Meâric Sûresi 10. Ayet

وَلَا يَسْـَٔلُ حَم۪يمٌ حَم۪يماًۚ  ...

(O gün) hiçbir samimi dost, dostunu sormaz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَا ve
2 يَسْأَلُ sormaz س ا ل
3 حَمِيمٌ dost ح م م
4 حَمِيمًا dostun halini ح م م
 

Kıyamet olayının; inkârcı ve mücrimlerin mahşer ve hesap ortamında yaşadıkları derin bunalımın, onları bu âkıbete sürükleyen başlıca kötülüklerin ve cehennem azabının kısa fakat kuşatıcı ve oldukça etkileyici bir anlatımı olan bu âyetlerde, ilâhî kudret ve hikmetin verdiği düzen içinde varlığını sürdüren gök cisimlerinin vakti gelince yine Allah’ın iradesiyle erimiş madenlere, dağların atılmış yüne, pamuğa dönüşeceği bildirilmekte; bu tasvirin ardından da insanın âkıbetinden sarsıcı bir kesit verilmektedir. Buna rağmen o gün suçlu kişinin, en değerli varlıkları olan eşini, çocuklarını ve diğer yakınlarını, sevdiklerini, dahası bütün yeryüzündekileri gözden çıkaracak ölçüde dehşetli bir psikolojik bunalım, kaygı ve korkuya kapılacağı anlatılmaktadır. Müfessirler, burada ruh hali tasvir edilen “mücrim”in (suçlu) inkârcıları veya daha genel olarak günahkârları ifade ettiğini belirtirler.

15 ve 16. âyetler cehennemin şiddetli azabını hatırlatmakta, 17 ve 18. âyetler ise oraya girenlerin bu sonuçla karşılaşmalarının başlıca sebeplerine dikkat çekmektedir ki bunlar, a) Peygamberin getirdiği hak dine, tevhid inancına sırt çevirmek, b) Servetinden muhtaçları faydalandırmamak, yani toplumda geçim sıkıntısının hafifletilmesi için üzerine düşeni yapmamaktır. Bu iki günah, yani putperestlerin tevhid davetine sırt çevirmeleri ve maddî konularda bencillik edip insanların geçim sıkıntılarını hafifletecek harcamalar yapmaktan kaçınmaları Kur’an-ı Kerîm’in bütününde, özellikle de Mekke’de inen sûrelerde onların en fazla eleştirilen kötülükleri olmuştur. Bu tesbite göre Kur’an-ı Kerîm’in insanlığa yüklediği görevlerin en önemlisi ve en kuşatıcı olanı, a) Allah’ın varlık ve birliğini tanımak, b) İnsanlara yardım ve iyilik etmektir. İslâm âlimleri bu iki büyük görevi kısaca “Allah’ın buyruğuna saygı, Allah’ın yarattıklarına şefkat” şeklinde özetlemişlerdir.

 

وَلَا يَسْـَٔلُ حَم۪يمٌ حَم۪يماًۚ


وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَسْـَٔلُ  damme ile merfû muzari fiildir.  حَم۪يمٌ  fail olup lafzen merfûdur.  حَم۪يماً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Birinci mef’ûlün bih mahzuftur. Takdiri, نصره أو عونه (yardımı) şeklindedir.
 

وَلَا يَسْـَٔلُ حَم۪يمٌ حَم۪يماًۚ


Ayet atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki  وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vasılda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesi, isim cümlesine atfedilmiştir. 

İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)

Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiiller, istimrar ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari sıyga, anlama tecessüm anlamı katmıştır. Muzari fiil bu özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

حَم۪يمٌ  fail, حَم۪يماً  iki mef’ûl alan  يَسْـَٔلُ  fiilinin birinci mef’ûlüdür. Fiilin ikinci mef’ûlü mahzuftur. Takdiri, نصره أو عونه. (yardımı) şeklindedir. Mef’ûlün hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

حَم۪يماًۚ  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

‘’Dost dostu sormaz, yakın yakının halinden sormaz’’ ifadesini İbn Kesîr meçhul kalıbı ile  وَلَا يُسْـَٔلُ  okumuştur, yani dost dosttan istenmez ya da hali ondan sorulmaz demektir. (Beyzâvî) 

Hiçbir dost diğerine “Nasılsın?” diye sor(a)maz ve onunla konuş(a)maz; çünkü her birinin, onu başkasının halini sorup soruşturmaktan alıkoyacak bir derdi vardır. (Keşşâf)