyet, “Tanrı yarattıktan sonra vahyetmek, ihtiyaçları karşılamak gibi şeylerle ilgilenmemiştir” diyen deist felsefeyi de reddetmektedir. 

b) Bu âyet, tabiat olaylarından Tanrı iradesini dışlayan pozitivist ve materyalist akımları mahkûm etmekte ve bilimin ulaştığı parlak sonuçların da son tahlilde Allah Teâlâ’nın yasalarını keşfetmekten öteye geçemeyeceğini ve bütün bulguların gerçekte O’nun yaratma sıfatının her an var olan tecellilerinden başka bir şey olmadığını ortaya koymaktadır. Bazı tefsirlerde kıyamete kadar olacak her şeyin Allah’ın ezelî ilminde sabit olduğuna ve insanın ancak kendi çabasının karşılığını göreceğine dair delillerle bu âyet arasında bir çelişki bulunup bulunmadığı üzerinde durulur. Fakat bunların kader ve irâde-i cüz’iyye konularıyla ilgili olduğu açıktır; bunların da kendi bağlamlarında izahı yapılmıştır. 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 206-207
Peygamber Efendimiz bu ayetin tefsirinde :” Bir günahı bağışlamak, bir sıkıntıyı kaldırmak, bir topluluğu yüceltip daha başkalarını alçaltmak O‘nun işlerindendir” buyurmuştur.( İbni Mâce ,Mukaddime 13 ).Bu ifade Ebû’d-Derya’nın sözü olarak da nakledilmektedir (buhari, tefsir 55/surenin girişi)

يَسْـَٔلُهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ

 

Fiil cümlesidir.  يَسْـَٔلُهُ  damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olup mahallen mansubdur. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  fail olarak mahallen merfûdur.  فِي السَّمٰوَاتِ  car mecrur mahzuf sılaya mütealliktir. 

وَالْاَرْضِ  atıf harfi وَ ‘la  السَّمٰوَاتِ ‘ye matuftur.


كُلَّ يَوْمٍ هُوَ ف۪ي شَأْنٍۚ

 

كُلَّ  muzâf olup  يَوْمٍ ‘den naib olup zarfiyye manasında mübteda olan هُوَ ‘nin mahzuf habere mütealliktir.  يَوْمٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

Munfasıl zamir هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. ف۪ي شَأْنٍ  mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.

يَسْـَٔلُهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يَسْـَٔلُهُ  fiilinin faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ‘nın sılası mahzuftur. فِي السَّمٰوَاتِ  bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

السَّمٰوَاتِ  -  الْاَرْضِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatı sanatları vardır.

 

كُلَّ يَوْمٍ هُوَ ف۪ي شَأْنٍۚ

 

 

Ayetin ikinci cümlesi, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. هُوَ  mübtedadır,  ف۪ي شَأْنٍۚ  car mecruru mahzuf habere mütealliktir. Mahzuf habere müteallik zaman zarfı  كُلَّ يَوْمٍ , konudaki önemine binaen takdim edilmiştir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يَوْمٍ , özel bir vakit değil, mutlak anlamda mecaz olarak kullanılmıştır. (Âşûr)

شَأْنٍۚ , hal ve önemli iş demektir. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)

ف۪ي شَأْنٍۚ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare vardır. Zarfiyye olan  ف۪ي  harfi, kendi manasında kullanılmamıştır. شَأْنٍۚ , içine girilmeye müsait bir şey değildir. Fakat konuyu mübalağalı bir şekilde belirtmek üzere bu harf, عَلَيْ  yerine kullanılmıştır. Her an bir işte olmak, adeta bir şeyin, bir kabın içinde muhafaza edilmesine benzetilmiştir. Mübteda ve haber arasındaki mutlak irtibat, zarf ve mazruf arasındaki mutlak irtibata benzetilmiştir. Câmi’; temekkün (sabit olma)’dür. 

Zarfın mazrufu kapsayıcılığı gibi telebbüs, yani onu iyice üzerine giyinmiş gibi bir yakınlık manasını vermektedir. (Âşûr)

Göklerde ve yerde olan herkes O’na muhtaçtır. Göktekiler, dinlerine ilişkin şeyleri, dünyadakiler de hem dinlerine hem de dünyalarına ilişkin olan şeyleri O’ndan isterler. [O her an bir iştedir.] Yani her vakit ve her an birtakım işleri ihdas etmekte ve birtakım halleri yenilemektedir. (Keşşâf)

 
Rahmân Sûresi 30. Ayet

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ...


O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَبِأَيِّ şimdi hangi?
2 الَاءِ ni’metlerini ا ل و
3 رَبِّكُمَا Rabbinizin ر ب ب
4 تُكَذِّبَانِ yalanlıyorsunuz ك ذ ب

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini  yalanlarsınız?) şeklindedir.

اَيِّ  istifham harfi  بِ  harf-i ceriyle  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تُكَذِّبَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar. 

تُكَذِّبَانِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

فَ  rabıta harfi, mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا  için muzaf konumundaki istifham harfi  اَيِّ , mecrur mahalde  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle takrir, tevbih ve tariz  amacı taşıdığı için, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda, tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Takdiri  إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda ) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

رَبِّكُمَا  izafetinde, كُمَا  zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin aid olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır. 

Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.

Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, الثَّقَلَانِۚ  -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette)  لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)

Bu sûrede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda, nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Allah, bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.

Rahmân Suresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tariz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)

Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.

Önceki surede, fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da Rabb lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.

Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)

Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)

Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu sûrenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)

 
Rahmân Sûresi 31. Ayet

سَنَفْرُغُ لَكُمْ اَيُّهَ الثَّقَلَانِۚ  ...


Yakında sizi de hesaba çekeceğiz, ey cinler ve insanlar!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 سَنَفْرُغُ boş vaktimiz olacak ف ر غ
2 لَكُمْ sizin için
3 أَيُّهَ ey
4 الثَّقَلَانِ iki yük sahibi (insan ve cin) ث ق ل

Önceki âyetlerde açıklandığı üzere bir işin Allah Teâlâ’yı meşgul etmesi, O’nu başka bir işten alıkoyması düşünülemez. Bu sebeple 31. âyetteki ifadeyi hesap gününün önemini ve dehşetini hatırlatan edebî bir üslûp olarak değerlendirmek gerekir. Âyette verilmek istenen mesaj açıktır: Sorumluluk sahibi herkes bu dünyada kendisine tanınan fırsatların mânasını doğru anlamalı, yaptıklarının karşılığını hemen görmüyorsa bunun da Allah’ın iradesine uygun olarak kurulmuş sınav düzeninin bir parçası olduğunu, ama her eyleminden hesaba çekileceği günün çok uzak olmadığını iyi bilmelidir. 31. âyette geçen ve “sorumluluk yüklenmiş iki varlık” diye çevrilen sekalân kelimesi sözlükte “iki yük, iki ağırlık” demektir. Müfessirler arasında yaygın kanaat, bununla “insanlar ve cinler âlemi”nin kastedildiği, bir sonraki âyetin de bunu gösterdiği yönündedir. Kelimenin sözlük anlamıyla bu yorum arasındaki bağ değişik şekillerde izah edilmiştir (meselâ bk. Râzî, XXIX, 112; Elmalılı, VII, 4680-4681).

