14 Mayıs 2026
İnsan Sûresi 26-31 / Mürselât Sûresi 1-19 (579. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

İnsan Sûresi 26. Ayet

وَمِنَ الَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلاً طَو۪يلاً  ...


Gecenin bir kısmında O’na secde et; geceleyin de O’nu uzun uzadıya tespih et.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمِنَ bir bölümünde
2 اللَّيْلِ gecenin ل ي ل
3 فَاسْجُدْ secde et س ج د
4 لَهُ O’na
5 وَسَبِّحْهُ ve O’nu tesbih eyle س ب ح
6 لَيْلًا geceleyin ل ي ل
7 طَوِيلًا uzun zaman ط و ل

وَمِنَ الَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ 


وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مِنَ الَّيْلِ  car mecruru  اسْجُدْ  fiiline mütealliktir.  

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, مهما حصل فاسجد (Her ne olursa olsun hemen secde et) şeklindedir. 

اسْجُدْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  اَنْتَ ‘dir.  لَهُ  car mecruru  اسْجُدْ  fiiline mütealliktir. 


وَسَبِّحْهُ لَيْلاً طَو۪يلاً


وَ  atıf harfidir.  سَبِّحْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  اَنْتَ ‘dir.  Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

لَيْلاً  zaman zarfı  سَبِّحْ  fiiline mütealliktir. طَو۪يلاً  kelimesi  لَيْلاً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

سَبِّحْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  سبح ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

وَمِنَ الَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلاً طَو۪يلاً


Ayet, 24. ayetteki mukadder şarta atfedilmiştir.  فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olan rabıta harfidir. Cevap cümlesi olan  وَمِنَ الَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Cümlede takdim tehir sanatı vardır. مِنَ الَّيْلِ  car mecruru, amili olan  اسْجُدْ  fiiline siyaktaki önemine binaen takdim edilmiştir.  مِنَ الَّيْلِ ’deki  مِنَ  ba’diyet ifade eder. Gecenin bir kısmı anlamındadır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terkedilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)

Aynı üslupta gelen  وَسَبِّحْهُ لَيْلاً طَو۪يلاً  cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir. 

Zaman zarfı  لَيْلاً  için sıfat olan  طَو۪يلاً , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

لَيْلاً  zaman zarfı , سَبِّحْ  fiiline mütealliktir. لَيْلاً ’deki tenvin nev ve tazim ifade eder.Kelimenin tekrarında ıtnâb, ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

سَبِّحْهُ  ve  اسْجُدْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

اسْجُدْ  cüz-kül alakasıyla mecaz-ı mürseldir. Bir rüknü söylenip, namaz kastedilmiştir.

Gece lafzının başına  مِنَ 'nin gelmesi kısmilik bildirmek içindir. (Kurtubî)

[Geceden de ona secde et, gecenin bir kısmında onun için namaz kıl.] ifadesiyle belki de akşam ve yatsı namazları murat edilmiştir. مِنَ  zarfının başa alınması gece namazındaki külfetten ve ihlastan kaynaklanmaktadır. Ve gece onu uzun uzadıya tesbih et; gecenin uzun bir diliminde onun için teheccüt kıl demektir. (Beyzâvî)

اسْجُدْ , “zikr-i cüz irade-i kül” (bir bütünün bir parçasını zikredip tamamını kastetme) yoluyla namazdan mecazdır. Yani secde zikredilmiş, namaz kastedilmiştir. Gecenin bir kısmı ve parçası da akşam ve yatsı demek olur. (Elmalılı Hamdi Yazır)

Rabbinin adını an, buyurmuştur ki bu, beşerî akılların, Cenab-ı Hakkın ancak isim ve sıfatlarını tanıyabileceklerine, ama hakikatını ve zatını tanımayacaklarına bir işarettir. (Fahreddin er-Râzî)

 
İnsan Sûresi 27. Ayet

اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَٓاءَهُمْ يَوْماً ثَق۪يلاً  ...


Şunlar (inanmayanlar) dünyayı tercih ediyorlar ve çetin bir günü arkalarına atıyorlar.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 هَٰؤُلَاءِ bunlar
3 يُحِبُّونَ seviyorlar ح ب ب
4 الْعَاجِلَةَ çabuk geçeni (dünyayı) ع ج ل
5 وَيَذَرُونَ ve bırakıyorlar و ذ ر
6 وَرَاءَهُمْ ötelerindeki و ر ي
7 يَوْمًا bir günü ي و م
8 ثَقِيلًا ağır ث ق ل

Yüce Allah burada, 24. âyette Hz. Peygamber’e, “Hiçbir günahkâra yahut nan­kö­re boyun eğme” diye verdiği tâlimatın gerekçelerini açıklamıştır. Çünkü o günahkâr ve nankörler dünyayı âhirete tercih ederek geçici zevkler peşinde koşarlar, dehşetli olaylarla dolu kıyamet gününe inanmaz, ona aldırış etmez ve o gün için yapılması gereken hazırlığı ihmal ederler. 28. âyette de insanları yoktan yaratıp güçlü kuvvetli bir varlık haline getiren kudretin, dilemesi halinde kendisine karşı nankörlük ve günahkârlıkta ısrar eden bu tür toplulukları yok edip yerlerine başkalarını getirebileceği vurgulanmış; bu suretle müminlere olup biten hiçbir şeyin ilâhî bilgi ve irade dışında olmadığı hatırlatılarak inançlarını pekiştirmeleri, morallerini yüksek tutmaları telkin edilmiştir. 

28. âyetin son cümlesi genellikle iki şekilde açıklanmıştır: a) “Dilediğimiz takdirde onların varlığına son verip, yerlerine bize saygıyla kulluk eden başka bir topluluk getiririz.” b) “Eğer istersek onların bedenlerini değiştirerek daha çirkin bir duruma getirebiliriz” (Şevkânî, V, 409). Müfessirler çoğunlukla birinci yorumu benimsemişlerdir. 

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 522-523

اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَٓاءَهُمْ يَوْماً ثَق۪يلاً


İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  işaret zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

يُحِبُّونَ ile başlayan cümle  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfudur.

يُحِبُّونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  الْعَاجِلَةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

وَ  atıf harfidir. يَذَرُونَ   fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  وَرَٓاءَهُمْ  mekân zarfı mahzuf hale mütealliktir. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

يَوْماً   mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  ثَق۪يلاً  kelimesi  يَوْماً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur. 

يُحِبُّونَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  حبب ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ 


Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  اِنْ  ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  işaret ismi, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  يُحِبُّونَ  ile başlayan fiil cümlesi, اِنَّ ’nin haberidir ve mahallen merfûdur. Müsnedün ileyh olan  هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ‘nin işaret ismi olması, tahkir ifade eder. 

اِنَّ ’nin haberi olan  يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarıyla tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.

الْعَاجِلَةَ , dünya anlamında kevniyet alakasıyla mecaz-ı mürsel sanatıdır. 

هَؤُلاءِ  kelimesi, haklarında çok fazla konuşulması nedeniyle muhatabın zihninde mevcut olan kişilere bir atıftır. Ben Kur'an'ın kullanımından şunu çıkardım ki,  هَؤُلاءِ  kelimesi muşârun ileyh belirtilmeden kullanılırsa, müşrikleri ifade eder. (Âşûr)

 

 وَيَذَرُونَ وَرَٓاءَهُمْ يَوْماً ثَق۪يلاً


Ayetin ikinci cümlesi, öncesine  وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vasılda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesiyle fiilin tekrarı ve yenilenmesi, isim cümlesiyle de sabitlik kastedilerek, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. Bu cümlede, önceki isim cümlesinden fiil cümlesine iltifat sanatı vardır. 

Ayetteki iki cümle arasında mukabele sanatı vardır.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, hudûs ve teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar ve olayın yenilenerek devam ettiğini vurgular.   

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

وَرَٓاءَهُمْ  mekan zarfı,  يَوْماً ’in mahzuf hâline mütealliktir. Hâlin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Mekan zarfı  وَرَٓاءَهُمْ , konudaki önemine binaen, mef’ûl olan  يَوْماً ‘e takdim edilmiştir.

يَوْماً ثَق۪يلاً  ibaresinde tasrihî istiare sanatı vardır. O günde yaşanan sıkıntıları, ağır bir yük taşımaya benzetmek üzere gün ağır olmakla sıfatlanmıştır. (https://tafsir.app/iraab-aldarweesh/76/31, Derviş, İrab)

يَوْماً , kıyamet günü anlamındadır. 

O günün şiddet ve dehşetinden ötürü bu ağırlık vasfı, "kendisini taşıyanı yoran ağır şey manasında mecazî bir ifadedir. Bunun bir benzeri de, [O (kıyamet), göklerde de, yerde de ağır gelen bir şeydir] (A'raf, 187) ayetidir. (Fahreddin er-Râzî)

يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ  ve  وَيَذَرُونَ وَرَٓاءَهُمْ يَوْماً ثَق۪يلاً [Çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da, önlerindeki çetin bir günü bırakıyorlar.] ayetinde güzel bir mukabele vardır. Yüce Allah sevmeye mukabil terketmeyi; fâniye mukabil bakî olanı zikretmiştir. (Safvetü’t Tefâsir)

اليَوْمُ الثَّقِيلُ  ifadesi kıyamet günü demektir. Sebep olduğu sıkıntıların ve ıstırapların şiddetinden dolayı mecazi anlamda ağır olarak nitelendirilmiştir, taşınamayacak kadar ağır bir şeye benzetilmiştir. (Âşûr)

 
İnsan Sûresi 28. Ayet

نَحْنُ خَلَقْنَاهُمْ وَشَدَدْنَٓا اَسْرَهُمْۚ وَاِذَا شِئْنَا بَدَّلْـنَٓا اَمْثَالَهُمْ تَبْد۪يلاً  ...


Onları biz yarattık ve eklemlerini (birbirine) biz bağladık. Dilediğimizde (onları yok eder) yerlerine benzerlerini getiririz.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 نَحْنُ biz
2 خَلَقْنَاهُمْ onları yarattık خ ل ق
3 وَشَدَدْنَا ve sıkıca bağladık ش د د
4 أَسْرَهُمْ yapılarını ا س ر
5 وَإِذَا ve zaman
6 شِئْنَا dilediğimiz ش ي ا
7 بَدَّلْنَا değiştiririz ب د ل
8 أَمْثَالَهُمْ onların benzerleriyle م ث ل
9 تَبْدِيلًا tam bir değişiklikle ب د ل

نَحْنُ خَلَقْنَاهُمْ وَشَدَدْنَٓا اَسْرَهُمْۚ 


İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  نَحْنُ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  خَلَقْنَاكُمْ  haber olarak mahallen merfûdur. 

خَلَقْنَاكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. شَدَدْنَٓا اَسْرَهُمْۚ  cümlesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur. 

شَدَدْنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. اَسْرَهُمْۚ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 


 وَاِذَا شِئْنَا بَدَّلْـنَٓا اَمْثَالَهُمْ تَبْد۪يلاً


وَ  atıf harfidir.  اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan,cezmetmeyen zaman zarfıdır.Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.  شِئْنَا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

إِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

شِئْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

فَ  karînesi olmadan gelen  بَدَّلْـنَٓا  cümlesi şartın cevabıdır. بَدَّلْـنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  

اَمْثَالَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  تَبْد۪يلاً  mef’ûlun mutlak olup fetha ile mansubdur. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بَدَّلْـنَٓا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il  babındandır. Sülâsîsi  بدل ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

نَحْنُ خَلَقْنَاهُمْ وَشَدَدْنَٓا اَسْرَهُمْۚ 


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

نَحْنُ  mübteda, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  خَلَقْنَاهُمْ  cümlesi haberidir.

Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye (Âşûr), hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Allah Teâlâ Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

Aynı üslupta gelen  وَشَدَدْنَٓا اَسْرَهُمْ  cümlesi, makabline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiillerin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder. 


 وَاِذَا شِئْنَا بَدَّلْـنَٓا اَمْثَالَهُمْ تَبْد۪يلاً


Cümle atıf harfi  وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Haber manalı olması, şart cümlesinin haber cümlesine atfını mümkün kılmıştır.

Şart üslubunda gelen cümlede şart edatı  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  شِئْنَا  şart cümlesidir. Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart manalı zaman zarfı  اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  بَدَّلْـنَٓا اَمْثَالَهُمْ تَبْد۪يلاً , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber talebî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır. Cümle, mef’ûlu mutlak olan  تَبْد۪يلاً  ile tekid edilmiştir. 

بَدَّلْـنَٓا - تَبْد۪يلاً  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Cümlelerin azamet zamirine isnadı tekid ifade eder.

Burada  إِنْ  değil  اِذَا  buyurulmuştur. Çünkü bahsedilen olay gerçekleşmiştir, ya da kesinlikle gerçekleşecektir. Çünkü  اِذَا  harfi, sık karşılaşılan durumlarda veya kesinlik bulacak olaylarda kullanılır.  إِنْ  harfi ise varsayım ifade eder. Bu hadise vuku bulur ya da vuku bulmaz. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, Lokman Suresi 7, c. 2, s. 397)

Onları biz yarattık ve mafsallarını pekiştirdik, yani eklemlerini kirişlerle sağlamlaştırdık. Dilediğimiz zaman benzerlerini değiştirmekle değiştiririz, istediğimiz zaman onları helak eder ve yaratılışta ve mafsallarının pekliğinde onlara benzeyenlerle değiştiririz. Bundan da ikinci oluşumu kastetmektedir. Bunun içindir ki, إِنْ  yerine gerçeği gösteren  اِذَا  şart edatı getirilmiştir. Ya da yerlerine itaat edenleri getiririz demektir. اِذَا  edatı gerçek kudreti göstermek ve kuvvetli sebep (inkâr) olduğu içindir. (Beyzâvî) 

Bu yorumda  إذا  ibaresinin yer alması,  إنْ  harfinden farklı olarak, şart cümlesinde ifade edilen olayın vukuunun kesinliğini işaret ettiği için, yani istenilen bu şeyin zuhurunun yakın olduğuna işarettir. (Âşûr)

 
İnsan Sûresi 29. Ayet

اِنَّ هٰذِه۪ تَذْكِرَةٌۚ فَمَنْ شَٓاءَ اتَّخَذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلاً  ...


İşte bu bir öğüttür. Dileyen, Rabbine ulaştıran bir yol tutar.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 هَٰذِهِ bu
3 تَذْكِرَةٌ bir öğüttür ذ ك ر
4 فَمَنْ kimse
5 شَاءَ dileyen ش ي ا
6 اتَّخَذَ tutar ا خ ذ
7 إِلَىٰ varan
8 رَبِّهِ Rabbine ر ب ب
9 سَبِيلًا yolu س ب ل

Bu sûrede anlatılanların insanlar için uyarıcı öğütler olduğu ifade buyurulmuş, bunlardan ders çıkarıp Allah’a giden yolu seçmek ise insanların hür iradelerine bırakılmış; böylece insanın din ve vicdan özgürlüğüne sahip olduğuna, bu bakımdan hiç kimsenin bu yollardan birini seçmesi için baskı altında tutulamayacağına işaret edilmiştir. Bununla birlikte başka yerlerde olduğu gibi burada da kulun irade, tercih ve kararından söz edilirken Allah’ın iradesinin mutlaklığı da hatırlatılmış; böylece kulların, rableri karşısında da hür ve bağımsız oldukları gibi hem din hem de mantık bakımından saçma olan bir fikre kapılmaları engellenmek istenmiştir. Çünkü kullara tercih ve karar kabiliyetini veren de Allah’tır, bunu her an yaratarak devam ettiren de Allah’tır. Âyette kulun dilemesinin Allah’a nisbet edilmesinin anlamı budur. Hem ilgili âyet ve hadislerin bütünü hem de akıl, bir inanç ve davranışa mecbur kılınmış insanın ondan sorumlu tutulmayacağı sonucunu vermektedir. İlk bakışta farklı bir hüküm ve sonuç ifade eden âyet ve hadislerin bu genel ilke çerçevesinde anlaşılması ve yorumlanması gerekir. Buna göre Allah kullara dileme, tercihte bulunup karar verme imkânını bahşetmiştir; insanın sorumluluğunun temeli de budur. Allah’ın rızasına göre hareket etmeyi tercih edenler O’nun rahmetine ve cennetine nâil olurlar, aksi yolu tutanlar ise cehenneme giderler. 

Son âyetteki “zalimler”den maksat inkârcılardır. Zulüm kavramı gerek burada gerekse başka birçok âyette, “doğru ve gerekli olandan sapmak; dolayısıyla yanlış, asılsız bir şeye inanmak, haksız bir iş yapmak” anlamında kullanılır ve genellikle inanç, ibadet ve ahlâkta hak yoldan sapmışlığı ifade eder. Sûrenin bütününde insanın yaratılışına değinildi; ona doğru ve yanlış yolun tanıtıldığı belirtildi; müminlerin ve inkârcıların davranış özelliklerinden söz edildi; amaç ise akıllı ve iyi niyetli insanın bütün bu aydınlatıcı açıklamalardan nasibini almasını sağlamaktır.


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 523

اِنَّ هٰذِه۪ تَذْكِرَةٌۚ 


İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هٰذِه۪ٓ  işaret ismi  اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.  تَذْكِرَةٌ  kelimesi  اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. 


 فَمَنْ شَٓاءَ اتَّخَذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلاً


فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.  شَٓاءَ  fiili mübteda  مَنْ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

شَٓاءَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

فَ  karînesi olmadan gelen  اتَّخَذَ  cümlesi şartın cevabıdır.  اتَّخَذَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  اِلٰى رَبِّه۪  car mecruru  اتَّخَذَ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  سَب۪يلاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

اتَّخَذَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  أخذ ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

اِنَّ هٰذِه۪ تَذْكِرَةٌۚ 


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede  اِنَّ ‘nin isminin işaret ismiyle marife olması işaret edileni tazim ifade eder. İsm-i işaret, müsnedün ileyhi göz önüne koyarak onu net bir şekilde gösterip mertebesinin yüceliğini belirtmiştir. 

İşaret isminde istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden  هٰذِه۪  ile zikre işaret edilmiştir. 

Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

Müsned olan  تَذْكِرَةٌ , masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

Gerçekten bu bir öğüttür ifadesinde geçen  هٰذِه۪ ; sureye veyahut geçen ayetlere işaret eder. (Beyzâvî) 


 فَمَنْ شَٓاءَ اتَّخَذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلاً


فَ , atıf harfidir. Cümle makabline atfedilmiştir. Şart üslubunda gelen cümlenin haber manalı olması bu atfı mümkün kılmıştır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi  مَنْ شَٓاءَ , şarttır. Şart ismi  مَنْ  mübteda, mazi fiil sıygasıyla gelen  شَٓاءَ  cümlesi haberdir.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.) 

Şart isimleri, ism-i mevsûller gibi umum ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 112)

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

فَ  karînesi olmadan gelen cevap cümlesi  اتَّخَذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلاً۟  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Mahzuf ikinci mef’ûle müteallik olan car mecrur  اِلٰى رَبِّه۪ , ihtimam için ilk mef’ûl olan  سَب۪يلاً۟ ‘e takdim edilmiştir

Mef’ûlün hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Veciz ifade kastına matuf  رَبِّه۪  izafetinde Rabb isminin muzâf olmasıyla  ه۪  zamirinin ait olduğu kişi şeref kazanmıştır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

سَب۪يلاً۟ ’in nekreliği tazim ifade eder. Bu kelimede istiare vardır.  سَب۪يلاً۟  kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müsteârun leh) islam hazf edilmiş, müsteârun minh yol kalmıştır.
İnsan Sûresi 30. Ayet

وَمَا تَشَٓاؤُ۫نَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماًۗ  ...


Allah’ın dilemesi olmadıkça siz dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve
2 تَشَاءُونَ siz dileyemezsiniz ش ي ا
3 إِلَّا dışında
4 أَنْ
5 يَشَاءَ dilemesi ش ي ا
6 اللَّهُ Allah’ın
7 إِنَّ şüphesiz
8 اللَّهَ Allah
9 كَانَ ك و ن
10 عَلِيمًا bilendir ع ل م
11 حَكِيمًا hüküm ve hikmet sahibidir ح ك م

وَمَا تَشَٓاؤُ۫نَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ


Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  

تَشَٓاؤُ۫نَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. اِلَّٓا  hasr edatıdır.  

اَنْ  muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir. Fiil -i muzarinin başına  اَنْ  harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  mahzuf zaman zarfının muzâfun ileyhi olarak mahallen mecrurdur. Takdiri  إلا وقت مشيئة الله (Allah’ın dilediği vakit hariç) şeklindedir.

يَشَٓاءَ  fetha ile mansub muzari fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli fail olap lafzen merfûdur. 


 اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماًۗ

 

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  اللّٰهَ  lafza-i celâli  اِنّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.  

كَان ’nin dahil olduğu cümle  اِنّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir.

عَل۪يماً  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur.  حَك۪يماً  ikinci haberi olup lafzen mansubdur. 

