11 Mart 2026
Rahmân Sûresi 68-78 / Vâkıa Sûresi 1-16 (533. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Rahmân Sûresi 68. Ayet

ف۪يهِمَا فَاكِهَةٌ وَنَخْلٌ وَرُمَّانٌۚ  ...


İçlerinde her türlü meyve, hurma ve nar vardır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فِيهِمَا ikisinde de vardır
2 فَاكِهَةٌ meyvalar ف ك ه
3 وَنَخْلٌ ve hurma ن خ ل
4 وَرُمَّانٌ ve nar ر م ن

ف۪يهِمَا فَاكِهَةٌ وَنَخْلٌ وَرُمَّانٌۚ

 

ف۪يهِمَا فَاكِهَةٌ  cümlesi  جَنَّتَانِ ‘nın üçüncü sıfatı olarak mahallen merfûdur. İsim cümlesidir. ف۪يهِمَا  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  فَاكِهَةٌ  muahhar haber olup lafzen merfûdur. 

نَخْلٌ  ve  رُمَّانٌ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.

ف۪يهِمَا فَاكِهَةٌ وَنَخْلٌ وَرُمَّانٌۚ

 

Ayet, 62.ayetteki  جَنَّتَانِ  için üçüncü sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur  ف۪يهِمَا , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  فَاكِهَةٌ , muahhar mübtedadır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

نَخْلٌ  ve  رُمَّانٌۚ  kelimeleri  فَاكِهَةٌ ’e matuftur. Cihet-i câmia temâsüldür. Kelimelerdeki nekrelik nev, kesret ve tazim ifade eder. Bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

Meyve dedikten sonra nar ve hurmanın zikredilmesi, hususun umuma atfı babında ıtnâb sanatıdır. (Âşûr)

O ikisinde meyve, hurma ve nar vardır demektir. Hurma ile narın meyvelere atfı bu ikisinin üstünlüğünü göstermek içindir. Çünkü hurmanın meyvesi hem gıda hem de eğlencedir; narın meyvesi de hem eğlence hem de ilaçtır. Ebû Hanîfe bunu şuna delil getirmiştir ki, bir kimse meyve yememeye yemin etse de taze hurma yahut nar yese, yemini bozulmaz. (Beyzâvî, Ebüssuûd ve Elmalılı)

 
Rahmân Sûresi 69. Ayet

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ  ...


O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَبِأَيِّ şimdi hangi?
2 الَاءِ ni’metlerini ا ل و
3 رَبِّكُمَا Rabbinizin ر ب ب
4 تُكَذِّبَانِ yalanlıyorsunuz ك ذ ب

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء  تُكَذِّبَانِ (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini  yalanlarsınız?) şeklindedir.

اَيِّ  istifham harfi  بِ  harf-i ceriyle  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir.  اٰلَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  رَبِّكُمَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تُكَذِّبَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. 

تُكَذِّبَانِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ

 

جَنَّتَانِ ‘nin üçünü ve dördüncü sıfatları arasındaki bu ayet, itiraz cümlesi olarak fasılla gelmiştir. (Âşûr) 

İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler vasıtasıyla yapılan ıtnâbtır. Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi. Itnâb bah.)

Rabıta harfi  فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri  إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.) 

İstifham harfi  بِاَيِّ , mecrur mahalde  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. 

Cümle, istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen ikrar, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Mahzuf şart ve mezkur cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

رَبِّكُمَا  izafetinde, كُمَا  zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin aid olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır. 

Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar. 

Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır 

Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, سقلين  -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette)  لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)

Bu sûrede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Allah (cc) bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.

Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân) 

Rahmân Suresinin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)

Herhangi bir muhatap geçmediği halde ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.

Önceki surede fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da "Rabb" lafzıdır. Buna göre Cenâb-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.

Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)

Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu surenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)

Nar ile hurma zikredilmiştir. Çünkü, bunların ikisi birbirinin karşıtıdır. Binaenaleyh bu demektir ki, bunlardan birisi tatlı diğeri ise değildir. İşte aynen bunun gibi, bunlardan birisi sıcak diğeri soğuktur (birisi hararet verir, diğeri ise harareti giderir). Bunlardan birisi hem fâkihedir (meyve) hem gıda; diğeri ise sadece fâkihedir. Yine bunlardan birisi, sıcak memleketlerin fakihesinden, diğeri ise, soğuk memleketlerin fâkihesindendir. Yine bunlardan birisinin ağaçları iyice uzun, diğerininki ise, bunun tersidir. Yine bunlardan birisi, açıkça yenilir, kabuğu yoktur, diğeri ise, kabukludur. Binâenaleyh, bunlar birbirlerinin tersinedir. O halde, bu ikisi adeta iki zıt şey gibidirler. Bu iki zıt tarafa işaret etmek ise, ikisinin arasında kalanlara işaret etmeyi de içine alıp, bu Cenab-ı Hakk'ın tıpkı,["iki doğu ve iki batının Rabbi..."](Rahman, 17) buyurması gibidir. (Fahreddin er-Râzî)

 
Rahmân Sûresi 70. Ayet

ف۪يهِنَّ خَيْرَاتٌ حِسَانٌۚ  ...


Onlarda huyları güzel, yüzleri güzel dilberler vardır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فِيهِنَّ onlarda vardır
2 خَيْرَاتٌ iyi huylu (kadınlar) خ ي ر
3 حِسَانٌ güzel ح س ن

ف۪يهِنَّ خَيْرَاتٌ حِسَانٌۚ

 

ف۪يهِنَّ خَيْرَاتٌ  cümlesi  جَنَّتَانِ ‘nın dördüncü sıfatı olarak mahallen merfûdur. İsim cümlesidir.  ف۪يهِنَّ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. خَيْرَاتٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. حِسَانٌ  kelimesi  خَيْرَاتٌ ‘ın sıfatı olup damme ile merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ف۪يهِنَّ خَيْرَاتٌ حِسَانٌۚ

 

Ayet  جَنَّتَانِ  için dördüncü sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur  ف۪يهِنَّ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. خَيْرَاتٌ , muahhar mübtedadır.

خَيْرَاتٌ  Kelimesi mevsufu hazfedilmiş sıfattır. Takdiri;  نِساءٌ خَيْراتٌ (Hayırlı kadınlar) şeklindedir. (Âşûr)

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

حِسَانٌ  kelimesi  خَيْرَاتٌ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

خَيْرَاتٌ - حِسَانٌۚ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Onlarda hayırlı güzel kadınlar vardır demektir, şeddesi atılmıştır, çünkü أخيار ; (daha hayırlı) manasına olan  خَيْرٌ , cemi yapılmaz. Aslı üzere  خيِّرةٌ  şeklinde de okunmuştur. (Beyzâvî)    

Rahmân Sûresi 71. Ayet

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ  ...


O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَبِأَيِّ şimdi hangi?
2 الَاءِ ni’metlerini ا ل و
3 رَبِّكُمَا Rabbinizin ر ب ب
4 تُكَذِّبَانِ yalanlıyorsunuz ك ذ ب

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ

 

فَ , mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء  تُكَذِّبَانِ (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini  yalanlarsınız?) şeklindedir.

اَيِّ  istifham harfi  بِ  harf-i  ceriyle  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  رَبِّكُمَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تُكَذِّبَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.

تُكَذِّبَانِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ

 

Rabıta harfi  فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri  إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.) 

İstifham harfi  بِاَيِّ , mecrur mahalde  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. 

Cümle, istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen ikrar, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Mahzuf şart ve mezkur cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

رَبِّكُمَا  izafetindeb كُمَا  zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır. 

Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar. 

Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır 

Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, سقلين  -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette)  لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)

Bu sûrede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyân İlmi)

Allah, bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.

Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân) 

Rahmân Sûresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)

Herhangi bir muhatap geçmediği halde ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.

Önceki surede fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da "Rabb" lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.

Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)

Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu surenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)

 
Rahmân Sûresi 72. Ayet

حُورٌ مَقْصُورَاتٌ فِي الْخِيَامِۚ  ...


Onlar, çadırlara kapanmış hurilerdir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 حُورٌ huriler ح و ر
2 مَقْصُورَاتٌ kapanmış ق ص ر
3 فِي içine
4 الْخِيَامِ çadırlar خ ي م

حُورٌ مَقْصُورَاتٌ فِي الْخِيَامِۚ

 

حُورٌ  önceki ayetteki  خَيْرَاتٌ ‘dan bedel olup damme ile merfûdur. مَقْصُورَاتٌ  kelimesi  حُورٌ ‘nun sıfatı olup damme ile merfûdur.  فِي الْخِيَامِ  car mecruru  مَقْصُورَاتٌ ‘a mütealliktir.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَقْصُورَاتٌ  kelimesi, sülasi mücerredi قصر  olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.

حُورٌ مَقْصُورَاتٌ فِي الْخِيَامِۚ

 

İstînâfiye olarak fasılla gelen ayette  حُورٌ  kelimesi 70. ayetteki  خَيْرَاتٌ ’dan bedeldir. (Âşûr)

Bedel, atıf harfi getirilmeksizin, tefsir ve izah maksadıyla bir kelimenin açıklanması için bir başkasının getirilmesiyle yapılan ıtnâb sanatıdır.

مَقْصُورَاتٌ  kelimesi  حُورٌ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

فِي الْخِيَامِ  car mecruru  مَقْصُورَاتٌ ’a mütealliktir. 

Çadırlarda hapsolmuş huriler, evlerinden  ayrılmayan cennet kadınları demektir.  إمرأةٌ قصيرةٌ  ve  قصورة  ve  مَقْصُورَاتٌ  denilir ki, haremde tutulan kız ya da gözlerini kocalarından ayırmayan kadınlar demektir. (Beyzâvî)

Râzî de der ki: "Çadırlar içinde kocalarından başkasına bakmayan hûriler." Sözü, hûrilerin büyüklüklerine işarettir. Çünkü onlar, yasaklama ve hapsetmek suretiyle bakışlarını kendi kocalarına çevirmiş değillerdir." Ayet kendileri için hususi çadırlar kurulduğuna ve üzerlerine örtüler atıldığına işaret etmektedir. (Elmalılı)

 

Rahmân Sûresi 73. Ayet

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ  ...


