لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ
İnsanın kendi varlığı ve yakın çevresinde her gün yararlandığı imkânlar üzerinde, bütün bu varlık ve oluşların hangi irade ve gücün eseri olduğu hakkında düşünmeye çağıran çarpıcı sorularla Allah Teâlâ’nın irade ve yaratma gücüne, bunun da insana yüklediği kulluk görevine dikkat çekilmektedir. Burada özellikle zikredilen, insanın yaratılışı, tuzlu deniz sularının yağmura, tatlı suya dönüştürülmesi, ekinlerin ürün vermesi ve ateşin yararı konularına başka birçok âyette değişik vesilelerle geniş biçimde yer verilmiştir.
61 ve 62. âyetlerin bağlamı, öldükten sonra diriltilmeyi ve ilâhî huzurda mahkeme-i kübrâda yapılacak büyük yargılamayı inkârla ilgili olduğu için meâlde, “Aranızda ölümü biz takdir ettik; sizi benzerlerinizle değiştirmemiz ve bilemeyeceğiniz bir şekilde sizi yeniden var etmemiz hususunda bizim önümüze asla geçilemez” şeklindeki mâna tercih edilmiştir. 61. âyetteki emsâl kelimesi misl veya meselin çoğulu olmasına göre farklı mânalara geldiği ve gramer açısından önceki âyete iki ayrı şekilde bağlanabildiği için bu âyetlere şöyle mâna vermek de müm
İnsanın kendi varlığı ve yakın çevresinde her gün yararlandığı imkânlar üzerinde, bütün bu varlık ve oluşların hangi irade ve gücün eseri olduğu hakkında düşünmeye çağıran çarpıcı sorularla Allah Teâlâ’nın irade ve yaratma gücüne, bunun da insana yüklediği kulluk görevine dikkat çekilmektedir. Burada özellikle zikredilen, insanın yaratılışı, tuzlu deniz sularının yağmura, tatlı suya dönüştürülmesi, ekinlerin ürün vermesi ve ateşin yararı konularına başka birçok âyette değişik vesilelerle geniş biçimde yer verilmiştir.
61 ve 62. âyetlerin bağlamı, öldükten sonra diriltilmeyi ve ilâhî huzurda mahkeme-i kübrâda yapılacak büyük yargılamayı inkârla ilgili olduğu için meâlde, “Aranızda ölümü biz takdir ettik; sizi benzerlerinizle değiştirmemiz ve bilemeyeceğiniz bir şekilde sizi yeniden var etmemiz hususunda bizim önümüze asla geçilemez” şeklindeki mâna tercih edilmiştir. 61. âyetteki emsâl kelimesi misl veya meselin çoğulu olmasına göre farklı mânalara geldiği ve gramer açısından önceki âyete iki ayrı şekilde bağlanabildiği için bu âyetlere şöyle mâna vermek de mümkündür: “Yerinize benzerlerinizi getirmek ve bilemeyeceğiniz bir şekilde sizi yeniden var etmek üzere aranızda ölümü biz takdir ettik.” Bu anlayışa göre âyetlerin yorumu da şöyle olmaktadır: Ölümü insan nesline son vermek için değil, ölenlerin yerine yeni nesiller var etmek üzere takdir ettik; ama haşir günü sizi yeniden yaratmaya da kadiriz” (başka yorumlarla birlikte bk. Râzî, XXIX, 178-180; Şevkânî, V, 182; bu konuda ayrıca bk. Yâsîn 36/81). İbn Âşûr “Aranızda ölümü biz takdir ettik” cümlesinde “hakkınızda” değil, “aranızda” denerek, ölümün âdeta herkesin sırası geldiğinde payını aldığı ortak bir şey olduğuna ve insanların yararına bir realite olarak düzenlendiğine işaret edildiğini belirtir (XXVII, 315).
