İnsan Sûresi 8. Ayet

وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلٰى حُبِّه۪ مِسْك۪يناً وَيَت۪يماً وَاَس۪يراً  ...

Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيُطْعِمُونَ ve yedirirler ط ع م
2 الطَّعَامَ yemeği ط ع م
3 عَلَىٰ
4 حُبِّهِ sevdikleri ح ب ب
5 مِسْكِينًا yoksula س ك ن
6 وَيَتِيمًا ve yetime ي ت م
7 وَأَسِيرًا ve esire ا س ر
 

“Verdikleri söz” diye çevirdiğimiz 7. âyetteki nezr (nezir) kelimesi, “insanın yerine getirmeyi kendisine borç kıldığı, vaad ettiği her türlü iş” demektir (Taberî, XXIX, 129); terim olarak nezir, “dinen mükellef tutulmadığı halde kişinin kendi vaadiyle üzerine vacip kıldığı ibadet ve iyilik” anlamına gelir. Kelimenin âyetteki mânası konusunda iki farklı yorum yapılmıştır. Bir yoruma göre buradaki nezir, genel olarak Allah’ın insanlara yüklediği bütün vecîbeleri ifade eder. Bu durumda âyetin ilgili kısmının anlamı şöyle olur. “Onlar Allah’ın kendilerine yüklediği bütün vecîbeleri yerine getirirler; buyruklarına uyar, yasakladıklarından kaçınırlar.” İkinci bir yoruma göre bu âyetteki nezir de yukarıda belirtilen terim anlamında kullanılmıştır. Bu yoruma göre ise âyeti şöyle anlamak gerekir: “Onlar, bir iyilik yapmayı adadıkları, gönüllü olarak ibadet etmeye niyetlenip karar verdikleri takdirde bunu mutlaka yerine getirirler.” 

Yüce Allah 5. âyette geçen iyilerin bazı özelliklerini 7-10. âyetlerde şöyle sıralamıştır: a) Allah rızası için bir şey yapmayı adadıklarında, yapmaya söz verdiklerinde onu yerine getirirler. Bu açıklama, Allah’ın, verilen bir sözün, adanan bir iyiliğin yerine getirilmesine ne kadar önem verdiğini anlatır; b) Dehşeti her yerde hissedilen bir günden korkarlar; kıyamet gününde Allah’ın huzurunda verecekleri hesabın korku ve kaygısını taşır, hayatlarını bunun verdiği sorumluluk bilinciyle düzenlerler. Böylece âyette kıyamet ve âhiret inancının, amelî hayatımız üzerindeki tesiri ve bu inancın kurtarıcı değeri ortaya konmaktadır; c) Gözden çıkardıklarını değil, sevdikleri ve yararlanabilecekleri nimetleri muhtaçlara verirler; yedirip içirmeyi, doyurmayı görev bilirler. Böylece âyet ferâgat ahlâkının, “öteki”ne karşı sorumluluk duygusunun en veciz tanımını ve bunun İslâm’daki önemini dile getirmiştir. 9. âyette, anılan müminlerin bu özverili davranışları, gösteriş veya herhangi bir menfaat hesabıyla, hatta bir teşekkür karşılığında değil, sırf Allah’ın rızasını kazanmak için yaptıkları bildirilmektedir. İfadenin akışına bakarak âyetteki “ceza” (karşılık) kelimesinin özellikle maddî karşılıkları, “şükür” kelimesinin de teşekkür gibi mânevî karşılıkları ifade ettiği düşünülebilir. Kısaca âyete göre en değerli iyilik, herhangi bir maddî veya mânevî karşılık, bir çıkar elde etme düşüncesi taşımadan, hatta buyurulmamış olsa bile adamak, niyet edip karar vermek suretiyle kendi kendine ödev yükleme şeklinde belirlenip yapılan iyiliktir. Meşhur kutsî hadiste bildirildiğine göre (Müsned, VI, 256; Buhârî, “Rikāk”, 38) bu şekilde gönüllü iyilik ve ibadet yapanların kalpleri, basiretleri ve yolları aydınlanır; inançları doğru, kararları isabetli, işleri hayırlı ve faydalı olur.

8. âyete “Onlar, Allah’ı sevdikleri ve O’nun rızası için yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler” şeklinde de mâna verilmiştir. Müfessirler bu âyette geçen esîr kelimesini mecazi anlamda yorumlayarak “şartların esiri” olan herkesin bu terimin kapsamına girdiğini söylemişlerdir. Buna göre hakiki anlamda savaş tutsakları galiplerin esiri olduğu gibi, meselâ köle efendisinin, borçlu alacaklının, mahkûm da onu hapseden gücün esiridir. Dolayısıyla şu veya bu şekilde esir olan müslüman yahut gayri müslim herkese yardım etmek gerekir (Taberî, XXIX, 130; Râzî, XXX, 245).