O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَبِأَيِّ şimdi hangi?
2 الَاءِ ni’metlerini ا ل و
3 رَبِّكُمَا Rabbinizin ر ب ب
4 تُكَذِّبَانِ yalanlıyorsunuz ك ذ ب

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء  تُكَذِّبَانِ (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini  yalanlarsınız?) şeklindedir.

اَيِّ  istifham harfi  بِ  harf-i  ceriyle  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  رَبِّكُمَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تُكَذِّبَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.

تُكَذِّبَانِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ

 

Rabıta harfi  فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri  إذا كان الأمر كما فصّل. (Durum açıklandığı gibi olduğunda ) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)

Bu cümle bedel ile mübdelün minh arasına giren itiraziye cümlesidir. (Âşûr)

İstifham harfi  بِاَيِّ , mecrur mahalde  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. 

Cümle, istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen ikrar, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

رَبِّكُمَا  izafetinde  كُمَا  zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır. 

Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar. 

Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır 

Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, سقلين  -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette)  لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)

Bu sûrede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Allah (cc) bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.

Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân) 

Rahmân Sûresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)

Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.

Önceki surede, fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da "Rabb" lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.

Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususi sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)

Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu surenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)

 
Rahmân Sûresi 74. Ayet

لَمْ يَطْمِثْهُنَّ اِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَٓانٌّۚ  ...


Onlara, eşlerinden önce ne bir insan ne bir cin dokunmuştur.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَمْ
2 يَطْمِثْهُنَّ onlara temas etmemiştir ط م ث
3 إِنْسٌ insan ا ن س
4 قَبْلَهُمْ bunlardan önce ق ب ل
5 وَلَا ne de
6 جَانٌّ cin ج ن ن

لَمْ يَطْمِثْهُنَّ اِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَٓانٌّۚ

 

 

لَمْ يَطْمِثْهُنَّ اِنْسٌ  cümlesi  حُورٌ ‘nun sıfatı olarak mahallen mansubdur. Fiil cümlesidir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يَطْمِثْهُنَّ  sükun ile meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir  هُنَّ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اِنْسٌ fail olup lafzen merfûdur. 

قَبْلَهُمْ  zaman zarfı  يَطْمِثْهُنَّ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. لَا  zaid harftir. لَا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. 

جَٓانٌّ  atıf harfi وَ ‘la  اِنْسٌ ‘e matuftur.

جَٓانٌّ  kelimesi, sülasi mücerredi  جنن  olan fiilin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَمْ يَطْمِثْهُنَّ اِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَٓانٌّۚ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, 72.ayetteki  حُورٌ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil cümleye hudûs, teceddüt ve istimrar anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

قَبْلَهُمْ  zaman zarfı olup,  لَمْ يَطْمِثْهُنَّ  fiiline mütelliktir.

جَٓانٌّ , fail olan  اِنْسٌ ’a matuftur. 

olarak gelmiştir.

جَٓانٌّ , fail olan  اِنْسٌ ’a matuftur. Cihet-i câmia, tezâyüftür.  

اِنْسٌ  -  جَٓانٌّ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır. Bu kelimelerdeki nekrelik, cins ve kıllet ifade eder. Olumsuz siyakta nekre, umum ve şumûle işaret eder.

Bu ayette 56.ayetteki cümle ( قَبْلَهُمْ hariç) tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Rahmân Sûresi 75. Ayet

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ  ...


O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَبِأَيِّ şimdi hangi?
2 الَاءِ ni’metlerini ا ل و
3 رَبِّكُمَا Rabbinizin ر ب ب
4 تُكَذِّبَانِ yalanlıyorsunuz ك ذ ب

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء  تُكَذِّبَانِ (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini  yalanlarsınız?) şeklindedir.

اَيِّ  istifham harfi  بِ  harf-i  ceriyle  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  رَبِّكُمَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تُكَذِّبَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.

تُكَذِّبَانِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ

 

Rabıta harfi  فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri  إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.) 

İstifham harfi  بِاَيِّ , mecrur mahalde  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. 

Cümle, istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen ikrar, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

رَبِّكُمَا  izafetinde  كُمَا  zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin aid olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır. 

Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar. 

Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır 

Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, سقلين  -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette)  لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)

Bu sûrede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Allah(cc) bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.

Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân) 

Rahmân Suresinin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)

Herhangi bir muhatap geçmediği halde ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.

Önceki surede fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da "Rab" lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.

Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)

Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu surenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)

 
Rahmân Sûresi 76. Ayet

مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى رَفْرَفٍ خُضْرٍ وَعَبْقَرِيٍّ حِسَانٍۚ  ...


Onlar yeşil yastıklara ve güzel yaygılara yaslanırlar, (nimetlenirler).

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مُتَّكِئِينَ yaslanırlar و ك ا
2 عَلَىٰ üzerine
3 رَفْرَفٍ yastıklar ر ف ر ف
4 خُضْرٍ yeşil خ ض ر
5 وَعَبْقَرِيٍّ ve döşeklere ع ب ق ر
6 حِسَانٍ harikulade güzel ح س ن

مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى رَفْرَفٍ خُضْرٍ وَعَبْقَرِيٍّ حِسَانٍۚ

 

Mahzuf fiilin hali olup nasb alameti  ي ‘dir.  Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  عَلٰى رَفْرَفٍ  car mecruru  مُتَّكِـ۪ٔينَ ‘ye mütealliktir. خُضْرٍ  kelimesi  رَفْرَفٍ ‘ün sıfatı olup kesra ile mecrurdur. 

عَبْقَرِيٍّ atıf harfi وَ ‘la  رَفْرَفٍ ‘e matuftur. حِسَانٍ  kelimesi  عَبْقَرِيٍّ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُتَّكِـ۪ٔينَ  sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى رَفْرَفٍ خُضْرٍ وَعَبْقَرِيٍّ حِسَانٍۚ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette  مُتَّكِـ۪ٔينَ  lafzı, mahzuf fiilin failinden haldir. Takdiri  يتنعّمون  (Nimetlenirler) olan fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre mahzufla birlikte cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hal anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. 

عَلٰى رَفْرَفٍ  car mecruru  مُتَّكِـ۪ٔينَ ’ye mütealliktir.  مُتَّكِـ۪ٔينَ , ism-i fail vezninde gelerek fiil gibi amel etmiş ve müteallak olmuştur.

عَبْقَرِيٍّ  kelimesi  رَفْرَفٍ ’e matuftur. خُضْرٍ  kelimesi  رَفْرَفٍ için  حِسَانٍۚ  kelimesi  عَبْقَرِيٍّ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

خُضْرٍ (yeşil) rengin özelliği: Beyaz, bakışı ayırır, keser. İşte bundan dolayı insan, mesela yeryüzü karla örtülü olduğu zaman, devamlı ona bakamaz. Çünkü bu gözü kamaştırır. Halbuki siyah şeylere bakmak, bakışı kendine toplar. Bundan dolayı insan bu renge ve mesela kan gibi kırmızı renge bakmaktan hoşlanmaz. Ama yeşilde, üç şey bir arada bulununca, bir şeylerden bir kısmı, diğerinin vereceği eziyeti bertaraf eder. İnsanın bedenindeki eşyanın karışımı olan bir renk olur ki bunlar da kırmızı, beyaz, sarı ve siyahtır. Dünyada iken insanın yeşile olan meyli söz konusu olunca, Allah Teâlâ, ahirettekini de kişinin dünyadaki zevkine göre zikretmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

عَبْقَرِيٍّ  ve  رَفْرَفٍ  kelimelerindeki nekrelik nev ve tazim ifade eder.

مُتَّكِـ۪ٔينَ  ihtisas olarak mansubdur. ‘Hele o yaslananlar’ demektir. (Keşşâf)

Yeşil ve güzel döşemelere yaslanarak. عَبْقَرِيٍّ , Abkar'a mansub (Abkar malı) demektir. Araplar bunun cinlerin bir şehri olduğunu iddia ederler ve her acayip şeyi de oraya nispet ederler. Bundan maksat cinstir, bunun içindir ki, manaya bakılarak  حِسَانٍۚ  çoğul olarak verilmiştir. (Beyzâvî) 

رَفْرَفٍ , kimilerine göre bir çeşit sergidir. Kimilerine göre yastıktır. Kimilerine göre de yüz yastığı denilen küçük yastıktır. Kimilerine göre de enli her örtüye, yaygıların kenarlarına ve çadırların kenarlarındaki fazlalıklara  رَفْرَفٍ  denilmektedir. Bulutların refrefi de yere yakın olanlarıdır. (Ebüssuûd)

 
Rahmân Sûresi 77. Ayet

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ...


O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَبِأَيِّ şimdi hangi?
2 الَاءِ ni’metlerini ا ل و
3 رَبِّكُمَا Rabbinizin ر ب ب
4 تُكَذِّبَانِ yalanlıyorsunuz ك ذ ب

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء  تُكَذِّبَانِ (Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini  yalanlarsınız?) şeklindedir.

اَيِّ  istifham harfi  بِ  harf-i  ceriyle  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تُكَذِّبَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. 

تُكَذِّبَانِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

 

Rabıta harfi  فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri  إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.) 

İstifham harfi  بِاَيِّ , mecrur mahalde  تُكَذِّبَانِ  fiiline mütealliktir. 

Cümle, istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen ikrar, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Mahzuf şart ve mezkur cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

رَبِّكُمَا  izafetindeb كُمَا  zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır. 

Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar. 

Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır 

Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap, سقلين  -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette)  لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)

Bu sûrede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Allah (cc) bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için [Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetini tekrar etmiştir.

Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân) 

Rahmân Suresinin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)

Herhangi bir muhatap geçmediği halde, ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.

Önceki surede fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da "Rab" lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.

Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususî sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)

Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu surenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)

Bu cümle, tekrarlanan cümlelerin sonuncusu olup, Allah'ın nimet ve tutumunun eşsizliğine delil getiren konuyu sonlandırmaktadır. (Âşûr)

Rahmân Sûresi 78. Ayet

تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ  ...