72. âyette geçen “ağaç” anlamındaki şecere kelimesi genellikle bedevî Araplarca iyi bilinen ve birbirine sürtülmesiyle ateş çıkaran ağaç türü olarak anlaşılmıştır (bu konuda bk. Yâsîn 36/80). Buna göre 73. âyetteki mukvîn kelimesinin de sözlük anlamıyla “çöl yolcuları ve açlık çekenler” diye çevrilmesi uygun olmaktadır. Belirtilen kişiler açısından ateşin ve ona kaynaklık eden ağacın –gerek yemek pişirip açlığı giderme gerekse satıp maişet temin etmede– sağladığı yarar açıktır. Fakat âyetin lafzî anlamı bu olsa da, burada ateşin, sürtünme yoluyla meydana gelen yanma olayının, hatta daha geniş bir yorumla ışığın insan hayatındaki önemine, yine ateşin kontrol edilebilir hale gelmesinin medeniyetin oluşmasındaki rolüne dikkat çeken bir örneklendirme yapıldığı söylenebilir. Buradaki tezkire kelimesine, bağlam ve sözün akışı dikkate alınarak meâlde “işaret” anlamı verilmiştir, Mücâhid’in yorumu da bu yöndedir. Birçok müfessir ise belirtilen kelimeyi “ibret” mânasında anlamış ve bu ifadede, ateşin cehennem azabını hatırlatıcı yönüne işaret bulunduğunu belirtmiştir (Taberî, XXVII, 201; Zemahşerî, IV, 61). Bağlam göz önüne alındığında bu ifadenin öncelikle Allah’ın insanlara verdiği nimetler üzerinde düşünüp sonuçlar çıkarma ve özellikle O’nun insanları öldükten sonra diriltmeye kadir olduğu yargısına ulaşma (Râzî, XXIX, 184) mânasıyla anlaşılması uygun olur. Muhammed Esed ise burada insana “Allah’ın göklerin ve yerin nûru olduğu”nun hatırlatıldığı yorumunu yapar (III, 1107; ayrıca bk. Nûr 24/35).
74. âyetteki azîm kelimesi genellikle “rab” kelimesinin sıfatı kabul edildiği için meâlde “Öyleyse ulu rabbinin adını tesbih et” anlamı tercih edilmiştir; fakat bunu “isim” kelimesinin sıfatı olarak da düşünmek mümkündür; buna göre meâl şöyle olur: “Öyleyse rabbini yüce ismiyle tesbih et” (İbn Atıyye, V, 255).
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 225-227
لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ
لَوْ gayr-ı cazim şart harfidir. نَشَٓاءُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur.
فَ karînesi olmadan gelen جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً cümlesi şartın cevabıdır.
جَعَلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اُجَاجاً ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
فَ harfi sebebi müsebbebe bağlayan atıf harfi ile mukadder istînâfa matuftur.Takdiri, تنبّهوا (Farkına varın) şeklindedir.
لَوْلَا cezmetmeyen şart edatıdır. Tahdid için هلا yani “değil mi?” manasındadır. (Âşûr)
لَوْلَٓا şart ilişkisi kurar. Şart olan olumsuz durum dolayısıyla cevabın bulunmadığını ifade eder. Türkçeye: olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi şeklinde tercüme edilmektedir. Gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
تَشْكُرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ
Ayet beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Şart üslubundaki ayette نَشَٓاءُ , müspet muzari fiil sıygasında gelmiş şart cümlesidir.
لَوْ harfinin geldiği cümlelerde hem şart hem de ceza fiili mazi olur. Ancak bir nükte için muzariye de dahil olabilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لَوْ şart edatı; şart ilişkisi kurar. Bu edat, gerçekleşmeyen iki fiil arasındaki ayrılmazlık ilişkisini ifade eder. Nahivciler ِ لَوْ edatını “şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır” diye tanımlamaktadırlar. Başka bir deyişle, şart bulunmadığından cevabın da bulunmadığını ifade eder. Bu tanıma göre cevabın gerçekleşmediğine açık bir şekilde delalet eder. Yani şartın imkânsızlığında cevabın da imkânsızlığını ifade eden bir edat olmaktadır. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
شَٓاءُ fiilinin mef'ûlu bu cümlede olduğu gibi çoğu zaman mahzuftur.
Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)
لَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ cümlesi, takdiri تنبّهوا (Farkına varın) olan mukadder istînâfa فَ ile atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında
Şart üslubunda talebî inşâî isnad olan cümlede şart edatı لَوْلَا , tahdid harfi yani هلا manasındadır. Cümle şart üslubunda gelmiş olmasına rağmen ibaha ve irşat amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Cümle müspet muzari fiil sıygasında gelerek, teceddüt istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
لَوْلَا , bu ayette “Değil miydi?” anlamında olup kendisinden sonra bir fiil geldiğinde bu manada kullanılması çoktur. Ama bunun peşinden isim geldiğinde, bu manaya gelmez. (Fahreddin er-Râzî)
لَوْلَا …meli/malı, değil mi manasında tahdîd ilişkisi kurar. Muzariden önce teşvik, maziden önce kınama ve tendim (pişmanlık) ifade eden bir edattır. Tahdîd kelime olarak teşvik” anlamına gelse de terim olarak “Bir işin yapılmasını ve onda gevşeklik gösterilmemesini şiddetle ve sertçe istemektir.” Arz kelimesinde olduğu gibi yumuşaklık söz konusu değildir. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
63-70
Bu ayetlerde sudan bahsedilirken edat hazfedilmiş ancak ekin ve bitkilerden bahsedilirken edat zikredilmiştir. Bu konudaki görüşler şöyledir:
* Suyun tuzlu olması, ekinlerin çer çöp olmasından daha kolay ve daha fazladır. Bu nedenle bu durumu tekide, pekiştirmeye gerek yoktur.
* Yiyecekle ilgili ayetlerde edat vardır, çünkü yiyeceklerin yokluğu suyun yokluğundan daha şiddetli ve daha zordur. Bu nedenle yiyecekle ilgili ayetlerde edat zikredilmiş, içecekle ilgili ayetlerde ise hazfedilmiştir.
Bu görüşler zihinleri tatmin etmekten uzak durmaktadır. Buradaki duruma Allah’ın bu sayılan şeylerin her birini ayrı ayrı yaratmasının O’nun gücünü insanlara göstermesi zaviyesinden bakılması daha uygun olacaktır. (Müşerref Ulusu (Ülger) , Arap Dili Ve Belâgatinda İltifat Sanatı)
Esas şart için olan اِنْ edâtı ile o manaya gelen لَوْ ‘ in cevabı arasındaki farkı ortaya koyacak olan لَ ’ ın hazfı, dinleyicinin onun durumunu bilmesindendir ya da yukarıda geçenle لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَاماً yetinmek içindir ya da bizzat maksut olanla (yiyecekle) dolaylı maksut olan ve kaybı daha zor olan yiyeceğe özel yer vermek içindir yani لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً deyip de لَجَعَلْنَاهُ dememesi şunun içindir; çünkü şartın cevabındaki لَ daha çok اِنْ edatında kullanılır, لَوْلَا ' da ise şart manası tam olmadığından atılmıştır ya da yukarıdaki örnekle yetinilmiştir. Bir de yemek bahsinde kullanılmış, su bahsinde kullanılmamıştır; çünkü su ikinci derecededir. (Beyzâvî)
Bu kelâm, sayılan bütün nimetlere şükretmeyi teşvik etmektedir. (Ebüssuûd)
لَوِ şart harfinin cevabı müsbet mazi fiil olduğunda başına gelen lam harfi burada zkredilmemiştir. Çünkü bu lam zaiddir, sadece tekid ifade eder ve hazfi kelamda iycaz için olur. (Âşûr)