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 207

سَنَفْرُغُ لَكُمْ اَيُّهَ الثَّقَلَانِۚ

 

Fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.

نَفْرُغُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.  لَكُمْ  car mecruru  سَنَفْرُغُ  fiiline mütealliktir.   

Nida edatı mahzuftur.  اَيُّ  münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir.  

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. Burada münada mebni olan nekre-i gayrı maksudedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الثَّقَلَانِ  bedel olup müsenna olduğu için elif ile merfûdur.

سَنَفْرُغُ لَكُمْ اَيُّهَ الثَّقَلَانِۚ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelam olan  سَنَفْرُغُ لَكُمْ  cümlesi, nidanın cevabıdır. Cevabın nidadan önce gelmesi, takdim-tehir sanatıdır.

Bütün cevap cümleleri sonra gelir. Ancak ‘nidanın cevabı önce gelebilir’ kuralına uygun olarak burada cevap nidaya takdim edilmiştir. (Meral Çörtü, Nahiv)

Cümleye dahil olan istikbal harfi  سَ  tekid ifade eder. 

سَ  ve  سوف  harfleri bilindiği gibi muzari fiile dahil olur ve gelecek zaman  ifade ederler. سَ , yakın gelecek için kullanılırken  سوف , uzak gelecek için kullanılır. Ancak bir vaat veya vaîde delalet eden muzari fiile dahil olurlarsa tekid ifade ederler. 

اَيُّهَ  münada,  الثَّقَلَانِ  münadadan bedeldir. Nida harfinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Ayetteki,  اَيُّ  ifadesi hakkında, diyoruz ki: Müpheme nida etmede ve ondan sonra da bir sıfat getirmedeki hikmet, bu nidayı yapanın, sözünü, zayî olmaktan (boşa gitmekten) koruması içindir. Bu sebeple, nida eden önce, duyan herkes kendisine yönelsin ve nida edenin sözüne, seslendiği kimse dikkat kesilsin diye, müpheme (belirsiz birisine nida) ederek, ey der, sonra da duyanlar kendisine yöneldiğinde, esas kastettiği kimseye husûsen seslenir. (Fahreddin er- Râzî)

فْرُغُ , lügatta boşalmak demektir. Buna göre bir meşguliyetten boşalmak sonradan bir meşguliyeti gerektirir. Halbuki Allah Teâlâ'yı hiç bir iş, diğer işten alıkoyamayacağı için burada özellikle ahiret işleri olan hesap ve cezayı ifade etmek üzere bu suretle bir istiâre veya kinaye yapılmıştır. Yani bugünkü dünya işleri geçecek, bu dünya hayatı ve nimetleri yok olacak, bu mühletler, hoşgörüler tükenecek, yarın Allah'a dönüşle mücerred sorumluluk hesap ve ceza için huzura geleceksiniz de sırf sizin işinize bakılacak, sizin sorumluluğunuzun gereği yapılacaktır. (Elmalılı ve Âşûr) 

Ayetten maksat, cezanın ve intikamın şiddetine işarettir. Hitap da öncekinin aksine cin ve insanların suçlu olanlarınadır. Ayetteki  الثَّقَلَانِۚ ‘dan maksat, insan ve cinlerdir. Böyle isimlendirilmeleri yeryüzünün üzerinde bir nevi yük olmalarındandır. İnsan ve cinler hayvanın iki tarafındaki yüke benzetildiler. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)

سَنَفْرُغُ لَكُمْ [Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ifadesi; bir kimsenin tehdit ettiği kimseye سَأفْرُغُ لَك  demesinden istiâre yoluyla alınmış bir sözdür. (Keşşâf)

Rahmân Sûresi 32. Ayet

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ...


O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَبِأَيِّ şimdi hangi?
2 الَاءِ ni’metlerini ا ل و
3 رَبِّكُمَا Rabbinizin ر ب ب
4 تُكَذِّبَانِ yalanlıyorsunuz ك ذ ب

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini  yalanlarsınız?) şeklindedir.

اَيِّ  istifham harfi  بِ  harf-i  ceriyle  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir.  اٰلَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  رَبِّكُمَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تُكَذِّبَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar. 

تُكَذِّبَانِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

فَ  rabıta harfi, mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا  için muzâf konumundaki istifham harfi  اَيِّ , mecrur mahalde  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle, takrir, tevbih ve tariz  amacı taşıdığı için, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda, tecahül-i ârif sanatı vardır.

Takdiri  إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda ) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

رَبِّكُمَا  izafetinde, كُمَا  zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin aid olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır. 

Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar. 

Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, الثَّقَلَانِۚ  -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette)  لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)

Bu sûrede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda, nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Allah, bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.

Rahmân Suresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)

Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.

Önceki surede, fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da Rabb lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.

Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)

Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)

Sizleri kötü hesaba götürecek şeylerden sakındırmak için kıyamet günü düşebileceğiniz şeylere karşı tembihte bulunması da bu nimetlerdendir. Yalanlamak, sözleriniz ve davranışlarınızla olabilir.

Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu surenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)

Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu surenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)

 
Rahmân Sûresi 33. Ayet

يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اِنِ اسْتَطَعْتُمْ اَنْ تَنْفُذُوا مِنْ اَقْطَارِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ فَانْفُذُواۜ لَا تَنْفُذُونَ اِلَّا بِسُلْطَانٍۚ  ...


Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا مَعْشَرَ topluluğu ع ش ر
2 الْجِنِّ cinler ج ن ن
3 وَالْإِنْسِ ve insanlar ا ن س
4 إِنِ eğer
5 اسْتَطَعْتُمْ gücünüz yeterse ط و ع
6 أَنْ
7 تَنْفُذُوا geçip gitmeğe ن ف ذ
8 مِنْ -ndan
9 أَقْطَارِ bucakları- ق ط ر
10 السَّمَاوَاتِ göklerin س م و
11 وَالْأَرْضِ ve yerin ا ر ض
12 فَانْفُذُوا geçin gidin ن ف ذ
13 لَا
14 تَنْفُذُونَ geçemezsiniz ن ف ذ
15 إِلَّا ancak (geçebilirsiniz)
16 بِسُلْطَانٍ kudretle س ل ط

Müfessirlerin bir kısmı buradaki hitabı kıyamet tasviri çerçevesinde değerlendirmişler ve o gün cinlere ve insanlara böyle seslenileceği yorumunu yapmışlardır. Önceki âyetlerde hesap gününe ilişkin bir uyarının bulunması, müteakip âyetlerde de kıyametten ve âhirette karşılaşılacak sonuçlardan söz edilmesi bu yorumu destekleyici niteliktedir. Diğer bir grup müfessire göre ise bu hitap dünya hayatıyla ilgilidir ve önceki âyetlerde yer alan uyarıyı tamamlamaktadır: Cinlere ve insanlara kendilerine dünya hayatında tanınan fırsata aldanmamaları gerektiği hatırlatılmakta, ölümden ve ilâhî huzurda verilecek hesaptan kaçışın asla mümkün olmadığı bildirilmektedir. Derveze 33. âyette geçen sultân kelimesini “kişiyi kurtaracak sâlih ameller” şeklinde izah eder (VII, 136); birçok müfessirin anılan kelimeyi “delil, hüccet” anlamında almaları (İbn Atıyye, V, 230) bu yorumu destekler nitelikte olmakla beraber, 35. âyetin ifadesi belirtilen ihtimali zayıflatmaktadır. Öte yandan, bazı tefsirlerde sultan kelimesinin “güç” anlamı esas alınarak “Büyük bir güç bulunmadıkça geçemezsiniz” ifadesinden, “Böyle bir gücünüz de olmadığına göre göklerin ve yerin sınırını aşıp ötelere geçmeniz de imkânsızdır” anlamı çıkarılmıştır. Fakat sultan kelimesinin “yetki” anlamı dikkate alınarak âyetin ilgili kısmı, “Göklerin ve yerin sınırlarını aşıp ötelere geçebilmeniz ancak (Allah tarafından verilecek) bir yetki, bir imkânla olabilir” şeklinde de anlaşılabilir. Bu takdirde muhatapların, yüce yaratıcının evrendeki yasaları doğrultusunda ortaya koyacakları çabaları sonucunda elde edecekleri kuvvete bir gönderme yapılmış demektir. Uzay araştırmalarının ilerlediği ve uzaya seyahatlerin gerçekleştiği günümüz şartları, Kur’an tefsiriyle meşgul olanları bu yorumu benimsemeye ve bu âyetlerde uzayın fethine işaret bulunduğu görüşüne yöneltmiştir. Hatta 35. âyetteki tasvirin modern silâhları çağrıştırdığı yorumları yapılmıştır. Râzî’nin belirttiği gibi, bağlam bu hitabın âhirette olduğu izlenimini vermektedir. Fakat her iki ihtimale göre düşünüp bu âyetlerde, Allah’ın hükümranlığını aşmanın ve verdiği hükümden kaçmanın asla mümkün olmayacağı uyarısı bulunduğunu söylemek daha doğru olur (XXIX, 113-114). Bir başka anlatımla, Allah’a karşı sorumluluğu olan varlıklar ister dünya hayatında ister kıyamet gelip çattığında Allah’ın hükmünden kaçıp kurtulmak için yerin ve göğün sınırlarını zorlayacak kadar güç elde etseler veya kendilerine bu tarz bir imkân verilse, hatta bu varlıklar topyekün bir dayanışma içine girseler dahi, 35. âyette ifade edildiği üzere bunlar sınırlı ve sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Şu halde ikinci yorum esas alındığında da (dünya hayatı bakımından) bu âyetlerden çıkan mesaj şu olmaktadır: Evreni daha iyi tanıma merakı, yerin derinliklerine ve göğün en uzak noktalarına nüfuz etme arzusu yadırganacak bir şey değildir ve büyük bir güç oluşturularak bu konuda epeyce mesafe alınabilir; ama bu çabalar asla ilâhî iradenin egemenliğini alt etme gibi bir amaç taşımamalıdır. Zira bu, Allah’ın evrendeki mutlak gücünü ayan beyan gören şuurlu varlıklara yaraşmaz; kaldı ki böyle bir yöneliş başarısızlıkla sonuçlanmaya mahkûmdur, böyle bir amaç taşıyanların âkıbeti hüsrandır. 

35. âyette “erimiş bakır” diye çevrilen kelimeye “bakır gibi kızıl duman” mânası da verilmiştir. 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 208-209

  Nefeze نفذ : 

   Bu kökün en çok kullanıldığı yerler ok, matkap ve yetki ile ilgilidir. Örnek olarak 'Ok hedefe saplandı', 'Matkap tahtayı deldi geçti' ve 'Falan kişi bu işi nüfuz edici bir şekilde ve gayretle yerine getirdi' verilebilir. 

   Son olarak menfez مَنْفَذٌ kelimesi bir taraftan diğerine geçen geçiş yeridir. (Müfredat)

   Kuran’ı Kerim’de sülasi fiil olarak 3 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri Nâfiz, infaz, menfez, nüfuz etmek ve tenfizdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اِنِ اسْتَطَعْتُمْ اَنْ تَنْفُذُوا مِنْ اَقْطَارِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ فَانْفُذُواۜ

 

يَا  nida harfidir. مَعْشَرَ  münada ve muzâftır.  الْجِنِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  الْاِنْسِ  kelimesi atıf harfi وَ ‘la  الْجِنِّ ‘ye matuftur.  

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfû üzere mebni, mahallen mansub olur 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harf-i tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Nidanın cevabı  اِنِ اسْتَطَعْتُمْ ‘dur. 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

اسْتَطَعْتُمْ  şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen mansubdur. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.  

اَنْ  muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir. 

Fiili muzarinin başına  اَنْ  harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَنْفُذُوا   fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. مِنْ اَقْطَارِ  car mecruru  تَنْفُذُوا   fiiline mütealliktir. 

السَّمٰوَاتِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. الْاَرْضِ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  

انْفُذُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.     

اسْتَطَعْتُمْ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındandır. Sülâsîsi  طوع ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.


 لَا تَنْفُذُونَ اِلَّا بِسُلْطَانٍۚ

 

Fiil cümlesidir. لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَنْفُذُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  

اِلَّا  hasr edatıdır. بِسُلْطَانٍ  car mecruru  تَنْفُذُونَ ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir. 

يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اِنِ اسْتَطَعْتُمْ اَنْ تَنْفُذُوا مِنْ اَقْطَارِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ فَانْفُذُواۜ 

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Nidanın cevabı olan, اِنِ اسْتَطَعْتُمْ اَنْ تَنْفُذُوا مِنْ اَقْطَارِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ فَانْفُذُواۜ  cümlesi, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi  اِنِ اسْتَطَعْتُمْ اَنْ تَنْفُذُوا مِنْ اَقْطَارِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  تَنْفُذُوا مِنْ اَقْطَارِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ  cümlesi,  اسْتَطَعْتُمْ  fiilinin mef’ûlü konumundadır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesi  فَانْفُذُوا , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümle emir üslûbunda gelmiş olmasına rağmen, vaz edildiği anlamın dışında taciz kastı taşıdığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir.  

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

الْاِنْسِ  -  الْجِنِّ  ve  السَّمٰوَاتِ  - الْاَرْضِ  gruplarındaki kelimeler arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatı sanatları vardır.

تَنْفُذُوا - انْفُذُواۜ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

مَعْشَرَ , aşerelerin (onlukların) toplandığı yer demektir. Bu da büyük bir topluluk manasınadır. (Fahreddin er-Râzî ve Âşûr)

Bu ayette cinin, insandan önce, [Bu Kur'an gibisini getirmek üzere insan ve cin toplansa, bunu yapamazlar…] (İsra 88) ayetinde ise, "insan"ın, "cin"den önce getirilişinin hikmeti; Cenab-ı Hakkın, her bir yerde, bahsedilen işi yapması ihtimali fazla olanları önce zikretmesidir.(Fahreddin er-Râzî)

Kâmus'da  النفاذ , bir şeyin bir şeyi aşması ve ondan kurtulması, şeklinde izah edilir. الاقطار  ise قطر  kelimesinin çoğuludur. قطر  da taraf, çevre demektir. Buna göre  mana: Allah'tan ve onun kazasından kaçarak göklerin ve yerin hudutlarından çıkmaya gücünüz yeterse hemen çıkın, kendinizi Benim cezamdan kurtarın. Bu, onları aciz bırakma emridir. Maksat, onların Cenab-ı Hakk'ı aşamayacak ve kendilerini yakalamaktan aciz bırakamayacak olmalarıdır. (Rûhu’l Beyân ve Âşûr)


لَا تَنْفُذُونَ اِلَّا بِسُلْطَانٍۚ

 

Beyanî istînaf olarak gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Kasırla tekid edilen muzari fiil cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.  

Nefy harfi  لَا ve  اِلَّا  ile  ile oluşan kasr, fiil ve car-mecrur arasında kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. تَنْفُذُونَ  maksûr, car mecrur  بِسُلْطَانٍ , maksûrun aleyhtir.

Ya da faille car mecrur arasında kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. Yani, bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir 

بِسُلْطَانٍ ’deki tenvin nev ve kesret ifade eder.

تَنْفُذُوا - لَا تَنْفُذُونَ  kelimeleri arasında cinası iştikak, tıbâk-ı selb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

تَنْفُذُوا مِنْ اَقْطَارِ السَّمٰوَاتِ  cümlesi ile  لَا تَنْفُذُونَ اِلَّا بِسُلْطَانٍۚ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

Ayetteki hitap dünyada mı yoksa ahirette mi yöneltilecektir? Diyoruz ki: Zahir olan bu hitabın ahirette olmasıdır. Çünkü cin ve insanlar, o azaptan kaçmak isterler, fakat göklerin ve yerin etrafını, yedi sıra meleğin sardığını görecekler. Evlâ olan, bu ifadenin, "Sizin için kaçma imkanı yok. Allah'ın mülkünden dışarı çıkmanız imkansız. Her neye yönelseniz ve gitseniz, orası da Allah'ın mülküdür. Nerede olursanız olun, Allah'ın hükmü gelip sizi bulacaktır" manasında, genel bir  ifade olmasıdır. (Fahreddin er-Râzî)

لَا تَنْفُذُونَ اِلَّا بِسُلْطَانٍۚ  (Allah'ın verdiği) bir güç olmadan geçemezsiniz. Bir güç ve kuvvetle ancak geçebilirsiniz. Siz ise bundan oldukça uzaksınız.

Bu ayette, cinlerin ve insanların göklerin ve yerin derinliklerine hiç geçemeyecekleri değil, fakat ancak kudret ve kuvvetle geçebilecekleri, göklere geçmeye ne kadar uğraşsalar, üzerlerine gönderilen ”dumansız bir alev veya ateşsiz bir duman"la engellenecekleri ve bu engelleri yenemiyecekleri anlatılıyor. İnsanoğlu bugün aya ulaşmış, içinde bulunduğumuz Güneş Sisteminin bazı gezegenlerine insansız peykler göndermiştir. Fakat henüz kendi Güneş Sisteminin dışına çıkmadığı gibi, kendi sistemimizde de ayın sınırından öteye gidememiştir. Ayette Güneş Sistemi içinde bazı yıldızlara gitme çabalarının olabileceğine işaret vardır. Ama insanların daha fazla ileriye gidemeyeceklerine de işaret vardır. Aynı zamanda Allah'ın yüce kudretine ve insanoğluna verdiği nimetlerin bolluğuna dikkat çekilmektedir. Müellifin de gayet güzel belirttiği gibi Allah'tan kaçmanın -dünyada da, ahirette de- hiç mümkün olmayacağının açık delili vardır. Ayetteki asıl maksat da budur. (Naşir.) (Rûhu’l Beyân ve Âşûr)

 
Rahmân Sûresi 34. Ayet

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ...


O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَبِأَيِّ şimdi hangi?
2 الَاءِ ni’metlerini ا ل و
3 رَبِّكُمَا Rabbinizin ر ب ب
4 تُكَذِّبَانِ yalanlıyorsunuz ك ذ ب

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini  yalanlarsınız?) şeklindedir.

اَيِّ  istifham harfi  بِ  harf-i ceriyle  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir.  اٰلَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تُكَذِّبَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar. 

تُكَذِّبَانِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

فَ  rabıta harfi, mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا  için muzaf konumundaki istifham harfi  اَيِّ , mecrur mahalde  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle, takrir, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda, tecahül-i ârif sanatı vardır.

Takdiri  إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda ) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

رَبِّكُمَا  izafetinde, كُمَا  zamirinin Rab ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır. 

Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.

Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, الثَّقَلَانِۚ  -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette)  لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)

Bu surede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Allah, bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.

Rahmân Suresinin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)

Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.

Önceki surede, fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da Rabb lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.

Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)

Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)

Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu sûrenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)

 
Rahmân Sûresi 35. Ayet

يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ مِنْ نَارٍ وَنُحَاسٌ فَلَا تَنْتَصِرَانِۚ  ...