Azamet ve ikram sahibi Rabbinin adı yücedir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 تَبَارَكَ ne yücedir ب ر ك
2 اسْمُ adı س م و
3 رَبِّكَ Rabbinin ر ب ب
4 ذِي sahibi
5 الْجَلَالِ büyüklük ج ل ل
6 وَالْإِكْرَامِ ve ikram ك ر م
Riyazus Salihin, 1418 Nolu Hadis
Sevbân radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem selâm verip namazdan çıkınca üç defa istiğfâr eder ve “Allâhumme ente’s-selâm ve minke’s-selâm tebârekte yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm: Allahım selâm sensin. Selâmet ve esenlik sendendir. Ey azamet ve kerem sahibi Allahım, sen hayır ve bereketi çok olansın” derdi.
Hadisin râvilerinden biri olan Evzâî’ye:
- İstiğfâr nasıl yapılır? diye sorulunca:
- Estağfirullah, estağfirullah demektir, dedi.
(Müslim, Mesâcid 135, 136. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 25; Tirmizî, Salât 108; Nesâî, Sehv 81, 82; İbni Mâce, İkame 32)

تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ

 

Fiil cümlesidir. تَبَارَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اسْمُ  fail olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. رَبِّكَ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

ذِي  harfle îrab olan beş isimden biri olup  رَبِّكَ ‘nin sıfatı olup cer alameti  ي ‘dir. الْجَلَالِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  الْاِكْرَامِ  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.

تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ

 

Surenin son ayeti istînâfiye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

تَبَارَكَ , mazi fiildir, çekimi yoktur; ancak Allah için kullanılır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)

تَبَارَكَ  kelimesinin kök manası berekettir, bu da ziyadelik, büyüme demektir.  تفاعلة  babından dolayı mübalağa ifade eder. Ziyadelik, gelişme ve büyüme manaları Allah Teâlâ hakkında kullanılırsa, takdis, tenzih ve tazim ifade eder. (Muhammed Ebu Mûsâ , Zuhruf Suresi Belâgî Tefsiri, c. 4, s. 367.)

Müsnedün ileyhin izafetle marife olması az sözle çok anlam ifade etmek kastına matuftur. 

Veciz ifade kastına matuf  اسْمُ رَبِّكَ  izafetinde, كَ  zamirinin ait olduğu Hz. Peygamber ve Rabb ismine muzâf olan  اسْمُ , şeref ve şan kazanmıştır.

ذِي الْجَلَالِ  izafeti  رَبِّ için sıfatıdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi, tecrîd sanatıdır.

Surenin bu son ayeti, hüsn-i intihâ sanatının güzel bir örneğidir.

Hüsn-i intehâ, mütekellimin makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlamasıdır. (Fatma Serap  Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

 ذُوالْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِۚ  [Celâl ve ikram sahibi]; mutlak zenginliğe ve genel ihsana sahip demektir. (Beyzâvî)

Bereket;  تَبَارَكَ الله  [Allah zengin ve cömerttir.] (A‘râf 7/54) ayetinde olduğu gibi hayrın çokluğu ve artışı demek olup iki anlamı vardır: Hayrı sürekli olarak artıp çoğalan veya sıfat ve fiillerinde her şeyden daha ileri ve yüce olan demektir. (Keşşâf)

تَبَارَكَ  kelimesinin kök manası berekettir, bu da ziyadelik, büyüme demektir.  تفاعلة  babından dolayı mübalağa ifade eder. Ziyadelik, gelişme ve büyüme manaları Allah Teâlâ hakkında kullanılırsa takdis, tenzih ve tazim ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Zuhruf Suresi Belâgî Tefsiri, c. 4, s. 367.)

Ayette,  اسْمُ  kelimesinin yer alışının, aslında manada tesiri yoktur. Yahut da, "Bu kelime, تَبَارَكَ  fiilinin kendisinden ötürü zikredildiği temel unsurdur (yani onun failidir)" Bu hususta şu izah yapılabilir: Meşhur olan görüşe göre, tıpkı, [Rabbinin zatı (vechi) bakî kalacaktır] ayetindeki  وجه  gibi, bu isim kelimesinin de manada bir tesiri yoktur. Böyle oluşunun delili ise, Hak Teâlâ'nın başka bir ayette mesela, [Yaratıcıların en güzeli ne yücedir!] (Mü'minûn, 14) ve [Mülk elinde bulunan O Zât ne yücedir!] (Mûlk, 1) buyurması ile تَبَارَكَ  (yüce oldu) lafzının bu şekilde kullanıldığı diğer bütün ayetlerdir. Rabbin vechi ifadesinde ise, Rabb de, vech de, ikisi birden o Zâtı ifade eder. Dolayısıyla Cenab-ı Hak o ayette vechini,  ذُوالْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِۚ  diyerek tavsif etti. Dolayısıyla  vech gibi merfû oldu. Burada ise (mecrur olan) Rabb kelimesine sıfat olarak  ذِي الْجَلَالِ ’yi getirdi (mecrur kıldı). Eğer Cenâb-ı Hak, "Rab baki kalacaktır" demiş olsaydı, Rab olarak baki kalınca, o zamanda onun merbûbları da (kulları da) bulunması gerekirdi. Ama Rabbin vechi (yüzü - zatı) bakî kalacaktır buyurunca bu söz, merbûbu unutturdu. Dolayısıyla Hakk'ın baki kalacağı kesin kes ifade edilmiş oldu.(Fahreddin er-Râzî) 

Bununla yüce Allah muhataplara şunu öğretiyor gibidir: “Bütün bunlar size rahmetim ile verilmiştir. Rahmetim ile Ben sizi yarattım, sizin için göğü, yeri, diğer yaratıkları, mahlukları, cenneti ve cehennemi yarattım. Bütün bunlar sizin için Rahmân ismimin bir tecellisidir.” Böylelikle yüce Allah kendi ismini övmekte, sonra da "celâl ve ikram sahibi" diye buyurmaktadır. Yani O, zatı itibariyle celâl, fiilleri itibariyle kerimdir. (Kurtubî)


Bu kelam, Allah'ı tenzih ve takdis etmekte ve bu sure-i kerimede zikredilen Allah'ın, mahlûklara bahşettiği nimetleri takrir etmektedir. Peygamberimizden rivayet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur: "Bir kimse, Rahman Suresini okursa, Allah'ın, kendisine verdiği nimetlerin şükrünü eda etmiş olur." (Ebüssuûd)

Burada "Büyüklük ve ikram sahibi." vasfına en uygun olan tebârekenin yükselme ve yücelik manasına olmasıdır. Bazıları bu sûrede sayılan nimetlerin ardından ona en münasip olan mananın hayır ve bereketin çokluğu manası olacağını söylemişlerdir. Alûsî der ki: تَبَارَكَ  fiilinin bu anlamda Allah'ın ismine isnadı uzak değildir. Çünkü onun hürmetine rahmet ve yardım istenir." Allah'ın ismi, esma-i hüsnasından her birine uygundur. Bununla beraber özellikle sûrenin başında geçen ismini ilk önce düşünmek gerekir. Şüphe yok ki, isminin yüksekliğini yüceltme de, daha evvel zatının yüksekliğini gösterir. Onun için zü'l-celal ve'l-ikram vasfı, doğrudan doğruya zatına cereyan ettirilmiştir. İsmiyle başlayan bu Arûs-ı Kur'an (Kur'an'ın gelini) böyle celal ve ikram ile tamamlanmış bulunuyor ki, bu celal ve ikramın görüntülerinden biri olmak üzere "Vâkıa" Suresi başlayacaktır. (Elmalılı)

Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi belîğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatab artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi surede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Bedî İlmi)

Allah Teâlâ’nın Rahmân ismiyle başlayan sure, azamet ve kerem sahibi rabbimizin adının ne kadar yüce olduğuna yapılan vurgulu bir ifadeyle sona ermektedir. Alimler Resulullahtan yapılan bir rivayetten esinlenerek, dualarda, Allah’ı burada geçen  ذِي الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ  sıfatıyla nitelemeyi tavsiye etmişler ve duaların kabulüne vesile olmasının umulabileceğini belirtmişlerdir. (Diyanet Tefsiri)

Surenin genelindeki fasılalarda, hemze ve nun harfleriyle oluşan mükemmel  uyumunun ahengi, sözün güzelliğini, parlaklığını ve ruha etkisini artırmaktadır. Bu fasılalarda secî ve lüzum ma la yelzem sanatları vardır.

Bu ayet, konuşmanın sonunu işaret eder ve bu surenin Yüce Allah'ın büyüklüğünü ve O'nun dünya ve ahiretteki nimetlerini hatırlatan konuyu özetlemiştir. (Âşûr)

Vâkıa Sûresi
Mekke döneminde inmiştir. 96 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “elvâkı’a” kelimesinden almıştır. Vâkı’a, gerçekleşen, meydana gelen olay demektir. Burada kıyameti ifade etmektedir. Sûrede başlıca, kıyametin kopmasından önceki ve sonraki dehşetli hâller ve insanların amellerine göre içinde yer alacağı gruplar konu edilmektedir.
Mushaftaki sıralamada elli altıncı, iniş sırasına göre kırk altıncı sûredir. Tâhâ sûresinden sonra, Şuarâ sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. Sadece 81-82. âyetlerinin Medine’de indiği rivayet edilmiştir; fakat bunların önceki ve sonraki âyetlerle konu ve üslûp açısından bir bütün oluşturması bu rivayetin gerçekliğinde tereddüt uyandırmaktadır (Derveze, III, 100). İbn Atıyye de bu sûredeki bazı âyetlerin Medine’de veya bir sefer sırasında indiğine dair rivayetlerin sağlam olmadığını belirtir (V, 238).

Kıyamet gününün gerçekliğinde asla kuşku duyulmaması gerektiği uyarısıyla başlayan sûrede geniş biçimde cennet ve cehennem tasvirleri yapılmakta; Allah Teâlâ’nın kudretinin kanıtlarından örnekler verilmekte, Kur’an’ın Allah katından indirilmiş bulunduğuna ve bunun insanlar için büyük bir nimet olduğuna dikkat çekilmektedir.

