Rahmân Sûresi 44. Ayet

يَطُوفُونَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ حَم۪يمٍ اٰنٍۚ  ...

Onlar, cehennem ateşi ile yüksek derecede kaynar su arasında gider gelirler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَطُوفُونَ dolaşırlar ط و ف
2 بَيْنَهَا onunla ب ي ن
3 وَبَيْنَ arasında ب ي ن
4 حَمِيمٍ kaynar su ح م م
5 انٍ kızgın ا ن ي
 

Kıyamet tasvirlerinden birine yer verilen 37. âyetin ardından insanlara ve cinlere günahları hakkında soru sorulmayacağı, günahkârların yaka paça cehenneme atılacakları ve inkâr edip durdukları bu gerçeği iyice bellemeleri için cehennem ateşine sokulup çıkarılacakları, ama bunun bir ferahlama getirmeyeceği çünkü bu defa ateş yerine kaynar suyun içine düşecekleri belirtilmektedir. Şu var ki, 39. âyetteki “İşte o gün ... günahı hakkında soru sorulmaz” anlamındaki ifadeyi, “âhirette sorgu olmayacak” diye anlamamak gerekir. Zira birçok âyette burada çok kısa değinilen bu konuya ayrıntılı biçimde yer verilmiştir. Söz konusu açıklamalar ışığında bu ifadeyi şöyle anlamak uygun olur: Âhirette herkesin durumu öylesine kesin ve apaçık ortaya konacak ki kimsenin kendi ifade ve beyanına baş vurmaya ihtiyaç duyulmayacaktır. Birçok âyette belirtildiği üzere herkes dünyada yapıp ettiklerinin tek tek kayda geçirilmiş olduğunu görecek, günahkârların dilleri, elleri ve ayakları bu konuda tanıklık edecek, ayrıca 41. âyette ifade edildiği gibi günahkârlar simalarından tanınacaktır. İşin aslı böyle olmakla beraber, herkes kendi sevap ve günah durumuna göre haşrolunup hesap meydanına getirildikten sonra yargı süreci başlayacak; yüce Allah, bütün kullarının iyilik ve kötülüklerini eksiksiz kusursuz bilmesine rağmen adalet ve şefkatini ortaya koymak, her kulunun nasıl bir âkıbeti hak ettiğini ona da gösterip onaylatmak üzere herkesi ince bir hesaptan, sorgulama ve yargılamadan geçirecektir (ayrıca bk. Hicr 15/92; Kasas 28/78; Sâffât 37/24; Zemahşerî, IV, 53).

37. âyetin “gül kırmızısı bir yağ gibi olduğu zaman” diye çevrilen kısmı, “kızarmış yağ veya kırmızı deri yahut al kısrak gibi bir gül rengine büründüğü zaman” mânalarında da anlaşılmıştır. Bu mânalara göre yapılan benzetme göğün rengindeki değişmeyi anlatmış olur. Meâlde bir ölçüde bu anlamlar da yansıtılmış olmakla beraber göğün yapısal değişmesiyle ilgili mâna esas alınmıştır (bk. Taberî, XXVII, 141-142; İbn Atıyye, V, 231). Yine, güle yapılan benzetme genellikle renk değişikliği ve göğün kızıl bir renge bürünmesi olarak anlaşılmıştır. İbn Âşûr bunun göğün yarılmasındaki şiddeti ve pek çok parçaya ayrılacağını anlatan bir teşbih de olabileceği kanaatindedir (XXVII, 261).

 

يَطُوفُونَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ حَم۪يمٍ اٰنٍۚ

 

يَطُوفُونَ بَيْنَهَا  cümlesi  جَهَنَّمُ ‘un hali olarak mahallen mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) muzari fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başında  و  gelmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir. يَطُوفُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. بَيْنَ  mekân zarfı  يَطُوفُونَ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

بَيْنَ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.  حَم۪يمٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  اٰنٍ  kelimesi  حَم۪يمٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.  اٰنٍ  mankus isimdir.

Mankus isimler: Sondan bir önceki harfi kesralı olup son harfi de “ya (ي)” olan isimlere “mankus isimler” denir. Mankus isimlerin îrab durumu şöyledir: 

a) Merfû halinde takdiri damme ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي  gibi), 

b) Mansub halinde lafzi olarak yani fetha ile (رَاعِيًا  – اَلرَّاعِيَ  gibi), 

c) Mecrur halinde takdiri kesra ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي  gibi) îrab edilir. 

Yani mankus isimler ref ve cer durumlarında maksur isimler gibi takdiri îrab edilir. Bu durumda damme ve kesra harekeleri son harflerinin üzerinde açıkça görülmez, fakat var olduğu kabul edilir. Nasb hallerinde ise lafzi olarak irab edilir, son harfin üzerinde fetha harekesi açık bir şekilde görünür. 

Mankus isimler nekre halinde yani başlarında elif lam olmaksızın kullanıldığında ref ve cer durumlarında sonlarındaki “ya” harfi düşürülür. Ancak meydana gelen bu değişikliğe işaret olmak üzere kelimenin sonundaki kesra harekesi tenvinli kesra olur. Îrabı ise yine takdiren olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اٰنٍ  kelimesi, sülasi mücerredi  أني  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

يَطُوفُونَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ حَم۪يمٍ اٰنٍۚ

 

Ayet, önceki ayette geçen  جَهَنَّمُ ’nun halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

بَيْنَ  mekân zarfı  يَطُوفُونَ  fiiline mütealliktir. İkinci  بَيْنَ  birinciye matuftur. Kelimenin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

حَم۪يمٍ ’in nekre gelişi nev, kesret ve tazim ifade eder.

حَم۪يمٍ  için sıfat olan  اٰنٍۚ , ism-i fail vezninde gelerek mevsûftaki bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

Ayetteki  حَم۪يمٍ  ifadesi bu sudaki (sıvıdaki), kaynarlığa işarettir. اٰنٍ  kelimesi ise, bu halin önemine işarettir ve tıpkı "kestim kesildi" denilmesi gibidir. Buna göre "O suyu ateş kaynattı, böylece o da son derece kaynar oldu" demektir. حَم۪يمٍ  ifadesi, su iyice ısındığında ve kaynadığında kullanılır. (Fahreddin er-Râzî)