عَل۪يماً - حَك۪يماًۙ  kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَمَا تَشَٓاؤُ۫نَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ 

 

Ayet atıf harfi  وَ ’la …فَمَنْ شَٓاءَ  cümlesine atfedilmiştir. Veya dileyen kimseden hâl olarak tetmim ya da ihtiras ıtnâbıdır.  تَشَٓاؤُ۫نَ  fiilinin mef’ûlünün hazfi, umum ifade eder. (Âşûr)

Cümle muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  اِلَّٓا  istisna edatı, masdar-ı müevvel müstesnadır.

اَنْ  ve akabindeki  يَشَٓاءَ اللّٰهُ  cümlesi, masdar teviliyle, mahzuf zaman zarfının muzâfun ileyhi konumundadır. Takdiri  إلا وقت مشيئة الله  (Allah’ın dilediği vakit hariç) şeklindedir.

Masdar-ı müevvel olan cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

يَشَٓاءَ - تَشَٓاؤُ۫نَ  fiillerinde, gaib müfred zamirden muhatap çoğul zamirine iltifat vardır. Ayrıca bu kelimeler arasında iştikak cinas-ı ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

 

 اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماًۗ

 

Ta’liliyye olarak gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri anlamı zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. 

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. Hükmün illetini bildirmek için zamir makamında zahir ismin gelmesinde ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi sebebiyle tekit ifade eden çok muhkem cümlelerdir.

اِنّ ’nin haberi,  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ragıb el-İsfehani  كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığı belirtilmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)

Allah Teâlâ kendi vasıflarını  كَانَ  ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıl olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiçbir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezelî olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden  كَانَ  bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır.. Onun vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Râgıb el-İsfahânî  كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığı belirtilmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda  söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ‘nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)

Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir. 

Allah Teâlâ’ya ait iki haber olan  عَل۪يمًا - حَك۪يمًا  sıfatlarının arasında  و۬  olmaması bu sıfatların Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetine işaret eder. Bu kelimelerin ayetin konusuyla olan anlam bütünlüğü teşâbüh-i etrâf sanatıdır. Her ikisi de mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

عَل۪يمًا - حَك۪يمًا  sıfatları arasında muvazene, mütevazı seci ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

Bu ayet, surenin sonuna işaret eden etkili bir ayettir. Kelamın bittiğine işaret etmek berâat-i intihâ sanatı vardır.

 
İnsan Sûresi 31. Ayet

يُدْخِلُ مَنْ يَشَٓاءُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ وَالظَّالِم۪ينَ اَعَدَّ لَهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً  ...


O, dilediği kimseyi rahmetine sokar. Zalimlere ise elem dolu bir azap hazırlamıştır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يُدْخِلُ sokar د خ ل
2 مَنْ kimseyi
3 يَشَاءُ dilediği ش ي ا
4 فِي
5 رَحْمَتِهِ rahmetine ر ح م
6 وَالظَّالِمِينَ ve zalimler ظ ل م
7 أَعَدَّ hazırlamıştır ع د د
8 لَهُمْ onlar için
9 عَذَابًا bir azab ع ذ ب
10 أَلِيمًا acıklı ا ل م

يُدْخِلُ مَنْ يَشَٓاءُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ 


Fiil cümlesidir. يُدْخِلُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَشَٓاءُ ‘ dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

يَشَٓاءُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  ف۪ي رَحْمَتِه۪  car mecruru  يُدْخِلُ  fiiline mütealliktir. 

يُدْخِلُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  İf’al babındadır. Sülâsîsi  دخل ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


وَالظَّالِم۪ينَ اَعَدَّ لَهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً


وَ  atıf harfidir. الظَّالِم۪ينَ  kelimesi mahzuf fiilin mef'ûlun bihi olup nasb alameti  ى ‘ dir.  Cemi müzekker salim kelimeler harfle irablanırlar. Takdiri, أوعد  veya  عاقب (Cezalandırdı veya tehdit etti) şeklindedir.  

اَعَدَّ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُوَ’ dir.  لَهُمْ  car mecruru  اَعَدَّ  fiiline mütealliktir.  عَذَاباً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  اَل۪يماً  kelimesi  عَذَاباً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الظَّالِم۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  ظلم  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُدْخِلُ مَنْ يَشَٓاءُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ وَالظَّالِم۪ينَ اَعَدَّ لَهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً


Beyanî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet muzari fiil sıygasındaki cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Fiilin muzari sıygada gelmesi istimrar, teceddüt ve tecessüm ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ in sılası olan  يَشَٓاءُ ف۪ي رَحْمَتِه۪  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Genel olarak  شَٓاءُ  fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazf edilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garip birşey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

ف۪ي رَحْمَتِه۪  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla Allah'ın rahmeti, içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü rahmet, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mübalağa için bu üslup kullanılmıştır.

رَحْمَتِه۪  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması rahmet için tazim ve teşrif ifade eder. 

Burada rahmet kelimesiyle cennet murad edilmiştir.


وَالظَّالِم۪ينَ اَعَدَّ لَهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً 

 

Cümle, atıf harfi  وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.

الظَّالِم۪ينَ , takdiri  أوعد  (vadetti) olan mahzuf fiilin mef’ûlüdür. Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

الظَّالِم۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin hudûs ve yenilenmesine işaret etmiştir.

اَعَدَّ لَهُمْ . ...cümlesi tefsiriyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَهُمْ , durumun onlara has olduğunu vurgulamak için mef’ûl olan  عَذَاباً  takdim edilmiştir.

اَعَدَّ  fiili, aslında güzel şeyler için kullanılır. Tahakkümi   inadiyye istiare yoluyla, kâfirleri bekleyen akıbetin korkunçluğu için mübalağa yapılmıştır.

عَذَاباً ’deki tenvin azabın tahayyül edilemez derece ve çeşitte olduğuna işarettir. Ayrıca, mübalağa vezniyle gelen  اَل۪يماً  ile sıfatlanması bu korkunçluğa delildir.

عَذَاباً ‘in sıfatı olan  اَل۪يماً  mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

[Dilediğini rahmetine sokar] yani hidayet etmek ve taate muvaffak kılmakla. [Zalimler için ise acıklı bir azap hazırlamıştır. الظَّالِم۪ينَ  kelimesi,  اَعَدَّ  lafzının tefsir ettiği bir fiille mansubdur.] Mesela  أوعد (Tehdit etti) gibi, bu da matuf ve matufun aleyh cümlelerinin mutabık olması içindir (o zaman ikisi de fiil cümlesi olur). Mübteda olarak ref ile  وَالظَّالِمونَ olarak da okunmuştur. (Beyzâvî)

Bedî‘ terim olarak hüsn-i hâtime, “hatibin sözlerini en güzel şekilde sona erdirmesi”dir. Çünkü bunlar, kulaklarda kalan en son sözlerdir. Bu yüzden belâgatçının kelamını olgun, tatlı, kuvvetli ve akıcı bir şekilde sona erdirmesi ve bunun yanı sıra sözün sona erdiğini dinleyiciye veya okuyucuya hissettirmesi gerekir. Bu sebeple hüsn-i hâtime’nin en güzelinin, dinleyiciye sözün sona erdiğini bildiren ve onda sözün devamına dair hiçbir merak bırakmayanı olduğu kabul edilmiştir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî‘ İlmi Ve Sanatları)

Surenin sonunda konuyu en güzel şekilde bağlayarak mükemmel bir sonuç teşkil eden bu ayet, sözün makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlanması olan hüsn-i intihâ sanatının güzel bir örneğidir.

Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi belîğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatab artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi surede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Surenin, ayet sonlarındaki fasıla harfleri ile meydana gelen lafzî güzellik, muhatabın dinlemeye ve okumaya olan meylini artırmaktadır.

اَعَدَّ  fiilinin manası, “O, bunu bildi, bu şekilde hükmetti, bunun böyle olacağını haber verdi ve o bunu, Levh-i Mahfuz’a böyle yazdı..” şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)

 
Mürselât Sûresi
Mekke döneminde inmiştir. 50 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “elMürselât”kelimesinden almıştır. Mürselât, gönderilenler demektir. Sûredebaşlıca, kıyametin, hesap ve azabın gerçekleşeceği, Allah’ın kudreti vegünahkârların akıbeti konu edilmektedir.
Mushaftaki sıralamada yetmiş yedinci, iniş sırasına göre otuz üçüncü sûredir. Hümeze sûresinden sonra, Kaf sûresinden önce Mekke’de inmiştir. 48. âyetinin Medine’de indiğine dair rivayet de vardır (Şevkânî, V, 411; İbn Âşûr, XXIX, 418).
Sûrede ağırlıklı olarak Allah’ın varlığı, birliği, kudreti, melekler, kıyamet, öldükten sonra dirilme, âhiret hayatı ve orada müminler için hazırlanmış olan nimetler, suçlulara verilecek cezalar ve gayb âlemi gibi itikadî konular canlı ve eğitici bir üslûp içinde ele alınmaktadır.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Mürselât Sûresi 1. Ayet

وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفاًۙ  ...


1-7. Ayetler Meal  :   
Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالْمُرْسَلَاتِ andolsun gönderilenlere ر س ل
2 عُرْفًا birbiri ardınca ع ر ف

İlk üç âyette üzerlerine yemin edilerek muhatapların dikkatleri çekilen şeyler bazı tefsircilere göre rüzgâr, fırtına, bulut gibi tabiat olaylarıdır (bk. Zâriyât 51/1-4). Diğer tefsircilere göre ise daha sonraki üç âyette olduğu gibi bunlarla da Cebrâil, melekler, vahiy ve kitap kastedilmiştir.

Melekler vahyi getirirken rüzgârlar gibi esmişler, yeryüzünde Allah’ın dinini yaymışlar, getirdikleri vahiy sayesinde inkârcılık ve cehalet yüzünden ölü hale gelen ruhlar dirilmiş, hak ile bâtıl birbirinden ayrılmış, insanların tövbe edip arınmaları sağlanmıştır (Zemahşerî, IV, 202; bilgi için bk. Râzî, XXX, 264-268; İbn Âşûr, XXIX, 419-423; Ateş, X, 264-266).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 526

وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفاًۙ


وَ  harf-i cer olup, kasem harfidir. وَالْمُرْسَلَاتِ  car mecruru mahzuf fiile mütealliktir. Takdiri, أقسم (Yemin ederim) şeklindedir.

عُرْفاً  kelimesi hal konumunda masdar olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

الْمُرْسَلَاتِ  kelimesi; kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan  إِفْعَال  babının ism-i mef’ûlüdür.

وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفاًۙ


Kelama en güzel giriş şekillerinden biri de kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. Surenin bu ilk ayeti berâat-i istihlâl sanatının güzel bir örneğidir. Çünkü muhatabın dikkatini celbeder ve dinlemeye teşvik eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Bedî’ İlmi)

Ayet ibtidaiyye olarak gelmiştir. 

وَ , kasem harfidir. Ayette, îcâz-ı hazif sanatı vardır.  Muksemun bih olan  الْمُرْسَلَاتِ  car mecruru, takdiri  اقسم (Yemin ederim) olan mahzuf fiile mütealliktir. Kasemin cevabı, 7. ayette gelmiştir.

عُرْفاًۙ  kelimesi,  متتابعة (Ardışık) manasında hâl olarak masdardır.

الْمُرْسَلَاتِ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin hudûs ve yenilenmesine işaret etmiştir. 

Şayet  عُرْفاً ‘ in anlamı nedir? dersen şöyle derim: At yelesindeki kıllar gibi birbiri peşi sıra gönderilenlere… demektir; حَاؤُوعُرْفاًۙ وَاحِداً (Tek sıra halinde geldiler.) denir; “Yadırganan, kötü görülen”in zıttı olan maruf anlamına da gelir.

Mansub olması mef‘ûlün leh olması sebebiyledir; iyilik ve ikram için gönderildiler demektir. İlk anlama göre mansub olması ise hâl olduğu içindir. Ağırlaştırılarak ‘urufen şeklinde de okunmuştur. Tıpkı nukur okunduğu gibi. Şayet  الْمُرْسَلَاتِ [gönderilenler] azap melekleri olarak (da) tefsir edilmişti. Bu durumda, nasıl iyilik için gönderilmiş olurlar?” dersen şöyle derim: Bu, kâfirler açısından iyilik olmasa bile, Allah’ın onları kendileri adına cezalandırdığı peygamberler ve müminler için iyiliktir. (Keşşâf)

Mürselât Sûresi 2. Ayet

فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفاًۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَالْعَاصِفَاتِ esip ع ص ف
2 عَصْفًا savuranlara ع ص ف

فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفاًۙ


Cümle, atıf harfi  فَ  ile önceki ayete matuftur.

Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَصْفاً  amili, ism-i fail olan  لْعَاصِفَاتِ ‘nin mef’ûlü mutlakı olup fetha ile mansubdur.

İsm-i failin fiil gibi amel şartları şunlardır: 

1. Harf-i tarifli (ال) olmalıdır.  2. Haber olmalıdır. 3. Sıfat olmalıdır.  4. Hal olmalıdır. 

5. Kendisinden önce nefy (olumsuzluk) edatı bulunmalıdır. 6. Kendisinden önce istifham (soru) edatı bulunmalıdır.

Şartlardan birinin bulunması amel etmesi için yeterlidir. Bu amel şartlarından birini taşıyan ism-i fail kendisinden sonra fail ve mef’ûl alabilir. Bu fail veya mef’ûl bazen ism-i failin muzâfun ileyhi konumunda da gelebilir. İsm-i fail tercüme edilirken umumiyetle muzari manası verir. Nadiren mazi manası da olabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

الْعَاصِفَاتِ  kelimesi sülâsî mücerred olan  عصف  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفاًۙ


Ayet,  فَ  ile önceki ayeteki muksemun bihe atfedilmiştir.  عَصْفاً  mef’ûlü mutlaktır.

الْعَاصِفَاتِ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin hudûs ve yenilenmesine işaret etmiştir.

الْعَاصِفَاتِ - عَصْفاً  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Mef’ûlü mutlaklı ifadelerde masdarlar, mecazî anlam ifade etmez. Masdar fiiliyle birlikte kullanıldığında mecaz olma ihtimali ortadan kalkar ve hakiki anlam devreye girer. (Doç.Dr. M. Akif Özdoğan, ARAP Dilinde Muhatabı İkna Etme Açısından Haberî Cümlede Tekîd Edatlarinin Rolü, Ksü İlahiyat Fakültesi Dergisi, 17 (2011))

Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz.

”Sert rüzgarlar gibi hemen koşanlara...” ifadesiyle ilgili olarak da şu iki izah yapılabilir:

a) Allah Teâlâ o melekleri gönderince, onlar uçuşlarında tıpkı rüzgâr gibi sert  esmiş-uçmuşlardır.

b) Bu melekler, kâfirlerin canlarını almışlardır. (Fahreddin er-Râzî)

 
Mürselât Sûresi 3. Ayet

وَالنَّاشِرَاتِ نَشْراًۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالنَّاشِرَاتِ ve yayanlara ن ش ر
2 نَشْرًا yaydıkça ن ش ر

وَالنَّاشِرَاتِ نَشْراًۙ


Cümle atıf harfi و ‘la önceki ayete matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

نَشْراً  amili ism-i fail olan  النَّاشِرَاتِ ‘ın mef’ûlu mutlakı olup fetha ile mansubdur.

İsm-i failin fiil gibi amel şartları şunlardır: 

1. Harf-i tarifli (ال) olmalıdır.  2. Haber olmalıdır. 3. Sıfat olmalıdır.  4. Hal olmalıdır. 

5. Kendisinden önce nefy (olumsuzluk) edatı bulunmalıdır. 6. Kendisinden önce istifham (soru) edatı bulunmalıdır.

Şartlardan birinin bulunması amel etmesi için yeterlidir. Bu amel şartlarından birini taşıyan ism-i fail kendisinden sonra fail ve mef’ûl alabilir. Bu fail veya mef’ûl bazen ism-i failin muzâfun ileyhi konumunda da gelebilir. İsm-i fail tercüme edilirken umumiyetle muzari manası verir. Nadiren mazi manası da olabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

النَّاشِرَاتِ  kelimesi sülâsî mücerred olan  نشر  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَالنَّاشِرَاتِ نَشْراًۙ

 

Ayet, önceki ayetteki muksemun bihe  وَ  ile atfedilmiştir. 

النَّاشِرَاتِ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin hudûs ve yenilenmesine işaret etmiştir.

نَشْراً , mef’ûlu mutlaktır.

النَّاشِرَاتِ - نَشْراً  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Mef’ûlu mutlaklı ifadelerde masdarlar, mecazî anlam ifade etmez. Masdar fiiliyle birlikte kullanıldığında mecaz olma ihtimali ortadan kalkar ve hakiki anlam devreye girer. (Doç.Dr. M. Akif Özdoğan, ARAP Dilinde Muhatabı İkna Etme Açısından Haberî Cümlede Tekîd Edatlarinin Rolü, Ksü İlahiyat Fakültesi Dergisi, 17 (2011))

Mürselât Sûresi 4. Ayet

فَالْفَارِقَاتِ فَرْقاًۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَالْفَارِقَاتِ ve ayıranlara ف ر ق
2 فَرْقًا ayırdıkça ف ر ق

فَالْفَارِقَاتِ فَرْقاًۙ


Cümle atıf harfi  فَ  ile önceki ayete matuftur.  فَرْقاً  amili ism-i fail olan  الْفَارِقَاتِ ‘nin mef’ûlu mutlakı olup fetha ile mansubdur. 

İsm-i failin fiil gibi amel şartları şunlardır: 

1. Harf-i tarifli (ال) olmalıdır.  2. Haber olmalıdır. 3. Sıfat olmalıdır.  4. Hal olmalıdır. 

5. Kendisinden önce nefy (olumsuzluk) edatı bulunmalıdır. 6. Kendisinden önce istifham (soru) edatı bulunmalıdır.

Şartlardan birinin bulunması amel etmesi için yeterlidir. Bu amel şartlarından birini taşıyan ism-i fail kendisinden sonra fail ve mef’ûl alabilir. Bu fail veya mef’ûl bazen ism-i failin muzâfun ileyhi konumunda da gelebilir. İsm-i fail tercüme edilirken umumiyetle muzari manası verir. Nadiren mazi manası da olabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

الْفَارِقَاتِ  kelimesi sülâsî mücerred olan  فرق  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَالْفَارِقَاتِ فَرْقاًۙ


Ayet, önceki ayetteki muksemun bihe  فَ  ile atfedilmiştir

الْفَارِقَاتِ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin hudûs ve yenilenmesine işaret etmiştir.

فَرْقاً , mef’ûlu mutlaktır.

الْفَارِقَاتِ - فَرْقاً  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفاًۙ- وَالنَّاشِرَاتِ نَشْراًۙ - فَالْفَارِقَاتِ فَرْقاًۙ  (Şiddetle eserek savur­up atanlara, yaydıkça yayanlara, iyice ayıranlara..) ayetleri ile benzeri ayetlerde, daha ziyade açıklamak ve sözü desteklemek için mastar zikre­dilerek vurgu yapılmıştır. (Safvetü’t Tefâsir)

Mef’ûlü mutlaklı ifadelerde masdarlar, mecazî anlam ifade etmez. Masdar fiiliyle birlikte kullanıldığında mecaz olma ihtimali ortadan kalkar ve hakiki anlam devreye girer. (Doç.Dr. M. Akif Özdoğan, ARAP Dilinde Muhatabı İkna Etme Açısından Haberî Cümlede Tekîd Edatlarinin Rolü, Ksü İlahiyat Fakültesi Dergisi, 17 (2011))

Mürselât Sûresi 5. Ayet

فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْراًۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَالْمُلْقِيَاتِ ve bırakanlara ل ق ي
2 ذِكْرًا öğüt ذ ك ر

فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْراًۙ


Cümle, atıf harfi  فَ  ile önceki ayete matuftur. ذِكْراً , ism-i fail olan  الْمُلْقِيَاتِ ‘nin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. 

İsm-i failin fiil gibi amel şartları şunlardır: 

1. Harf-i tarifli (ال) olmalıdır.  2. Haber olmalıdır. 3. Sıfat olmalıdır.  4. Hal olmalıdır. 

5. Kendisinden önce nefy (olumsuzluk) edatı bulunmalıdır. 6. Kendisinden önce istifham (soru) edatı bulunmalıdır.

Şartlardan birinin bulunması amel etmesi için yeterlidir. Bu amel şartlarından birini taşıyan ism-i fail kendisinden sonra fail ve mef’ûl alabilir. Bu fail veya mef’ûl bazen ism-i failin muzâfun ileyhi konumunda da gelebilir. İsm-i fail tercüme edilirken umumiyetle muzari manası verir. Nadiren mazi manası da olabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

الْمُلْقِيَاتِ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْراًۙ


Ayet, önceki ayetteki muksemun bihe  فَ  ile atfedilmiştir.

الْمُلْقِيَاتِ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin hudûs ve yenilenmesine işaret etmiştir.

ذِكْراًۙ  kelimesi ism-i fail vezninde gelerek fiil gibi amel eden  الْمُلْقِيَاتِ ‘nin mef’ûlüdür.