Mushaf sırasına göre bundan önce yer alan rahmân sûresiyle bu sûre arasında konu birliği açısından şöyle bağlar kurulmuştur: a) Önceki sûre Allah Teâlâ’nın celâl ve ikram (azamet ve kerem) sahibi olduğu belirtilerek sona ermiş, bu sûrede onun bu sıfatlarının tecellileri açıklanmıştır. b) Önceki sûrede Allah’ın nimetleri hatırlatılıp bunları yalan sayma tavrı ısrarla kınanmış, bu sûrede de kıyametin kopmasıyla artık bu gerçeğin inkâr edilemeyeceği bildirilip orada verilecek karşılıklardan söz edilmiş ve iş işten geçmeden bu gerçeğe uygun davranılması uyarısı yapılmıştır. 

c) Önceki sûrede yükümlüler inkârcılar ve müminler şeklinde iki ana gruba ayrıldıktan sonra müminlere de derecelerine göre farklı nimetler (cennetler) verileceği bildirilmiş, bu sûrede de buna paralel üçlü bir tasnif yapılmıştır. d) Önceki sûrede göğün yarılmasından söz edilerek kıyamet tasvirine başlanmış, bu sûrede yerin sarsılması ve dağların toz duman olması haline değinilerek bu anlatım sürdürülmüştür (Râzî, XXIX, 139; Elmalılı, VII, 4699).

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Vâkıa Sûresi 1. Ayet

اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ  ...


1-2. Ayetler Meal  :   
Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِذَا zaman
2 وَقَعَتِ olduğu و ق ع
3 الْوَاقِعَةُ olacak vak’a و ق ع

Kıyamet sahneleriyle ilgili çarpıcı bir tasvire yer verildikten sonra, âhirette insanların üç gruba ayrılacakları belirtilmektedir. Bu gruplardan ilki, 8. âyette “ashâbü’l-meymene”, 27, 38, 90 ve 91. âyetlerde “ashâbü’l-yemîn” olarak adlandırılmış olup, Kur’an’daki başka açıklamalardan anlaşıldığına göre bu, “amel defteri sağ tarafından verilenler” demektir (bk. İsrâ 17/71; Hâkka 69/19; İnşikāk 84/7). İkinci grup 9. âyette “ashâbü’l-meş’eme” ve 41. âyette “ashâbü’ş-şimâl” olarak adlandırılmış, ayrıca 51 ve 92. âyetlerde “yoldan sapmış inkârcılar” diye anılmıştır. Bunlar amel defteri sol tarafından veya arka tarafından verilenlerdir (bk. Hâkka 69/25; İnşikāk 84/10). Üçüncü grup ise 10. âyette “es-sâbikūne’s-sâbikūn” (önde olanlar, o önde olanlar), 11 ve 88. âyetlerde “mukarrebûn” (Allah’a en yakın olanlar) şeklinde nitelenmiştir; bunların, amel defteri sağından verilenlerin önde gelen, mertebesi yüksek olan kesimi oldukları anlaşılmaktadır. Birinci grup için kullanılan “ashâbü’l-meymene” tamlamasındaki meymene kelimesi “uğur, bereket”, “ashâbü’l-meş’eme” tamlamasındaki meş’eme kelimesi “uğursuzluk” anlamına gelmekle beraber esasen bunlar da Araplar’da hayrın sağdan ve şerrin sol taraftan geldiği telakkisiyle bağlantılıdır. Yine, Arapça’da bu mâna ile ilişkili olarak söz konusu tabirlerden birincisi değerli ve yüksek mevkideki insanları, ikincisi de düşük mertebede bulunanları ifade etmek üzere kullanılır. Bazı müfessirler Hadîd sûresinin 12 ve Tahrîm sûresinin 8. âyetlerine dayanarak burada birinci gruptakilerin sağ yanlarının Allah’ın nuruyla aydınlanacağına işaret bulunduğu yorumunu yapmışlardır (Zemahşerî, IV, 56; Râzî, XXIX, 142–145). Bu bilgiler dikkate alınarak, –bağlama göre farklı tercümeler yapılabilirse de– ashâbü’l-meymene ve ashâbü’l-yemîntamlamaları için “Allah’ın hoşnut olduğu tavırları benimseyen, O’nun katında değerli kimseler” anlamını yansıtacak bir tercüme yapılması uygun olur. Bu sebeple, belirtilen âyetlerin meâllerinde bu deyimler “hakkın ve erdemin yanında olanlar” şeklinde çevrilmiştir. Aynı anlayışla, ashâbü’l-meş’eme ve ashâbü’ş-şimâl deyimleri de ilgili âyetlerde “bâtılın ve erdemsizliğin yanında olanlar” şeklinde karşılanmıştır. 

1. âyette geçen vâkıa kelimesi “meydana gelen, vukûu kesin olan önemli hâdise” demektir. Kıyametin geleceğinde kuşku bulunmadığı için bu kelimeyle anılmıştır. Müfessirlerin bir kısmı, “büyük olay gerçekleştiği zaman” ifadesinin devamında “göreceksiniz neler olacak!” gibi bir mânanın bulunduğunu düşünmüşlerdir. Buna göre 2. âyete “Ki onun meydana geleceğini kimse yalan sayamaz” şeklinde mâna vermek uygun olur. Yine bu âyetteki kâzibe kelimesinin cümledeki görevini farklı değerlendirerek “onun oluşu asla yalan değildir” anlamı da verilebilmektedir (Zemahşerî, IV, 55-56; İbn Atıyye, V, 238).

Bazı müfessirlere göre 3. âyette söz konusu edilen “alçaltma ve yükseltme” kıyametle birlikte evrende meydana gelecek fizikî değişikliklerle ilgili olup mevcut düzen ve dengenin altüst olacağı anlamındadır; bu yorum 5-6. âyetlerdeki tasvire uygun düşmektedir. Diğer bir yaklaşıma göre alçaltma ve yükseltme insan unsuruyla ilgilidir. Bu da iki farklı yorum ortaya çıkarmaktadır: a) Kıyametin kopması âhirette inkârcıları cehennemin aşağılarına düşürecek ve müminleri cennetin yukarılarına yükseltecektir; b) Kıyametin kopması bu dünyada büyüklenen nice kimseleri ve toplumları alçaltacak, rezil rüsvâ edecek, horlanan veya tevazu gösteren nicelerini de yüceltecektir (Taberî, XXVII, 166-167; Zemahşerî, IV, 56; İbn Atıyye, V, 239).

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 218-220

  Veqa'a وقع :

  Bir şeyin sabit olması da düşmesi de وُقُوعٌ kelimesiyle ifade edilir. واقِعَةٌ sözcüğü yalnızca sıkıntı, güçlük ya da felaketle ve nahoş/iğrenç olan şeyle ilgili kullanılır.

  وَقَعَ lafzı ise Kur'an'da geçtiği yerlerin çoğunda kelimesi azap, sıkıntı ve felaketlerle bağlamında kullanılmıştır.

  Bu köke ait مَواقِعُ الْغَيْثِ ifadesi yağmurun düştüğü yerler manasındadır. Son olarak kuşun barındığı yere de مَوْقِعٌ denmiştir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de çeşitli formlarda 24 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri vakâ, vâkıa, vâki, (emri) vâki, mevki, vuku, vukuat, ika ve (hissi kablel)vukûdur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ

 

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَقَعَتِ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

وَقَعَتِ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  الْوَاقِعَةُ  fail olup lafzen merfûdur.

Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri, خفضت أقواما ورفعت أقواما  (Kavimleri alçalttım ve yücelttim) şeklindedir.

اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ

 

Surenin ilk ayeti ibtidaiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart edatı  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ  şart cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart manalı zaman zarfı  اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir. 

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

Kıyamet günüyle ilgili gelen mazi fiil, henüz gerçekleşmemiş bir olayı olmuş gibi göstermek üzere muzari fiil yerine gelmiş, olayın kesinliğine işaret etmiştir. Bu kullanımlarda mecâz-ı mürsel sanatı vardır.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Takdiri  خفضت أقواما ورفعت أقواما (Kavimleri alçalttım ve yücelttim) olan cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre mezkûr şart ve mahzuf cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur, öncesinin delaletinden mana anlaşılır.

Âşûr ise cevabın  فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ  şeklindeki 8. ayet olduğu görüşündedir. (Âşûr)

وَقَعَتِ - الْوَاقِعَةُ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayette cevap farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi) 

Ayette,  الْوَاقِعَةُ (olacak vak’a) lafzı fail olarak müsnedün ileyhtir.  وَقَعَتِ , mazi fiili ise onun müsnedidir. Müsnedün ileyh fiil olduğu için ve fiil cümlelerinde karine olsa dahi fiilin hazfi caiz olmadığı için burada zikredilmiştir. Yani burada müsnedün ileyh aslı üzere zikredilmiştir. Müsnedün ileyh marifedir. Marifeliği elif-lam takısı ile olmuştur. Bu şekilde marife kılınmasının sebebi ise zihinlerde mevcut olan (ahd-i zihnî), bilinen kıyamete dikkat çekmektir. Müsnedün ileyhin müsnedden sonra zikredilmesinin sebebi ise müsnedin amil olmasıdır. Nitekim müsned amil olduğunda başta gelmesi asıldır. Yani burada müsnedün ileyh aslı üzere müsnedden sonra gelmiştir.

