ثُمَّ اِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُۜ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ثُمَّ | sonra |
|
2 | إِنَّ | şüphesiz |
|
3 | عَلَيْنَا | bize düşer |
|
4 | بَيَانَهُ | onu açıklamak |
|
Hz. Peygamber, gelen vahyi hemen hâfızasına yerleştirmek için tamamlanmasını beklemeden diliyle tekrarlıyordu. Allah Teâlâ bu âyetleri indirerek ona vahiy geldiğinde nasıl davranması gerektiğini öğretmiştir (bk. Taberî, XXIX, 116-119; Buhârî, “Tefsîr”, Sûre, 75, 2). Bu âyetlerde yüce Allah üç şeyi kendi üzerine aldığını bildirmiştir: 1. Vahyi hafızalarda ve yazılı olarak toplayıp Resûlullah’ın unutmamasını sağlamak (bu hususta ayrıca bk. A‘lâ 87/6); 2. Vahyi Hz. Peygamber’in okumasını sağlamak; 3. Vahyi açıklamak. Ayrıca 19. âyette vahiy kendisine okunduğunda Hz. Peygamber’in susarak onu dinlemesi emredilmiş, o da böyle yapmıştır (Buhârî, “Tefsîr”, 75; Müslim, “Salât”, 148). Allah Teâlâ “biz onu okuduğumuz zaman” buyurarak okuma fiilini kendisine isnat etmiştir; başka âyetlerde onu vahiy meleğinin (Cebrâil) Hz. Peygamber’in kalbine indirdiği bildirilmektedir (meselâ bk. Bakara 2/97; Nahl 16/102; Şuarâ 26/193). Bu âyetler arasında çelişki yoktur. İlâhî vahyin Cebrâil aracılığı ile Hz. Peygamber’in zihnine yerleştirilmesi de bir okumadır. Sonuçta kelâmın sahibi O’dur. Söz/Kur’an O’nun sözüdür; okutan O’dur; şu halde gerçekte okuyan da O’dur. (vahyin geliş şekilleri hakkında bilgi için bk. “Tefsire Giriş” bölümü, “I. Kur’an-ı Kerîm A) Tanımı ve özellikleri, 2. Vahiy” başlığı).
ثُمَّ اِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُۜ
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. ثُمَّ edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. عَلَيْنَا car mecruru اِنّ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. بَيَانَهُ kelimesi اِنّ ‘nin muahhar ismi olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ثُمَّ اِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُۜ
17. ayetteki اِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ cümlesine tertip ve terahi ifade eden atıf harfi ثُمَّ ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ile tekid edilen isim cümleleri çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. عَلَيْنَا car mecruru, اِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. جَمْعَهُ , muahhar ismidir.
Kapalı ve zor anlaşılan sözleri açıklayan şeye بَيَانَهُۜ denilmiştir. Çünkü açığa çıkması kastedilmiş olan manayı beyan etmektedir.
Tefsirciler şöyle demişlerdir: ”Hz Peygamber (sav)'e vahiy telkin edildiğinde Cebrail (as)’a okuma konusunda acele ederdi. O bitirene kadar sabretmezdi. Kendisinden kaçıvereceği endişesiyle acele ezberlemek isterdi. Bunun üzerine, gönlünü ve kulağını ona vererek susması emredildi. Ta ki kendisine vahiy tamamlanmış olsun. Nitekim bir ayette şöyle buyurulmaktadır: [”...Sana O'nun vahyi tamamlanmadan önce Kur'an (ı okumak)ta acele etme..."] (Tâhâ: 114) Sonra da onda iyice derinleşene kadar onu inceleme işine devam et."
"Dilini kımıldatma" sözü, Resulullahı eğitmek ve öğretmek içindir. Öğretme yönü, işaret edilen şu husustur: Allah'ı bilme kapısı insanların çoğuna kapalıdır. Allah'ı ancak kendi halleri ile ilgili açıdan anlarlar. O da vasıtalar açısıdır. Allah kendisi ile yaratıkları arasında melekleri vasıta kılmıştır. Eğitim yönü ise şudur: Allah'tan vahyi getiren Cebrail (as) olunca, onun getirdiğini, hemen söylemeye başlanıldığında sanki onda acele edilmiş, Cebrail'e ihtiyaç duymama gibi olmuş olur. Bu da şüphesiz edebi ihlaldir. Özellikle mürşid ve muallime karşı olursa. Bu izah ile anlaşıldı ki, ”dilini kımıldatma" sözü, konu değişikliği (istitrâd) yoluyla vâki olmuştur.
Hz. Peygamberin bir vahiy geldiği zamanki durumu acelecilik olunca ve bu sûrenin başından ”mazeretlerini öne sürse bile" (Kıyâme: 15) ayeti vahyedilinceye kadar bundan yasaklanmadığı için, ”dilini kımıldatma" sözüyle bundan nehyedildi. Sonra da söz, insanlara hitap şeklinde başlanılan konuyu tamamlamaya döndü. Bu üslûp, bir öğretmenin şu uygulamasına benzer: öğretmen öğrenciye bir konu anlatır, öğrenci derse yakışmayacak bir şeyle meşgul olursa, öğretmen: ”Aklını bana ver ve söylediğimi anla" der. Sonra da konuyu tamamlar. Allah'tan, her an bizi Kur'an'a uyanlardan kılmasını dileriz. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)