Tefsirciler bu beş ayetin tefsirinde, büyük görüş ayrılıklarına düşmüşlerdir. Bazıları bu ayetlerin hepsini rüzgarlar; bazıları da hepsini melekler diye yorumlamış, bazı alimler ise, bir kısmını melekler, bir kısmını da rüzgarlar diye yorumlayarak tafsilata girmişlerdir. İbn Cerîr ise, bu konuda bir şey dememiştir. Biz, İbn Kesîr'in kabul ettiği ve İbn Cüzeyy'in tercih ettiği görüşü benimsedik. İbn Cüzeyy şöyle diyor: وَالْمُرْسَلَاتِ  ve  فَالْعَاصِفَاتِ  ‘de açık olan, bunların rüzgarlar manasına gelmesidir. Çünkü rüzgârın şiddetle esen diye nitelenmesi hakikattir. وَالنَّاشِرَاتِ  ve  فَالْمُلْقِيَاتِ  kelimelerinde açık olan, bunların melekler olmasıdır. Çünkü bunlardan sonra zikredilen  فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْراًۙ (öğüt telkin edenler) sözünden maksat meleklerdir. Hiç kimse bunların rüzgarlar olduğunu söylememiştir. Bunun içindir ki Yüce Allah, aynı cinsten olanları birbi­rine  فَ  harfi ile atfederek وَالْمُرْسَلَاتِ  ve  فَالْعَاصِفَاتِ  buyurmuş, sonra bunların cinsinden olmayanları وَ  ile atfederek  وَالنَّاشِرَاتِ  buyurmuştur. Sonra bu cinsten olanı da  فَ  ile atfetmiştir. Bu, güzel bir görüştür. (Safvetü’t Tefâsir)

Başında  فَ  harfi ile zikredilenlerle fiilleri arasında bir sıralama bulunduğuna, وَ  ile zikredilende ise bir sıralama gerekli olmadığına dikkat çekilmektedir. Mesela “büküp devirme”, الْعَاصِفَاتِ  kelimesinin başında  فَ  bulunduğu için “gönderilme” den sonra yapılan bir iştir. Fakat “yayma” işinin “büküp devirme” işinden sonra yapılmış olması gerekmez. Yayma işi, büküp devirme ile beraber de yapılabilir, ayrı da yapılabilir. Aynı sınıfın işi olabileceği gibi, ayrı bir sınıfın işi de olabilir. Fakat başlarında  فَ  bulunduğu için ayırmak yaymadan, öğüt bırakmak da hepsinden sonra yapılacak demek olur. (Elmalılı) 

Bu ayetlerde yalnız sıfatlar zikredilmiş olduğu için, bu sıfatları taşıyanların kimler olduğunu belirlemeye kalkışmayarak ve bu açıklamalar birer misal gibi sayılarak, bu yalnız devirmek, yaymak, ayırmak, zikir telkin etmek denebilen fiilleri yapmak üzere iyilik yapmak için veya ard arda gönderilen kuvvetler diye anlamak en sağlıklı ve en kapsamlı mana olur ki bunun da “melekler” manasına geleceği açıktır. (Elmalılı)

Bu ilk beş ifadenin beşi ile de, rüzgarlar kastedilmiştir. Allah Teâlâ, tıpkı bir at yelesinin kıllarından olduğu gibi azap rüzgarlarını peşpeşe, ardarda göndermesine yemin etmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

 
Mürselât Sûresi 6. Ayet

عُذْراً اَوْ نُذْراًۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 عُذْرًا özür ع ذ ر
2 أَوْ yahut
3 نُذْرًا uyarı ن ذ ر

عُذْراً اَوْ نُذْراًۙ


عُذْراً , amili ism-i fail olan  الْمُلْقِيَاتِ ‘nın mef’ûlun lieclihi olup fetha ile mansubdur.

İsm-i failin fiil gibi amel şartları şunlardır: 

1. Harf-i tarifli (ال) olmalıdır.  2. Haber olmalıdır. 3. Sıfat olmalıdır.  4. Hal olmalıdır. 

5. Kendisinden önce nefy (olumsuzluk) edatı bulunmalıdır. 6. Kendisinden önce istifham (soru) edatı bulunmalıdır.

Şartlardan birinin bulunması amel etmesi için yeterlidir. Bu amel şartlarından birini taşıyan ism-i fail kendisinden sonra fail ve mef’ûl alabilir. Bu fail veya mef’ûl bazen ism-i failin muzâfun ileyhi konumunda da gelebilir. İsm-i fail tercüme edilirken umumiyetle muzari manası verir. Nadiren mazi manası da olabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

نُذْراً  atıf harfi  اَوْ  ile  عُذْراً  kelimesine matuftur. Türkçede “veya, yahut, ya da, yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عُذْراً اَوْ نُذْراًۙ


عُذْراً , önceki ayetteki  الْمُلْقِيَاتِ ‘nın mef’ûlun lieclihidir. Veya  ذِكْراً ‘dan bedeldir.  نُذْراً  kelimesi atıf harfi  اَوْ  ile  عُذْراً ‘e atfedilmiştir. Cihet-i camiâ tezattır. Masdar vezninde gelerek mübalağa ifade eden bu kelime arasında muvazene, cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

عُذْراً - نُذْراًۙ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî vardır. (Safvetü’t Tefâsir)

عُذْراً  ve  نُذْراًۙ  iki masdardır; biri عذر 'nin masdarıdır ki, kötülüğü mahvetmektir, ötekisi de اَنذر ‘nin masdarıdır ki, korkutmak manasındadır ya da iki çoğuldur, عذر 'in çoğuludur ki, mazeret (özür dilemek) manasındadır ve نذير 'in çoğuludur ki, إنذار (korkutmak) manasınadır yahut çoğuldurlar. Mansûb oluşları da ilk iki( itibara göre (mastar ve mastar manasına cemi oluşları) illiyet bildirmek için mef’ûlün leh olaraktır, yani Allah'tan özür dileyenlerin günahlarını silmek ve batıla sapanları da uyarmak için demektir. (Beyzâvî)

Mürselât Sûresi 7. Ayet

اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌۜ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّمَا ki mutlaka
2 تُوعَدُونَ size va’dedilen و ع د
3 لَوَاقِعٌ elbette olacaktır و ق ع

Kıyametin kopması sırasında meydana gelecek kozmik çöküşü (meselâ bk. İbrâhim 14/18; Tâhâ 20/105; Müzzemmil 73/14) özetleyen açıklamaların ardından 11-13. âyetler, Allah Teâlâ’nın peygamberlerle ümmetleri arasında dünyada yaşanmış olan olumlu veya olumsuz ilişki hakkındaki nihaî sorgu, yargı ve kararını vereceği zamanı ifade eder ki bu zaman da kıyamet ve âhiret günüdür. Nitekim başka bir âyette de Allah’ın o gün peygamberleri toplayıp onların tebliğ ve davetlerine insanların nasıl cevap verdiklerinin sorulacağı haber verilmiştir (Mâide 5/109). İşte “ayırım günü”nden maksat bu sorgu ve yargı günü yani peygamberlerle onları yalancılıkla itham edenlerin arasında hükmün verileceği ve hak ile bâtılın ayırt edileceği kıyametin kopmasıyla başlayacak olan âhiret günüdür. 14. âyetteki soru cümlesi, o günün, Allah bildirmedikçe hiç kimsenin mahiyetini bilemeyeceği, tasavvur edemeyeceği olağanüstülüklere sahne olacağını ima eder. 15. âyet ise kıyamet ve âhireti yalan sayanların başlarına gelecek olan felâketin büyüklüğüne dikkat çekiyor. Bu ifade kalıbı sûrede on defa geçmekte olup her defasında izlediği âyetlerle ilgili özel bir anlam içerir. İnkârcılar, yalan saydıkları her ilâhî bildirim sebebiyle ayrı ayrı cezalandırılacakları için bunlar hakkında aynı ifade kalıbı tekrar edilmiştir.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 526-527

اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌۜ


Cümle kasemin cevabıdır. İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. مَا  müşterek ism-i mevsûl  اِنّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  تُوعَدُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

تُوعَدُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.  

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  وَاقِعٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. 

وَاقِعٌ  kelimesi sülâsî mücerred olan  وقع  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌۜ


Fasılla gelen ayet kasemin cevabıdır. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden  اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka olmak üzere üç tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّ ’nin ismi konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ‘nın sılası olan  تُوعَدُونَ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sıla cümlesinde mevsule ait olması gereken aid zamir mahzuftur. Takdiri  إن الذي توعدونه () dur. 

تُوعَدُونَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naibu fail olur.

Kuran-ı Kerim’de  tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

اِنَّ ’nin haberi olan  لَوَاقِعٌ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir. 

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafât, Tevbe Suresi, 120-121, s. 80) 

 
Mürselât Sûresi 8. Ayet

فَاِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْۙ  ...


Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman,

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَإِذَا zaman
2 النُّجُومُ yıldızların ن ج م
3 طُمِسَتْ silindiği ط م س

فَاِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْۙ


فَ  istînâfiyyedir.  اِذَا  şart manalı ,cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfı olup mukadder cevaba matuftur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.  النُّجُومُ  ile başlayan cümle muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

إِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

النُّجُومُ  kelimesi mahzuf fiilin faili olup lafzen merfûdur. Takdiri, غابت  veya  زالت، şeklindedir.

طُمِسَتْ  tefsiriyye cümlesidir.  طُمِسَتْ  fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هِىَ ’dir. 

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri, فصل بين الخلائق أو بان الأمر (Mahlukatın arası ayrıldı veya iş ortaya çıktı) şeklindedir.

فَاِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْۙ


فَ , istînâfiyyedir. Şart üslubunda gelen cümlede şart edatı  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  النُّجُومُ  şart cümlesidir. Cümlede, îcâz-ı hazif sanatı vardır.  النُّجُومُ , takdiri  غابت (battı) olan mahzuf fiilin failidir. 

Bu takdire göre mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart manalı zaman zarfı  اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

Şartın cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Takdiri  فصل بين الخلائق أو بأن الأمر (Mahlukatın arası ayrıldı veya iş ortaya çıktı) şeklindedir.

Bu takdire göre mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.

Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mubâlağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

طُمِسَتْ  cümlesi tefsiriyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)

طُمِسَتْ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naibu fail olur.

Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin  bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Kıyamet günüyle ilgili gelen mazi fiil, henüz gerçekleşmemiş bir olayı olmuş gibi göstermek üzere muzari fiil yerine gelmiş, olayın kesinliğine işaret etmiştir. Bu kullanımlarda mecâz-ı mürsel sanatı vardır.

