بَلْ يُر۪يدُ الْاِنْسَانُ لِيَفْجُرَ اَمَامَهُۚ
“Günah” diye çevirdiğimiz fücûr kelimesinin “haktan sapma” anlamına geldiğini, bu sapmanın sözle de eylemle de olabileceğini belirten Şevkânî, âyetle ilgili açıklamaları şöyle özetler: İnsanoğlu bugünüyle yarınıyla her zaman günah işlemeyi öne alır; günahı peşin işler, tövbeyi tehir eder. İbnü’l-Enbârî’nin yorumuna göre insan, yaşadığı sürece hep günah işlemek ister, işlediği günahtan dönmek, günahkârlığı terketmek gibi bir niyet taşımaz. Mücâhid, Hasan-ı Basrî, İkrime, Süddî ve Saîd b. Cübeyr de âyeti şöyle açıklamışlardır: “İnsan ölünceye kadar hep tövbe edeceğini söyler durur; sonuçta en kötü hallerini yaşarken ölüm onu yakalar.” Dahhâk’e göre insanın bu haline “emel” denir; yani o, “Daha yaşayacağım, dünyadan nasibimi alacağım” der, ölümü hiç hatırına getirmez (bk. V, 388).
Âyetteki fücûr kelimesine “inkâr” anlamı verenler de olmuştur. Buna göre âyetin mânası şöyledir: “Fakat insan önündekini (kıyameti) inkâr etmek istiyor.” Devamındaki âyette kıyamet gününün ne zaman geleceğine dair sorulan sorunun bu mânayı desteklediği düşünülebilir.
بَلْ يُر۪يدُ الْاِنْسَانُ لِيَفْجُرَ اَمَامَهُۚ
بَلْ , idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir. ‘Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki’ anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiil cümlesidir. يُر۪يدُ damme ile merfû muzari fiildir. الْاِنْسَانُ fail olup lafzen merfûdur.
لِ harfi, يَفْجُرَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte يُر۪يدُ fiiline mütealliktir.
يَفْجُرَ fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُوَ ’dir. اَمَامَهُ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُر۪يدُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi رود ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
بَلْ يُر۪يدُ الْاِنْسَانُ لِيَفْجُرَ اَمَامَهُۚ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. بَلْ , idrâb harfidir. İntikal ifade eder.
بَلِ , atıf edatlarındandır. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )
Sebep bildiren harf-i cer لِ ’nin gizli أنْ ’le masdar yaptığı لِيَفْجُرَ اَمَامَهُ cümlesi, mecrur mahalde masdar teviliyle başındaki harfle birlikte önceki ayetteki يُر۪يدُ fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
بَلْ يُر۪يدُ ifadesi, اَيَحْسَبُ (zannediyor mu ki) ifadesine atfedilmiştir; dolayısıyla onun gibi istifhâm olması veya hakkında soru sorulan bir husustan bir başka hususa geçilen (ıdrâb) olumlu bir cümle olması caizdir. Hakkında soru sorulan bir husustan mûceb (Yani işin öyle olduğunu belirten, olumlu, sabit; soru şeklinde veya olumsuz olmayan) bir cümleye geçiliyor (idrâb) olması da caizdir. (Keşşâf)
Kötülük etmek anlamını veren يَفْجُرَ kelimesinin aslı olan الفجر , bir şeyi geniş bir şekilde yarmak, aynı kelimenin bir başka türevi olan الفجور el-fücûr de, dindarlık perdesini yarmak anlamındadır. Ayette murad edilen mana şudur: ”İnsan önündeki vakitlerde ve ileriki zamanlarda kötülüklerine devam etmek ister, onlardan vazgeçmez." (Rûhu-l Beyân, Âşûr)
Ayetteki ‘ileriye doğru’ anlamına gelen اَمَامَهُۚ kelimesi, zaman veya yer için istiare yoluyla kullanılmıştır. Râğıb ayetle ilgili olarak: ”Kötülükleri yapabilmek için hayatı, yaşamayı ister" izahını getirmiştir. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)