Teğabün Sûresi 10. Ayet

وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ۟  ...

İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar, içinde ebedî kalmak üzere cehennemliklerdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ ve kimseler
2 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
3 وَكَذَّبُوا ve yalanlayanlar ك ذ ب
4 بِايَاتِنَا ayetlerimizi ا ي ي
5 أُولَٰئِكَ işte onlar
6 أَصْحَابُ halkıdır ص ح ب
7 النَّارِ ateş ن و ر
8 خَالِدِينَ sürekli kalacaklardır خ ل د
9 فِيهَا orada
10 وَبِئْسَ ne kötü ب ا س
11 الْمَصِيرُ gidilecek yerdir orası ص ي ر
 

وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا 


وَ  atıf harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. كَذَّبُوا  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.  كَذَّبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  بِاٰيَات  car mecruru  كَذَّبُوا  fiiline mütealliktir. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

كَذَّبُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ‘dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ

 

İsim cümlesidir.  اُو۬لٰٓئِكَ  ism-i işareti mübteda olarak mahallen merfûdur.

اَصْحَابُ  haber olup lafzen merfûdur. النَّارِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

خَالِد۪ينَ ف۪يهَا  ibaresi  اَصْحَابُ ‘nin hali olup  ى  ile mansubdur. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.  ف۪يهَا  car mecruru  خَالِد۪ينَ ‘ye mütealliktir.

خَالِد۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  خلد  fiilinin çoğul ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ۟


وَ  istinâfiyyedir.  بِئْسَ , zem anlamı taşıyan camid fildir.  الْمَصٖيرُ  failidir.  بِئْسَ  fiilinin mahsusu mahzuftur. Takdiri;  جهنّم  şeklindedir.

Dönüş manasındaki  الْمَصٖيرُ  kelimesi mimli masdardır.

بِئْسَ  zem fiili bir şahsı veya nesneyi yermek maksadıyla kurulan cümlelerde olur. Cümleye kattığı genel anlam hayret ve mübalağa ifadesidir. Zem fiili ile kurulan cümlelerde fail; marife veya gizli zamir olur, ondan sonra da mahsus gelir. Fail zamir ise temyizle yahut  مَا  ile belirtilir. Bu fiilin failinin geliş şekilleri şunlardır: 

1. Failinin  ال ’lı gelmesi  2. Failinin  ال ’lı isme muzâf olarak gelmesi  3. Bu fiillerin  مَا  harfine bitişik olarak gelmesi  4. Failinin ism-i mevsûl olarak gelmesi. Burada faili  ال ’lı gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ 


Ayet atıf harfi  وَ ’la önceki ayetteki  مَنْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olduğunu belirtmek yanında tahkir ifade eder. Mevsûlün sılası olan  كَفَرُوا , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

و ’la sılaya atfedilen  كَذَّبُوا  cümlesi de aynı üsluptadır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. 

كَذَّبُوا  fiili  تفعيل  babındandır.  تفعيل  babının en yaygın anlamı teksirdir. 

كَذَّبُوا  fiiline müteallik olan  بِاٰيَاتِنَا  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  اٰيَاتِ , şan ve şeref kazanmıştır.

اٰيَاتِ ‘den murad, ya Kur’an ya da mucizelerdir. Çünkü onlardan her biri Resulullah’ın (sav) doğruluğunun alametidir. (Rûhu’l Beyân)

Mübtedası işaret ismi olan اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِ  cümlesi  الَّذ۪ينَ  için haberdir. Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması tahkir ve kınama ifade eder. 

Müsnedin, izafetle marife olması az sözle çok şey anlatmak amacına matuftur. Ayrıca muzafı ve müsnedün ileyhi de tahkir ifade eder. Çünkü müsnedin tahkir anlamlı bir kelimeye muzâf olması müsnedün ileyhin de tahkirine sebeptir.

الَّذ۪ينَ ‘nin haberi isim cümlesi formunda gelerek sübut ifade etmiştir. 

