بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
يُعْرَفُ الْمُجْرِمُونَ بِس۪يمٰيهُمْ فَيُؤْخَذُ بِالنَّوَاص۪ي وَالْاَقْدَامِۚ
يُعْرَفُ الْمُجْرِمُونَ بِس۪يمٰيهُمْ فَيُؤْخَذُ بِالنَّوَاص۪ي وَالْاَقْدَامِۚ
Fiil cümlesidir. يُعْرَفُ damme ile merfû meçhul muzari fiildir. الْمُجْرِمُونَ naib-i fail olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
بِس۪يمٰيهُمْ car mecruru الْمُجْرِمُونَ ‘nin mahzuf haline mütealliktir. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُؤْخَذُ atıf harfi وَ ‘la يُعْرَفُ fiiline mütealliktir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُؤْخَذُ damme ile merfû meçhul muzari fiildir. بِالنَّوَاص۪ي car mecruru naib-i fail yerindedir. الْاَقْدَامِ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
الْمُجْرِمُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُعْرَفُ الْمُجْرِمُونَ بِس۪يمٰيهُمْ فَيُؤْخَذُ بِالنَّوَاص۪ي وَالْاَقْدَامِۚ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
بِس۪يمٰيهُمْ car mecruru, naib-i fail olan الْمُجْرِمُونَ ‘nin mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Ayetin ikinci cümlesi olan فَيُؤْخَذُ بِالنَّوَاص۪ي وَالْاَقْدَامِۚ , takip ifade eden atıf harfi فَ ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette يُعْرَفُ ve يُؤْخَذُ fiilleri olaya dikkat çekmek amacıyla meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Car mecrur بِالنَّوَاص۪ي , naib-i fail konumundadır. (Sâfî, Îrab)
يُؤْخَذُ fiili, بِ harfiyle müteaddi olmuş ve tazmin sanatı yoluyla يسحب manası kazanmıştır.
بِالنَّوَاص۪ي وَالْاَقْدَامِۚ ‘daki elif lam muzâfun ileyhden ıvazdır. Yani, onların perçemlerinden ve ayaklarından demektir. Kur’an’da bu üslup çok kullanılır. (Âşûr)
س۪يمٰيهُمْ - النَّوَاص۪ي - الْاَقْدَامِۚ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
لنَّوَاص۪ي kelimesi ناصي 'nin çoğuludur. ناصي ise başın ön tarafıdır. Burada, alındaki saç kastedilmiştir. Buna göre anlam şöyledir: Melekler onların alınlarından, yani perçemlerinden ve ayaklarından tutarlar ve cehenneme atarlar veya melekler onları kâh perçemlerinden tutup yüzüstü cehenneme sürüklerler, kâh perçem ve ayaklarını zincire vurulmuş olarak sırtlarında birleştirip sürüklerler. (Rûhu’l Beyân)فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء تُكَذِّبَانِ (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?) şeklindedir.
اَيِّ istifham harfi بِ harf-i ceriyle تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُكَذِّبَانِ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.
تُكَذِّبَانِ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
فَ rabıta harfi, mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا için muzaf konumundaki istifham harfi اَيِّ , mecrur mahalde تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle, takrir, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda, tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Takdiri إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda ) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
رَبِّكُمَا izafetinde كُمَا zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin aid olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır.
Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.
Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)
Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, الثَّقَلَانِۚ -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette) لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)
Bu surede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Allah Teâlâ bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.
Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)
Rahmân Suresinin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)
Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.
Önceki surede fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da Rabb lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.
Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)
Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu sûrenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)
هٰذِه۪ جَهَنَّمُ الَّت۪ي يُكَذِّبُ بِهَا الْمُجْرِمُونَۢ
هٰذِه۪ جَهَنَّمُ الَّت۪ي يُكَذِّبُ بِهَا الْمُجْرِمُونَۢ
هٰذِه۪ جَهَنَّمُ cümlesi, mukadder sözün mekulü’l kavli olarak mahallen mansubdur.
İsim cümlesidir. İşaret ismi هٰذِه۪ mübteda olarak mahallen merfûdur. جَهَنَّمُ haber olup lafzen merfûdur.
الَّت۪ي müfred müennes has ism-i mevsûl جَهَنَّمُ ‘in sıfatı olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası يُكَذِّبُ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُكَذِّبُ damme ile merfû muzari fiildir. بِهَا car mecruru يُكَذِّبُ fiiline mütealliktir. الْمُجْرِمُونَ fail olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
يُكَذِّبُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
الْمُجْرِمُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
هٰذِه۪ جَهَنَّمُ الَّت۪ي يُكَذِّبُ بِهَا الْمُجْرِمُونَۢ
Ayet, mahzuf fiilin mekulü’l-kavlidir. Fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Meşhur olan izaha göre burada, takdiri, "Onlara "İşte cehennem!" denilir" şeklinde olan, bir hazif vardır. (Fahreddin er-Râzî)
Mübteda ve haberden oluşmuş mekulü’l-kavl, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin işaret ismi ile marife olması işaret edilenin önemini vurgulayarak tahkir ifade etmek içindir. Yakın için kullanılan هٰذِه۪ ‘de tecessüm sanatı vardır. تلك جهنم değil هذه جهنم buyurulmuştur. Böylece cehenneme gözleriyle görebilecekleri kadar yakın olduklarına işaret edilmiştir. Bu üslupta azarlama kınama ve korkutma söz konusudur.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
جَهَنَّمُ için sıfat konumundaki has ismi mevsûl الَّت۪ي ’nin sılası olan يُكَذِّبُ بِهَا الْمُجْرِمُونَ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
الْمُجْرِمُونَۢ - يُكَذِّبُ - جَهَنَّمُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.يَطُوفُونَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ حَم۪يمٍ اٰنٍۚ
يَطُوفُونَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ حَم۪يمٍ اٰنٍۚ
يَطُوفُونَ بَيْنَهَا cümlesi جَهَنَّمُ ‘un hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) muzari fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başında و gelmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiil cümlesidir. يَطُوفُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. بَيْنَ mekân zarfı يَطُوفُونَ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بَيْنَ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. حَم۪يمٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. اٰنٍ kelimesi حَم۪يمٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur. اٰنٍ mankus isimdir.
Mankus isimler: Sondan bir önceki harfi kesralı olup son harfi de “ya (ي)” olan isimlere “mankus isimler” denir. Mankus isimlerin îrab durumu şöyledir:
a) Merfû halinde takdiri damme ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي gibi),
b) Mansub halinde lafzi olarak yani fetha ile (رَاعِيًا – اَلرَّاعِيَ gibi),
c) Mecrur halinde takdiri kesra ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي gibi) îrab edilir.
Yani mankus isimler ref ve cer durumlarında maksur isimler gibi takdiri îrab edilir. Bu durumda damme ve kesra harekeleri son harflerinin üzerinde açıkça görülmez, fakat var olduğu kabul edilir. Nasb hallerinde ise lafzi olarak irab edilir, son harfin üzerinde fetha harekesi açık bir şekilde görünür.
