هَمَّازٍ مَشَّٓاءٍ بِنَم۪يمٍۙ
Müşriklerin ileri gelenleri hakkında inen bu âyetler, onların genel karakterlerinin güzel bir özetidir. “Ne idüğü belirsiz” diye çevirdiğimiz 13. âyetteki zenîm kelimesine müfessirler “bir toplumdan olmadığı halde onlara yamanmış olan, babası bilinmeyen, kötülüğü ile tanınan, faydasız kimse veya şey” anlamlarını vermişlerdir (bk. Râzî, XXX, 84-85). Zenîm kelimesinin burada özellikle günah işlemekten, haksızlık yapmaktan, zarar vermekten utanıp çekinmeyecek kadar tabiatı bozulmuş, insanlığını kaybetmiş, bu anlamda soysuzlaşmış kişiyi ifade ettiği söylenebilir. Bu âyetlerde Hz. Peygamber ve ona iman edenler uyarılarak anılan kötü niteliklerin tümünü veya bir kısmını taşıyan kimseye mal ve oğulları var diye yani zengin ve güçlü olduğu için boyun eğmemeleri istenmektedir.
“Yakında onun alnına (cehennemlik) damgasını vuracağız” diye çevirdiğimiz 16. âyet mecazi bir anlatım olup, güç ve zenginliğinden dolayı şımararak Allah, peygamber ve kitap tanımayan kimseyi yüce Allah’ın zelil ve perişan edeceğini, kibir ve gururunu kıracağını ifade eder.
Nemme نمّ :
نَمٌّ kavramı bir haberi kovuculukla, gammazlıkla açığa vurmak/ortaya çıkarmaktır.
نَمِيمَةٌ kovuculuk ve gammazlıktır. نَمِيمَةٌ sözcüğü temelde ise fısıltı ve hafif hareket anlamındadır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de sadece 1 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekli nemimedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
هَمَّازٍ مَشَّٓاءٍ بِنَم۪يمٍۙ
Ayetteki هَمَّازٍ ve مَشَّٓاءٍ kelimeleri önceki ayetteki حَلَّافٍ ‘nin ikinci ve üçüncü sıfatıdır. بِنَم۪يمٍ car mecruru مَشَّٓاءٍ ‘e mütealliktir.
مَشَّٓاءٍ - هَمَّازٍ kelimeleri mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
هَمَّازٍ مَشَّٓاءٍ بِنَم۪يمٍۙ
هَمَّازٍ ve مَشَّٓاءٍ kelimeleri, önceki ayetteki حَلَّافٍ için iki sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
هَمَّازٍ ve مَشَّٓاءٍ mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
بِنَم۪يمٍ car mecrur مَشَّٓاءٍ ’e mütealliktir.
هَمَّازٍ - مَشَّٓاءٍ - حَلَّافٍ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Allah Teâlâ, Hazret-i Peygamberi (sav) yalancılara itaat etmekten nehyedince, bu kafirlere boyun eğmeyi de yasaklar. Fakat Cenab-ı Hak küfrün ötesinde, sayılan kötü sıfatları taşıyan kimselere boyun eğmekten de nehyetmiştir. Bu kötü sıfatlar şunlardır:
Birinci sıfat حَلَّافٍ ; kişinin vara-yoğa yemin edici olmasıdır. Çünkü حَلَّافٍ , doğru-yanlış, hak-batıl her hususta çokça yemin eden kimsedir. Yemini alışkanlık haline getirenler için, engelleyici ve caydırıcı olma bakımından bu ayet yeter. Bunun bir benzeri de, [Yeminlerinizi Allah'a karşı bir kalkan (hayır engeli) edinmeyin] (Bakara/224) ayetidir.
İkinci sıfat مَه۪ينٍ ; Zeccac bu kelimenin, fa'îl kalıbında, مهاَنَة masdarından olduğunu söylemiştir. Bu masdar, ‘azlık, değersizlik, kıymetli bir görüşe sahip olmama, ileriyi görememe’ manasınadır. Bu kimseye مَه۪ينٍۙ denmiştir. Çünkü bununla yalan yere yemin edenler kastedilmiştir. Yalan yere yemin edenlerse, insanlar nezdinde مَه۪ينٍ (hor ve hakir) olurlar.
Üçüncü sıfat هَمَّازٍ , çok ayıplayan, küçümseyen kimse demektir. Müberred: ’’ هَمَّازٍ , insanların gıyabında hoşlanmayacakları kötü şeylerle yad eden, onların kusurlarını ortaya koyandır’’ demiştir. Hasan el-Basrîden de, bunun, "insanların arkasından, avurtlarını eğip-büken kimse" demek olduğu rivayet edilmiştir.
Dördüncü sıfat نَم۪يمٍۙ ; insanın, insanlar arasında laf getirip götürmesidir; insanların arasını bozmak için, ondan ona, ondan ona söz taşımasıdır. (Fahreddin er-Râzî)
هَمّازٍ : taklidi, alayı, vurmayı çok yapmak demektir. Lügatte sopa veya elle vurmak demektir. İstiare yoluyla birinin gıybetini yaparak sözle eziyet etmek manasında kullanılmış, ve bu o kadar yaygınlaşmış ki adeta hakiki mana olmuştur. ويْلٌ لِكُلِّ هُمَزَةٍ şeklindeki Hümeze/1 ayeti de böyledir. (Âşûr)
Yürümek manasındaki المَشْيُ kelimesi, Maide suresi 33. ayetteki ويَسْعَوْنَ في الأرْضِ فَسادًا gayret manasındaki السَّعْيِ kelimesinde olduğu gibi dedikodu uğruna zorluklara katlanmak dolayısıyla halinin bozulması manasında bir istiaredir. Çünkü somut şeylerin isimleri, dinleyicinin algısında anlaşılır şeylerin isimlerine göre daha büyük bir etkiye sahiptir. Yani dedikoduyu dolaştırmak manasındaki المَشْيِ بِالنَّمِيمَةِ ifadesinde dedikoducunun hali tasvir edilmiştir. (Âşûr)