طُمِسَتْ  (silindi, azaltıldı) demektir. Nuru giderildi, kendisi de noksanlaştırıldı şeklinde de anlam verilmiştir. [Bu yıldızlar saçıldığında] (İnfitar 82/2) ve [Yıldızlar döküldüğünde] (Tekvîr 81/2) ayetlerine de uygundur. Nurları azaltılıp ışıklarının az bir şekilde etrafa dağıtılmaları da mümkündür. (Keşşâf)

Mürselât Sûresi 9. Ayet

وَاِذَا السَّمَٓاءُ فُرِجَتْۙ  ...


Gök yarıldığı zaman,

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا ve zaman
2 السَّمَاءُ gök س م و
3 فُرِجَتْ yarıldığı ف ر ج

وَاِذَا السَّمَٓاءُ فُرِجَتْۙ


وَ  atıf harfidir.  اِذَا  şart manalı ,cümleye muzâf olan,cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.  السَّمَٓاءُ  ile başlayan cümle muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

إِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

السَّمَٓاءُ  kelimesi mahzuf fiilin faili olup lafzen merfûdur. Takdiri, تشقّقت  veya  انشقّت (paramparça oldu) şeklindedir.

فُرِجَتْ  tefsiriyye cümlesidir.  فُرِجَتْ  fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir.  تْ  te’nis  alametidir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هِىَ’ dir. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur.

وَاِذَا السَّمَٓاءُ فُرِجَتْۙ


Ayet önceki ayete  وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Şart üslubunda gelen cümlede şart edatı  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  السَّمَٓاءُ فُرِجَتْۙ  şart cümlesidir. Cümlede, îcâz-ı hazif sanatı vardır.  السَّمَٓاءُ , mahzuf fiilin failidir. Takdiri  تشقّقت (paramparça oldu) olan fiil mahzuftur.

Bu takdire göre mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart manalı zaman zarfı  اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

Şartın cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Takdiri وقع ما توعدون (Vadedilen gerçekleşti) şeklindedir. Bu takdire göre mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.

Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

فُرِجَتْ  cümlesi, tefsiriyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)

فُرِجَتْ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kur’an-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin  bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Kıyamet günüyle ilgili gelen mazi fiil, henüz gerçekleşmemiş bir olayı olmuş gibi göstermek üzere muzari fiil yerine gelmiş, olayın kesinliğine işaret etmiştir. Bu kullanımlarda mecâz-ı mürsel sanatı vardır.

Burada  إِنْ  değil  اِذَا  buyurulmuştur. Çünkü bahsedilen olay gerçekleşmiştir ya da kesinlikle gerçekleşecektir. Çünkü  اِذَا  harfi, sık karşılaşılan durumlarda veya kesinlik bulacak olaylarda kullanılır.  إِنْ  harfi ise varsayım ifade eder. Bu hadise vuku bulur ya da vuku bulmaz. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, Lokman Suresi 7, c. 2, s. 397)

 
Mürselât Sûresi 10. Ayet

وَاِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْۙ  ...


Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman,

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا ve zaman
2 الْجِبَالُ dağlar ج ب ل
3 نُسِفَتْ ufalanıp savrulduğu ن س ف

وَاِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْۙ


وَ  atıf harfidir. اِذَا  şart manalı ,cümleye muzâf olan,cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. الْجِبَالُ  ile başlayan cümle muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

إِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

الْجِبَالُ  kelimesi mahzuf fiilin faili olup lafzen merfûdur. Takdiri, تفتّتت (paramparça oldu) şeklindedir.

نُسِفَتْ  tefsiriyye cümlesidir.  نُسِفَتْ  fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هِىَ ’dir.  Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur.

وَاِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْۙ


Ayet önceki ayete  وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Şart üslubunda gelen cümlede şart edatı  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  الْجِبَالُ نُسِفَتْۙ  şart cümlesidir. Cümlede, îcâz-ı hazif sanatı vardır.  الْجِبَالُ , mahzuf fiilin failidir. Takdiri  تفتّتت (paramparça oldu) olan fiil mahzuftur.

Bu takdire göre mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart manalı zaman zarfı  اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

Şartın cevabı, öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Takdiri  وقع ما توعدون (Size vadolunan gerçekleşti.) olan cevap cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Bu takdire göre mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.

Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mubâlağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

نُسِفَتْ  cümlesi, tefsiriyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)

نُسِفَتْ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naibu fail olur.

Kur’an-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Kıyamet günüyle ilgili gelen mazi fiil, henüz gerçekleşmemiş bir olayı olmuş gibi göstermek üzere muzari fiil yerine gelmiş, olayın kesinliğine işaret etmiştir. Bu kullanımlarda mecâz-ı mürsel sanatı vardır.

 
Mürselât Sûresi 11. Ayet

وَاِذَا الرُّسُلُ اُقِّتَتْۜ  ...


Peygamberler için (ümmetlerine şahitlik etmek üzere) vakit belirlendiği zaman (kıyamet gerçekleşir).

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا ve zaman
2 الرُّسُلُ elçilere ر س ل
3 أُقِّتَتْ vakit belirlendiği و ق ت

وَاِذَا الرُّسُلُ اُقِّتَتْۜ


وَ  atıf harfidir. اِذَا  şart manalı ,cümleye muzâf olan,cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. الرُّسُلُ  ile başlayan cümle muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

إِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)   

الرُّسُلُ  kelimesi mahzuf fiilin faili olup lafzen merfûdur. Takdiri, اجتمعت (Toplandı)  şeklindedir.  

اُقِّتَتْ  tefsiriyye cümlesidir. اُقِّتَتْ  fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir. تْ  te’nis alametidir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هِىَ’dir.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri  وقع ما توعدون، أو الجواب  (Size vadolunan gerçekleşti.) şeklindedir.

اُقِّتَتْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  وقت ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

وَاِذَا الرُّسُلُ اُقِّتَتْۜ


Ayet önceki ayete  وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Şart üslubunda gelen cümlede şart edatı  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  الرُّسُلُ اُقِّتَتْۜ  şart cümlesidir. Cümlede, îcâz-ı hazif sanatı vardır. الرُّسُلُ , mahzuf fiilin failidir. Takdiri  اجتمعت (Toplandı) olan fiil mahzuftur.

Bu takdire göre mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart manalı zaman zarfı  اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

Şartın cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Takdiri  وقع ما توعدون  (Size vaad olunan gerçekleşti.) şeklindedir. Cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Bu takdire göre mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.

Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mubâlağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

اُقِّتَتْ  cümlesi, tefsiriyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)

اُقِّتَتْ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naibu fail olur.

Kuran-ı Kerim’de  tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin  bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Kıyamet günüyle ilgili gelen mazi fiil, henüz gerçekleşmemiş bir olayı olmuş gibi göstermek üzere muzari fiil yerine gelmiş, olayın kesinliğine işaret etmiştir. Bu kullanımlarda mecâz-ı mürsel sanatı vardır.

 
Mürselât Sûresi 12. Ayet

لِاَيِّ يَوْمٍ اُجِّلَتْۜ  ...


(Bu) hangi güne ertelenmiştir?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لِأَيِّ hangisi için?
2 يَوْمٍ günün ي و م
3 أُجِّلَتْ ertelenmiştir ا ج ل

لِاَيِّ يَوْمٍ اُجِّلَتْۜ


لِاَيِّ  car mecruru  اُجِّلَتْ  fiiline mütealliktir. يَوْمٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

اُجِّلَتْ  mahzuf sözün mekulü’l-kavlidir.  

اُجِّلَتْ  fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هِىَ’ dir. 

اُجِّلَتْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi اجل ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

لِاَيِّ يَوْمٍ اُجِّلَتْۜ


Fasılla gelen ayet, önceki ayetteki  اُقِّتَتْ  fiilinin zamirinden haldir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Cümle takdiri  يقال (denir) olan fiilin mekulü’l-kavlidir. Fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mekulü’l-kavl cümlesi olan  لِاَيِّ يَوْمٍ اُجِّلَتْۜ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mazi fiil sıygasında gelen cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لِاَيِّ يَوْمٍ , sadaret hakkı nedeniyle amili olan  اُجِّلَتْۜ ‘ye takdim edilmiştir.

يَوْمٍ ‘deki nekrelik tarifi mümkün olmayan nev ve tazim ifade eder.

اُجِّلَتْۜ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin  bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

التوقيت  kelimesi  الوقت ‘ten geldiği gibi, التأجيل de  الأجل ’den gelir. [Hangi güne ertelendi (bütün bunlar)?] ifadesi (yani  يَوْمٍ ’in nekre getirilmiş olması) o günün vahametini belirtip, şaşılacak bir dehşete sahip olduğunu ifade etmek içindir. Ayrım gününe! ifadesi bu işlerin ertelendiği günü açıklamaktadır; yani mahlûkat arasında nihai hükmün verileceği gün. Doğru olan;  وُقِّقةٌ  anlamının; (bekleyip durduğu mîkāta -yani kıyamet gününe- ulaştırıldı) şeklinde olmasıdır.  اُجِّلَتْۜ  ise tehir edildi demektir. (Keşşâf)

Mürselât Sûresi 13. Ayet

لِيَوْمِ الْفَصْلِۚ  ...


Hüküm ve ayırım gününe.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لِيَوْمِ günü için ي و م
2 الْفَصْلِ hüküm ف ص ل

لِيَوْمِ الْفَصْلِۚ

لِيَوْمِ

  car mecruru takdiri  اُجِّلَتْ  olan mahzuf fiile mütealliktir. الْفَصْلِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

لِيَوْمِ الْفَصْلِۚ


Fasılla gelen ayette  لِيَوْمِ الْفَصْلِۚ  car mecruru, takdiri  اُجِّلَتْۜ (ertelendi) olan fiile mütealliktir. Fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Car mecrururun önceki ayetteki  لِاَيِّ يَوْمٍ ‘den bedel olması da caizdir.

Mürselât Sûresi 14. Ayet

وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِۜ  ...


Hüküm ve ayırım gününü sen ne bileceksin.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا nereden?
2 أَدْرَاكَ bileceksin د ر ي
3 مَا nedir
4 يَوْمُ günü ي و م
5 الْفَصْلِ hüküm ف ص ل

وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِۜ


وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَا  istifham ismi, mübteda olarak mahallen merfûdur. اَدْرٰيكَ  haber olarak mahallen merfûdur. 

اَدْرٰيكَ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

مَا يَوْمُ الْفَصْلِ  cümlesi اَدْرٰي  fiilinin ikinci mef’ûlü bihi olarak mahallen mansubdur. 

