Mürselât Sûresi 1. Ayet

وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفاًۙ  ...

Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.  (1 - 7. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالْمُرْسَلَاتِ andolsun gönderilenlere ر س ل
2 عُرْفًا birbiri ardınca ع ر ف
 

İlk üç âyette üzerlerine yemin edilerek muhatapların dikkatleri çekilen şeyler bazı tefsircilere göre rüzgâr, fırtına, bulut gibi tabiat olaylarıdır (bk. Zâriyât 51/1-4). Diğer tefsircilere göre ise daha sonraki üç âyette olduğu gibi bunlarla da Cebrâil, melekler, vahiy ve kitap kastedilmiştir.

Melekler vahyi getirirken rüzgârlar gibi esmişler, yeryüzünde Allah’ın dinini yaymışlar, getirdikleri vahiy sayesinde inkârcılık ve cehalet yüzünden ölü hale gelen ruhlar dirilmiş, hak ile bâtıl birbirinden ayrılmış, insanların tövbe edip arınmaları sağlanmıştır (Zemahşerî, IV, 202; bilgi için bk. Râzî, XXX, 264-268; İbn Âşûr, XXIX, 419-423; Ateş, X, 264-266).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 526
 

وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفاًۙ


وَ  harf-i cer olup, kasem harfidir. وَالْمُرْسَلَاتِ  car mecruru mahzuf fiile mütealliktir. Takdiri, أقسم (Yemin ederim) şeklindedir.

عُرْفاً  kelimesi hal konumunda masdar olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

الْمُرْسَلَاتِ  kelimesi; kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan  إِفْعَال  babının ism-i mef’ûlüdür.
 

وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفاًۙ


Kelama en güzel giriş şekillerinden biri de kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. Surenin bu ilk ayeti berâat-i istihlâl sanatının güzel bir örneğidir. Çünkü muhatabın dikkatini celbeder ve dinlemeye teşvik eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Bedî’ İlmi)

Ayet ibtidaiyye olarak gelmiştir. 

وَ , kasem harfidir. Ayette, îcâz-ı hazif sanatı vardır.  Muksemun bih olan  الْمُرْسَلَاتِ  car mecruru, takdiri  اقسم (Yemin ederim) olan mahzuf fiile mütealliktir. Kasemin cevabı, 7. ayette gelmiştir.

عُرْفاًۙ  kelimesi,  متتابعة (Ardışık) manasında hâl olarak masdardır.

الْمُرْسَلَاتِ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin hudûs ve yenilenmesine işaret etmiştir. 

Şayet  عُرْفاً ‘ in anlamı nedir? dersen şöyle derim: At yelesindeki kıllar gibi birbiri peşi sıra gönderilenlere… demektir; حَاؤُوعُرْفاًۙ وَاحِداً (Tek sıra halinde geldiler.) denir; “Yadırganan, kötü görülen”in zıttı olan maruf anlamına da gelir.

Mansub olması mef‘ûlün leh olması sebebiyledir; iyilik ve ikram için gönderildiler demektir. İlk anlama göre mansub olması ise hâl olduğu içindir. Ağırlaştırılarak ‘urufen şeklinde de okunmuştur. Tıpkı nukur okunduğu gibi. Şayet  الْمُرْسَلَاتِ [gönderilenler] azap melekleri olarak (da) tefsir edilmişti. Bu durumda, nasıl iyilik için gönderilmiş olurlar?” dersen şöyle derim: Bu, kâfirler açısından iyilik olmasa bile, Allah’ın onları kendileri adına cezalandırdığı peygamberler ve müminler için iyiliktir. (Keşşâf)