Üstünüze ateşten yalın bir alevle kıpkızıl bir duman gönderilir de kendinizi koruyamazsınız.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يُرْسَلُ gönderilir ر س ل
2 عَلَيْكُمَا ikinizin üzerine
3 شُوَاظٌ yalın alev ش و ظ
4 مِنْ -ten
5 نَارٍ ateş- ن و ر
6 وَنُحَاسٌ ve kıpkızıl bir duman ن ح س
7 فَلَا
8 تَنْتَصِرَانِ başaramazsınız ن ص ر

يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ مِنْ نَارٍ وَنُحَاسٌ فَلَا تَنْتَصِرَانِۚ

 

Fiil cümlesidir.  يُرْسَلُ  damme ile merfû meçhul muzari fiildir. عَلَيْكُمَا  car mecruru  يُرْسَلُ  fiiline mütealliktir.  شُوَاظٌ  naib-i fail olup lafzen merfûdur. 

مِنْ نَارٍ  car mecruru  شُوَاظٌ ‘un mahzuf sıfatına mütealliktir. نُحَاسٌ  kelimesi atıf harfi  وَ ‘la  شُوَاظٌ ‘e matuftur.

فَ  atıf harfidir. لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَنْتَصِرَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.

يُرْسَلُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

تَنْتَصِرَانِ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi نصر ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ مِنْ نَارٍ وَنُحَاسٌ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَلَيْكُمَا , durumun onlara has olduğunu vurgulamak için naib-i faile takdim edilmiştir.

يُرْسَلُ  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü fiil malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime, meçhul binada naib-i fail olur. Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.

Meçhul bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

مِنْ نَارٍ  car mecruru  شُوَاظٌ ‘un mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

شُوَاظٌ  -  نُحَاسٌ  ve  نَارٍ  kelimelerindeki tenvin nev ve tazim ifade eder. Bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Onlara gönderilenlerin  شُوَاظٌ  ve  نُحَاسٌ  şeklinde sayılması cem' ma’at-taksim sanatıdır.

شُوَاظٌ , yalın veya dumanla karışık olan alevdir; yahut ateşten ayrılan alevdir; yahut alevden çıkan dumandır; yahut ateş ile dumanın ikisidir.

نُحَاسٌ , dumandır; yahut cehennem ehlinin başına dökülen erimiş bakırdır. (Ebüssuûd, Âşûr)


 فَلَا تَنْتَصِرَانِۚ

 

Ayetin ikinci cümlesi atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 

Eğer [Ey cin ve insan cemaatleri] hitabının kıyamet günü yöneltilecek bir nida olduğunu söylersek, Hak Teâlâ sanki bu ayette de, "üzerinize ateşten bir yalın (alev) salıverildiği gün, artık sizin için bir yardımlaşma imkanı yok. Eğer göklerden kaçıp gitmeye muktedir iseniz, haydi geçip gidin" demek istemiştir. Sonra o iki türe hitap edilmesinden sonra, bu iki şeyin getirilmesi, bunlardan her birinin o iki türden her birine tahsis edilmiş olmasından dolayı olabilir... Bu durumda, bu demektir ki, hafif olan ateş (nâr), insan içindin, Çünkü ateş, insanın cevherine muhaliftir. Ağır olan o bakır eriyiği ise, cinler içindir; çünkü bakır eriyiği de cinnin cevherine ters düşer. O halde bu demektir ki, insan ağır, ateşse hafif; cin hafif, bakırsa ağırdır... Ayetteki  نُحَاسٌ  kelimesi ile dumanın kastedilmiş olduğunu söylememiz halinde de durum aynıdır. Bu iki  ifadenin, ins ve cinden her birine göre gelmiş olması da muhtemeldir ki, zahir ve muhtemel olan da budur. (Fahreddin er-Râzî)
Rahmân Sûresi 36. Ayet

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ...


O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَبِأَيِّ şimdi hangi?
2 الَاءِ ni’metlerini ا ل و
3 رَبِّكُمَا Rabbinizin ر ب ب
4 تُكَذِّبَانِ yalanlıyorsunuz ك ذ ب

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini  yalanlarsınız?) şeklindedir.

اَيِّ  istifham harfi  بِ  harf-i  ceriyle  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تُكَذِّبَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar. 

تُكَذِّبَانِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

فَ  rabıta harfi, mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا  için muzaf konumundaki istifham harfi  اَيِّ , mecrur mahalde  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle takrir, tevbih ve tariz  amacı taşıdığı için, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda, tecahül-i ârif sanatı vardır.

Takdiri  إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda ) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

رَبِّكُمَا  izafetinde, كُمَا  zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır. 

Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar. 

Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, الثَّقَلَانِۚ  -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette)  لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)

Bu sûrede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Allah (cc) bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.

Rahmân Suresinin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)

Herhangi bir muhatap geçmediği halde ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.

Önceki surede fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da Rabb lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.

Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)

Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)

Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu surenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)

 
Rahmân Sûresi 37. Ayet

فَاِذَا انْشَقَّتِ السَّمَٓاءُ فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِۚ  ...


Gök yarılıp da, yanıp kızaran yağ gibi kırmızı gül hâline geldiği zaman (hâliniz ne olur?)

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَإِذَا zaman
2 انْشَقَّتِ yarıldığı ش ق ق
3 السَّمَاءُ gök س م و
4 فَكَانَتْ ve olduğunda ك و ن
5 وَرْدَةً kıpkırmızı bir gül و ر د
6 كَالدِّهَانِ erimiş yağ gibi د ه ن

Kıyamet tasvirlerinden birine yer verilen 37. âyetin ardından insanlara ve cinlere günahları hakkında soru sorulmayacağı, günahkârların yaka paça cehenneme atılacakları ve inkâr edip durdukları bu gerçeği iyice bellemeleri için cehennem ateşine sokulup çıkarılacakları, ama bunun bir ferahlama getirmeyeceği çünkü bu defa ateş yerine kaynar suyun içine düşecekleri belirtilmektedir. Şu var ki, 39. âyetteki “İşte o gün ... günahı hakkında soru sorulmaz” anlamındaki ifadeyi, “âhirette sorgu olmayacak” diye anlamamak gerekir. Zira birçok âyette burada çok kısa değinilen bu konuya ayrıntılı biçimde yer verilmiştir. Söz konusu açıklamalar ışığında bu ifadeyi şöyle anlamak uygun olur: Âhirette herkesin durumu öylesine kesin ve apaçık ortaya konacak ki kimsenin kendi ifade ve beyanına baş vurmaya ihtiyaç duyulmayacaktır. Birçok âyette belirtildiği üzere herkes dünyada yapıp ettiklerinin tek tek kayda geçirilmiş olduğunu görecek, günahkârların dilleri, elleri ve ayakları bu konuda tanıklık edecek, ayrıca 41. âyette ifade edildiği gibi günahkârlar simalarından tanınacaktır. İşin aslı böyle olmakla beraber, herkes kendi sevap ve günah durumuna göre haşrolunup hesap meydanına getirildikten sonra yargı süreci başlayacak; yüce Allah, bütün kullarının iyilik ve kötülüklerini eksiksiz kusursuz bilmesine rağmen adalet ve şefkatini ortaya koymak, her kulunun nasıl bir âkıbeti hak ettiğini ona da gösterip onaylatmak üzere herkesi ince bir hesaptan, sorgulama ve yargılamadan geçirecektir (ayrıca bk. Hicr 15/92; Kasas 28/78; Sâffât 37/24; Zemahşerî, IV, 53).

