Cin Sûresi 27. Ayet

اِلَّا مَنِ ارْتَضٰى مِنْ رَسُولٍ فَاِنَّهُ يَسْلُكُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِه۪ رَصَداًۙ  ...

Ancak seçtiği resûller başka. (Onlara bildirir.) Fakat O, Resûlün önünde ve arkasında gözetleyici (melek)ler yürütür ki resûllerin, Rablerinin vahiylerini tebliğ ettiklerini bilsin. Allah, onların her hâlini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıp dökmüştür.  (27 - 28. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَّا ancak (gösterir)
2 مَنِ kimseye
3 ارْتَضَىٰ razı olduğu ر ض و
4 مِنْ -den
5 رَسُولٍ elçi- ر س ل
6 فَإِنَّهُ çünkü O
7 يَسْلُكُ sevk eder س ل ك
8 مِنْ
9 بَيْنِ önüne ب ي ن
10 يَدَيْهِ önüne ي د ي
11 وَمِنْ ve
12 خَلْفِهِ arkasına خ ل ف
13 رَصَدًا gözetleyiciler ر ص د
 

Gaybı yalnızca Allah’ın bildiği, bu konuda O’nun hoşnut olup seçtiği elçinin dışında –cinler dahil– hiç kimseye bilgi vermediği ifade buyurulmuştur. Allah’ın hoşnut olup seçtiği elçiden maksat peygamberler, onlara bildirdiği gayb bilgileri ise ilâhî vahiyler ve haberlerdir ki bunlar da onların peygamber olduğunu gösterir. Meselâ Hz. Peygamber’e kıyamet gününde ve âhirette meydana gelecek olaylar vb. birçok gayb haberini içeren Kur’an vahyedilmiştir. Şevkânî’nin eserinde, Kur’an ve vahiy dışında da Hz. Peygamber’e fiten ve benzeri bazı gayb bilgilerinin verildiği zikredilmiş ve âyetin bunlara da işareti söz konusu edilmiştir (bk. Taberî, XXIX, 76-77; Şevkânî, 358-359). 

İlâhî vahyin korunması, ona şeytan sözünün karışmaması ve peygamberlerin Allah’ın mesajlarını tebliğ edip etmediklerinin tam olarak ortaya çıkması için Allah Teâlâ, elçisinin önünde ve arkasında koruyucu / gözetleyici melekler görevlendirmiş (bk. İbn Âşûr, XXIX, 250), çevrelerini bunlarla donatmış ve tahkim etmiştir. Allah bunu, vahyi koruyamadığından değil, hikmeti gereği yapmaktadır; zira Allah’ın her şeye gücü yeter; O’nun ilmi her şeyi kuşatmıştır (gayb hakkında bilgi için bk. Bakara 2/2). Allah’ın peygamberlerini kıyamet ve âhiret halleri gibi bazı gayb konularından haberdar etmesinin bir amacı da mûcize mahiyetindeki bu bilgilerle onların nübüvvetini kanıtlamaktır. Bu âyetler, astroloji yoluyla olağan üstü bilgilere ulaştıklarını söyleyenleri de yalanlamaktadır. Zemahşerî gibi Mu‘tezile âlimleri bu âyetlere dayanarak kerametin imkânsızlığını, keramet olduğu söylenenlerin asılsız olduğunu savunmuşlardır (bk. V, 172-173). Ancak Râzî, burada özellikle âhiretle ilgili gaybî bilgilerden söz edildiğini belirterek Mu‘tezile’nin âyetten bu anlamı çıkarmasını dayanaksız bulmuştur (XXX, 168-170).


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 481
 

اِلَّا مَنِ ارْتَضٰى مِنْ رَسُولٍ 


اِلَّا  istisna edatıdır. İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.İstisnanın 3 unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَنِ  müşterek ism-i mevsûl  اَحَداً ‘den bedel olup mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  ارْتَضٰى ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ارْتَضٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. مِنْ رَسُولٍ  car mecruru  ارْتَضٰى ‘nın mukadder mef’ûlünun temyizidir. Takdiri, ارتضاه رسولا (O’nu resul olarak seçti) şeklindedir. 

ارْتَضٰى  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi رضو ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 فَاِنَّهُ يَسْلُكُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِه۪ رَصَداًۙ

 

İsim cümlesidir.  فَ  ta’liliyyedir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  يَسْلُكُ  fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

يَسْلُكُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. مِنْ بَيْنِ  car mecruru  يَسْلُكُ  fiiline mütealliktir. 

يَدَيْهِ  muzâfun ileyh olup müsenna olduğu için  يْ  ile mecrurdur. İzafetten dolayı  ن  harfi hazf edilmiştir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مِنْ خَلْفِه۪  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.  رَصَداً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

 

اِلَّا مَنِ ارْتَضٰى مِنْ رَسُولٍ 


Önceki ayetten istisna edilenlerin bildirildiği ayet fasılla gelmiştir.  اِلَّا  istisna harfidir. 

اَحَداً ‘den bedel olan müşterek ism-i mevsûl مَنِ ’in sılası olan  ارْتَضٰى , mazi fiil sıygasında gelmiş faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

مِنْ رَسُولٍ  car mecruru  ارْتَضٰى  fiilinin mukadder zamirinden mahzuf hale veya temyize mütealliktir.

رَسُولٍ ’deki tenvin özel bir nev ve tazim ifade eder. 


 فَاِنَّهُ يَسْلُكُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِه۪ رَصَداًۙ


فَ  ta’liliyedir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)  

اِنَّ ’nin haberi olan  يَسْلُكُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِه۪ رَصَداًۙ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  يَسْلُكُ  fiiline müteallik olan car mecrurlar  مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ ve  مِنْ خَلْفِه۪ , ihtimam için mef’ûl olan  رَصَداًۙ ‘e takdim edilmiştir.

رَصَداً ‘deki tenvin özel bir nev ve kesret ifade eder.

مِنْ - مَنِ  arasında ve  مِنْ ’in tekrarında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayetteki  مِنْ  harf-i ceri, "Beğenip seçtiği..." ifadesinin beyaniyesi olup, "Allah, gaybın bilgisine, ancak beğenip seçtiği bir resulü muttali kılar" demektir. (Fahreddin er-Râzî) 

بَيْنِ - خَلْفِه۪  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Ancak risaleti ile ilgili bazı gaypları açıklamak için seçip beğendiği bir resul müstesna. Ama resulün risaleti ile ilgili olmayan, kıyametin kopma zamanı gibi gaybleri hiç kimse ebediyen bilemez. Çünkü onun vaktini açıklamak risalet yörüngesinin döndüğü teşrîî hikmete aykırıdır. Üzerinde durduğumuz ayet, şu ayetin benzeridir: [...Allah size gaybı bildirecek değildir. Fakat Allah, elçilerinden dilediğini seçer…] (Âli İmrân: 179) Çünkü onun, razı olunan elçinin önünden ve arkasından gözetleyiciler koyar. Yani Allah Teâlâ  peygamberin her bir yanından meleklerden bekçiler koyar. Onlar Allah kendisine risaleti ile ilgili bazı şeyleri açıkladığında onu, bazı şeytanlardan muhafaza ederler. (Rûhu’l Beyân)