Son olarak müsnedin إذا  şart edatıyla kayıtlandığı görülmektedir. Daha önce de geçtiği üzere إذا  şart edatı bir işin sonucunu gelecek zamanda bir şarta bağlamayı ifade ettiği için aslen şart ve ceza cümlelerinin gelecek zaman ifade etmesi gerekmektedir. Bir nükte söz konusu olmaksızın bunun dışına çıkılmaz. Ayete bakıldığında ise  إذا ‘nın şart cümlesinin mazi olarak geldiği görülmektedir. Bunun nedeni ise henüz gerçekleşmemiş olan kıyameti gerçekleşmiş gibi göstermektir. Yani kıyametin ileride kesin vuku bulacak olmasına binaen müsned burada mazi fiil olarak zikredilmiştir. Allah Teâlâ, müsnedi bu şekilde mazi fiil formunda getirmek suretiyle kıyametin kopmasını olmuş bitmiş bir vak’a olarak gözler önüne sermektedir. (Adnan Yamaç, Vâkıa Suresi Örnekliğinde Müsnedün İleyh Ve Müsnedin Halleri, S.99)

Kur’ânı Kerim’de yedi sure, şart edatı ile başlamıştır. Bunlar; Vâkıa, Munâfikûn, Tekvir, İnfitar, İnşikâk, Zilzal ve Nasr sureleridir. (İtqan)
 
Vâkıa Sûresi 2. Ayet

لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌۢ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَيْسَ yoktur ل ي س
2 لِوَقْعَتِهَا onun oluşunu و ق ع
3 كَاذِبَةٌ yalanlayacak ك ذ ب

لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌۢ

 

لَيْسَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

لَيْس  isim cümlesini olumsuz yapar. Sadece mazisi çekildiği için camid bir fiildir. Mazi kipinde tüm şahıs zamirlerine çekimi yapılabilmektedir. Türkçeye “değildir, yoktur, hayır” vb. şeklinde tercüme edilir. Bazen  لَيْسَ ’nin haberinin başına manayı tekid için zaid (بِ) harfi ceri gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)   

لِوَقْعَتِ  car mecruru  لَيْسَ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. Muttasıl zamir  هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  كَاذِبَةٌۢ  kelimesi  لَيْسَ ‘nin muahhar ismi olup lafzen merfûdur.

كَاذِبَةٌ  kelimesi, sülasi mücerredi  كذب  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌۢ

 

Ayet, itiraziyye veya istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nakıs fiil  لَیۡسَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sübut ifade eden cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  لِوَقْعَتِهَا  car mecruru, لَيْسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.  كَاذِبَةٌ  muahhar ismidir. 

Müsnedün ileyh olan  كَاذِبَةٌۢ ‘ün nekreliği, tahkir ifade eder. 

كَاذِبَةٌۢ  lafzının müennes oluşu, müennes bir kelimenin sıfatı olduğuna işaret eder. Takdiri نَفْسٌ ‘dür. (Âşûr)

كَاذِبَةٌۢ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Vâkıa Sûresi 3. Ayet

خَافِضَةٌ رَافِعَةٌۙ  ...


3-7. Ayetler Meal  :   
Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 خَافِضَةٌ o alçaltıcıdır خ ف ض
2 رَافِعَةٌ yükselticidir ر ف ع

خَافِضَةٌ رَافِعَةٌۙ

 

İsim cümlesidir.  خَافِضَةٌ  mahzuf mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Takdiri, هى (O)‘ dir.  رَافِعَةٌ  ikinci haber olup lafzen merfûdur. 

خَافِضَةٌ  kelimesi, sülasi mücerredi  خفض  olan fiilin ism-i failidir. 

رَافِعَةٌ  kelimesi, sülasi mücerredi  رفع  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

خَافِضَةٌ رَافِعَةٌۙ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri  هى  olan mübteda mahzuftur.  خَافِضَةٌ , mahzuf mübtedanın haberidir.  رَافِعَةٌ , ikinci haberdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Müsnedün ileyh, yani  الْوَاقِعَةُ (kıyamet) lafzı ilk iki ayette zikredildiği için burada gereksiz kelime kullanımından kaçınmak amacıyla hazf edilmiştir. 

Ayette geçen müsnedler  خَافِضَةٌ  ve  رَافِعَةٌ , yüceltme gayesi ile zikredilmişlerdir. Nitekim bu lafızlar Allah’ın isimleri de olmaları sebebiyle övgü anlamı içermektedirler. 

Zikredilen müsnedler, yenilenme ifade etmemeleri ve üç zamandan biriyle kayıtlanmamaları sebebiyle isim olarak getirilmişlerdir. Burada müsnedlerin yenilenme ifade etmemesi sübut (devamlılık) ifade etmesi anlamına gelmektedir. Buna göre ayette Kur’ân’ın bir kısım insanları devamlı olarak yücelttiği, yine diğer bir kesimi ise devamlı olarak alçalttığı vurgulanmıştır. Ayetteki müsnedler nekre olarak gelmiş olup bir izafet veya vasıf yoluyla tahsis edilmemişlerdir. Bu şekilde müsnede dair detaylar muhataplardan gizlenmiştir. Yine ayetteki müsnedler herhangi bir öğe ile kayıtlanmamışlardır. Bu şekilde de yine kıyamet günü vuku bulacak olan bu durumlara (yükseltme ve alçaltma) dair detaylar muhataplardan gizlenmiştir. (Adnan Yamaç, Vâkıa Suresi Örnekliğinde Müsnedün İleyh Ve Müsnedin Halleri, S.100-101)

Alçaltmanın ve yükseltmenin, kıyamete isnad edilmesi mecâz-ı aklîdir. Çünkü, esasta alçaltan da yükselten de Allah (c.c.)'dir. O, dostlarını yüceltir, düşmanlarını alçaltır. Bu fiiller, mecaz olarak kıyamete isnad edilmiştir. Bu, Arapların, نهارُهُ صائمٌ (Onun gündüzü oruçludur.) cümlesine benzer. (Safvetü’t Tefâsir ve Âşûr)

 
Vâkıa Sûresi 4. Ayet

اِذَا رُجَّتِ الْاَرْضُ رَجاًّۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِذَا zaman
2 رُجَّتِ sarsıldığı ر ج ج
3 الْأَرْضُ yer ا ر ض
4 رَجًّا şiddetle sarsılarak ر ج ج

اِذَا رُجَّتِ الْاَرْضُ رَجاًّۙ

 

 

Ayet, birinci ayetteki  اِذَا ‘dan bedel olup mahallen mansubdur. 

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

رُجَّتِ  fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  الْاَرْضُ  naib-i fail olup lafzen merfûdur.  رَجاًّ  mef’ûlü mutlak olup fetha ile mansubdur.

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِذَا رُجَّتِ الْاَرْضُ رَجاًّۙ

 

Fasılla gelen ayetin fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir.

Zaman zarfı  اِذَا , birinci ayetteki  اِذَا ’dan bedeldir. Bedel ıtnâb sanatı babındandır. 

Ayet şart üslubunda haberî isnaddır. Muzâfun ileyh olan  رُجَّتِ الْاَرْضُ رَجاًّ  şart cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Şart manalı zaman zarfı  اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir. 

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

Kıyamet günüyle ilgili gelen mazi fiil, henüz gerçekleşmemiş bir olayı olmuş gibi göstermek üzere muzari fiil yerine gelmiş, olayın kesinliğine işaret etmiştir. Bu kullanımlarda mecâz-ı mürsel sanatı vardır.

رَجاًّۙ , mef’ûlu mutlak olarak cümleyi tekid etmiştir.

رَجاًّۙ  ve  رُجَّتِ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

رُجَّتِ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Müsnedün ileyh hazf edilmiş, yerine naib-i fail getirilmiştir. Bunun sebebi dikkatleri yerin sarsılmasına çekmektir. Yani muhatapların dikkatleri gerçekleşecek olan olaya çekilmiştir. Müsnedün ileyh elif-lam takısı ile marife kılınmış, böylece zihinlerde mevcut olan (ahd-i zihnî) kıyamete dikkat çekilmiştir. Müsnedün ileyhin müsned olan  رُجَّتِ  fiilinden sonra zikredilmesinin sebebi ise bu fiilin amil olması hasebiyle başta gelmesinin asıl olmasıdır.

Müsnedin fiil olmasının sebebine gelince; burada gaye müsnedi en kısa ifade ile geçmiş zamanla kayıtlamaktır. Şöyle ki, müsned isim olarak getirilseydi geçmiş zamana delalet etmesi için geçmiş zamanı ifade eden bir zarf ile kayıtlanması gerekirdi. Müsnedin mazi fiil olarak getirilmesi suretiyle zarfa ihtiyaç duyulmaksızın bu mana elde edilmiştir. 

Müsnedin, müsnedün ileyhten önce zikredilmesinin sebebi fiil olmasıdır. Nitekim fiiller amildirler ve asıl olan, fiillerin fail veya naib-i faillerinden, yani mamullerinden önce zikredilmesidir. 

Son olarak müsnedin iki şekilde kayıtlandığı görülmektedir. Birincisi, اِذَا  şart edatıyla kayıtlanmasıdır.  اِذَا  şart edatının şart ve ceza cümleleri ilk ayetin tahlilinde de belirtildiği üzere muzari olur.

Ancak burada şart cümlesi mazi formunda gelmiştir. Bunun sebebi henüz gerçekleşmemiş olan yerin sarsılışını gerçekleşmiş gibi göstermektir. Müsnedin kayıtlandığı ikinci öğe ise mef’ûlu mutlak olan  رَجاًّۙ  lafzıdır. Burada mef’ûlü mutlak kayıtlandığı  رُجَّتِ  fiilini tekid etmektedir. Nitekim ayetin meali “Yer şiddetle sarsıldığı zaman” şeklindedir. (Adnan Yamaç, Vâkıa Suresi Örnekliğinde Müsnedün İleyh Ve Müsnedin Halleri,S.101-102)

Vâkıa Sûresi 5. Ayet

وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَساًّۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَبُسَّتِ ve serpildiği (zaman) ب س س
2 الْجِبَالُ dağlar ج ب ل
3 بَسًّا serpildikçe ب س س

وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَساًّۙ

 

Ayet, atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir. بُسَّتِ  fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  الْجِبَالُ  naib-i fail olup lafzen merfûdur.

بَساًّ  mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur.

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَساًّۙ

 

Ayet, atıf harfi  وَ  ile önceki ayetteki şart cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Kıyamet günüyle ilgili gelen mazi fiil, henüz gerçekleşmemiş bir olayı olmuş gibi göstermek üzere muzari fiil yerine gelmiş, olayın kesinliğine işaret etmiştir. Bu kullanımlarda mecâz-ı mürsel sanatı vardır.

الْجِبَالُ  naib-i fail,  بَساًّ  mef’ûlu mutlaktır.