37. âyetin “gül kırmızısı bir yağ gibi olduğu zaman” diye çevrilen kısmı, “kızarmış yağ veya kırmızı deri yahut al kısrak gibi bir gül rengine büründüğü zaman” mânalarında da anlaşılmıştır. Bu mânalara göre yapılan benzetme göğün rengindeki değişmeyi anlatmış olur. Meâlde bir ölçüde bu anlamlar da yansıtılmış olmakla beraber göğün yapısal değişmesiyle ilgili mâna esas alınmıştır (bk. Taberî, XXVII, 141-142; İbn Atıyye, V, 231). Yine, güle yapılan benzetme genellikle renk değişikliği ve göğün kızıl bir renge bürünmesi olarak anlaşılmıştır. İbn Âşûr bunun göğün yarılmasındaki şiddeti ve pek çok parçaya ayrılacağını anlatan bir teşbih de olabileceği kanaatindedir (XXVII, 261).

 Dehene دهن :

  دُهْنٌ kelimesi yağ anlamındadır. Çoğulu أدْهانٌ şeklinde gelir.

  Bazılarına göre Rahman Suresi 37. ayette geçen دِهانٌ sözcüğünün yağ tortusu manasındadır.

  Türkçede de kullandığımız müdâhene مُداهَنَةٌ  ise bir kimseye içte, derunda gizlenenin tersine muamele etmek veya onu aldatmak/yağ çekmek/dalkavukluk etmek demektir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 5 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri müdâhene ve müdânadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

فَاِذَا انْشَقَّتِ السَّمَٓاءُ فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِۚ

 

فَ  istînâfiyyedir. اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır.Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. انْشَقَّتِ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

(إِذَا): şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

انْشَقَّتِ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تِ  te’nis alametidir.  السَّمَٓاءُ  fail olup lafzen merfûdur. 

فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِۚ  cümlesi atıf harfi  فَ  ile makabline matuftur. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تْ  te’nis alametidir. 

كَانَتْ ‘nin ismi, müstetir olup takdiri  هى ‘dir.  وَرْدَةً  kelimesi  كَانَتْ  ‘in haberi olup lafzen mansubdur.  كَالدِّهَانِ  car mecruru  وَرْدَةً ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir.

Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri, رأيت أمرا هائلا (Korkunç bir şey gördüm) şeklindedir.

انْشَقَّتِ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İnfiâl babındadır. Sülâsîsi  شقق ‘dir.

Bu bab fiile mutavaat, mücerret yapıdaki asıl anlamıyla kullanılması gibi anlamlar katar.

فَاِذَا انْشَقَّتِ السَّمَٓاءُ فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِۚ

 

 

فَ , istînâfiyyedir. Ayet, şart üslubunda haberî isnaddır. Şart edatı  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  انْشَقَّتِ السَّمَٓاءُ  şart cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart manalı zaman zarfı  اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Kıyamet günüyle ilgili gelen mazi fiil, henüz gerçekleşmemiş bir olayı olmuş gibi göstermek üzere muzari fiil yerine gelmiş, olayın kesinliğine işaret etmiştir. Bu kullanımlarda mecâz-ı mürsel sanatı vardır. 

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

إذا ‘nın şart cümlesinin mazi olarak geldiği görülmektedir. Bunun nedeni, henüz gerçekleşmemiş olan kıyameti gerçekleşmiş gibi göstermektir. Yani kıyametin ileride kesin vuku bulacak olmasına binaen müsned burada mazi fiil olarak zikredilmiştir. Allah Teâlâ, müsnedi bu şekilde mazi fiil formunda getirmek suretiyle kıyametin kopmasını olmuş bitmiş bir vakIa olarak gözler önüne sermektedir. (Adnan Yamaç, Vâkıa Suresi Örnekliğinde Müsnedün İleyh Ve Müsnedin Halleri)

فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِۚ  cümlesi atıf harfi  فَ  ile şart cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi,  faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَان ’nin haberinin isim olarak gelmesi haberin, ismin bir cüzü haline geldiğini, ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtir.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c. 5, s.124)

وَرْدَةً  kelimesi  كَانَتْ ‘nin haberidir.  كَالدِّهَانِ  car mecruru,  وَرْدَةً ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Takdiri  رأيت أمرا هائلا (Çok büyük bir şey görürdün) olan cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre mezkur şart ve mahzuf cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.

Ayette cevabın hazfi, farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِۚ  cümlesinde kıyamet günü semanın durumu, temsilî teşbih yoluyla tasvir edilmiştir.   

Ayette kıyamet günü semanın eriyip yarılması tasvir edilmiştir. Şekil ve renk bakımından zeytinyağından yapılmış bir güle benzetilmiştir. Vech-i şebeh, kırmızılık ve erime halidir. Yani o gün, sema zeytinyağı gibi erir ve gül gibi kırmızı olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayete “Semadan bir gül hasıl oldu” manası verilmiş ve bunun tecrîd sanatı olduğu söylenmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

[Gül gibi kızardığı zaman] ref ile de okunmuştur ki, o zaman  كَان  tam fiil ve belâgat yönünden de tecrîd olur (ondan bir şey daha çıkarılmış (kırmızı gül) olur). (Beyzâvî)

Maverdî dedi ki: Önceki İlim adamlarının iddialarına göre semanın asıl rengi kırmızılıktır. Engellerin çokluğu, mesafenin uzaklığı dolayısıyla bu şekilde mavi renkte görülmektedir. Onlar bunu vücuttaki damarlara benzetirler. Aslında damarlar kan gibi kırmızıdır, engel sebebiyle mavi görülmektedirler. Eğer bu açıktama doğru ise şüphesiz ki sema kıyâmet gününde ona bakacak olanlara yakın olacağından ve engellerin de ortadan kalkacağından ötürü kırmızı olarak görülecektir. Çünkü onun asıl rengi odur. (Kurtubî)