مَا  istifham ismi, mübteda olarak mahallen merfûdur. يَوْمُ  haber olup lafzen merfûdur.  الْفَصْلِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

اَدْرٰيكَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  دري ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِۜ


وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye  وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

İstifham üslubunda talebî inşaî isnaddır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde مَٓا mübteda, اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِۜ  cümlesi haberdir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

İstifham üslubunda talebî inşaî isnad olan  مَا يَوْمُ الْفَصْلِۜ  cümlesi, اَدْرٰيكَ  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. مَا  istifham harfi mübteda,  يَوْمُ الْفَصْلِ  izafeti haberdir. 

Müsnedin izafetle marife olması veciz anlatımın (az sözle çok mana ifade etme) yanında tazim ifade eder.

Her iki cümle de istifham üslubunda olmasına rağmen, soru anlamında değildir. Cümleler vaz edildiği anlamdan çıkarak uyarı ve korkuyu artırmak kastıyla geldiği için, mecazı mürsel mürekkebdir. Ayrıca tecâhül-i ârif sanatı söz konusudur.

Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İstifham ism-i  مَٓا ‘nın tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

لِاَيِّ يَوْمٍ اُجِّلَتْۜ  ve  لِيَوْمِ الْفَصْلِۚ  ve  وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِۜ  [Hangi güne bırakıl­mıştır? Ayırım gününe. Ayrım gününün ne olduğunu sen nereden bilecek­sin?] ayetlerinde, durumun korkunçluk ve dehşetini daha çok anlatmak için zamir yerine açık isim söylenmiş ve söz, soru üslubu ile ifade edilmiştir. (Safvetü’t Tefâsir)

Mürselât Sûresi 15. Ayet

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ  ...


O gün vay yalanlayanların hâline!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيْلٌ vay haline
2 يَوْمَئِذٍ o gün
3 لِلْمُكَذِّبِينَ yalanlayanların ك ذ ب

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ


İsim cümlesidir. وَيْلٌ  mübteda olup lafzen merfûdur. يَوْمَئِذٍ  zaman zarfı  وَيْلٌ ‘e mütealliktir.  يَوْمَ  zaman zarfı,  إذ ’e muzaftır.  يَوْمَ  ref  mahallinde feth üzere mebnidir. إذ mukadder sükun ile mebni bir isimdir. Çünkü muzâfun ileyh olarak cer mahallindedir. Aldığı tenvin ise mahzuf bir cümleden ivazdır. Takdiri, يوم إذا يفصل بين الخلائق (O gün mahlukatın arası ayrılır.) şeklindedir. 

لِلْمُكَذِّب۪ينَ  car mecruru mahzuf habere müteallik olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُكَذِّب۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ


İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan  وَيْلٌ ’nun haberi mahzuftur.  لِلْمُكَذِّب۪ينَ  bu mahzuf habere mütealliktir. 

Müsnedün ileyh olan  وَيْلٌ  kelimesinin nekre gelmesi tahkir ifade etmiştir. Zem manasındaki mübtedanın tenkiri caizdir.

Cümle haber formunda geldiği halde muktezâ-i zâhirin hilafına olarak beddua manası taşıdığı için lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

وَيْلٌ ‘e müteallik olan  يَوْمَ  zaman zarfı,  إذ ’e muzaftır.  يَوْمَئِذٍ ‘deki tenvin mahzuf bir cümleden ivazdır. Muzâfun ileyh cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

يَوْمَئِذٍ  kıyamet gününden kinayedir.

وَيْلٌ , cehennemde bir vadi olarak bilinen yerdir. Azap manasında beddua olarak kullanılır. Beddua manasında olduğunda mübtedanın nekre gelmesi caizdir.  وَيْلٌ ,  kâfirlere aittir. Çünkü şiddet ifade eden bir kelimedir. Zira  و - يْ - لٌ  harflerinin meydana getirdiği terkip, hemen hemen daima şiddet manasını ifade eder. (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir, Bakara/79)

لِلْمُكَذِّب۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

Bu ayet birebir tekrarlansa bile bağlamları farklıdır ve takip ettikleri ayetin içeriğini yeniden düşünmeye sevk ederler. Zemahşerî’nin deyimiyle, “İnkârcılara tekrîr ile yapılan uyarılar, birbiri ardınca kafalarına balyoz gibi iner”. (Keşşâf)

Bu ayet, bu surenin her bir bölümünün sonunda tekrarlanan ayetidir. Bu tekrarda, gönderilenlerin sıra sıra, art arda geliş manzaralarına da bir işaret vardır. (Elmalılı)

 
Mürselât Sûresi 16. Ayet

اَلَمْ نُهْلِكِ الْاَوَّل۪ينَۜ  ...


Biz öncekileri helâk etmedik mi?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَلَمْ
2 نُهْلِكِ helak etmedik mi? ه ل ك
3 الْأَوَّلِينَ öncekileri ا و ل

Buradaki soru, âyetlerin ilk muhatabı olan Mekke müşriklerinin, Allah’a isyanları yüzünden helâk edilen Âd, Semûd vb. kavimlerin kötü âkıbetlerinden az çok haberdar olduklarını gösterir. Buna rağmen kendileri de peygamberi yalancılıkla itham edip ona isyanda ısrar ederlerse öncekiler gibi cezalandırılacakları hatırlatılmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber’e isyanda direnen müşrikler Bedir Savaşı’yla başlayan kesin bir yok oluş sürecinden geçirilerek cezalandırılmışlardır (bk. Râzî, XXX, 272); âhiretteki cezaları da ayrıca verilecektir. 18. âyette “suçlular” diye çevirdiğimiz mücrimîn kelimesi Kur’an’da genellikle müşrikleri ifade eden bir terim olarak kullanılmıştır. Âyetin bağlamından kelimenin burada da aynı anlamda kullanıldığı anlaşılmakta; bu âyette hangi dönemde olursa olsun bütün “mücrimler”in, müşriklerin, inkârcı ve isyankârların aynı şekilde cezalandırılmalarının, yüce Allah’ın bir yasası olduğu hatırlatılmaktadır.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 527

اَلَمْ نُهْلِكِ الْاَوَّل۪ينَۜ


Hemze istifham harfidir. Fiil cümlesidir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. نُهْلِكِ  sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نَحْنُ ‘ dur. الْاَوَّل۪ينَ  mef’ûlun bih olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.

نُهْلِكِ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  هلك ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

اَلَمْ نُهْلِكِ الْاَوَّل۪ينَۜ


İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, istifham üslubunda talebî inşaî isnaddır. 

Hemze takrirî istifham harfidir. Takrîr; soru soran kimsenin karşı tarafın ikrarını sağlamak için kullandığı bir üsluptur.

Takrîr: (itirafa zorlama) Muhatabın bildiği birşey soru şeklinde dile getirilir ve ondan bunu tasdik etmesi istenir. Bunda ikna edici, inandırıcı delil vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)

İstifham üslubunda olmasına rağmen cümle vaz edildiği soru anlamından çıkarak ikrar ve tevbih anlamı kazandığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Ayrıca cümlede, kelâmcıların usülünce kesin aklî delîllerle konuşmak şeklinde tarif edilen mezheb-i kelâmî sanatı vardır.

Menfi muzari fiil sıygasındaki cümlede fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Hemze menfi cümlenin başına geldiğinde tenbih, tezekkür ve taaccüp manalarını verir. Bu manalarda sakındarma (tahzir) manası da olabilir. Bu ayette olduğu gibi. (Sahip Aktaş, Kur’an’da İstifhâm Üslûbu)

 
Mürselât Sûresi 17. Ayet

ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْاٰخِر۪ينَ  ...


Sonra arkadan gelenleri de onların peşine takacağız.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 نُتْبِعُهُمُ onların ardına takarız ت ب ع
3 الْاخِرِينَ geridekileri ا خ ر

ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْاٰخِر۪ينَ


Fiil cümlesidir.  ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.  

Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır. ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

نُتْبِعُهُمُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نَحْنُ ’dur. Muttasıl zamir  هُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الْاٰخِر۪ين  ikinci mef’ûlun bih olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle irablanırlar.

نُتْبِعُهُمُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dır.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْاٰخِر۪ينَ


ثُمَّ  harfiyle gelen cümle, istînafiyyedir.  ثُمَّ  atıf değil, rütbeten terahî ifade eder. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الْاَوَّل۪ينَۜ - الْاٰخِر۪ينَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. 

ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ  (Sonra onların peşine takarız!) ifadesi, başlangıç cümlesi olarak merfû‘ olup Mekkelileri tehdit etmekte; “Bunların daha sonra gelen benzerlerine de öncekilere yaptığımızı yapacağız! Onları da öncekilerin girdiği yola sokacağız; çünkü öncekiler gibi bunlar da yalanlıyor!” demek istemektedir. (Keşşâf)

Mürselât Sûresi 18. Ayet

كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ  ...


Biz suçlulara işte böyle yaparız.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كَذَٰلِكَ böyle
2 نَفْعَلُ yaparız ف ع ل
3 بِالْمُجْرِمِينَ suçlulara ج ر م

كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ


كَ  harf-i cerdir. مثل (gibi) demektir. Bu ibare  نَفْعَلُ  fiilinin mahzuf mef’ûlu mutlakına mütealliktir.

ذا  işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir.  نَفْعَلُ  fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

نَفْعَلُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur. بِالْمُجْرِم۪ينَ  car mecruru  نَفْعَلُ  fiiline mütealliktir. الْمُجْرِم۪ينَ ‘nin cer alameti  ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. 

الْمُجْرِم۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ


Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  

كَذٰلِكَ , amili  نَفْعَلُ  olan mahzuf bir mef’ûlun mutlaka mütealliktir. Cümlenin takdiri  نفعل فِعْلا مثل ذلك الفعل (Bunun benzeri bir fiil yaparız.) şeklindedir.

Bu takdire göre cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

نَفْعَلُ  fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Muzari fiil hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Burda mücrimlerden kasıt, müşriklerdir. (Âşûr)

نَفْعَلُ  fiiline müteallik car mecrur  بِالْمُجْرِم۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin hudûs ve yenilenmesine işaret etmiştir.

