Teğabün Sûresi 3. Ayet

خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّ وَصَوَّرَكُمْ فَاَحْسَنَ صُوَرَكُمْۚ وَاِلَيْهِ الْمَص۪يرُ  ...

Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş yalnız O’nadır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 خَلَقَ yarattı خ ل ق
2 السَّمَاوَاتِ gökleri س م و
3 وَالْأَرْضَ ve yeri ا ر ض
4 بِالْحَقِّ hak (hikmet) ile ح ق ق
5 وَصَوَّرَكُمْ ve sizi biçimlendirdi ص و ر
6 فَأَحْسَنَ güzel yaptı ح س ن
7 صُوَرَكُمْ biçimlerinizi ص و ر
8 وَإِلَيْهِ ve O’nadır
9 الْمَصِيرُ dönüş ص ي ر
 

İlk âyet genel olarak felsefenin, özel olarak da kelâm ilminin temel problemlerinden olan Allah’ın egemen iradesi karşısında insan iradesinin değeri ve insanın sorumluluğunun felsefî temeli konusuna ışık tutan bir anlatım inceliği taşımaktadır. Çünkü “Allah kiminizi kâfir kiminizi mümin olarak yarattı” tarzında bir ifade kullanılmayıp “Sizi yaratan O’dur. Ama kiminiz inkâr, kiminiz iman ediyor” buyurularak, bir taraftan inkâr ve iman realitesinin ilâhî güç ve iradeden bağımsız olmadığı, diğer yandan da her bir ferdin cebir altında değil, kendine verilen irade gücüyle yaptığı tercih sonucunda kâfir veya mümin olduğu belirtilmektedir. Her hâlükârda sonucun Allah Teâlâ’nın ilmi dışında kalamayacağını hatırlatan âyetin son cümlesinde, “Allah yapıp ettiklerinizi görmektedir” şeklinde bir ifade kullanılarak özellikle insanın hür iradesiyle yaptıklarına dikkat çekilmesi de bu mânayı destekler niteliktedir (“kesb” kavramı ve bu konudaki kelâm tartışmaları için bk. Bakara 2/7, 286).

Kendi varlık sebebini ve dünya hayatının anlamını sağlıklı biçimde değerlendirebilmesi için 3. âyette insan, göklerin ve yerin hikmetli yaratılışı yani kâinattaki muhteşem düzen üzerinde ve hemen bunun yanında kendi yaratılışındaki seçkin özellikler hakkında düşünmeye, her şeyden önce bu âlemi var eden irade ve kudretin ihtişamını kavramaya yönlendirilmektedir (Allah’ın “musavvir” isminin anlamı için bk. Haşr 59/24; insanın yaratılışındaki seçkinlik hakkında bk. İsrâ 17/70; Tîn 95/4). Bu sûretle Allah Teâlâ’nın kudret sıfatını, yarattıklarındaki eserleriyle gözlemleyip kabul etmenin yanında 4. âyette O’nun ilminin kuşatıcılığına, kalbin derinliklerinde saklandığı sanılan şeylerin dahi bu bilmenin dışında kalamayacağına dikkat çekilerek bu defa insan, hem Allah’ın ilim sıfatının kuşatıcılığını kavramaya hem kendi yapıp ettiklerinin de O’nun ilminin dışında kalmadığını bilerek sorumluluk fikri üzerinde yoğunlaşmaya çağırılmaktadır. 5. âyette ise tarihe yapılan bir gönderme ile sorumluluk bilinci içinde hareket etmemenin sonuçları üzerinde düşünme fırsatı verilmektedir.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 370-371
 

  Hakka حقّ :

  Hakkun حَقٌّ sözcüğü temelde mutabakat, muvâfakat ve uygunluktur. Örneğin doğru bir şekilde açılıp kapanması için kapı ayağının yuvasına mutabık/uygun olması gibi.. Hak حَقٌّ sözcüğü çeşitli anlamlarda kullanılır:

  Birincisi: Bir şeyi hikmetin gereği olarak var edene/yaradana hak حَقٌّ denir. Bu sebeple Yüce Allah'a 'O haktır' denir.

  İkincisi: Hikmetin gereği olarak yaratılan şeye de hak حَقٌّ adı verilir. Bu açıdan 'Yüce Allah'ın her fiili haktır' denir. Ölüm haktır, diriliş haktır denmesi gibi..