Mankus isimler nekre halinde yani başlarında elif lam olmaksızın kullanıldığında ref ve cer durumlarında sonlarındaki “ya” harfi düşürülür. Ancak meydana gelen bu değişikliğe işaret olmak üzere kelimenin sonundaki kesra harekesi tenvinli kesra olur. Îrabı ise yine takdiren olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اٰنٍ kelimesi, sülasi mücerredi أني olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَطُوفُونَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ حَم۪يمٍ اٰنٍۚ
Ayet, önceki ayette geçen جَهَنَّمُ ’nun halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
بَيْنَ mekân zarfı يَطُوفُونَ fiiline mütealliktir. İkinci بَيْنَ birinciye matuftur. Kelimenin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
حَم۪يمٍ ’in nekre gelişi nev, kesret ve tazim ifade eder.
حَم۪يمٍ için sıfat olan اٰنٍۚ , ism-i fail vezninde gelerek mevsûftaki bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
Ayetteki حَم۪يمٍ ifadesi bu sudaki (sıvıdaki), kaynarlığa işarettir. اٰنٍ kelimesi ise, bu halin önemine işarettir ve tıpkı "kestim kesildi" denilmesi gibidir. Buna göre "O suyu ateş kaynattı, böylece o da son derece kaynar oldu" demektir. حَم۪يمٍ ifadesi, su iyice ısındığında ve kaynadığında kullanılır. (Fahreddin er-Râzî)فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ۟
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ۟
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء تُكَذِّبَانِ۟ (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?) şeklindedir.
اَيِّ istifham harfi بِ harf-i ceriyle تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُكَذِّبَانِ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.
تُكَذِّبَانِ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ۟
فَ rabıta harfi, mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا için muzaf konumundaki istifham harfi اَيِّ , mecrur mahalde تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle, takrir, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda, tecahül-i ârif sanatı vardır.
Takdiri إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda ) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
رَبِّكُمَا izafetinde كُمَا zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır.
Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.
Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)
Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, الثَّقَلَانِۚ ‘ye -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette) لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)
Bu sûrede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Allah, bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.
Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)
Rahmân Suresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)
Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.
Önceki surede fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da Rabb lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.
Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)
Zikretmiş olduğu azabın dehşetinin Allah’ın “nimeti” olması, ondan kurtulanın Allah’ın rahmet ve lütfu ile kurtulması ve ona karşı uyarıda bulunması lütfudur. (Keşşâf)
Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu surenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)
وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ جَنَّتَانِۚ
Her mümin dünya hayatının sona ermesiyle yokluk içinde kaybolup gitmeyeceğine ve öldükten sonra diriltilip dünyada yaptıklarıyla ilgili bir yargılama için rabbinin huzuruna çıkarılacağına inanır. 46. âyette buna olan derin imanı sebebiyle o anın heyecanını taşıyan ve rabbinin divanına çıkma bilinci, sorumluluğu ve kaygısı içinde yaşayan, sonuçta inkâr ve şirkten uzak durup Allah’ın yasaklarından kaçınma ve buyruklarını yerine getirme çabası içinde olan ve O’nu şükran duyguları içinde daima saygıyla anan kimseler övülmekte ve iki cennetle müjdelenmektedir. Ardından bu cennetlerin geniş bir tasvirine yer verilerek, bir taraftan dünyada her istediğini elde edebilenlerin bu nimetlere bel bağlamamaları için kalıcı nimetleri arzulamaları özendirilmekte, diğer taraftan da dünyada mahrumiyetler çeken müminlerin bunu fazlasıyla telâfi edebileceklerine açıklık getirilip onlara teselli verilmektedir. Müminleri âhiret hayatında bekleyen nimetlerle ilgili birçok örneğe yer verildikten sonra, azamet ve kerem sahibi rabbimizin adının ne kadar yüce olduğu belirtilerek, bütün bu nimetlerden çok daha değerli olan şeyin Allah Teâlâ’nın hoşnutluğuna erme mutluluğu olacağı hatırlatılmış olmaktadır (cennet ve nimetleri hakkında bilgi ve değerlendirme için bk. Bakara 2/25; Zuhruf 43/68-73; Muhammed 47/14-15; Nebe‘ 78/31-36; Mutaffifîn 83/22-28; Bekir Topaloğlu, “Cennet”, DİA, VII, 376-386).
46. âyette geçen “iki cennet” ile ne kastedildiği hususunda değişik yorumlar yapılmış olup başlıcaları şunlardır: a) Biri insanlara, diğeri cinlere verilecek cennet; b) Biri buyrukları yerine getirme ve iyi işler yapmanın, diğeri yasaklardan kaçınmanın karşılığı olan cennet; c) Biri hak edilmiş ödül olarak, diğeri buna ilâveten ilâhî ikram olarak verilecek cennet (Zemahşerî, IV, 54); d) Biri cismanî, diğeri ruhanî cennet;
e) Biri adn cenneti, diğeri naîm cenneti; f) Biri dârü’l-İslâm, diğeri dârü’s-selâm (Elmalılı, VII, 4687). Kaf sûresi (50/24) ve bazı şiirlerdeki kullanımları delil göstererek buradaki cennetân kelimesinin, iki cennet değil aslında bir cennet anlamına geldiğini söyleyenler olmuşsa da İbn Atıyye bunu zayıf ve gereksiz bir yorum olarak niteler (V, 233). Râzî de böyle zorlanmış bir yoruma gerek olmadığını, Allah’ın iki ve daha fazla cennet vermesine herhangi bir engel bulunmadığını belirtir. Daha sonra iki cennetle ilgili yorumları aktarır ve bu arada bunlardan birinin cismanî, diğerinin ruhanî cennet olması ihtimalinden söz edilebileceğini ifade eder (XXIX, 123). Esed ise Râzî’nin anılan eleştirisini dikkatten kaçırdığı için onun zikrettiği bu son ihtimali yanlış anlamış ve şöyle nakletmiştir: Bir cennet, “hem maddî hem de ruhî zevkleri kapsadığı için sanki iki cennetmiş gibi [görünecektir]” (III, 1100). Esasen bu konudaki yorumlar birer tahminden ibaret olduğu için meselâ Taberî ve İbn Atıyye’nin iki cennetin mânası ile ilgili bir rivayet nakletmedikleri görülmektedir. Elmalılı da bazı yorumları aktardıktan sonra bu hususta şöyle bir açıklama yapmaya ihtiyaç duymuştur: Daha başka ihtimaller söylenmişse de âhiret halleri görülmeden ayrıntıları bilinmeyeceği için daha fazla izahına kalkışılması doğru olmaz (VII, 4687).
48. âyetteki efnân kelimesini “ince dal” anlamına gelen fenenin çoğulu kabul edenler âyeti “İkisinde de çeşit çeşit veya dalları iç içe geçmiş ağaçlar, türlü meyveler bulunur” şeklinde veya buna yakın mânalarla açıklamışlardır. Bunun “tür, çeşit” anlamına gelen fennin çoğulu olduğunu düşünenler ise âyeti “İkisinde de rengârenk, çeşit çeşit nimetler veya meyveler bulunur” yahut “İkisi de başkalarından üstün ve geniştir” tarzında yorumlamışlardır (Taberî, XXVII, 147-148; Zemahşerî, IV, 54; İbn Atıyye, V, 233). Biz bunları dikkate alarak âyeti “İkisinde de çeşit çeşit ve emsalsiz nimetler bulunur” şeklinde çevirdik.
62. âyette geçen dûn kelimesinin anlamları ve konuya ilişkin bazı rivayetler ışığında bu âyete, “Bu ikisinden daha aşağı mertebede iki cennet daha vardır” ve “Bu ikisinin ötesinde iki cennet daha vardır” mânaları da verilmiştir (derece farkıyla ilgili açıklamalar için bk. İbn Atıyye, V, 234-235; Elmalılı, VII, 4691). Şu var ki İbn Atıyye’nin belirttiği üzere bunlar kesinlik taşımayan çıkarımlardır (V, 235).