بُسَّتِ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

بُسَّتِ  -  بَساًّۙ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Vâkıa Sûresi 6. Ayet

فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثاًّۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَكَانَتْ haline geldiği (zaman) ك و ن
2 هَبَاءً toz duman ه ب و
3 مُنْبَثًّا dağılan ب ث ث

فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثاًّۙ

 

Ayet,  atıf harfi  فَ  ile önceki ayete matuftur. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İsim cümlesidir.  كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تْ  te’nis alametidir.

كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri  هى ’dir.  هَبَٓاءً  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur. 

مُنْبَثاًّ  kelimesi  هَبَٓاءً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُنْبَثاًّۙ  sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan infiâl babının ism-i mef’ûlüdür.

فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثاًّۙ

 

فَ , atıf harfidir. Cümle hükümde ortaklık nedeniyle önceki ayete atfedilmiştir. كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَان ’nin haberinin isim olarak gelmesi haberin, ismin bir cüzü haline geldiğini, ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtir.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, c. 5, s.124)

كَانَ  nakıs fiilinin ismi olan ve önceki ayetteki  الْجِبَالُ  lafzına ait gizli  هي  zamiri, müsnedün ileyhtir.

مُنْبَثاًّ  kelimesi  كَان ’nin haberi olan  هَبَٓاءً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. 

فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثاًّ  cümlesi teşbih-i beliğdir. Dağılmış toz gibidir, demektir. (Âşûr)

Müsnedün ileyh bir önceki ayette açık olarak zikredildiği için burada tekrar zikredilmemiş, müsnedün ileyhe yani  الْجِبَالُ  lafzına ait olan هي (ِo) zamiri müstetir zamir olarak getirilmiştir. Hazf edilen bu müsnedün ileyh gaib zamiri olduğu için marifedir. Müsnedün ileyhin bu şekilde marife olmasının sebebi ise makamın gaiplik (üçüncü tekil şahıs) makamı olmasıdır. (Adnan Yamaç, Vâkıa Suresi Örnekliğinde Müsnedün İleyh Ve Müsnedin Halleri, S.102)

Vâkıa Sûresi 7. Ayet

وَكُنْتُمْ اَزْوَاجاً ثَلٰثَةًۜ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَكُنْتُمْ ve sizler olduğunuz (zaman) ك و ن
2 أَزْوَاجًا sınıf (gurup) ز و ج
3 ثَلَاثَةً üç ث ل ث

وَكُنْتُمْ اَزْوَاجاً ثَلٰثَةًۜ

 

Ayet, atıf harfi  وَ ‘la  اِذَا رُجَّتِ ‘e matuftur. İsim cümlesidir. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

اَزْوَاجاً  kelimesi  كان ’nin haberi olarak lafzen mansubdur.  ثَلٰثَةً  kelimesi  اَزْوَاجاً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَكُنْتُمْ اَزْوَاجاً ثَلٰثَةًۜ

 

  

Ayet, hükümde ortaklık nedeniyle önceki ayete atfedilmiştir. كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

ثَلٰثَةً , nakıs fiil  كَانَ ’nin haberi  اَزْوَاجاً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Duhan/36, C. 5, s.124)

Bu hitap ya hem mevcut ümmet için hem de eski ümmetler içindir; yahut yalnız mevcut ümmet içindir. (Ebüssuûd)

 
Vâkıa Sûresi 8. Ayet

فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ  ...


Ahiret mutluluğuna erenler var ya; ne mutlu kimselerdir!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَأَصْحَابُ adamları ص ح ب
2 الْمَيْمَنَةِ sağın ي م ن
3 مَا ne (kutludurlar)
4 أَصْحَابُ adamları ص ح ب
5 الْمَيْمَنَةِ sağın ي م ن

فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ

 

فَ   istînâfiyyedir. İsim cümlesidir.  اَصْحَابُ  mübteda olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.  الْمَيْمَنَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ  cümlesi  اَصْحَابُ ‘nun haberi olarak mahallen merfûdur. Aynı zamanda  مَٓا  istifham ismi ikinci mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.  الْمَيْمَنَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ

 

فَ , istînâfiyyedir. Cümle, mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Veciz ifade kastına matuf  فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ  izafeti müsnedün ileyh, مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ  cümlesi müsneddir.

Haber konumundaki cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İsim cümlesi formunda gelen cümlede istifham ismi  مَٓا  mübteda,  اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ  izafeti haberdir. Haberin izafet formunda gelmesi veciz ifade kastı yanında tazim ifadesi içindir.

İstifham üslubunda olmasına rağmen terkib, soru anlamında değildir. Cümle vaz edildiği anlamdan çıkarak yüceltme ve övgü anlamına gelmesi nedeniyle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı söz konusudur.

İstifham üslubu, yüce makam sahiplerinin Allah Teâlâ nezdindeki kıymetlerini haber üslubundan daha etkili bir şekilde  ifade etmiştir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اَصْحَابُ - الْمَيْمَنَةِ  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Müsnedün ileyh yüceltme gayesiyle zikredilmiştir. Çünkü müsnedün ileyhi ifade eden lafız  اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ  övülen bir makamı göstermektedir. Müsnedün ileyh izafetle marife olmuştur. Burada gaye  اَصْحَابُ  lafzını  الْمَيْمَنَةِۜ  lafzına izafe ederek bu kesimi yüceltmektir. Müsnedün ileyh yine yüceltmek amacıyla müsnedden önce zikredilmiştir, denilebilir.

(Adnan Yamaç, Vâkıa Suresi Örnekliğinde Müsnedün İleyh Ve Müsnedin Halleri, S.103)

 
Vâkıa Sûresi 9. Ayet

وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ  ...


Kötülüğe batanlara gelince; ne mutsuz kimselerdir!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَصْحَابُ adamları ص ح ب
2 الْمَشْأَمَةِ solun ش ا م
3 مَا ne (uğursuzlardır)
4 أَصْحَابُ adamları ص ح ب
5 الْمَشْأَمَةِ solun ش ا م

  Şe'eme شأم :

  شَأمَ uğursuz saymak. شَاْمٌ Kuzey, kuzey bölgesi. شُؤْمٌ Uğursuzluk/şanssızlık. تَشاؤمٌ Kötümserlik. (Dağarcık) 

  Kuran’ı Kerim’de aynı isim formunda 3 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri şom ve meş'ûmdur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ

 

Ayet,  atıf harfi  وَ ‘la önceki ayete matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İsim cümlesidir.  اَصْحَابُ  mübteda olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. الْمَشْـَٔمَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  

مَٓا  istifham ismi ikinci mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.  الْمَشْـَٔمَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ

 

Ayet, atıf harfi  وَ ‘la, önceki ayete atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Veciz ifade kastına matuf  اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ  izafeti müsnedün ileyh,  مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ  cümlesi müsneddir.

Haber konumundaki cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İsim cümlesi formunda gelen cümlede istifham ismi  مَٓا  mübteda,  اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ  izafeti haberdir. Haberin izafet formunda gelmesi veciz ifade kastı yanında tahkir içindir.

İstifham üslubunda olmasına rağmen terkib, soru anlamında değildir. Cümle, vaz edildiği anlamdan dışında yergi ve tahkir anlamına gelmesi nedeniyle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı söz konusudur.

İstifham uslûbu, amel defterleri sollarından verilenlerin Allah Teâlâ nezdindeki itibarsız konumlarını haber üslubundan daha etkili bir şekilde  ifade etmiştir.

فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ  şeklindeki 8. ayet ve  وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ  şeklindeki 9.ayet arasında mukabele sanatı vardır.

الْمَيْمَنَةِۜ  الْمَشْـَٔمَةِۜ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.   

اَصْحَابُ - الْمَشْـَٔمَةِ  kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Vâkıa Sûresi 10. Ayet

وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ  ...


10-11. Ayetler Meal  :   
(İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah’a) yaklaştırılmış kimselerdir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالسَّابِقُونَ ve öne geçenler ise س ب ق
2 السَّابِقُونَ öne geçenler س ب ق

وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ

 

Ayet, atıf harfi  وَ ‘la önceki ayete matuftur. İsim cümlesidir.  السَّابِقُونَ  mübteda olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. İkinci  السَّابِقُونَ  birinciyi tekid içindir.

Mübtedanın haberi 11.ayetteki  اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَ  cümlesi olup mahallen merfûdur.

السَّابِقُونَ  kelimesi, sülasi mücerredi  سبق  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ

 

وَ , atıf harfidir.  السَّابِقُونَ  mübtedadır. Mübtedanın haberi, sonraki ayettedir. İkinci  السَّابِقُونَ , birincisini tekid içindir. Farklı görüşler de vardır. 

السَّابِقُونَ السَّابِقُونَ  lafızlarından ilki müsnedün ileyh iken ikincisi müsneddir. (Zeccâc)

السَّابِقُونَۙ ‘nin tekrarında, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Müsnedün ileyh yüceltme gayesi ile zikredilmiştir. Çünkü müsnedün ileyhi ifade eden  السَّابِقُونَ  lafzı övülen bir makama delalet etmektedir. Müsnedün ileyh elif-lam takısı ile marife kılınmıştır. Buradaki elif-lam istiğrak ifade etmektedir. Yani ayette önde olan herkes kastedilmektedir. Müsnedün ileyhin müsnedden önce zikredilmesine gelince, gaye müsnedün ileyhi yüceltmektir. (Adnan Yamaç, Vâkıa Suresi Örnekliğinde Müsnedün İleyh Ve Müsnedin Halleri,S.104)

Bunlar, anılan üç sınıfın üçüncü kısmıdır. Bunlar, fazilet olarak üç kısmın, en ilerisi ve öndekileri oldukları halde, en sonunda zikredilmeleri, onların zikri ile güzel halleri bir arada olması içindir. Kaldı ki, bunların mutlak olarak  سَّابِقُونَ (Öndekiler) unvanıyla zikredilmeleri, her cihetten yarışta önde olduklarını ifade etmektedir. (Ebüssuûd)

7. ve 10. ayetlerde insanların ahiret hayatında üç grup olacakları ifade edilmiş sonra üç grup hakkında da bilgi verilerek taḳsimat yapılmıştır. Yani cem' ma’at-taksim sanatı vardır.