Sâmerrâî, dilde ihtiyaç doğrultusunda tekide başvurulduğunu, tekide ihtiyaç yoksa sözün tekidsiz söylendiğini belirtmektedir. Aynı şekilde Kur'ânî anlatımda da sözün, bazen tekidsiz bazen de bir veya birkaç tekidle geldiğini ifade etmektedir. Örneğin Mürselât Suresindeki  كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ  َ[‘’İşte böyle yaparız biz (inkârcı) suçluları!’’] (Mürselat/18) ayeti tekidsiz gelirken, Sâffât Suresindeki  اِنَّ كَذٰلِكَ بِالمُرِمِينَ [‘’Biz  muhakkak ki, günaha batmış suçlulara işte böyle yaparız.’’] (Saffat/34) ayeti ise  اِنَّ  ile tekidli gelmiştir. Dolayısıyla bağlam, Mürselât Suresinde tekidi gerektirmezken, Sâffât Suresinde azap ilgili olduğu için tekidi gerekli kılmıştır. (İzzet Marangozoğlu, Fâdıl Sâlih Es-Sâmerrâî’nin Beyânî Tefsir Anlayışı)

كَذٰلِكَ  kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem  كَ  hem de ذٰ  işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Duhan Suresi Belâgî Tefsiri, Muhammed Ebu Musa, Duhan/28)

Mücrimlere yani cürüm işleyen herkese böyle, işbu ağır fiil gibi yaparız! Bunu, cürmün akıbet ve kötü tesirinden sakındırmak ve uyarmak için söylemektedir. (Keşşâf)

 
Mürselât Sûresi 19. Ayet

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ  ...


O gün vay yalanlayanların hâline!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيْلٌ vay haline
2 يَوْمَئِذٍ o gün
3 لِلْمُكَذِّبِينَ yalanlayanların ك ذ ب

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ


İsim cümlesidir. وَيْلٌ  mübteda olup lafzen merfûdur. يَوْمَئِذٍ   zaman zarfı  وَيْلٌ ‘e mütealliktir.  يَوْمَ  zaman zarfı  إذ ’e muzâftır.  يَوْمَ  ref  mahallinde fetha üzere mebnidir. إذ  mukadder sükun ile mebni bir isimdir. Çünkü muzâfun ileyh olarak cer mahallindedir. Aldığı tenvin ise mahzuf bir cümleden ivazdır. Takdiri, يوم إذا يفصل بين الخلائق (O gün mahlukatın arası ayrılır.) şeklindedir. 

لِلْمُكَذِّب۪ينَ  car mecruru mahzuf habere müteallik olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُكَذِّب۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ


İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan  وَيْلٌ ’ün haberi mahzuftur.  لِلْمُكَذِّب۪ينَ  bu mahzuf habere mütealliktir. 

Müsnedün ileyh olan  وَيْلٌ  kelimesinin nekre gelmesi tahkir ifade etmiştir. Zem manasındaki mübtedanın tenkiri caizdir.

Cümle haber formunda geldiği halde muktezâ-i zâhirin hilafına olarak beddua manası taşıdığı için lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

وَيْلٌ ‘e müteallik olan  يَوْمَ  zaman zarfı  إذ ’e muzâftır.  يَوْمَئِذٍ ‘deki tenvin mahzuf bir cümleden ivazdır. Muzâfun ileyh cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

يَوْمَئِذٍ  kıyamet gününden kinayedir.

وَيْلٌ , cehennemde bir vadi olarak bilinen yerdir. Azap manasında beddua olarak kullanılır. Beddua manasında olduğunda mübtedanın nekre gelmesi caizdir.  وَيْلٌ ,  kâfirlere aittir. Çünkü şiddet ifade eden bir kelimedir. Zira  و - يْ - لٌ  harflerinin meydana getirdiği terkip, hemen hemen daima şiddet manasını ifade eder. (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir, Bakara/79)

لِلْمُكَذِّب۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

Bu ayet birebir tekrarlansa bile bağlamları farklıdır ve takip ettikleri ayetin içeriğini yeniden düşünmeye sevk ederler. Zemahşerî’nin deyimiyle, “İnkârcılara tekrir ile yapılan uyarılar, birbiri ardınca kafalarına balyoz gibi iner”. (Keşşâf)

15, ayeti, tehditi artırmak üzere tekid eden bu cümle, surede 10 kez tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Sayfadaki bütün ayetler kısa seci üslubuyla gelmiştir. Fasılaları oluşturan kelimelerde lüzum ma la yelzem sanatı vardır.

 
Günün Mesajı
Pek çok ayetinde Kurân-ı Kerim (ör., Hûd Suresi, 11/114, İsrâ Sûresi, 17/78, 'Tâ-Hâ Sûresi, 20/130), Allah'ı veya İsmini zikretmeyi, tesbih ve secdeyi emretmektedir. Bu emirler, genellikle namaz olarak düşünülmüş ve öyle tefsir edilmiştir. Dolayısıyla, son iki âyette de, Allah'ın ismini sabahın erken saatlerinde ve öğleden sonra zikretme ile Sabah Namazı ve gün içindeki Öğle ile İkindi Namazlarının, gecenin bir kısmında O'na secde etme ile Akşam ve Yatsı Namazları'nın, geceleyin uzun bir süre O'na tesbihte bulunma ile de Teheccüd Namazı'nın kastedildiği ifade edilmektedir. Namaz, daha önce de kılınmakla birlikte beş vakit olarak Mirac'da emredilmiştir.
Sabah ve gündüz namazlarında Rabbin isminin zikredilmesi, buna karşılık Akşam Namazı ve Yatsı Namazı için secdenin öne çıkarılması, Teheccüd Namazı'nda ise uzun uzun tesbihten söz edilmesinden, Sabah Namazı ile gündüz namazlarında kıraatin uzun tutulması, Akşam Namazı ile Yatsı Namazı'nda secdenin daha bir önemli olduğu, kıraatin kısa tutulacağı, Teheccüd namazında ise tesbihin, yani bir bakıma namazın bütün rükünlerinin uzun tutulması ve namaz içinde ve dışında tesbihe önem verilmesi manası çıkarılabilir.
Sayfadan Gönüle Düşenler

Tembelliği sürdürmek kolaydır ama bedeni ve zihni yıpratır. Gözle görüleni ya da hayal edileni elde etmek için çalışmak kolaydır ama her zaman doğru seçim değildir. Nefsin dünyaya bağlanmış güçlü yönlerini beslemek, kalbin halini güzelleştirmekten keyiflidir ama kontrol altına alınmayan her nefsani hevesin sonu zarardır.

Allah’a taat üzere yaşayan bilinçli her kul bilir ki; Allah’ın emirleri, Kur’an-ı Kerim’de övülen ameller ve Rasulullah (sav)’in sünneti: nefis ile mücadeleyi kolaylaştırır. Allah yolunda yürüyen ve mahşer gününün dehşetinden korkan kulun meşgul olduğu ameller, onu Allah’a yaklaştırır. Böylece kalp güçlenir, nefis ise olgunlaşır.

Gece namazına kalkan; uykusunu böler. Beş vakit namazını kılan; o an ne iş yapıyor olursa olsun, Allah rızası için dünya hayatını durdurur. Oruç tutanın yiyecekle, infak edenin ise malla olan bağı dengelenir. Harama sırtını dönen; dünyevi heveslere dur der. Her ibadet, kul ile dünya arasında bir sınır çizer.

Böylece; Allah yolunda yürürken, dünyadan ihtiyacı olanı alır ve onlara kalbiyle bağlanmadan faydalanır. Dünyalıklara köle olmak değil, Allah’ın rızası için yaşadığını hatırlar ve hatırlatır. Nefsine köle olanların savunduğu gibi zayıf ve kötü olmadığını farkeder ve Allah’ın kendisine bahşettiği değerin kıymetini bilir.

Eninde sonunda tükenen ve unutulan, hayatlara ve dünyalıklara bakar ve hamdeder. Onlara benzemekten Allah’a sığınır ve onlardan uzaklaşır. Allah katındaki değerini korumak ve derecesini yükseltmek için elinden geleni yapar. Nefsiyle mücadelesinde ve salih bir kul olma çabasında; Allah’a rahmeti ve yardımı için dua eder.

Ey Allahım! Halimizi; Sana itaatten ve ibadetten alıkoyan nefsani zayıflıklardan muhafaza buyur. Kalbimizi; rızana ulaştıracak amellerin muhabbetiyle ve sıddıklardan olmak için ihtiyacımız olan faziletlerle doldur. Nefsimizin; dünyalıklara olan hevesini dengele ve onu katından gelen rahmet rüzgarları ile sakinleştir.

Ey Allahım! Şüphesiz ki; bizim için en iyisinin ne olduğunu bilen Sensin. Bütün nefsani ve şeytani vesveselerden Sana sığınır ve yardımını dileriz. Yaşamımızı, ölümümüzü ve dirilişimizi; hayırlı ve mubarek kıl. 

Amin.

***

Denir ki: İnsan, istediklerini elde etmek için önce elini açmalıdır, sonra da uzatmalıdır. 

Tehlikelerden korunmak, ferahlıkla ilerlemek ve başarıyla tamamlamak için Allah’ın yardımına ve rahmetine sığınır. Allah’ın adı ile ayağa kalkar ve adımını atar. Kısacası çaba gösterir.

Dünya hayatı çeşitli eşiklerden atlamanın toplamıdır. Bunların sonucunda istenilen değişimlere uğranır, umulanlar elde edilir ve hatta bazı hallerin devamı sağlanır. 

En çok eşik atlanan ortam ise insanın iç alemidir. Nefsinin eşiklerini aşmalıdır. Allah’a yakın olmak, ibadetlerine devam etmek, kötülüklerden uzak durmak ve doğruyu seçmek için her gün defalarca eşik atlar.

Denir ki: Nefsi ile mücadeleyi bırakan kişi, dünyada ne kazanırsa kazansın; kaybetmiştir, kaybolmuştur. Bu öyle bir kayboluştur ki tehlikenin dehşetinden habersizdir.

Ey Allahım!

Dünyada ve ahirette, kaybetme ve kaybolma tehlikesinden Sana sığınırız. Kendimizi her zerremizle beraber Sana emanet ederiz. Şüphesiz ki Sen koruyucuların en hayırlısısın.

Aklımızı, kalbimizi, bedenimizi ve ruhumuzu; bizi Senden uzaklaştıracak hallerden muhafaza buyur. Anlık heveslerin heyecanı ile kalıcı hasarlara uğramaktan, uğratmaktan ve uğratılmaktan muhafaza buyur.

Dünyadaki ve ahiretteki selametimiz için bizi doğru niyet ve hal ile gereken eşikleri Senin katından gelen nice ferahlık sebebi hayırlarla atlayanlardan ve Senin rızanı kazananlardan eyle.

Mahşer günü yüzü ve kalbi aydınlıklardan, rahmetin ve mağfiretin ile buluşanlardan, muhabbetin ve nurun ile dolanlardan, cennet nimetleri ve dostları ile sevinenlerden eyle. Bizi, yeryüzünde ve göklerde, Sana yakın kullarından kıl.

Amin.

Zeynep Poyraz: @zeynokoloji