  Üçüncüsü: Bir şeyle ilgili onun kendi özünde bulunduğu durumla mutâbık/uygun olan inanca hak حَقٌّ denir. Örneğin Falan kişinin diriliş, sevap, ceza cennet ve cehennem ile ilgili inancı haktır dememiz gibi..

  Dördüncüsü: Gerektiği şekilde ve gerektiği zamanda gerektiği kadar yapılan işe ve söylenen söze hak denir. Örneğin bu fiilin/bu hareketin veya bu sözün haktır gibi..

   Hak sözcüğü vacip, lazım, gerekli ve caiz sözcükleri gibi de kullanılır.

  Son olarak hakikat حَقَيقَةٌ kelimesi; bazen sebatı, kararlılığı ya da devamı ve varlığı olan şeyle ilgili kullanılır. Bazen inançla ilgili kullanılır. Bazen de amel ve sözle ilgili kullanılır. Örneğin falan kişinin fiilinin hakikati vardır yani yaptığında riyakar değildir. (Müfredat)

   Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda olmak üzere 287 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri hak, müstehak, muhakkak, hakiki, hakikat, hakkaniyet, haklamak, hukuk, tahkik, tahakkuk, hokka, elhak (doğrusu/açıkçası), istihkak, ihkak ve (nâ) haktır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّ وَصَوَّرَكُمْ فَاَحْسَنَ صُوَرَكُمْۚ

 

Fiil cümlesidir. خَلَقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. السَّمٰوَاتِ  mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile irablanır. 

الْاَرْضَ  atıf harfi وَ ‘ la makabline matuftur. بِ  mülabeset içindir. بِالْحَقِّ  car mecruru السَّمٰوَاتِ ‘ın mahzuf haline mütealliktir. صَوَّرَكُمْ  atıf harfi وَ ‘ la  خَلَقَ ‘ya matuftur. 

صَوَّرَكُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اَحْسَنَ  atıf harfi وَ ‘ la makabline matuftur. 

اَحْسَنَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. صُوَرَكُمْۚ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. صَوَّرَكُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi صور ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. 

اَحْسَنَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi حسن  ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  


وَاِلَيْهِ الْمَص۪يرُ


وَ  atıf harfidir. اِلَيْهِ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. الْمَص۪يرُ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.

 

خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّ وَصَوَّرَكُمْ فَاَحْسَنَ صُوَرَكُمْۚ


Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

بِالْحَقِّ ’daki  بِ  harfi mülabeset içindir. (Âşûr) Car-mecrur, خَلَقَ  fiiline mütealliktir.

السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır. 

السَّمٰوَاتِ  lafzından sonra  الْاَرْضَ ’nın zikri umumdan sonra husus babında ıtnâb sanatıdır. Çünkü  السَّمٰوَاتِ , tağlib yoluyla  الْاَرْضَ ’ı da kapsamaktadır.

بِالْحَقِّ , yani sahih bir amaçla ve yetkin bir hikmetle (yaratmıştır) ki o da amel etsinler de Allah da kendilerine karşılık versin diye gökleri ve yeri mükelleflere bir eyleşme alanı kılmasıdır. (Keşşâf)  

وَصَوَّرَكُمْ  cümlesi, atıf harfi  وَ  ile istînâf cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

صَوَّرَكُمْ  kelimesinde irsâd sanatı vardır.

فَاَحْسَنَ صُوَرَكُمْۚ  cümlesi, makabline atfedilmiştir. Aynı üslupta gelen cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

صَوَّرَ - صُوَرَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır. 

Allah Teala’nın yarattıklarının özellikleri belirtilerek sıralanmasında cem' ma’at-taksim ve’t tefrik vardır.

كُمْ ’lerin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

وَاِلَيْهِ الْمَص۪يرُ


Cümle atıf harfi  وَ ‘la istînâf cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. 

İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kast ediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)

Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim tehir ve îcâzı hazif sanatları vardır.  اِلَيْهِ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. الْمَص۪يرُ , muahhar mübtedadır.

اِلَيْهِ ‘nin   الْمَص۪يرُ ‘ye takdim edilmesi, Allah’a halis bir şekilde dönüşle alakalı olması sebebiyle ihtimam ifade etmekle birlikte fasılaya riayet etmek içindir. Takdim ile murad edilen kasr değildir. Çünkü müşrikler bu dönüşe başından itibaren inanmazlar, aksine bu dönüşün başkasına olduğunu iddia ederler. (Âşûr)

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)