Rahmân Sûresi 37. Ayet

فَاِذَا انْشَقَّتِ السَّمَٓاءُ فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِۚ  ...

Gök yarılıp da, yanıp kızaran yağ gibi kırmızı gül hâline geldiği zaman (hâliniz ne olur?)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَإِذَا zaman
2 انْشَقَّتِ yarıldığı ش ق ق
3 السَّمَاءُ gök س م و
4 فَكَانَتْ ve olduğunda ك و ن
5 وَرْدَةً kıpkırmızı bir gül و ر د
6 كَالدِّهَانِ erimiş yağ gibi د ه ن
 

Kıyamet tasvirlerinden birine yer verilen 37. âyetin ardından insanlara ve cinlere günahları hakkında soru sorulmayacağı, günahkârların yaka paça cehenneme atılacakları ve inkâr edip durdukları bu gerçeği iyice bellemeleri için cehennem ateşine sokulup çıkarılacakları, ama bunun bir ferahlama getirmeyeceği çünkü bu defa ateş yerine kaynar suyun içine düşecekleri belirtilmektedir. Şu var ki, 39. âyetteki “İşte o gün ... günahı hakkında soru sorulmaz” anlamındaki ifadeyi, “âhirette sorgu olmayacak” diye anlamamak gerekir. Zira birçok âyette burada çok kısa değinilen bu konuya ayrıntılı biçimde yer verilmiştir. Söz konusu açıklamalar ışığında bu ifadeyi şöyle anlamak uygun olur: Âhirette herkesin durumu öylesine kesin ve apaçık ortaya konacak ki kimsenin kendi ifade ve beyanına baş vurmaya ihtiyaç duyulmayacaktır. Birçok âyette belirtildiği üzere herkes dünyada yapıp ettiklerinin tek tek kayda geçirilmiş olduğunu görecek, günahkârların dilleri, elleri ve ayakları bu konuda tanıklık edecek, ayrıca 41. âyette ifade edildiği gibi günahkârlar simalarından tanınacaktır. İşin aslı böyle olmakla beraber, herkes kendi sevap ve günah durumuna göre haşrolunup hesap meydanına getirildikten sonra yargı süreci başlayacak; yüce Allah, bütün kullarının iyilik ve kötülüklerini eksiksiz kusursuz bilmesine rağmen adalet ve şefkatini ortaya koymak, her kulunun nasıl bir âkıbeti hak ettiğini ona da gösterip onaylatmak üzere herkesi ince bir hesaptan, sorgulama ve yargılamadan geçirecektir (ayrıca bk. Hicr 15/92; Kasas 28/78; Sâffât 37/24; Zemahşerî, IV, 53).

37. âyetin “gül kırmızısı bir yağ gibi olduğu zaman” diye çevrilen kısmı, “kızarmış yağ veya kırmızı deri yahut al kısrak gibi bir gül rengine büründüğü zaman” mânalarında da anlaşılmıştır. Bu mânalara göre yapılan benzetme göğün rengindeki değişmeyi anlatmış olur. Meâlde bir ölçüde bu anlamlar da yansıtılmış olmakla beraber göğün yapısal değişmesiyle ilgili mâna esas alınmıştır (bk. Taberî, XXVII, 141-142; İbn Atıyye, V, 231). Yine, güle yapılan benzetme genellikle renk değişikliği ve göğün kızıl bir renge bürünmesi olarak anlaşılmıştır. İbn Âşûr bunun göğün yarılmasındaki şiddeti ve pek çok parçaya ayrılacağını anlatan bir teşbih de olabileceği kanaatindedir (XXVII, 261).

 

 Dehene دهن :

  دُهْنٌ kelimesi yağ anlamındadır. Çoğulu أدْهانٌ şeklinde gelir.

  Bazılarına göre Rahman Suresi 37. ayette geçen دِهانٌ sözcüğünün yağ tortusu manasındadır.

  Türkçede de kullandığımız müdâhene مُداهَنَةٌ  ise bir kimseye içte, derunda gizlenenin tersine muamele etmek veya onu aldatmak/yağ çekmek/dalkavukluk etmek demektir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 5 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri müdâhene ve müdânadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

فَاِذَا انْشَقَّتِ السَّمَٓاءُ فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِۚ

 

فَ  istînâfiyyedir. اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır.Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. انْشَقَّتِ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

(إِذَا): şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

انْشَقَّتِ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تِ  te’nis alametidir.  السَّمَٓاءُ  fail olup lafzen merfûdur. 

فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِۚ  cümlesi atıf harfi  فَ  ile makabline matuftur. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تْ  te’nis alametidir. 