Allah Teâlâ’nın Rahmân ismiyle başlayan sûre, azamet ve kerem sahibi rabbimizin adının ne kadar yüce olduğuna yapılan vurgulu bir ifadeyle sona ermektedir. Âlimler Resûlullah’tan yapılan bir rivayetten esinlenerek, dualarda, Allah’ı burada geçen “zü’l-celâli ve’l-ikrâm” sıfatıyla nitelemeyi tavsiye etmişler ve duaların kabulüne vesile olmasının umulabileceğini belirtmişlerdir (İbn Atıyye, V, 237).
وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ جَنَّتَانِۚ
وَ istînâfiyyedir. İsim cümlesidir. مَنْ müşterek ism-i mevsûl لِ harf-i ceriyle mahzuf mukaddem habere mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası خَافَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
خَافَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. مَقَامَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.
رَبِّه۪ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
جَنَّتَانِ muahhar mübteda olup zamir olan tesniye elifi ile mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ جَنَّتَانِۚ
وَ , istînâfiyyedir.
İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur لِمَنْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. جَنَّتَانِ , muahhar mübtedadır.
Müşterek ismi mevsûl مَنْ harf-i cer nedeniyle mecrur mahalde olup mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Mevsûlün sılası olan خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ [Rabbinin makamından korktu ] ifadesinde aklî mecaz vardır. Asıl korkulan, Allah Teâlâ’nın azabıdır.
مَقَامَ رَبِّه۪ izafeti, Rabb ismine muzâfun ileyh olan ه۪ zamiri ve yine Rabb ismine muzâf olan مَقَامَ için tazim ve teşrif ifade eder.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle Rabb isminde tecrîd sanatı vardır.
خَافَ (korku); korkan kişinin zelîl ve güçsüz oluşu dolayısıyla hissedilen bir korku, haşyet ise, korkulan varlığın azameti dolayısıyla duyulan korkudur.
Bu ayetten itibaren bu sure-i kerimenin sonuna kadar sayılan çeşitli nimetler, ahirette erişecekleri haddi zatında büyük nimetler oldukları gibi, dünyada bunların onlara anlatılması da, büyük nimetlerdir. Çünkü bunların anlatımı, onlara erişme sebebi olan iman ve itaatin tahsiline çalışma sebebi olmaktadır. Ve bu sûre-i kerimenin başından [O, her an bir iş görmektedır] (Ayet: 29) ayetine kadar olan bölümde anlatılan dini, dünyevi, enfüsi ve afaki nimetler, dünyada eriştikleri nimetler oldukları gibi, şükür icap ettirmeleri ve idamelerini sağlayan hallere sabretmeyi gerektirmeleri cihetiyle de büyük nimetlerdir.
[Ey insanlar ve cinler! Sizin için boş vaktimiz olacak] ayetinden itibaren bu ayete kadar anlatılan ahiretin korkunç halleri ise, nimetler kabilinden değildir; nimet olan, onların anlatılmasıdır ki, bu akıbete müptela olmanın sebepleri olan küfür ve günahlardan sakınmayı gerektirmektedir. Nitekim onlarin tâdât edilmesi sırasında da bu noktaya işaret edildi. (Ebüssuûd)
هٰذِه۪ جَهَنَّمُ [İşte bu cehennem] buyurularak, cehennem azabının marife olarak zikredilmesi, cennetin mükâfatının ise, جَنَّتَانِۚ [iki cennet] diye nekire (belirsiz) getirilmesi cennet derecelerinin sınırsız derecede çokluğuna, nimetlerinin sayılamayacak kadar fazlalığına bir işarettir. Bir de, azabın en ilerisinin cehennem; mükafat derecelerinin ilkinin (en küçüğünün) ise cennet olduğunun, cennette girişten sonra, daha nice mertebeler ve lütfu ilahî olarak fazladan verilen sevablar olduğunun anlaşılmasına işarettir. (Fahreddin er-Râzî)
Rubûbiyyet sıfatını taşıyan, zü'l-celâl ve'l-ikram sahibi Rabbinin celâlinden korkan, yahut kıyamet günü onun celâli karşısına dikileceği makamını sayıp da korkan kimseler için de iki cennet vardır, ki biri cismanî, biri rûhanî cennet yahut biri adn, biri naîm cenneti veya biri dâru'l-İslâm biri dârû's-selam gibi manalara gelebilirler. (Elmalılı)]
Kur’an-ı Kerim’de جَنَّتَانِۚ lafzı birden fazla geçmiştir. Bu surede 62. ayette tekrar gelmiştir. Bundan murad cennetin iki cinsi veya çokluktan kinayedir. Bu kullanım fasih kelamda da vardır. Mülk suresindeki ayet de bu manadadır: ثُمَّ ارْجِعِ البَصَرَ كَرَّتَيْنِ يَنْقَلِبْ إلَيْكَ البَصَرُ خاسِئًا وهو حَسِيرٌ (Mülk Suresi 67/4)فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۙ
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۙ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء تُكَذِّبَانِۙ (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?) şeklindedir.
اَيِّ istifham harfi بِ harf-i ceriyle تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُكَذِّبَانِ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.
تُكَذِّبَانِ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۙ
فَ rabıta harfi, mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا için muzâf konumundaki istifham harfi اَيِّ , mecrur mahalde تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle takrir, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda, tecahül-i ârif sanatı vardır.
Takdiri إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
رَبِّكُمَا izafetinde كُمَا zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır.
Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.
Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)
Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, الثَّقَلَانِۚ ‘ye -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette) لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)
Bu sûrede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Rahmân Suresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)
Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.
Önceki surede fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da Rabb lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.
Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)
Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ cümlesi, sıfat ve mevsuf arasında mu’tarizadır. Bu; benzer ifadelerin tekrarıdır. (Âşûr)
Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu surenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)
ذَوَاتَٓا اَفْنَانٍۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ذَوَاتَا | ikisinin de vardır |
|
2 | أَفْنَانٍ | çeşitli ağaçları meyvaları |
|
Fenne فنّ :
فَنَنٌ yaprakları taze olan ağaç dalıdır. Çoğulu أفْنانٌ şeklinde gelir. Bu kelime (فَنٌّ) bir şeyin nev'i/çeşidi anlamında da kullanılır. Bunun çoğulu ise فُنُونٌ şeklinde gelir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de çoğul isim formunda sadece 1 ayette geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri fen, fünûn ve Efnan'dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
ذَوَاتَٓا اَفْنَانٍۚ
ذَوَاتَٓا اَفْنَانٍ cümlesi önceki ayetteki جَنَّتَانِ ‘nin sıfatı olup zamir olan tesniye elifi ile mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar. İzafetten dolayı نِ düşmüştür. Aynı zamanda muzâftır. اَفْنَانٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ذَوَاتَٓا اَفْنَانٍۚ
46. ayetteki جَنَّتَانِۚ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. اَفْنَانٍ muzâfun ileyhtir.
