Kıyamet Sûresi 18. Ayet

فَاِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْاٰنَهُۚ  ...

O hâlde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَإِذَا zaman
2 قَرَأْنَاهُ O’nu okuduğumuz ق ر ا
3 فَاتَّبِعْ izle ت ب ع
4 قُرْانَهُ onun okunuşunu ق ر ا
 

Hz. Peygamber, gelen vahyi hemen hâfızasına yerleştirmek için tamamlanmasını beklemeden diliyle tekrarlıyordu. Allah Teâlâ bu âyetleri indirerek ona vahiy geldiğinde nasıl davranması gerektiğini öğretmiştir (bk. Taberî, XXIX, 116-119; Buhârî, “Tefsîr”, Sûre, 75, 2). Bu âyetlerde yüce Allah üç şeyi kendi üzerine aldığını bildirmiştir: 1. Vahyi hafızalarda ve yazılı olarak toplayıp Resûlullah’ın unutmamasını sağlamak (bu hususta ayrıca bk. A‘lâ 87/6); 2. Vahyi Hz. Peygamber’in okumasını sağlamak; 3. Vahyi açıklamak. Ayrıca 19. âyette vahiy kendisine okunduğunda Hz. Peygamber’in susarak onu dinlemesi emredilmiş, o da böyle yapmıştır (Buhârî, “Tefsîr”, 75; Müslim, “Salât”, 148). Allah Teâlâ “biz onu okuduğumuz zaman” buyurarak okuma fiilini kendisine isnat etmiştir; başka âyetlerde onu vahiy meleğinin (Cebrâil) Hz. Peygamber’in kalbine indirdiği bildirilmektedir (meselâ bk. Bakara 2/97; Nahl 16/102; Şuarâ 26/193). Bu âyetler arasında çelişki yoktur. İlâhî vahyin Cebrâil aracılığı ile Hz. Peygamber’in zihnine yerleştirilmesi de bir okumadır. Sonuçta kelâmın sahibi O’dur. Söz/Kur’an O’nun sözüdür; okutan O’dur; şu halde gerçekte okuyan da O’dur. (vahyin geliş şekilleri hakkında bilgi için bk. “Tefsire Giriş” bölümü, “I. Kur’an-ı Kerîm A) Tanımı ve özellikleri, 2. Vahiy” başlığı).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 509
 

فَاِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْاٰنَهُۚ


فَ  atıf harfidir.  اِذَا  şart manalı ,cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.  قَرَأْنَاهُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

إِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

قَرَأْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  اتَّبِعْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  اَنْتَ ‘dir.  قُرْاٰنَهُ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اتَّبِعْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

فَاِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْاٰنَهُۚ


فَ , itiraziyyedir. İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i mu‘teriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâbdır. Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi. Itnâb bab.) 

اِذَا  şart manalı, cümleye muzaf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Şart üslubundaki cümlede, şart edatı  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  قَرَأْنَاهُ  şart cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart cümlesi aynı zamanda  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhidir. Şart manalı zaman zarfı  اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir.

قَرَأْنَاهُ  fiili azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

فَ  karînesiyle gelen  فَاتَّبِعْ قُرْاٰنَهُۚ  cümlesi şartın cevabıdır. Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

قَرَأْنَا - قُرْاٰنَهُۚ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Burada إِنْ  değil,  اِذَا  buyurulmuştur. Çünkü bahsedilen olay gerçekleşmiştir ya da kesinlikle gerçekleşecektir. Çünkü  اِذَا  harfi, sık karşılaşılan durumlarda veya kesinlik bulacak olaylarda kullanılır.  إِنْ  harfi ise varsayım ifade eder. Bu hadise vuku bulur ya da vuku bulmaz. Burada  إنْ  değil,  اِذَا  buyurulmuştur. Çünkü bahsedilen olay gerçekleşmiştir ya da kesinlikle gerçekleşecektir. Çünkü  اِذَا  harfi, sık karşılaşılan durumlarda veya kesinlik bulacak olaylarda kullanılır.  إنْ  harfi ise varsayım ifade eder. Bu hadise vuku bulur ya da vuku bulmaz. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, Lokman Suresi 7, c. 2, s. 397)

Allah Teâlâ, Cebrail (as)'in okumasını kendi okuması gibi saymıştır ki bu, Cebrail (as)'in şeref ve kıymetinin çok büyük olduğuna delalet eder. Bunun bir benzeri, Hz. Muhammed (sav) hakkındaki, ["Kim o peygambere itaat ederse, şüphesiz Allah'a itaat etmiş olur"] (Nisa, 80) ayetidir. (Fahreddin er-Râzî)

فَاتَّبِعْ قُرْاٰنَهُۚ : İbni Abbas (ra), "Bunun manası, "Cebrail (as) onu okuduğunda, sen, onun okumasını takip et" şeklindedir" demiştir, Bu hususta şu iki izah yapılabilir:

a) Katâde, "Kur'an'ın helal ve haramına uy" manasını verirken,

b) Buna, "Onun kıraatine uy" manası da verilmiştir ki bu, "Senin, Cebrail ile birlikte - aynı anda okuman uygun düşmez. Cebrail okumayı bitirene kadar susmalı ve o sustuğunda okumaya başlamalısın" demektir. Bu izah, birincisinden daha uygundur. Çünkü Hz Peygamber (sav)'e, okumaması, Cebrail (as)'i dinlemesi, Cebrail (as) bitirince okuması emredilmiştir. Burası, Kur'an'ın helaline haramına uyulmasının emredildiği bir yer (siyak) değildir. İbn Abbas (ra) "Bundan sonra, Cebrail (as), Hz Peygamber (sav)'e vahiy getirince, Hz Peygamber (sav) başını önüne eğer ve vahyi dinlerdi. O gidince de, (gelen) ayetleri okumaya başlardı" demiştir. (Fahreddin er-Râzî)