كَانَتْ ‘nin ismi, müstetir olup takdiri  هى ‘dir.  وَرْدَةً  kelimesi  كَانَتْ  ‘in haberi olup lafzen mansubdur.  كَالدِّهَانِ  car mecruru  وَرْدَةً ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir.

Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri, رأيت أمرا هائلا (Korkunç bir şey gördüm) şeklindedir.

انْشَقَّتِ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İnfiâl babındadır. Sülâsîsi  شقق ‘dir.

Bu bab fiile mutavaat, mücerret yapıdaki asıl anlamıyla kullanılması gibi anlamlar katar.

 

فَاِذَا انْشَقَّتِ السَّمَٓاءُ فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِۚ

 

 

فَ , istînâfiyyedir. Ayet, şart üslubunda haberî isnaddır. Şart edatı  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  انْشَقَّتِ السَّمَٓاءُ  şart cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart manalı zaman zarfı  اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Kıyamet günüyle ilgili gelen mazi fiil, henüz gerçekleşmemiş bir olayı olmuş gibi göstermek üzere muzari fiil yerine gelmiş, olayın kesinliğine işaret etmiştir. Bu kullanımlarda mecâz-ı mürsel sanatı vardır. 

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

إذا ‘nın şart cümlesinin mazi olarak geldiği görülmektedir. Bunun nedeni, henüz gerçekleşmemiş olan kıyameti gerçekleşmiş gibi göstermektir. Yani kıyametin ileride kesin vuku bulacak olmasına binaen müsned burada mazi fiil olarak zikredilmiştir. Allah Teâlâ, müsnedi bu şekilde mazi fiil formunda getirmek suretiyle kıyametin kopmasını olmuş bitmiş bir vakIa olarak gözler önüne sermektedir. (Adnan Yamaç, Vâkıa Suresi Örnekliğinde Müsnedün İleyh Ve Müsnedin Halleri)

فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِۚ  cümlesi atıf harfi  فَ  ile şart cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi,  faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَان ’nin haberinin isim olarak gelmesi haberin, ismin bir cüzü haline geldiğini, ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtir.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c. 5, s.124)

وَرْدَةً  kelimesi  كَانَتْ ‘nin haberidir.  كَالدِّهَانِ  car mecruru,  وَرْدَةً ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Takdiri  رأيت أمرا هائلا (Çok büyük bir şey görürdün) olan cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre mezkur şart ve mahzuf cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.

Ayette cevabın hazfi, farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِۚ  cümlesinde kıyamet günü semanın durumu, temsilî teşbih yoluyla tasvir edilmiştir.   

Ayette kıyamet günü semanın eriyip yarılması tasvir edilmiştir. Şekil ve renk bakımından zeytinyağından yapılmış bir güle benzetilmiştir. Vech-i şebeh, kırmızılık ve erime halidir. Yani o gün, sema zeytinyağı gibi erir ve gül gibi kırmızı olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayete “Semadan bir gül hasıl oldu” manası verilmiş ve bunun tecrîd sanatı olduğu söylenmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

[Gül gibi kızardığı zaman] ref ile de okunmuştur ki, o zaman  كَان  tam fiil ve belâgat yönünden de tecrîd olur (ondan bir şey daha çıkarılmış (kırmızı gül) olur). (Beyzâvî)

Maverdî dedi ki: Önceki İlim adamlarının iddialarına göre semanın asıl rengi kırmızılıktır. Engellerin çokluğu, mesafenin uzaklığı dolayısıyla bu şekilde mavi renkte görülmektedir. Onlar bunu vücuttaki damarlara benzetirler. Aslında damarlar kan gibi kırmızıdır, engel sebebiyle mavi görülmektedirler. Eğer bu açıktama doğru ise şüphesiz ki sema kıyâmet gününde ona bakacak olanlara yakın olacağından ve engellerin de ortadan kalkacağından ötürü kırmızı olarak görülecektir. Çünkü onun asıl rengi odur. (Kurtubî)

وَرْدَ  ; Gül gibi kızardığı, kırmızı gül rengini aldığı... demektir.  وَرْدَةً  koklanan malum çiçektir. Genellikle kırmızı güle  وَرْدَ  denir. (Rûhu’l Beyân ve Âşûr)

كَالدِّهَانِۚ  yağ gibi eridiği zaman. Zeytinyağı haline gelip kırmızı gül rengini alınca ve yağın akışı gibi akınca... Yani yağın eriyip akması gibi eriyip akar hale gelince cehennemin hararetinden kıpkırmızı olur. İncelikte ve akıcılıkta yağ haline gelir. الدِّهَانِۚ  ya  دهن kelimesinin çoğuludur veya  الدِّهَانِۚ  yağdanlık demektir. Katığa denildiği gibi. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)