اَفْنَانٍۚ , ya فنن kelimesinin çoğuludur. Buna göre mana, dallar sahibi, dallı budaklı şeklindedir; yahut فناً ’in (çeşit) çoğuludur ve O iki cennet çeşitli ağaç sahibidirler manasınadır. (Fahreddin er-Râzî ve Elmalılı)
Dalların sahibi demektir ki, اَفْنَانٍۚ kelimesi فناً 'in çoğulu olur. O da daldan ayrılan küçük daldır. Özellikle bunun zikredilmesi şunun içindir; çünkü o yaprak açar, meyve verir ve gölge yapar. (Beyzâvî)فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء تُكَذِّبَانِ (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?) şeklindedir.
اَيِّ istifham harfi بِ harf-i ceriyle تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُكَذِّبَانِ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.
تُكَذِّبَانِ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Rabıta harfi فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا için muzâf konumundaki istifham harfi اَيِّ , mecrur mahalde تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle takrir, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda, tecahül-i ârif sanatı vardır.
Takdiri إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda ) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rab isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
رَبِّكُمَا izafetinde كُمَا zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır.
Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.
Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)
Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, الثَّقَلَانِۚ ‘ye -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette) لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)
Bu surede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Allah Teâlâ, bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.
Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)
Rahmân Suresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)
Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.
Önceki surede fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da Rabb lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.
Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)
Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu sûrenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)
ف۪يهِمَا عَيْنَانِ تَجْرِيَانِۚ
ف۪يهِمَا عَيْنَانِ تَجْرِيَانِۚ
ف۪يهِمَا عَيْنَانِ تَجْرِيَانِۚ cümlesi önceki ayetteki جَنَّتَانِ ‘nin ikinci sıfatı olup mahallen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
İsim cümlesidir. ف۪يهِمَا car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. عَيْنَانِ muahhar mübteda olup zamir olan tesniye elifi ile mahallen merfûdur. تَجْرِيَانِ fiili عَيْنَانِ ‘nin sıfatı olarak mahallen merfûdur.
تَجْرِيَانِ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.ف۪يهِمَا عَيْنَانِ تَجْرِيَانِۚ
Bu ayet de, 46. ayetteki جَنَّتَانِ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur ف۪يهِمَا , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. عَيْنَانِ , muahhar mübtedadır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
تَجْرِيَانِۚ cümlesi عَيْنَانِ için sıfattır. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Aşağıya - yukarıya; nasıl dilerse o şekilde “gürül gürül akan iki pınar.” Bunların misk dağından aktıkları söylenmiştir. Hasan-ı Basrî’den: Tatlı su ile akarlar, onlardan biri تسنيم , diğeri سلسبل ’dir. (Keşşâf)
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء تُكَذِّبَانِ (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?) şeklindedir.
اَيِّ istifham harfi بِ harf-i ceriyle تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُكَذِّبَانِ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.
تُكَذِّبَانِ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Rabıta harfi فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل تُكَذِّبَانِ (Durum açıklandığı gibi olduğunda ) şeklinde olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
İstifham harfi بِاَيِّ , mecrur mahalde تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen ikrar, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
رَبِّكُمَا izafetinde كُمَا zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır.
Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.
Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
Rabbinizin… yalanlıyorsunuz ifadesinde hitap الثَّقَلَانِۚ -yani ins ve cinne-dir; [8. ayette] لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)
Bu sûrede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbîh vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Allah bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.
Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)
Rahmân Suresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)
[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] hitap سقلين 'e (insanlarla cinlere)’dir. Bu da لِلْاَنَامِ ve السقلان kavillerinden anlaşılmaktadır. (Beyzâvî)
Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.
Önceki surede, fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da Rabb lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.
Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının meselâ 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)
Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu surenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)
ف۪يهِمَا مِنْ كُلِّ فَاكِهَةٍ زَوْجَانِۚ
ف۪يهِمَا مِنْ كُلِّ فَاكِهَةٍ زَوْجَانِۚ
ف۪يهِمَا مِنْ كُلِّ فَاكِهَةٍ زَوْجَانِۚ cümlesi önceki ayetteki جَنَّتَانِ ‘nin üçüncü sıfatı olup mahallen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
İsim cümlesidir. ف۪يهِمَا car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. مِنْ كُلِّ car mecruru زَوْجَانِ ‘nin mahzuf haline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.
فَاكِهَةٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. زَوْجَانِ muahhar mübteda olup zamir olan tesniye elifi ile mahallen merfûdur.Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.ف۪يهِمَا مِنْ كُلِّ فَاكِهَةٍ زَوْجَانِۚ
Ayet, 46. ayetteki جَنَّتَانِ için üçüncü sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur ف۪يهِمَا , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. مِنْ كُلِّ فَاكِهَةٍ car mecruru, زَوْجَانِ ’nin mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. زَوْجَانِ muahhar mübtedadır.
فَاكِهَةٍ kelimesinin nekreliği nev, kesret ve tazim ifade eder.
Hak Teâlâ, azap ayetlerini birbiri ardınca getirdi ve bahsi kısa olsun diye, toptan - bir çırpıda zikretti. Ama vereceği mükafatları derece derece, kademe kademe zikretti. Çünkü bunları böyle saymak, dinleyenin hoşuna gider. İşte bu sebeple Cenab-ı Hak bu fasıla (tekrar) ayetiyle, bir de "O ikisinde...", "O ikisinde..." ifadelerinde olduğu gibi, aynı şeye raci olan, zamirlerin tekrarı ile zikretti. Çünkü arzu edilen şeyi, tekrar zikretmek, hoşa giden bir şeydir, lezzet veren şeyi uzatmak, ondan uzun uzun bahsetmek yine hoşlanılan birşeydir. (Fahreddin er-Râzî)
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء تُكَذِّبَانِ (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?) şeklindedir.
اَيِّ istifham harfi بِ harf-i ceriyle تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُكَذِّبَانِ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.
تُكَذِّبَانِ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Rabıta harfi فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda ) şeklinde olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
İstifham harfi بِاَيِّ , mecrur mahalde تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen ikrar, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
رَبِّكُمَا izafetinde كُمَا zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin aid olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır.
Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.
Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
Rabbinizin… yalanlıyorsunuz ifadesinde hitap الثَّقَلَانِۚ -yani ins ve cinne-dir; [8. ayette] لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!” ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)
Bu surede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifham tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Allah bu surede, nimetlerini inkar edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.
Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)
Rahmân Suresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)
[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, سقلين 'e (insanlarla cinlere)’dir. Bu da لِلْاَنَامِ ve السقلان kavillerinden anlaşılmaktadır. (Beyzâvî)
Herhangi bir muhatap geçmediği halde ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.
Önceki surede, fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da Rabb lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.
Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının mesela 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz.(Fahreddin er-Râzî)
Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu surenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)
مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى فُرُشٍ بَطَٓائِنُهَا مِنْ اِسْتَبْرَقٍۜ وَجَنَا الْجَنَّتَيْنِ دَانٍۚ
مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى فُرُشٍ بَطَٓائِنُهَا مِنْ اِسْتَبْرَقٍۜ
مُتَّكِـ۪ٔينَ mahzuf fiilin failinin hali olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. Takdiri, يتنعّمون متّكئين (Oturarak nimetlenirler) şeklindedir.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَلٰى فُرُشٍ car mecruru مُتَّكِـ۪ٔينَ ‘e mütealliktir. بَطَٓائِنُهَا izafeti فُرُشٍ ‘in sıfatı olarak mahallen mecrurur.
بَطَٓائِنُهَا mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مِنْ اِسْتَبْرَقٍ car mecruru mahzuf habere mütealliktir.