وَرْدَ  ; Gül gibi kızardığı, kırmızı gül rengini aldığı... demektir.  وَرْدَةً  koklanan malum çiçektir. Genellikle kırmızı güle  وَرْدَ  denir. (Rûhu’l Beyân ve Âşûr)

كَالدِّهَانِۚ  yağ gibi eridiği zaman. Zeytinyağı haline gelip kırmızı gül rengini alınca ve yağın akışı gibi akınca... Yani yağın eriyip akması gibi eriyip akar hale gelince cehennemin hararetinden kıpkırmızı olur. İncelikte ve akıcılıkta yağ haline gelir. الدِّهَانِۚ  ya  دهن kelimesinin çoğuludur veya  الدِّهَانِۚ  yağdanlık demektir. Katığa denildiği gibi. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)

 
Rahmân Sûresi 38. Ayet

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ...


O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَبِأَيِّ şimdi hangi?
2 الَاءِ ni’metlerini ا ل و
3 رَبِّكُمَا Rabbinizin ر ب ب
4 تُكَذِّبَانِ yalanlıyorsunuz ك ذ ب

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini  yalanlarsınız?) şeklindedir.

اَيِّ  istifham harfi  بِ  harf-i  ceriyle  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تُكَذِّبَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar. 

تُكَذِّبَانِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

فَ  rabıta harfi, mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا  için muzaf konumundaki istifham harfi  اَيِّ , mecrur mahalde  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle takrir, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda tecahül-i ârif sanatı vardır.

Takdiri  إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda ) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rab isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

رَبِّكُمَا  izafetinde, كُمَا  zamirinin Rab ismine izafe edilmesi ile zamirin aid olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır. 

Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar. 

Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, الثَّقَلَانِۚ  -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette)  لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)

Bu sûrede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Allah (cc) bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.

Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)

Rahmân Suresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)

Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.

Önceki surede, fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da Rabb lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.

Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkîfîdir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)

Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. Belirtilen şeyleri haber vermek, sizi kötülüğe ulaştıracak şeylerden sakındırmak da nimettir. (Rûhu’l Beyân)

Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu sûrenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)

 
Rahmân Sûresi 39. Ayet

فَيَوْمَئِذٍ لَا يُسْـَٔلُ عَنْ ذَنْبِه۪ٓ اِنْسٌ وَلَا جَٓانٌّۚ  ...


İşte o gün ne insana, ne cine günahı sorulmayacak.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَيَوْمَئِذٍ o gün
2 لَا
3 يُسْأَلُ sorulmaz س ا ل
4 عَنْ -ndan
5 ذَنْبِهِ günahı- ذ ن ب
6 إِنْسٌ insana ا ن س
7 وَلَا ne de
8 جَانٌّ cin’e ج ن ن

فَيَوْمَئِذٍ لَا يُسْـَٔلُ عَنْ ذَنْبِه۪ٓ اِنْسٌ وَلَا جَٓانٌّۚ

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَوْمَئِذٍ  zaman zarfı, إذ  için muzâftır. لَا يُسْـَٔلُ  fiiline müteallıktır. إذ  mahzuf cümleye muzâftır. Kelimenin sonundaki tenvin mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُسْـَٔلُ  damme ile merfû meçhul muzari fiildir. عَنْ ذَنْبِه۪ٓ  car mecruru  لَا يُسْـَٔلُ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪ٓ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اِنْسٌ  naib-i fail olup lafzen merfûdur.  

وَلَا جَٓانٌّ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur. لَا  zaid harftir.  لَا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir.

فَيَوْمَئِذٍ لَا يُسْـَٔلُ عَنْ ذَنْبِه۪ٓ اِنْسٌ وَلَا جَٓانٌّۚ

 

Ayet, atıf harfi  فَ  ile önceki ayetteki şart cümlesinin mahzuf cevabına atfedilmiştir. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Zaman zarfı  يَوْمَئِذٍ  önemine binaen amili olan  لَا يُسْـَٔلُ fiiline takdim edilmiştir. 

يَوْمَئِذٍ ‘nin sonundaki tenvin takdir edilen muzâfun ileyh cümlesinden ivazdır. Cümlenin takdiri … يوم إذ انشقت السماء  (Semanın yarıldığı gün) şeklindedir. Muzâfun ileyh cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

يُسْـَٔلُ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

سْـَٔلُ  fiili istemek demektir.  عَنْ  harfiyle kullanıldığında ‘sormak’ manasına gelir.

اِنْسٌ ‘a matuf olan  لَا جَٓانٌّۚ ‘deki nefy harfi  لَا , olumsuzluğu tekid etmek için gelmiş zaid harftir.

اِنْسٌ  -  جَٓانٌّ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır. Bu kelimelerdeki nekrelik, cins ifade eder. 

[İnsana da cine de günahından sorulmaz.] Çünkü onlar yüzlerinden tanınırlar. Bir kimse mahşer halkının durumlarına vakıf olmak isterse günahkârı başkasından ayırmak için kişiye günahını sorma ihtiyacı duymaz. Bu hâl, mertebelerinin değişik oluşu itibariyle kabirlerden çıkarılıp bölük bölük mahşere sevk edildikleri ilk vaziyete göredir. [Rabbin hakkı için onların hepsine mutlaka soracağız.] (Hicr: 92) ve benzeri ayetler hesap ve duruşma yerlerindeki hallerle ilgilidir. Yani hesap vaktine kadar hesap sorulmaz. Ancak hesap merhalesinde sorulur. İbn Abbas'tan, şöyle rivayet edildi: ”Allah onlara şöyle şöyle yaptınız mı?" diye sormaz. Çünkü Allah bunu onlardan daha iyi bilir. Ancak ”niçin şöyle şöyle yaptınız?" diye sorar. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)

ذَنْبِه۪ٓ ‘deki zamir insana aittir. Çünkü makam itibariyle öncedir. Tekil olması insan cinsinden herhangi bir ferdin kastedilmesinden dolayıdır. Sanki şöyle denilmiştir: Cin ve insanlara ait hiçbir kimseye sorulmaz. جَٓانٌّۚ 'dan maksat cindir. (Rûhu’l Beyân)

Rahmân Sûresi 40. Ayet

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ...


O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَبِأَيِّ şimdi hangi?
2 الَاءِ ni’metlerini ا ل و
3 رَبِّكُمَا Rabbinizin ر ب ب
4 تُكَذِّبَانِ yalanlıyorsunuz ك ذ ب

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini  yalanlarsınız?) şeklindedir.

