اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۙ
Özellikle Allah’ın, kendi varlık ve birliği ile kıyamet ve âhiretin kesinliği hakkında bunca açıklamalar yapmasına, kanıtlar ortaya koymasına, ayrıca inkâr edenleri ne büyük azabın ve acıların beklediğini haber vermesine rağmen hâlâ gerçeği kabul etmemekte, Kur’an’ı ve peygamberi tasdik etmemekte direnen, Allah’a kulluğunu arzetmekten kaçınan inkârcı tutum eleştirilmekte, kurtarıcı ilâhî hakikatleri ısrarla reddeden bu nasipsizlerin daha da kabalaşan, küstahlaşan davranışlarından ibretlik örnekler verilmektedir. O inkârcı tip, vahyi onaylamaya, Allah’a kulluk etmeye yanaşmaz; hakkı, hak davetçisini inatla yalanlamaya kalkışır; ilgi gösterip kulağını ve zihnini söylenenlere açacağı, insafla değerlendireceği yerde, kör bir taassupla gerçeğe sırtını döner, kulağını tıkar, kalbini kilitler. Sûre bu inkârcılara, kendi türünün yaratılış sürecini ve bu muhteşem olayı gerçekleştiren yüce gücü hatırlattıktan sonra bir soru ifadesiyle, bu gücün ölüleri de dirilteceğini bildiren uyarı âyetiyle sona ermektedir.
اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۙ
İsim cümlesidir. اَوْلٰى mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri, العقاب أو الهلاك (Ceza veya helak) şeklindedir. لَكَ car mecruru اَوْلٰى ‘ya mütealliktir.
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَوْلٰى mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri, التهديد أو الشرّ (Tehdid veya şer) şeklindedir.
اَوْلٰى ism-i tafdil kalıbındandır.
İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۙ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. اَوْلٰى , takdiri العقاب أو الهلاك (Ceza veya helak sana daha layıktır) olan mahzuf mübtedanın haberidir. لَكَ car mecruru, mahzuf habere mütealliktir.
فَاَوْلٰى cümlesi aynı üslupta gelerek atıf harfi فَ ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Cümle hem lafzî hem manevî olarak önceki cümlenin tekididir. Aralarında kemâl-i ittisâl olan bu cümlelerin فَ ile atfedilmesi, tekidi ve tehditin şiddetini artırmak içindir.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. اَوْلٰى , takdiri التهديد أو الشرّ (Tehdid veya şer) olan mahzuf mübtedanın haberidir.
Cümleler haberî formda gelmiş olmasına rağmen tehdit ve beddua anlamına gelerek mukteza-i zahirin hilafına, vaz edildiği mananın dışına çıkmıştır. Bu nedenle mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Her iki cümledeki اَوْلٰى , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
اَوْلٰى - لَكَ kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اَوْلٰى لَكَ [Yazıklar olsun sana!]demektir; hoşlanmadığı şeylerin başına gelmesi için bir bedduadır. (Keşşâf)
اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰى [Sana yazıklar olsun yazıklar..!] ayetinde kâfiri kınamak ve yermek için önceki ayetteki III. şahıs zamirinden II. şahıs zamirine dönüş vardır. (Safvetü’t Tefâsir)