مُتَّكِـ۪ٔينَ sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَجَنَا الْجَنَّتَيْنِ دَانٍۚ
İsim cümlesidir. وَ haliyyedir. جَنَا mübteda olup zamir olan tesniye elifi ile mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar. Aynı zamanda muzâftır.
الْجَنَّتَيْنِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. دَانٍ haber olup mahzuf ي üzere mukadder damme ile merfûdur. دَانٍ mankus isimdir.
Mankus isimler: Sondan bir önceki harfi kesralı olup son harfi de “ya (ي)” olan isimlere “mankus isimler” denir. Mankus isimlerin îrab durumu şöyledir:
a) Merfu halinde takdiri damme ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي gibi),
b) Mansub halinde lafzi olarak yani fetha ile (رَاعِيًا – اَلرَّاعِيَ gibi),
c) Mecrur halinde takdiri kesra ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي gibi) îrab edilir.
Yani mankus isimler ref ve cer durumlarında maksur isimler gibi takdiri irab edilir. Bu durumda damme ve kesra harekeleri son harflerinin üzerinde açıkça görülmez, fakat var olduğu kabul edilir. Nasb hallerinde ise lafzi olarak îrab edilir, son harfin üzerinde fetha harekesi açık bir şekilde görünür.
Mankus isimler nekre halinde yani başlarında elif lam olmaksızın kullanıldığında ref ve cer durumlarında sonlarındaki “ya” harfi düşürülür. Ancak meydana gelen bu değişikliğe işaret olmak üzere kelimenin sonundaki kesra harekesi tenvinli kesra olur. Îrabı ise yine takdiren olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى فُرُشٍ بَطَٓائِنُهَا مِنْ اِسْتَبْرَقٍۜ وَجَنَا الْجَنَّتَيْنِ دَانٍۚ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.
مُتَّكِـ۪ٔينَ lafzı mahzuf fiilin failinden haldir. Takdiri, يتنعّمون متّكئين (Oturarak nimetlenirler) şeklindedir. Fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre mahzufla birlikte cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hal anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
عَلٰى فُرُشٍ car mecruru مُتَّكِـ۪ٔينَ ’ye mütealliktir. مُتَّكِـ۪ٔينَ , ism-i fail vezninde gelerek fiil gibi amel etmiş ve müteallak olmuştur.
بَطَٓائِنُهَا مِنْ اِسْتَبْرَقٍ cümlesi فُرُشٍ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. بَطَٓائِنُهَا mübteda, مِنْ اِسْتَبْرَقٍ car mecruru mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.
اِسْتَبْرَقٍۜ ve فُرُشٍ kelimelerinin nekre gelişi nev, kesret ve tazim ifade eder.
اِسْتَبْرَقٍ kelimesi atlas anlamındadır. Parlaklık manasındaki البريق kelimesinin istif‘al babına aktarılması halidir. Veya renklerin toplanması anlamına gelen البرقة ‘dan geldiği de söylenmiştir. (Rûhu’l Beyân)
بَطَٓائِنُ kelimesi بِطانَةٍ ‘nin çoğuludur. Her konuda ظَّهْرِ (açık) kelimesinin zıddı olan بَطْنِ ‘den türetilmiştir. Burada alçak seviye manasında mecazdır. Alt seviye için بَطْنِ , yüksek seviye için ظَهْرٌ denir. (Âşûr)
مُتَّكِـ۪ٔينَ kelimesi Allah’tan korkanları övme tarzında mansub olmaktadır. Yahut onlardan haldir; (46.ayetteki) مَنْ خَافَ (korkan) ifadesi çoğul anlamındadır. (Keşşâf)
مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى فُرُشٍ بَطَٓائِنُهَا مِنْ اِسْتَبْرَقٍۜ [Astarları kalın atlastan döşeklere yaslanırlar] Astarları kalın ipek brokardan demektir ki, astarı böyle olursa artık yüzü nasıl olur?
وَ ’la gelen وَجَنَا الْجَنَّتَيْنِ دَانٍ cümlesi haldir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hal cümleleri anlamı açıklayan ıtnâb sanatıdır.
Müsnedün ileyhin izafetle marife olması az sözle çok anlam ifadesi içindir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İki cennetin devşirilmiş meyveleri yakındır, ona oturan da yaslanan da ulaşabilir. جَنَا kelimesi مجني (devşirilmiş) manasınadır. (Beyzâvî)
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء تُكَذِّبَانِ (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?) şeklindedir.
اَيِّ istifham harfi بِ harf-i ceriyle تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُكَذِّبَانِ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.
تُكَذِّبَانِ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Rabıta harfi فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri إذا كان الأمر كما فصّل.( Durum açıklandığı gibi olduğunda ) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
İstifham harfi بِاَيِّ , mecrur mahalde تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen ikrar, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rab isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
رَبِّكُمَا izafetinde, كُمَا zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır.
Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.
Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
[Rabbinizin… yalanlıyorsunuz] ifadesinde hitap الثَّقَلَانِۚ -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette) لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)
Bu surede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifham tekrar edilmiştir. Bu tekrarda, nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbîh vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Allah bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.
Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)
Rahmân Suresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)
[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, سقلين 'e (insanlarla cinlere)’dir. Bu da لِلْاَنَامِ ve السقلان kavillerinden anlaşılmaktadır. (Beyzâvî)
Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.
Önceki surede, fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken ise, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da Rabb lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.
Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının meselâ 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz.(Fahreddin er-Râzî)
Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu surenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)
ف۪يهِنَّ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِۙ لَمْ يَطْمِثْهُنَّ اِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَٓانٌّۚ
ف۪يهِنَّ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِۙ لَمْ يَطْمِثْهُنَّ اِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَٓانٌّۚ
İsim cümlesidir. ف۪يهِنَّ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. قَاصِرَاتُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. الطَّرْفِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
لَمْ يَطْمِثْهُنَّ cümlesi قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ‘nin hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
يَطْمِثْهُنَّ sükun ile meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اِنْسٌ fail olup lafzen merfûdur. قَبْلَ zaman zarfı يَطْمِثْهُنَّ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. لَا zaid harftir. لَا nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. جَٓانٌّ atıf harfi وَ ‘la اِنْسٌ ‘e matuftur.
قَاصِرَاتُ kelimesi sülâsî mücerred olan قصر fiilinin ism-i failidir.
جَٓانٌّ kelimesi, sülasi mücerredi جنن olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ف۪يهِنَّ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِۙ لَمْ يَطْمِثْهُنَّ اِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَٓانٌّۚ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur ف۪يهِنَّ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ , muahhar mübtedadır.
Müsnedün ileyh olan قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ izafeti sözü kısaltmış ve vecîz (az sözle çok şey ifade etmek) hale getirmiştir. Bu izafet sıfatın mevsufuna muzâf olması şeklinde lafzî izafettir. Sıfat tamlaması, izafetin verdiği manayı karşılayamaz.
İzafette bu kişinin bu özelliği ile tanındığı, meşhur olduğu ve bu özelliğin onun tabiatı, karakteri haline geldiği manası vardır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri C.7 S. 238)
قَاصِرَاتُ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin devamlılığına işaret etmiştir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Fasılla gelen لَمْ يَطْمِثْهُنَّ اِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَٓانٌّۚ cümlesi قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ için müekked hal olarak ıtnâbtır.