اَيِّ  istifham harfi  بِ  harf-i  ceriyle  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تُكَذِّبَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar. 

تُكَذِّبَانِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

فَ  rabıta harfi, mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا  için muzâf konumundaki istifham harfi  اَيِّ , mecrur mahalde  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle takrir, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda, tecahül-i ârif sanatı vardır.

Takdiri  إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda ) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

رَبِّكُمَا  izafetinde, كُمَا  zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır. 

Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.

Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, الثَّقَلَانِۚ  -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette)  لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)

Bu surede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifham tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Allah (cc) bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.

Rahmân Suresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)

Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.

Önceki surede, fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da Rabb lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.

Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkîfîdir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)

Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)

Bunca faydalarına rağmen... Belirtilen şeyleri haber vermek, sizi kötülüğe ulaştıracak şeylerden sakındırmaktır. Bu da nimettir. (Rûhu’l Beyân)

Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki bu surenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)

Bu ayette tekrir, tevbih ve takrir vardır. (Âşûr)

 
Günün Mesajı
İnsanlar ölümden hoşlanmasalar da ölüm, dünyanın ızdıraplarından kurtulma ve insanlar için bu dünyadaki çalışmalarının ücretini almak üzere ebedi hayata geçmede bir kapıdır. Bunun yanısıra, Cenab-ı Allah'ın adaleti gibi merhameti de, bütün sonsuzluğuyla Âhiret'te tecelli edecektir. Dolayısıyla, Kıyamet'in gelmesi bu açıdan bir nimet olduğu gibi, onun geleceğini bildirmek de bir nimettir. İnsanın, dünyada yaptıklarının tamamının karşılığını eksiksiz olarak göreceği inancı, onu kötülüklerden alıkoyan ve iyiliklere sevk eden bir faktördür.
Sayfadan Gönüle Düşenler

Kendisine, gökyüzüne ve yeryüzüne baktı. Aradan geçen saatlere aldırmadan yaratılanları inceledi. Hayran kalınacak ne kadar çok sebep vardı. 

Dünya sevgisinde aşırıya kaçan nefsini yakaladı. Kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra sakinleşmesine şaşıranlar oldu. ‘Hepsi fanidir. Baki olan Allah’tır.’ demişti.

Gördüğü ve işittiği, bildiği ve bilmediği her dünyalık zerre ölümü tadacaktı. Sonunun geleceğini bildiğine kalbi bağlamak mantıklı değildi. Kalp kalıcı olanı isterdi.

Ölümü hatırlamak, iki cihan arasında dengeyi sağladı. Gaflete düşen halini uyandırdı. Kalbindeki iman heyecanı canlandı, Allah’a kulluk azmi dirildi.

Nefsini terbiye etmek isteyene, dünyalıklardan özgürleşmeye çabalayana ya da Allah’a daha iyi bir kul olmak isteyene: “Allah’tan iste!” denildi. 

Üzüntüden, sıkıntıdan kurtulmak isteyene ya da kalbindeki, bedenindeki hastalıkların iyileşmesini bekleyene ya da nice hayırlara kavuşmayı umana: “Allah’tan iste.” denildi. 

Ey ölümü ve hayatı yaratan Allahım! Ömrümüzü ve ölümümüzü hayırlı, bereketli ve kolay kıl. Dirilişimizi ve hesabımızı hayırlı, bereketli ve kolay kıl. Dünyada ve ahirette; bizi rahmetinle, rızanla ve sevdiğin kullarınla sarmala. 

Ey zu’l-celâl ve’l-ikrâm olan Allahım! Bizi; Senden razı olan ve Senin razı olduğun salih kulların zümresine yaz. Verdiğin nimetlere şükreden ve nasip ettiğin imkanlarını gönül tokluğu ile paylaşan kullarından eyle. Yaptığımız iyiliklerin karşılığını; nefsi ile dünyalıklardan bekleyenlerden değil, kalbi ile Senden umanlardan eyle.

Amin.

***

Dünya hayatı kavuşulması beklenenlerle, bazen de beklenmeyenlerle ve onların gerçekleştiğinin idrak edildiği anlarla doludur. Bu belki de bir çiçeğin açmasını beklemeye benzer. Çeşitli değişimlere şahit olunur ve bir anda çiçeğin açtığı farkedilir. Bu belki de güneşin doğmasını izlemeye benzer. Renkler gökyüzünde dans eder, düşünceler değişir ve bir anda doğuyor diye beklenen güneş artık doğmuş, gün başlamıştır. Başka bir ifadeyle önce olacak, sonra oluyor denilen fiiller tek bir anın içinde oldu’ya dönüşür. 

İnsan yıllarca okulunu bitirmek için çalışır ve bir gün, bir anın içinde mezun olur. Aylarca anne ve baba olmak için bekler ve bir anın içinde bebekleri kucaklarına verilir. Bir garip hisseder ve sanırım hastalanıyorum der ama bir anın içinde hasta olduğunu kabullenir. Hayat böyledir, beklenenler bir anda başlar veya bir anda sona erer. Yani yaşanan olayları anlatmak için seçilen fiillerin zaman kipi değişime uğrar ve artık geriye dönüş yoktur. O fiil hiç olmamış gibi davranmak özünde mümkün değildir. 

Günler gibi hayatların da başlaması ve bitmesi böyledir. Ne kadar beklenirse beklensin bir anın içinde doğdu denilen insan, yine tek bir anın içinde ölür. Kimisi belli anları sadece beklemeye odaklanır, bulunduğu anları zayi eder. Kimisi belli anlardan kaçacağım derken yine elindeki zamanın bereketini yitirir. Önemli olan o ana doğru şekilde hazırlanmaktır. Yaşanacak olan zaten gelecektir. Ölümü hatırlamanın hikmeti korkuyla dolduktan sonra oturup gelişini beklemek değildir. Ayağını denk almaktır. 

Ey Allahım! Bizi ibret alanlardan ve halini güzelleştirenlerden eyle. Ömrünü zayi edenlere ve iki cihanda da kaybedenlere benzemekten muhafaza buyur. Dünyalık başlangıçları ve sonları beklerken, Senin kulun olduğumuzu ve ahiret hayatına hazırlandığımızı unutma ya da erteleme gafletine düşmekten koru. Yaşadığımız her anı Senin rızana uygun şekilde yaşayanlardan, ölüm anını kemale ermiş iman ile karşılayanlardan ve Senin huzuruna selim bir kalp ile varanlardan eyle. 

Amin.

Zeynep Poyraz: @zeynokoloji