Vâkıa Sûresi 35. Ayet

اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ  ...

Biz onları (hurileri) yepyeni bir yaratılışta yarattık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّا elbette biz
2 أَنْشَأْنَاهُنَّ kadınları inşa’ etmişizdir ن ش ا
3 إِنْشَاءً (yeni bir) inşa’ ile ن ش ا
 

Hakkın ve erdemin yanında olanları bekleyen âhiret nimetlerine ilişkin bazı ayrıntılı bilgiler verilmektedir. 39-40. âyetlerde, 13-14. âyetlerdekinden farklı olarak hem öncekiler hem de sonrakiler için “bir çoğu” anlamı verilen sülle kelimesi kullanılmıştır. 14. âyette sâbikūnun “az” olmasının ifade edilmesi bir yandan bu mertebeye erişmenin zorluğunu belirtirken diğer yandan da iyi davranışlar için yarışmaya özendirme amacı taşımaktadır. Burada ise sâbikûna göre bir alt derecede bulunacak müminlerin hemen bütün nesillerde çoğunluğu teşkil edeceğine işaret edilmiş olup olayın tabiatına uygun olan da budur (Derveze, III, 103-104, 106). 

28. âyette geçen ve “dalbastı kiraz” olarak çevrilen tamlama daha çok Arabistan kirazının dikensiz olanı manasıyla açıklanır (bu tercihin izahı için bk. Elmalılı, VII, 4706-4707). 29. âyette geçen tamlama müfessirlerin çoğunluğunca “meyve yüklü muz ağaçları” diye anlaşılmış olmakla beraber başka ağaç tasvirleri de yapılmıştır (başka açıklamalar için bk. Şevkânî, V, 177). 34. âyet daha çok “Kabartılmış döşekler üzerinde (olacaklar)” diye anlaşılmıştır. Birçok müfessir ise –müteakip âyetlerin ifadesi ile Hz. Peygamber’in cennet ehli kadınların genç ve aynı yaşta olacakları ve hep öyle kalacakları yönündeki açıklamalarını dikkate alarak– bunu “ve mertebeleri yükseltilmiş eşleriyle birlikte olacaklar” şeklinde yorumlamıştır (Zemahşerî, IV, 58-59; İbn Atıyye, V, 244-245). 

35 ve 61. âyetler, âhiret hayatında insanların ve eşlerinin hangi biçimde olacağı hususunda önemli bir ilkeyi hatırlatmaktadır: Yüce Allah orada herkesi oraya mahsus bir biçimde yeniden yaratacak, –âyetin ifadesiyle– “inşâ” edecektir; bizim bu dünyadaki tasavvurlarımızla bunun mahiyetini bilmemiz, anlamamız mümkün değildir. Şu halde oraya ilişkin olarak verilen diğer bilgi ve ayrıntıları hep bu ilke ışığında düşünmek gerekir. Buna göre öyle anlaşılıyor ki, âyet ve hadislerde cennet hayatı anlatılırken gençlik, bâkirelik, aynı yaşlarda olma gibi özelliklerden söz edilmesindeki amaç mahiyet bilgisi vermek değil, oradaki nimetlerin, dünya nimetleri gibi gelip geçici olmadığını, dolayısıyla insanların bunlardan mahrum kalıp tekrar elde edebilmek için özlem ve hasret hissetmeyecekleri yahut paylaşma kaygısı, kıskançlık ve birbirlerini çekememe gibi olumsuz durumların söz konusu olmayacağını belirtmek, bu hayatta gerçekleşmesi mümkün olmayan istek, özlem ve hayallerin, kısacası mükemmelliğin ve tam mânasıyla mutluluğun ancak orada bulunabileceğini somut bir anlatıma kavuşturmaktır.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 221-222
 

اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

اَنْشَأْنَاهُنَّ  fiil cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  اَنْشَأْنَاهُنَّ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُنَّ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  اِنْشَٓاءً  mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur.

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْشَأْنَاهُنَّ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  نشا ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.

اِنَّٓ ‘nin haberi olan  اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءً  cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.  اِنْشَٓاءًۙ , mef’ûlü mutlak olarak fiili tekid etmiştir. 

Müsnedin mazi fiil cümlesi olması hükmü takviye, hudûs, sebat ve istikrar ifade etmiştir.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ  ve isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadir/1)

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

اَنْشَأْنَا  fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

اَنْشَأْنَاهُنَّ -  اِنْشَٓاءًۙ   kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Müsnedün ileyh iki sebepten dolayı zikredilmiş olabilir: 

Birincisi, ek izahta bulunmak suretiyle vurgu yapmaktır. Nitekim ayette müsnedün ileyh doğrudan hazfedilip  اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ  denilseydi manada kapalılık olmazdı. Çünkü hurileri yaratanın yalnızca Allah olduğu bilinmektedir. 

Müsnedün ileyhin zikredilmesinin muhtemel diğer nedeni ise onu yüceltmek olabilir. Nitekim müsnedün ileyh olan  نا (biz) zamiri Allah Teâlâ’nın katını ifade etmek suretiyle övülen bir makama delalet etmektedir. Çünkü Allah Teâlâ zatını, نحن  ve  نا  zamirleri ile ifade ettiğinde bu, onun hem zatına hem sıfatlarına hem de isimlerine delalet eder. Müsnedün ileyh  نا  zamiri ile marife olmuştur. Bunun sebebi konuşma ortamında bir olayın anlatılıyor olmasıdır. Yine müsnedün ileyhin müsnedden önce geldiği görülmektedir. Bunun sebebi ise müsnedün ileyhi önde zikretmek suretiyle cümleyi isim cümlesi formuna çevirmek ve böylece iki müsnedün ileyhin mevcudiyeti ile cümlenin anlamını pekiştirmektir.

Müsned fiil cümlesi olarak getirilmiştir. Bu sebeple yenilenme ifade edilmekte ve müsned en kısa yoldan üç zamandan biriyle kayıtlanmaktadır. Müsned isim olarak getirilseydi geçmiş zaman ifade etmesi için bu ismin  امس (dün) gibi bir zarf ile kayıtlanması gerekirdi. Müsned mazi fiil olarak getirilerek en kısa ifade ile geçmiş zamana delalet edilmiştir. Yine müsnedin müsnedün ileyhten sonra gelmesinin sebebi ise müsnedün ileyhi önde zikretmek suretiyle cümleyi isim cümlesi formuna çevirmek ve bu şekilde iki müsnedün ileyh ile cümlenin anlamını pekiştirmektir. (Adnan Yamaç, Vâkıa Suresi Örnekliğinde Müsnedün İleyh Ve Müsnedin Halleri,S.112) 

الإنْشاءُ  kelimesi yaratmak ve icad etmek demektir. Mevcut olandan da olmayandan da yaratmayı kapsar. (Âşûr)