 
Vâkıa Sûresi 11. Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أُولَٰئِكَ işte onlardır
2 الْمُقَرَّبُونَ yaklaştırılanlar ق ر ب

“Mukarrebûn” (Allah’a en yakın olanlar) diye nitelenen “es-sâbikūne’s-sâbikūn” (önde olanlar, o önde olanlar) grubu ile “Allah ve resulüne ilk iman edenler, ilk muhacirler, iki kıbleye doğru da namaz kılmış sahâbîler” şeklinde belirli kimselerin kastedildiği yorumları yapılmış olmakla beraber, İbn Atıyye esasen âyetin dünyada iken iyilik yapma ve kötülüklerden sakınma hususunda öncü konumunda olan ve âhiret mutluluğunda da en önde olmayı hak eden bütün insanları kapsadığını belirtir (diğer yorumlarla birlikte bk. Taberî, XXVII, 170-171; İbn Atıyye, V, 240; Şevkânî, V, 172).

13. âyette geçen ve “çoğu” diye tercüme edilen sülle kelimesi “az olsun çok olsun insan topluluğu”nu ifade eden bir kelimedir. Buna göre âyeti “bir kısmı öncekilerdendir” şeklinde çevirmek mümkündür. Fakat sonrakilerden söz eden 14. âyette “birazı” dendiği için buna da “çoğu” anlamı verilmiştir. Burada Kur’an’ın muasırları ve sonrasını kapsayan bir tasniften söz edildiği kabul edilirse, “sâbikūn”dan çoğunun öncekilerden olduğunu izah kolaylaşır; zira bu grubun öncüleri sahâbe-i kirâmdır. Bu tasnifin geçmiş ümmetleri de kapsadığı kabul edildiğinde ise, gelip geçmişlerden “sâbikūn”un çokluğu, bütün peygamberleri içine almasıyla izah edilebilir (İbn Atıyye, V, 241).

15-26. âyetlerde ve daha sonra da 28-37. âyetlerde cennet nimetiyle ödüllendirilecek ve onurlandırılacak kimseleri bekleyen hayata ilişkin canlı tasvirlere yer verilmektedir. 17. âyette, dünyadaki tasavvurlarımıza göre hatıra gelebilecek bir soruya cevap verilmekte; cennette dünyada olduğu gibi bir kısım insanların diğerlerine hizmet vermesinin söz konusu olmayacağı, cennetle ödüllendirilen herkesin “hizmet edilen” konumunda bulunacağı, ikramları sunmak üzere –sonsuza dek genç kalacak– hizmetçiler tahsis edileceği bildirilmektedir (başka yorumlarla birlikte bk. Şevkânî, V, 173-174). 19. âyetteki cennet içkilerinin içenlere baş ağrısı vermeyeceğine dair ifade “toplantıları dağıtılmaz, ağızlarının tadını kaçıracak bir durumla karşılaşmazlar”, aynı içkinin sarhoşluk vermeyeceğine dair ifade ise “içtikleri tükenmez” mânalarıyla da açıklanmıştır (İbn Atıyye, V, 242; cennet ve nimetleri hakkında bilgi ve değerlendirme için bk. Bakara 2/25; Zuhruf 43/68-73; Nebe‘ 78/31-36; Mutaffifîn 83/22-28; Bekir Topaloğlu, “Cennet”, DİA, VII, 376-386).

اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ

 

Ayet, önceki ayetteki  السَّابِقُونَ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. İsim cümlesidir. İşaret ismi  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  الْمُقَرَّبُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

الْمُقَرَّبُونَ  kelimesi, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûlüdür.

اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ

 

Beyanî istinaftır. (Âlûsî) Ayet, önceki ayetteki  السَّابِقُونَ ’nin haberidir. Önceki ayetle birlikte sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Müsnet konumundaki mübteda ve haberden müteşekkil  اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin ismi işaretle marife olması, işaret edilene dikkat çekerek tazim ifade etmektedir.

الْمُقَرَّبُونَ  haberdir. Müsnedin  ال  takısıyla marife gelmesi, haberin biliniyor olduğunu ifade eder. Ayrıca müsnedin  ال  ile marife gelişi, bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu ifade eder.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyh, kendisine delalet eden karinenin zayıf kalması sebebiyle ihtiyaten zikredilmiştir. Nitekim müsnedün ileyhin zikredilmemesi durumunda haber olan  الْمُقَرَّبُونَ  lafzının önceki ayetteki ikinci  السَّابِقُونَ  lafzının sıfatı olduğu zannedilebilirdi. Müsnedün ileyh bu karışıklığı gidermek için zikredilmiştir. 

Müsnedün ileyh ism-i işaret yoluyla marife kılınmıştır. Bunun iki sebebi olabilir: 

Birincisi  اُو۬لٰٓئِكَ  ile uzağa işaret etmek suretiyle müsnedün ileyhi yüceltmektir. 

İkincisi ise müşarun ileyh olan  الْمُقَرَّبُونَ (önde olanlar) lafzının bir takım vasıflarla zikredilmesine binaen ism-i işaretten sonra gelen yakınlaştırılanlardan olma vasfına da layık olduğuna dikkat çekmektir. 

Ayetteki  الْمُقَرَّبُونَ (yakınlaştırılanlar) müsnedi için, bir önceki ayetin müsnedi olan  السَّابِقُونَ  (önde olanlar) lafzı ile aynı formda gelmesi hasebiyle aynı mülahazada bulunulması mümkündür. (Adnan Yamaç, Vâkıa Suresi Örnekliğinde Müsnedün İleyh Ve Müsnedin Halleri,S.105)

Vâkıa Sûresi 12. Ayet

ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ  ...


Onlar, Naîm cennetlerindedirler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فِي
2 جَنَّاتِ cennetlerinde ج ن ن
3 النَّعِيمِ Ni’met ن ع م

ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ

 

ف۪ي جَنَّاتِ  car mecruru önceki ayetteki  اُو۬لٰٓئِكَ ‘nin mahzuf ikinci haberine mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  النَّع۪يمِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ

 

ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ  car mecruru önceki ayetteki  اُو۬لٰٓئِكَ ’nin mahzuf ikinci haberine mütealliktir.  النَّع۪يمِ  muzâfun ileyhtir. İkinci haberin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Cenab-ı Hak, burada  النَّع۪يمِ  kelimesini, lam-ı tarif ile marife (belirli) olarak zikretmiş, surenin sonunda da [bir naîm cenneti] (Vakıa/89) buyurarak, lam-ı tarifsiz zikretmiştir. Halbuki surenin sonunda da bahsedilen kimse, yine السَّابِقُونَ ‘den birisidir ve onun için de "naîm cennetlerinden" bir cennet vardır. Bu cennet ise, marifeye izafetle marife kılınmıştır. O ise, marife değildir. Binaenaleyh bu ikisi arasında ne fark vardır? Diyoruz ki: Fark, hem lafız hem mana yönündendir.

Lafız bakımından olan fark şöyledir: السَّابِقُونَ  ifadesi, cinslerini içine alan, lam-ı tarif ile, yani "cins için olan elif-lam" ile marife kılınmıştır. Dolayısıyla Cenab-ı Hak, marife olan bu kimselerin, öbür dünyadaki mekanlarını da, marife olarak zikretmiştir. Ama surenin sonunda bahsedilen kişi, marife (belirli) bir kişi değildir. Çünkü oradaki Eğer mukarreblerden ise (o ölen kişi…) ifadesi, eğer "O, onlardan bir fert ise..." demektir. (Fahreddin er-Râzî)

Vâkıa Sûresi 13. Ayet

ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ  ...


13-14. Ayetler Meal  :   
Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُلَّةٌ çoğu bir ümmettir ث ل ل
2 مِنَ -den
3 الْأَوَّلِينَ öncekiler- ا و ل
Riyazus Salihin, 432 Nolu Hadis
İbni Mes’ûd radıyallahu anh şöyle dedi:
Deriden yapılmış bir çadır içinde kırk kadar kişi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte bulunuyorduk. Hz. Peygamber bize:
- “Siz cennetliklerin dörtte biri olmaya razı mısınız? diye sordu. Biz:
-  Evet, dedik. Hz. Peygamber:
- “Cennetliklerin üçte biri olmaya razı mısınız?” buyurdu. Biz:
- Evet, dedik.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Muhammed’in canı, kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki ben, sizin cennetliklerin yarısı olacağınızı umarım; çünkü cennete müslüman olmayan kimse giremez. Siz, müşriklere nisbetle kara öküzün derisindeki beyaz benek ya da kırmızı (beyaz) öküzün derisindeki siyah benek gibisiniz” buyurdu.
(Buhârî, Rikak 45, 46, Enbiyâ 7, Eymân 3, Tefsîru sûre (22), 1; Müslim, Îmân 377. Ayrıca bk. Tirmizî, Cennet 13; İbni Mâce, Zühd 34)

ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri  هم (Onlar) olan mübteda mahzuftur.  ثُلَّةٌ  mahzuf mübtedanın haberidir.  مِنَ الْاَوَّل۪ينَ  car mecruru,  ثُلَّةٌ ’ün mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Müsnedün ileyh gereksiz kelime kullanımından kaçınmak için hazf edilmiştir. Çünkü önceki ayetlerde  السَّابِقُونَ (önde olanlar) dan bahsedildiği için müsnedün ileyh bilinmektedir. Hazf edilen bu müsnedün ileyh gaib zamiri olduğu için marifedir. Bu şekilde marife kılınmasının sebebi ise makamın gaiplik (üçüncü çoğul şahıs) makamı olmasıdır.

