فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ
Sözlükte sûr, “üflendiğinde ses çıkaran boynuz biçiminde bir boru” diye tarif edilir. Geleneksel İslâmî inanca göre dört büyük melekten biri olan İsrâfil, sûr adı verilen boruyu iki defa üfleyecek, ilk üflemede kâinattaki bütün canlılar ölecek, ikinci üflemede ise canlılar tekrar dirilecektir (sûr hakkında ayrıca bk. En‘âm 6/73). Kıyamet sahnelerini tasvir eden bu ayetler, 1-3. âyetlerle bağlantılı olup onları açıklamakta ve kıyamet denilen olayın nasıl meydana geleceğini, dolayısıyla dünya hayatının nasıl son bulacağını anlatmaktadır (krş. Kehf 18/47). “Gök yarılır, o gün (bütün) bunların düzeni çökmüştür” meâlindeki 16. âyet kıyametin kopması sırasında sadece yerkürenin değil, gök cisimlerinin de düzeninin bozulacağını, şimdiki düzen ve özelliklerini kaybedeceğini ve mevcut kozmik sistemin tümüyle çökeceğini ifade eder (krş. Enbiyâ 21/104; Zümer 39/67).
Eski müfessirler 17. ãyetteki “Melekler göklerin etrafındadır” ifadesini, “Gökler yarılınca melekler, kendileri için mesken edinmeye elverişli durumdaki yarılmayan yerlere çekilirler” şeklinde tefsir etmişlerdir (meselâ bk. Râzî, XXX, 108; Şevkânî, V, 326). İbn Âşûr ise bu kısmı, “Melekler göklerin etrafında cennetlikleri cennete yerleştirmek, cehennemlikleri de cehenneme sevketmekle meşgul olurlar” şeklinde yorumlamıştır (XXIX, 127). Sonuç itibariyle âyet meleklerin kıyamet dehşetinden korunmuş bir alanda yapacakları görevlerini anlatmaktadır.
Arş kelimesi daha önce birçok âyette geçmiş ve hakkında gereken açıklamalar yapılmıştır (özellikle bk. A‘râf 7/54). “O gün rabbinin arşını, bunların da üstünde olan sekiz (melek) taşır” diye çevirdiğimiz bölümde arşı taşıyan “sekiz”den maksadın ne olduğu Kur’an tarafından açıklanmamıştır. Müfessirler âyetin bağlamını dikkate alarak bu ifadeyi yukarıda anlatılan meleklerin üstünde, kendilerine “hamele-i arş” (arşın taşıyıcıları) denilen sekiz melek veya sekiz taşıyıcı olarak yorumlamışlardır (Elmalılı, VIII, 5322). Sekiz şahıs, sekiz saf, sekizin on katı seksen melek vb. yorumlar yapanlar da olmuştur (İbn Âşûr, XXIX, 127). Biz, meâlde “sekiz melek” yorumunu tercih ettik; Râzî ise “sekiz şahıs” ifadesini tercih etmiştir (XXX, 109). Ayrıca Cehmiye ve Mu‘tezile âlimleriyle Sünnî ulemâsının önemli bir kısmı, arş kelimesini “mülk” yani bütünüyle âlem olarak yorumlamışlardır (bk. Yusuf Şevki Yavuz, “Arş”, DİA, III, 407-408). Buna göre “arşı taşıyan melekler” de Allah’ın âlemin işleyişiyle görevli kıldığı melekler olarak anlaşılabilir. Allah’ın yarattığı birçok âlemden biri olan madde âlemi dağılırken O’nun diğer âlemlerdeki düzeni ve hükümranlığı (arşı) devam edecektir. Ancak burada özetlenen bilgiler yorumdan ibaret olup İmam Ebû Hanîfe, Eş‘arî ve Mâtüridî gibi âlimler bu âyetler müteşâbihattan olduğu için ifadeyi aynen kabul etmemiz gerektiğini, bunun ne anlama geldiğini bilemeyeceğimizi düşünmenin en doğru tutum olduğunu belirtmişlerdir.
Allah zamandan ve mekândan münezzeh olduğu için kıyamet gününde meleklerin O’nun arşını taşıması olayı, “Allah’ın kudretinin hesap günündeki tam ve kesin tezahürünün işareti” olarak yorumlanmıştır (İbn Âşûr, XXIX, 128; Esed, III, 1183; meleklerin Allah’ın arşını taşıması hakknda bilgi için bk. Mü’min 40/7)
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 444-445فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَوْمَ zaman zarfı, إذ için muzâftır. وَقَعَتِ fiiline müteallıktır. إذ mahzuf cümleye muzâftır. Kelimenin sonundaki tenvin mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır.
وَقَعَتِ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. الْوَاقِعَةُ fail olup lafzen merfûdur.
الْوَاقِعَةُ kelimesi sülâsî mücerred olan وقع fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle, 13. ayetteki şartın cevabıdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Zaman zarfı يَوْمَئِذٍ , durumun o güne mahsus olduğunu belirtmek üzere amili olan وَقَعَتِ fiiline takdim edilmiştir.
يَوْمَئِذٍ ‘nin sonundaki tenvin, takdiri يوم إذ نفخ في الصور (Sûra üfürüldüğü gün) olan, muzâfun ileyh cümlesinden ivazdır. Muzâfun ileyh cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
وَقَعَتِ - الْوَاقِعَةُ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu ayette geçen الْوَاقِعَةُ kelimesi kıyametin isimlerinden birisidir. Vukuu kesin olduğu için bu adı almıştır. Yani durum böyle olunca vaad olunduğunuz kıyamet kopar. Yahut da mana şudur: ”Büyük musibet iner." O da kıyamet çığlığıdır. Bu cümle, yukarıdaki ”sûra bir üfürüş üfürüldüğü zaman..." ayetinin cevabıdır. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)