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 518-519
 
Riyazus Salihin, 91 Nolu Hadis
Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bir adam geldi ve şöyle dedi:
- Ey Allah’ın elçisi! Hangi sadakanın sevabı daha büyüktür?
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:
- “Güçlü-kuvvetliyken, sıhhatin yerindeyken, cimriliğin üzerinde, fakir düşmekten endişe etmekteyken, daha büyük zengin olmayı düşlerken verdiğin sadakanın sevabı daha büyüktür. (Bu işi) can boğaza gelip de “falana şu kadar”, “filana bu kadar” demeye bırakma. Zaten o mal vârislerden şunun veya bunun olmuştur.”
(Buhârî, Zekât 11, Vasâyâ 17; Müslim, Zekât 92)
 

وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلٰى حُبِّه۪ مِسْك۪يناً وَيَت۪يماً وَاَس۪يراً

 

Ayet atıf harfi وَ ‘ la önceki ayetteki  يُوفُونَ ‘ye mütealliktir. Fiil cümlesidir. يُطْعِمُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. الطَّعَامَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

عَلٰى حُبِّه۪  car mecruru  يُطْعِمُونَ ‘deki failin veya mef’ûlun bihin mahzuf haline mütealliktir.   Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مِسْك۪يناً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. يَت۪يماً  ve  اَس۪يراً  atıf harfi  وَ ‘la مِسْك۪يناً ‘e matuftur. 

يُطْعِمُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  طعم ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلٰى حُبِّه۪ مِسْك۪يناً وَيَت۪يماً وَاَس۪يراً

 

Ayet atıf harfi  وَ ‘la önceki ayete atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يَت۪يماً  ve  اَس۪يراً  kelimeleri ikinci mef’ûl olan  مِسْك۪يناً ‘e atfedilmiştir. Cihet-i camiâ temâsüldür. Kelimelerdeki nekrelik, muayyen olmayan cins ifade eder.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  يُطْعِمُونَ  fiiline müteallik olan car mecrur  عَلٰى حُبِّه۪ , ihtimam için ikinci mef’ûl  مِسْك۪يناً ‘e takdim edilmiştir

مِسْك۪يناً - اَس۪يراً - يَت۪يماً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı, يَت۪يماً - اَس۪يراً  arasında ayrıca muvazene sanatı,  الطَّعَامَ  -  يُطْعِمُونَ  kelimeleri arasında ise iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

عَلٰى حُبِّه۪ ibaresi fail veya mef’ûlden hâl olarak tetmim ıtnabıdır.

عَلٰى حُبِّه۪ ibaresi  وَيُطْعِمُونَ  fiilinin fail zamirinden haldir. (Âşûr)

Tetmîm, “cümlede zikredilmemeleri yanlış bir mana vehmedilmesine sebep olmayan mef'ûl, hâl, car-mecrur vs. gibi müstakil bir cümle olmayan, veya rükûn olmayan unsurların zikredilmesi”dir. Bu zikir belâgî bir nükte içindir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayetteki  حُبِّه۪  kelimesindeki zamir  الطَّعَامَ  kelimesine aittir. Yani, “sevmelerine ve ihtiyaçları olmasına rağmen onu yedirirler” demektir. Çünkü böyle bir durumda yemek yedirmek daha önemli ve daha sevaplıdır. Bu, mübalağa ifade eden bir tetmîmdir. Eğer bu ifade atılacak olsa, mana zayıflar ve terkibin güzelliği bozulur. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)

Allah’a olan muhabbetleri sebebiyle (yedirirler). dediği nakledilmiştir. Bu ibare [Sevdiği halde malından veren…] (Bakara 2/177), [Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe, asla ‘iyiliğe erişemezsiniz!] (Âl-i İmrân 3/92) ayetlerine benzer. (Keşşâf)

وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلٰى حُبِّه۪ [Seve seve yemek yedirirler.] Burada  حُبِّه۪  sözü, sonundaki zamirin yerini tuttuğu isme göre iki mana ifade eder:

Birincisi, yemeğe sevgileri, yani kendi ihtiyaçlarından dolayı istek ve arzuları bulunmasına rağmen, demektir ki, ["Sevmesine rağmen mal verdi."] (Bakara, 2/177) ve ["Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiliğe ulaşamazsınız."] (Al-i İmran, 3/92) ayetlerinin ifade ettiği mana budur.

İkincisi de, o yedirmeyi istemeye istemeye değil, can-ü gönülden isteye isteye, seve seve yaparlar demektir ki, her birinin bir izah ve yorumu vardır. "Miskine, yetime ve esire" yedirirler.

Miskin: Kendi kendine bir şey kazanmaktan aciz kimse demektir.

Yetim: Kendisi için kazanç temin eden ölmüş, kendisi de kazanç elde etmekten aciz manasınadır.

Esir: Köle olup olmamaktan, müslüman olup olmamaktan daha genel olarak, hangi esir olursa olsun demektir.

Burada esirlere, düşkünlere güzel muamele yapılmasına önemli bir şekilde dikkat çekilmektedir. (Elmalılı)