Hal; cümlede failin, mefulün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır. Müekkid hal ise, cümleye yeni bir mana yüklemeyip sadece kendinden önceki failin, mef’ûlün ya da cümlenin manasını tekid eder. Müekkid hal ile medh, tazim, tahkir veya tehdit amaçlanır. (Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2017/3 yıl: 8 cilt: VIII sayı: 18 s.174)
Tekit edici halin başına vav gelmez. Müekked ve tekid arasında kemâl-i ittisâl olduğundan arada vav olmaz. (Sekkâkî, Miftâhu’l-ulûm, s.273)
Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Muzari fiil cümleye, hudûs, teceddüt ve istimrar anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
قَبْلَهُمْ zaman zarfı olup لَمْ يَطْمِثْهُنَّ fiiline mütealliktir.
Olumsuzluğu tekid eden zaid harf لَا ’nın dahil olduğu جَٓانٌّ , fail اِنْسٌ ’a matuftur. Bu kelimelerdeki nekrelik, nev ve kıllet ifade eder. Olumsuz siyakta nekre, umum ve şümûle işaret eder.
قَاصِرَاتُ الطَّرْفِۙ , iffetten kinâyedir. ‘‘Onlar iffetlidir’’ sözüyle ayette geçen belâgî tabir arasındaki fark çok açıktır. Meknîyyun anhı güzelleştirmek için kinaye gelmiştir.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Sadece kendi eşlerine bakan yani öyle kadınlar ki gözlerini eşlerinin üzerinden ayırmazlar; onlardan başkalarına bakmazlar demektir. Onlardan insan dişisi olanlardan hiçbirine insan eli değmemiş; cin dişisi olanlara da hiçbir cin eli değmemiştir. (Keşşâf)
قَاصِرَاتُ tabiri, men etmek manasına olan, قصر kökündendir, yani "O kadınlar gözlerini (bakışlarını), başkalarına bakmaktan alıkorlar" demektir. Ya da bu ifade, قصور kökündendir ve "O kadınlar gözlerinin bakışlarını, kasrederler (kısaltırlar) ve onların gözünde, başkalarına bakma diye birşey yoktur" manasında olur. Diyorum ki: Görünen o ki, bu ifade قصر kökündendir. Çünkü bu mana medh ifade eder. قصور kökü ise böyle değildir. Bu tabirin, "Onlar gözlerini (bakışlarını) alıkoydular" manasında, قصر kökünden olduğu da söylenebilir. Mananın böyle olmasına göre, bu ifade, "failin mef'ûlüne izafeti" kabilinden olur. Bunun böyle oluşunun delili ise, قصر kökünün medh ifade edip, قصور kökünün böyle olmayışıdır.(Fahreddin er-Râzî)
قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ifadesinde istiare vardır. Burada [bakışlarını onlara ayırmış] قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ile kastedilen, bakışlarını eşlerine tahsis etmiş, yani bakışlarını onlara odaklamış, onlardan başka kimseye bakmayan kadınlar demektir. طرف (bakış) mecaz yoluyla zikredilmiştir. Şu halde buradaki hakiki mana, o kadınların iffet, din, takva, sakınma, temizlik, nezafet ve nezahet hisleriyle nefislerini eşlerine hapsetmeleri demektir ki bakış hasretmek (kasr et-tarf) bu manayı anlatan bir kinaye olarak gelmiştir. (Bakış hasretmek, iffetli olmaktan kinayedir.) Çünkü çoğunlukla gözlerin bakışı, nefislerin bakılan şeyin ardına düşmesine, kalplerin coşup kaynamasına sebep olur. (Şerîf er- Râdî, Kur’an Mecazları)
Buradaki قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ifadesi, bir kaç manada yorumlanabilecek bir övgü sıfatıdır. Birincisi bakışlarını yalnız kocalarına çeviren, başkalarına bakmayan sevgili, sadakatli ve vefalı dilberler demektir. İkincisi, bakanın bakışlarını kendisine çeken, gören bir gözü başkasına bakmak istemeyecek derecede kendisine bağlayan güzeller anlamıdır. (Elmalılı)
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء تُكَذِّبَانِ (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?) şeklindedir.
اَيِّ istifham harfi بِ harf-i ceriyle تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُكَذِّبَانِ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.
تُكَذِّبَانِ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ
Rabıta harfi فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء.( Durum açıklandığı gibi olduğunda) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
İstifham harfi بِاَيِّ , mecrur mahalde تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen ikrar, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
رَبِّكُمَا izafetinde كُمَا zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır.
Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.
Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
[Rabbinizin… yalanlıyorsunuz] ifadesinde hitap الثَّقَلَانِۚ -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette) لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)
Bu surede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifham tekrar edilmiştir. Bu tekrarda, nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbîh vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Allah bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.
Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)
Rahmân Suresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)
[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, سقلين 'e (insanlarla cinlere)’dir. Bu da لِلْاَنَامِ ve السقلان kavillerinden anlaşılmaktadır. (Beyzâvî)
Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.
Önceki surede fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken ise, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da Rabb lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.
Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının mesela 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkîfîdir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)
Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu surenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)
كَاَنَّهُنَّ الْيَاقُوتُ وَالْمَرْجَانُۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | كَأَنَّهُنَّ | sanki onlar |
|
2 | الْيَاقُوتُ | yakut |
|
3 | وَالْمَرْجَانُ | ve mercandırlar |
|
Yeqate يقت :
Yakut (ياقوتٌ) , pembe ya da erguvan tonlarıyla karışık koyu kırmızı renkli, saydam bir korindon türü olan değerli bir taş. (TDK)
Kuran’ı Kerim’de isim formunda 1 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekli yakuttur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
كَاَنَّهُنَّ الْيَاقُوتُ وَالْمَرْجَانُۚ
كَاَنَّهُنَّ الْيَاقُوتُ cümlesi قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ‘nin hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَاَنَّ harfi اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre de gibi cümleyi tekid eder. هُنَّ muttasıl zamir كَاَنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.
الْيَاقُوتُ kelimesi كَاَنَّ ‘nin haberi olarak lafzen merfûdur. مَرْجَانُ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
كَاَنَّهُنَّ الْيَاقُوتُ وَالْمَرْجَانُۚ
Ayet önceki ayetteki قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ‘in halidir. Hal cümleleri anlamı açıklayan ıtnâb sanatıdır.
Teşbih ve tekid harfi كَاَنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedin الْ ile marife gelmesi, haberin biliniyor olduğunu belirtmesi yanında, bu vasıfların müsnedün ileyhte kemâl derecede olduğunu ifade eder.
Bu ayette teşbihin tarafları olan müşebbeh (cennet ehlinin eşleri) ve müşebbehün bih (yakut ve mercan) tamamen görünen unsurlardan oluşmuştur. Görme duyusuyla algılanabildiği için de bu teşbih türü hissidir. (Sare Çınar, Arap Dili Ve Belâgatında Teşbih)
كَاَنَّهُنَّ الْيَاقُوتُ وَالْمَرْجَانُۚ cümlesinde هما denilmeyip هُنَّ diye çoğul zamirinin zikredilmesi, her iki cennetin çeşitleriyle bir çok cenneti ihtiva etmiş olduğuna yahut her perde ikişer cennetten daha fazla verileceğine işaret etmektedir.
الْيَاقُوتُ - الْمَرْجَانُۚ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء تُكَذِّبَانِ (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?) şeklindedir.
اَيِّ istifham harfi بِ harf-i ceriyle تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُكَذِّبَانِ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.