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَذَّبُوا - كَفَرُوا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

ف۪يهَا ’nın müteallakı olan  خَالِد۪ينَ , haber olan  اَصْحَابُ ‘dan haldir. Hal, anlamı açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.

اَصْحَابُ النَّارِۚ [Ateş ashabı] ifadesinde istiare vardır. Cehennemde kalış, arkadaşlığa benzetilmiştir. Arkadaşlar birbirinin karakterini taşır.

اَاَصْحَابُ النَّارِۚ (Ateş ashabı) ibaresindeki  اَصْحَابُ  kelimesinin kökü  صحب ’dir. Sahip, yer veya zaman bakımından başkasından ayrılmayan demektir. Bu birliktelik bedenle veya destekle olabilir. Peygamberimizin sahabesi de aynı kökün türevidir. Bir şeye sahip olmayı da Türkçede kullanıyoruz. Sohbet de aynı kelimeden dilimize geçmiştir.  اصحاب النار (cehennem ashabı) derken işte bu ayrılmama, bu kimselerin adeta ateşle hemhal oluşu vurgulanmaktadır. 

خَالِدُونَ  lafzı, ism-i fail olarak gelmiştir. İsm-i fail, ism-i mef’ûl ve masdar kelimeleri zamandan bağımsızdır.  خلد  aslında uzun bir zaman dilimi demektir, ama daha çok çokluktan kinaye olarak ‘kalıcı’ anlamında kullanılır. Üstelik bu kalıp da onun bu anlamını pekiştirmektedir. 

Onların ateş halkı ve orada ebedi kalıcı olma özelliklerinin belirtilmesi taksim sanatıdır.

Nâr ashabı olmalarının isim cümlesi şeklinde ifadesi sübut ve devam ifade eder. Yani ebedi kalacaklarını üslup açısından ifade eder. Ayrıca bu manayı tekid için arkadan  خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ  ibaresi gelmiştir.

Ateşe aid zamirin dahil olduğu  ف۪يهَاۜ ‘daki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  ateş, içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü  ateş, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mübalağa için bu üslup kullanılmıştır.

Bu ayetin son cümlesiyle, bir önceki ayetin son cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

Bizce, bu iki ayet-i kerime, kıyamet günü insanların, nasıl birbirlerini zararlı çıkardıklarını beyân etmektedir. (Ebüssuûd)

 

وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ۟


وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Zem fiilinin dahil olduğu cümle gayrı talebî inşâî isnaddır. Zem anlamı taşıyan camid fiil  بِئْس ’nin mahsusu mahzuftur. Bu hazif îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri النَّارِ (Nâr, yani Cehennem) ’dir. Bu hazifle muhatabın muhayyilesi harekete geçirilerek, cehennemin korkunçluğunu kayıtlamadan, serbestçe tahayyül etmesi sağlanmıştır. 

Zem fiili mahsusuyla birlikte tekid ifade eder.

Bu cümle, Kur’an-ı Kerim’in birçok suresinde aynen tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Sanki bu son iki ayet, aldanmanın nasıl olacağını açıklamaktadır. Aradaki ”vav" harfi kesin anlamda beyana engel olduğu için, bu paragrafa ”sanki" denilerek söze başlandı. (Rûhu’l Beyân)

خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ  "içinde ebedi kalıcılar olarak..." ifadesinden sonra, Cenab-ı Hakk'ın yeniden, بِئْسَ الْمَص۪يرُ۟ "Orası ne kötü gidiş yeridir!" demesinin hikmeti şudur; o cehennemde ebedi kalmak, oranın bir kötü gidiş yeri olmasının ta kendisidir..." Bu, her ne kadar aynı manaya gelen iki ifade ise de, oranın kötü bir yer olduğuna açıkça delalet etmez. Binâenaleyh, ikinciyi açıkça ifade etmek, birinciyi tekid etmiştir. (Fahreddîn er-Râzî, Âşûr)