Müsned, yenilenme ifade etmediği ve üç zamandan biriyle kayıtlanması kastedilmediği için isim olarak gelmiştir. Nekre bir isim olarak müfred kılınmasındaki gaye ise şu iki sebepten birisi olabilir: Birincisi, önceden zikri geçen bir şeye dikkat çekmemekle birlikte ‘kasr’ anlamının da kastedilmemesidir. İkincisi ise müsnedi yüceltmektir. Nitekim nekre bir isim olarak gelen bu müsned,  مِنَ الْاَوَّل۪ينَ  ve عَلٰى سُرُرٍ  ifadelerini kendisine sıfat alarak tahsis edilmiş, böylece zikredilen grubun  ثُلَّةٌ , sıradan bir grup olmadığı ifade edilmiştir. Son olarak müsnedin muhatapları sıkmamak için îcaz gereği herhangi bir öğe ile kayıtlanmadığı görülmektedir.  (Adnan Yamaç, Vâkıa Suresi Örnekliğinde Müsnedün İleyh Ve Müsnedin Halleri,S.106)

ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri  هم (Onlar) olan mübteda mahzuftur.  ثُلَّةٌ  mahzuf mübtedanın haberidir.  مِنَ الْاَوَّل۪ينَ  car mecruru,  ثُلَّةٌ ’ün mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Müsnedün ileyh gereksiz kelime kullanımından kaçınmak için hazf edilmiştir. Çünkü önceki ayetlerde  السَّابِقُونَ (önde olanlar) dan bahsedildiği için müsnedün ileyh bilinmektedir. Hazf edilen bu müsnedün ileyh gaib zamiri olduğu için marifedir. Bu şekilde marife kılınmasının sebebi ise makamın gaiplik (üçüncü çoğul şahıs) makamı olmasıdır.

Müsned, yenilenme ifade etmediği ve üç zamandan biriyle kayıtlanması kastedilmediği için isim olarak gelmiştir. Nekre bir isim olarak müfred kılınmasındaki gaye ise şu iki sebepten birisi olabilir: Birincisi, önceden zikri geçen bir şeye dikkat çekmemekle birlikte ‘kasr’ anlamının da kastedilmemesidir. İkincisi ise müsnedi yüceltmektir. Nitekim nekre bir isim olarak gelen bu müsned,  مِنَ الْاَوَّل۪ينَ  ve عَلٰى سُرُرٍ  ifadelerini kendisine sıfat alarak tahsis edilmiş, böylece zikredilen grubun  ثُلَّةٌ , sıradan bir grup olmadığı ifade edilmiştir. Son olarak müsnedin muhatapları sıkmamak için îcaz gereği herhangi bir öğe ile kayıtlanmadığı görülmektedir.  (Adnan Yamaç, Vâkıa Suresi Örnekliğinde Müsnedün İleyh Ve Müsnedin Halleri,S.106)

Vâkıa Sûresi 14. Ayet

وَقَل۪يلٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَلِيلٌ ve birazı da ق ل ل
2 مِنَ -den
3 الْاخِرِينَ sonrakiler- ا خ ر

وَقَل۪يلٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ

 

قَل۪يلٌ  atıf harfi وَ ‘la önceki ayete matuftur.  مِنَ الْاٰخِر۪ينَ  car mecruru  قَل۪يلٌ ‘nün mahzuf sıfatına mütealliktir.

وَقَل۪يلٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ

 

قَل۪يلٌ , atıf harfi  وَ  ile önceki ayette haber olan  ثُلَّةٌ ’e atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. مِنَ الْاٰخِر۪ينَ  car mecruru  قَل۪يلٌ ‘un mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

الْاٰخِر۪ينَۜ  - الْاَوَّل۪ينَۙ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab,  قَل۪يلٌ - ثُلَّةٌ  kelimeleri arasında ise tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

Vâkıa Sûresi 15. Ayet

عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍۙ  ...


15-16. Ayetler Meal  :   
Onlar, karşılıklı yaslanmış vaziyette mücevheratla işlenmiş tahtlar üzerindedirler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 عَلَىٰ üzerindedirler
2 سُرُرٍ tahtlar س ر ر
3 مَوْضُونَةٍ altın ve cevahirle işlenmiş و ض ن

عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍۙ

 

 

عَلٰى سُرُرٍ  car mecruru 13. Ayetteki mahzuf mübtedanın mahzuf ikinci haberine mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  مَوْضُونَةٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

مَوْضُونَةٍ  kelimesi, sülasi mücerredi  وضن  olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.

عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍۙ

 

عَلٰى سُرُرٍ  car mecruru, 13. ayetteki mahzuf mübtedanın mahzuf olan ikinci haberine mütealliktir.  مَوْضُونَةٍۙ  kelimesi سُرُرٍ ‘in için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

 

Vâkıa Sûresi 16. Ayet

مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مُتَّكِئِينَ yaslanırlar و ك ا
2 عَلَيْهَا onların üzerinde
3 مُتَقَابِلِينَ karşılıklı ق ب ل

مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ

 

Ayet mahzuf habere müteallik olan سُرُرٍ ‘un hali olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

عَلَيْهَا  car mecruru  مُتَّكِـ۪ٔينَ ‘e mütealliktir.  مُتَقَابِل۪ينَ  ikinci hal olup nasb alameti  ي ‘dir. 

مُتَّكِـ۪ٔينَ  sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir. مُتَقَابِل۪ينَ   sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan tefâ’ul babının ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ

 

مُتَّكِـ۪ٔينَ  lafzı haberdeki zamirden hal olarak mansubdur. Hal anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. 

عَلَيْهَا  car mecruru  مُتَّكِـ۪ٔينَ ’ye mütealliktir. مُتَّكِـ۪ٔينَ , ism-i fail vezninde gelerek fiil gibi amel etmiş ve  عَلَيْهَا ‘ye müteallak olmuştur.  مُتَقَابِل۪ينَ  kelimesi ikinci haldir. 

مُتَقَابِل۪ينَ , sülasisi  قبل  olan fiilin  تفاعل  babının ism-i failidir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.

Ayetteki her iki hal, mübalağa ifade eden ism-i fail kalıbında gelerek bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret etmiştir. İsim cümlesinde yer alması da bu durumun sübut ve istikrarına delalet eder. 

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

 
Günün Mesajı
Allah'a yakınlık imana, yakîne, ihlasa bağlıdır ve Allah Teala'nın emir ve yasaklarına hassasiyetle uymakla kazanılır.
Farzlarla birlikte nafileleri de yerine getirmek insanı Allaha yaklaştırır. İnsan bu yolda mesafe kat ettikçe nafile sorumlulukları ve ibadetlere daha fazla yönelir yöneldikçe de daha fazla mesafe kat eder.
Sayfadan Gönüle Düşenler

Gelecekten geçmişe yazdığı mektubunda şöyle bir bölüm geçiyordu:

Herkes dersek eğer, istisnalara haksızlık etmiş oluruz. Zaten; yapılan genellemeler insan nefsinin bir çeşit hastalığı ve ümitsizliğinin simgesidir. Çoğu nefsin bir hayali vardır. Kendisine özel ilahi bir uyarı gelsin ister. Karanlıklardan bir el çıksın, kolundan yakalasın ve onu doğru yola çevirsin beklentisi içindedir.

Bu şaşkın hayal ile karşılaşan alimlerin kimisi tebessümüyle, kimisi ise bakışlarıyla azarlar. Derler ki: eğer kul gözünü ve kulağını açarsa ve çabalarsa, alemin ayetlerle dolup taştığını farkeder. Alemi okuyacak sabır yok ise; her kalbe özel, nefsin farklı hallerine hitab eden Kur’an-ı Kerim vardır. Sevindirir, korkutur ve şaşırtır. 

Allah’ın kelamı; kulun kararsız kaldığı anlarında yardımcı olacak nice ayetlerle doludur. Bunlardan birinde kendisine sorabileceği soruyu da öğretir. Soru basittir: Yerin sarsıldığı ve dağların parçalandığı gün insanlar üçe ayrılır; sağın adamları, solun adamları ve öndekiler. Sen hangi gruba dahil olmak istiyorsun? 

Ey azamet ve kerem sahibi olan Allahım! Bizi tembellik ve uyuşukluk hallerinden muhafaza buyur. Körlüğün ve sapkınlığın karanlıklarından muhafaza buyur. İki cihandaki hayatı için rızana uygun bir şekilde çabalayanlardan ve kurtuluşa erenlerden eyle. Dünya ile ahiret arasında kaldığı meselelerde, daima ahiretini seçenlerden eyle. Hakikate yaklaştır, batıldan uzaklaştır. Rahmetine yaklaştır, azabından uzaklaştır. Cennete yaklaştır, cehennemden uzaklaştır. 

Amin.

***

Yeryüzündeki ayetleri okumadan, bazı gerçekleri inkar etmek; göz önünde olmayan ama perde arkasında gerçekleşen halleri görmezden gelmeye benzer. Buna belki de çeşitli semptomlarıyla vücudu önce sessizce, sonra da açıkça yıpratan hastalıklar örnek gösterilebilir. Hastalık tam anlamıyla gözle görülür hale geldiğinde tedavisi de o kadar zorlaşır ve hatta bazen imkansızlaşır. Önemli olan alametleri doğru şekilde okuyup, doğru şekilde harekete geçmektir. 

Kalp gözüyle bakmadan salt dünya için yaşayan inkarcıların hali de böyledir. Allah’ın yarattığı nice ayetleri bir kenara iterek hastalığın geleceği hali bana göster derler. Hastayı gösterip semptomlarını anlatsan da gerçeği reddederler. Zamanı geldiğinde hastalık tamamen açığa çıkar ve o zaman da iş işten geçer. Bu yüzden kıyamet gününe hazırlanmak gerekir. Tehlikeli bir hastalık gibi o güne yakalanmak yerine ne olacağını bilerek hesabın verileceği anı beklemektir. 

Ey Allahım! 

Bizi yeryüzünde yarattığın alametleri görenlerden ve Kur’an-ı Kerim’deki ayetleri okuyanlardan; Sana samimiyet ile teslim olanlardan ve Senin rızanı kazanma umuduyla yaşayanlardan eyle. 

Kıyamet gününe yakalananlardan değil, o güne hazır bir halde ulaşanlardan; 
Kötülüğe batanlardan değil, iyilerle beraber iyilikleriyle huzuruna çıkanlardan; 
Mutsuzluğa yakalananlardan değil, ahiret mutluluğuna erenlerden; 
Senden uzaklaştırılanlardan değil, Sana ve Senin sevdiklerine yaklaştırılanlardan eyle. 

Amin.

Zeynep Poyraz: @zeynokoloji