تُكَذِّبَانِ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Rabıta harfi فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri إذا كان الأمر كما فصّل ( Durum açıklandığı gibi olduğunda) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
İstifham harfi بِاَيِّ , mecrur mahalde تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen ikrar, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
رَبِّكُمَا izafetinde كُمَا zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır.
Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.
Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
[Rabbinizin… yalanlıyorsunuz] ifadesinde hitap الثَّقَلَانِۚ -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette) لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)
Bu surede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbîh vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Allah bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.
Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)
Rahmân Suresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)
[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, سقلين 'e (insanlarla cinlere)’dir. Bu da لِلْاَنَامِ ve السقلان kavillerinden anlaşılmaktadır. (Beyzâvî)
Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.
Önceki surede, fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken ise, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da Rabb lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.
Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının meselâ 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkîfîdir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)
Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu surenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)
هَلْ جَزَٓاءُ الْاِحْسَانِ اِلَّا الْاِحْسَانُۚ
هَلْ جَزَٓاءُ الْاِحْسَانِ اِلَّا الْاِحْسَانُۚ
هَلْ istifham ismi olup nefy manasındadır. Muzari fiile dahil olursa manayı istikbale çevirir. Ancak muzari fiil istikbâl ifade ediyorsa bu fiile dahil olmaz.
İsim cümlesidir. جَزَٓاءُ mübteda olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. الْاِحْسَانِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اِلَّا hasr edatıdır. الْاِحْسَانُ haber olup lafzen merfûdur.
هَلْ جَزَٓاءُ الْاِحْسَانِ اِلَّا الْاِحْسَانُۚ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
İstifham harfi هَلْ, nefy manasındadır. Kasr üslubu ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi ve kasr olmak üzere iki tekid unsuru mevcuttur.
جَزَٓاءُ mübteda, ikinci الْاِحْسَانِ haberdir. İlk الْاِحْسَانِ muzâfun ileyhtir.
اِلَّا hasr edatı ile nefy manasındaki هَلْ ile oluşan kasr, mübteda ile haber arasındadır. جَزَٓاءُ الْاِحْسَانِ maksûr/mevsuf, الْاِحْسَانِ maksûrun aleyh/sıfat olmak üzere kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.
Müsnedin الْ takısıyla marife gelmesi, haberin biliniyor olduğunu belirtmesi yanında, bu vasıfların müsnedün ileyhte kemâl derecede olduğunu ifade eder.
الْاِحْسَانِ kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu ayet, genel bir ifadedir. Binaenaleyh başkasına ihsanda (iyilikte) bulunan herkese verilecek karşılık, iyilik yapılanın da bu kimseye iyilikte bulunmasıdır. Biz diyoruz ki: Güzel fiil ve amellerde bulunan herkesin mükâfatı, ancak, Allah Teâlâ’nın o kimse ve onun bütün halleri hususunda güzel olanı gerçekleştirmesidir, böylece, Cenâb-ı Hak, o kimsenin hem yüzünü, hem de halini güzelleştirir. "Zarf" işi yapmaya "İzraf", "garîb" (enteresan) işi yapmaya "igrâb" denildiği gibi, الْاِحْسَانِ ’da, حسن (güzel) olanı yapma manasınadır. Nitekim Hak Teâlâ, [Kim bir hasene yaparsa, ona on misli vardır] (En'am/160) buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)
الْاِحْسَانِ yani amel güzelliğinin karşılığı, ihsandan yani güzel sevap vermekten başka bir şey olur mu? Muhammed b. el-Hanefiyye’den (v. 81/700), bunun herhangi bir kayıt olmaksızın, mutlak olarak; hem iyi hem de kötü kimseler için geçerli olduğu nakledilmiştir; yani iyilik yapan herkes iyilik, kötülük yapan herkes kötülük görür. (Keşşâf)فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء تُكَذِّبَانِ (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?) şeklindedir.
اَيِّ istifham harfi بِ harf-i ceriyle تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُكَذِّبَانِ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.
تُكَذِّبَانِ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Rabıta harfi فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri إذا كان الأمر كما فصّل.( Durum açıklandığı gibi olduğunda) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
İstifham harfi بِاَيِّ , mecrur mahalde تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen ikrar, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rab isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
رَبِّكُمَا izafetinde كُمَا zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır.
Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.
Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
[Rabbinizin… yalanlıyorsunuz] ifadesinde hitap, الثَّقَلَانِۚ -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette) لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)
Bu surede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbîh vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Allah bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.
Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)
Rahmân Suresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)
[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, سقلين 'e (insanlarla cinlere)’dir. Bu da لِلْاَنَامِ ve السقلان kavillerinden anlaşılmaktadır. (Beyzâvî)
Herhangi bir muhatap geçmediği halde ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.
Önceki surede fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken ise, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da Rabb lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.
Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının meselâ 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkîfîdir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz.(Fahreddin er-Râzî)
Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu surenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)
وَمِنْ دُونِهِمَا جَنَّتَانِۚ
وَمِنْ دُونِهِمَا جَنَّتَانِۚ
وَ istînâfiyyedir. İsim cümlesidir. مِنْ دُونِهِمَا car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muttasıl zamir هِمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
جَنَّتَانِ mübteda olup zamir olan tesniye elifi ile mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.وَمِنْ دُونِهِمَا جَنَّتَانِۚ
وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur مِنْ دُونِهِمَ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. جَنَّتَانِ , muahhar mübtedadır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Allah'tan korkan gözde kullar için vadedilen iki cennetin altında iki cennet daha vardır. دُونِ kelimesi, mertebe ve değer yönünden daha aşağı manasına olup,"başka" anlamına değildir. Nasıl ki مقرّبون (has kullar), أبرار ‘dan (faziletlilerden) daha üstünse, önceki iki cennet de bu ikisinden daha üstündür. (Rûhu-l Beyân)
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۙ
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۙ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء تُكَذِّبَانِ (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?) şeklindedir.
اَيِّ istifham harfi بِ harf-i ceriyle تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُكَذِّبَانِ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.
تُكَذِّبَانِ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۙ
Sıfat ve mevsûfu arasındaki bu ayet, itiraz cümlesi olarak fasılla gelmiştir.
İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler vasıtasıyla yapılan ıtnâbtır. Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi. Itnâb bab.)
Rabıta harfi فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri إذا كان الأمر كما فصّل.( Durum açıklandığı gibi olduğunda ) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
İstifham harfi بِاَيِّ , mecrur mahalde تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen ikrar, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
رَبِّكُمَا izafetinde كُمَا zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin aid olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır.
Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.
Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
[Rabbinizin… yalanlıyorsunuz] ifadesinde hitap الثَّقَلَانِۚ -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette) لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)
Bu surede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbîh vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Allah Teâlâ bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.
Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)
Rahmân Suresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)
[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, سقلين 'e (insanlarla cinlere)’dir. Bu da لِلْاَنَامِ ve السقلان kavillerinden anlaşılmaktadır. (Beyzâvî)
Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.
Önceki surede, fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken ise, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da "Rab" lafzıdır. Buna göre Cenâb-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.
Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının meselâ 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz.(Fahreddin er-Râzî)
Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu surenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)
مُدْهَٓامَّتَانِۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | مُدْهَامَّتَانِ | yemyeşildirler |
|
مُدْهَٓامَّتَانِۚ
مُدْهَٓامَّتَانِ kelimesi جَنَّتَانِ ‘nın sıfatı olarak mahallen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُدْهَٓامَّتَانِۚ
Ayet, 62.ayetteki جَنَّتَانِ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
İkisi de siyaha yakın koyu yeşildirler. Yani bolca sulandıklarından ötürü yeşil renklidirler. Bu açıklamayı İbn Abbâs ve başkaları yapmıştır. Mücahid: Siyah renklidirler diye açıklamıştır. Çünkü dilde: " Siyahlık" demektir. Mesela, beyazlığı gidinceye kadar rengi koyulaşmış olan ata, erkek ve dişi deveye; denir. Şayet koyu siyah olacak kadar koyuluğu daha da artacak olursa, ona da: denir, (Atın rengi (siyaha yakın) koyulaştı" demektir, "O şey siyahlaştı" anlamındadır. Yüce Allah da: "İkisi de siyaha yakın koyu yeşildirler" diye buyurmaktadır. Yani iyice sulandıklarından ve oldukça yeşil olduklarından ötürü siyah gibidirler. Araplar ise (koyu) yeşil olan her şeye siyah derler. (Kurtubî)
مُدْهَٓامَّتَانِۚ kelimesi مُدْهَٓامَّة 'nin tesniyesidir. مُدْهَٓامَّة , ihmirâr babından müennes ism-i faildir. Aslı دُهْمَ ‘den gelir ki, gece karaltısı ve yağız at rengi demektir. Nitekim yağız ata edhem denilir. Yağıza yakın tam koyu yeşile de bu isim verilir ki, burada da aynı mananın olduğu beyan edilmektedir. (Elmalılı)
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء تُكَذِّبَانِ (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?) şeklindedir.
اَيِّ istifham harfi بِ harf-i ceriyle تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُكَذِّبَانِ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.
تُكَذِّبَانِ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ
Rabıta harfi فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
İstifham harfi بِاَيِّ , mecrur mahalde تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen ikrar, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
رَبِّكُمَا izafetinde كُمَا zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır.
Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.
Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
[Rabbinizin… yalanlıyorsunuz] ifadesinde hitap الثَّقَلَانِۚ -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette) لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)
Bu surede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbîh vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Allah bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.
Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)
Rahmân Suresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)
[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, سقلين 'e (insanlarla cinlere)’dir. Bu da لِلْاَنَامِ ve السقلان kavillerinden anlaşılmaktadır. (Beyzâvî)
Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.
Önceki surede, fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken ise, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da Rabb lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.
Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının meselâ 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz.(Fahreddin er-Râzî)
Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu sûrenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)
ف۪يهِمَا عَيْنَانِ نَضَّاخَتَانِۚ
ف۪يهِمَا عَيْنَانِ نَضَّاخَتَانِۚ
ف۪يهِمَا عَيْنَانِ نَضَّاخَتَانِۚ cümlesi جَنَّتَانِ ‘nın ikinci sıfatı olarak mahallen merfûdur.
İsim cümlesidir. ف۪يهِمَا car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. عَيْنَانِ muahhar mübteda olup zamir olan tesniye elifi ile mahallen merfûdur.Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.
نَضَّاخَتَانِ kelimesi عَيْنَانِ ‘nin sıfatı olup elif ile mahallen merfûdur.
ف۪يهِمَا عَيْنَانِ نَضَّاخَتَانِۚ
İstînafiyye olarak fasılla gelen ayet, 62.ayetteki جَنَّتَانِ için ikinci sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur ف۪يهِمَا , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. عَيْنَانِ , muahhar mübtedadır.
عَيْنَانِ için sıfat olan نَضَّاخَتَانِۚ , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret eden tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Müsnedün ileyhin tenkiri tazim ve tarifi mümkün olmayan nev ifade eder.
عَيْنَانِ - نَضَّاخَتَانِۚ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayette geçen نضح , suyun fışkırması ve püskürmesidir. Nokta ile نضخ ise, daha kuvvetlice fışkırma halini gösterir. Böyle fışkıran şadırvanlar daha sanatlı ve cereyandan fazla güzelliğe sahip bulundukları için bazıları bunları "Akan iki pınar" dan daha övgüye layık ve daha üstün saymışlardır. (Elmalılı)
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء تُكَذِّبَانِ (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?) şeklindedir.
اَيِّ istifham harfi بِ harf-i ceriyle تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُكَذِّبَانِ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.
تُكَذِّبَانِ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ
جَنَّتَانِ ‘nin iki sıfatı arasındaki bu ayet, itiraz cümlesi olarak fasılla gelmiştir.
İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler vasıtasıyla yapılan ıtnâbtır. Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi. Itnâb bab.)
Rabıta harfi فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda ) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
İstifham harfi بِاَيِّ , mecrur mahalde تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen ikrar, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
رَبِّكُمَا izafetinde كُمَا zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır.
Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.
Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
[Rabbinizin… yalanlıyorsunuz] ifadesinde hitap الثَّقَلَانِۚ -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette) لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)
Bu surede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbîh vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Allah bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.
Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)
Rahmân Suresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)
[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, سقلين 'e (insanlarla cinlere)’dir. Bu da لِلْاَنَامِ ve السقلان kavillerinden anlaşılmaktadır. (Beyzâvî)
Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.
Önceki surede, fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken ise, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da Rabb lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.
Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususi sayının meselâ 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkîfîdir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz.(Fahreddin er-Râzî)
Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu sûrenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)
Eline fırsat geçen -neredeyse- herkesin dünyanın halısının altına küçük ya da büyük süpürdüğü günahları vardır. Öyle ki, bazen kendisini bile kandırır.
Allah yolunda yürüyen her kulun, sıklıkla uğraması gerektiği bir kapı vardır: ‘Tevbe Kapısı’. Orada; evinde ya da iş yerinde temizlik yapar gibi halıya süpürdüklerini ayıklar.
Hepsi için Allah’tan af dileyerek: bildiği yanlışların doğrusunu öğrenir, yaptığı hataları telafiye uğraşır ve salih amellerini çoğaltmaya bakar.
Hiçbir temizliğe kalkışmazsa eğer, bilinir ki: pislik pisliği çeker ve temiz bir halin birlikte yaşaması mümkün olmayan canlıları da etrafına toplar.
İster Tevbe kapısına uğrasın, ister uğramasın: Allah’ın affına mazhar olmayan her parça gizliliğini yitirir ve halının altından hesap için açığa çıkarılır.
Zira; kişi dünya üzerinde haliyle ve tavrıyla, isterse bütün insanları kandırsın, niyetlerin ve hallerin her detayını bilen Allah’ı kandırması mümkün değildir. Bu yüzden de; insan tevbeye çağrılmıştır ve günaha yaklaşmaması hatırlatılmıştır. Yüzünden tanınacağı ve yakalanacağı güne karşı uyarılmıştır.
Allah’tan korkanlardan ve O’na itaatsizlikten kaçınanlardan;
Allah katında iyiliğin karşılığında iyilik, kötülüğün karşılığında da kötülük olacağı bilinciyle yaşayanlardan;
Tevbe edenlerden, Allah’ın rahmetine mazhar olanlardan, affedilenlerden ve Allah’ın rızasını kazanmışlardan,
Cennet nimetlerine, komşularına, mücevherlerine, rahatlığına ve huzuruna kavuşanlardan olmak duasıyla.
Amin.
Zeynep Poyraz: @zeynokoloji