15 Mayıs 2026
Mürselât Sûresi 20-50 (580. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Mürselât Sûresi 20. Ayet

اَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۙ  ...


Biz sizi bayağı bir sudan (meniden) yaratmadık mı?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَلَمْ
2 نَخْلُقْكُمْ sizi yaratmadık mı? خ ل ق
3 مِنْ -dan
4 مَاءٍ bir su- م و ه
5 مَهِينٍ âdi م ه ن

“Önemsenmeyen bir su”dan maksat sperm (bk. Kıyâmet 75/37), onun yerleştirildiği “sağlam yer” ana rahmi, “belli bir süre” ise hamilelik dönemidir. Âyetlerde insanın hangi maddeden ve nasıl yaratıldığı açıklanarak Allah’ın neleri yapmaya, yaratmaya kadir olduğuna dair en dikkate değer örneklerden biri ortaya konmuş; böylece yeniden dirilmeyi inkâr edenlere bu inkârlarının temelsiz olduğu gösterilmiştir. 23. âyette insanın yaratılışındaki akıllara durgunluk veren inceliklere, mükemmel düzen ve uyuma, ölçüye ve sonuçta onu yaratan ilâhî ilim ve kudretin genişliğine dikkat çekilmiştir. Böylece insan iki yönden uyarılmaktadır: a) Allah insanı basit, bir sudan yani meniden yaratmış, ana rahminde onu çeşitli aşamalardan geçirerek, maddî ve mânevî kabiliyetlerle donatmış, sonuçta yeryüzünün en mükemmel varlığı haline getirmiştir. Ama insanoğlu nankörlük ederek kendisine paha biçilmez nimetleri lutfeden Allah’a isyan etmektedir. İşte bundan dolayı 18.âyetten başlamak üzere sûrede “O gün inkârcıların vay haline!” buyurularak insanlar uyarılmıştır. b) Âyetlere göre öldükten sonra dirilme olayı mutlaka gerçekleşecektir. Basit bir sudan böyle mükemmel insanı yaratıp meydana getiren yaratıcı kudret onu öldükten sonra diriltmeye de kadirdir.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 527-528

اَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۙ



Hemze istifham harfidir. Fiil cümlesidir. لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. 

نَخْلُقْكُمْ  sukün ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. مِنْ مَٓاءٍ  car mecruru  نَخْلُقْكُمْ  fiiline mütealliktir. مَه۪ينٍ  kelimesi  مَٓاءٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۙ


İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, istifham üslubunda talebî inşaî isnaddır. 

Hemze takrirî istifham harfidir. Takrîr; soru soran kimsenin karşı tarafın ikrarını sağlamak için kullandığı bir üsluptur.

Takrîr (itirafa zorlama): Muhatabın bildiği birşey soru şeklinde dile getirilir ve ondan bunu tasdik etmesi istenir. Bunda ikna edici, inandırıcı delil vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)

İstifham üslubunda olmasına rağmen cümle vaz edildiği soru anlamından çıkarak inkâr ve takrir anlamı kazandığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Ayrıca cümlede, kelamcıların usûlünce kesin aklî delillerle konuşmak şeklinde tarif edilen mezheb-i kelâmî sanatı vardır.

Menfi muzari fiil sıygasındaki cümlede fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Hemze menfi cümlenin başına geldiğinde tenbih, tezekkür ve taaccüp manalarını verir. Bu manalarda sakındarma (tahzir) manası da olabilir. Bu ayette olduğu gibi. (Sahip Aktaş, Kur’an’da İstifhâm Üslûbu)

مَٓاءٍ ‘in sıfatı olan  مَه۪ينٍ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

مَٓاءٍ  kelimesindeki tenvin nev ve tahkir ifade eder.

Biz sizi kudretimizle değersiz bir sudan hor görülen, pis bir meniden yaratmadık mı? Meninin değersizliği, onun azlığı ve hakirliğidir. (Rûhu’l Beyân)

مَه۪ينٍ  vasıfı, Cenab-ı Hakkın büyük kudretini işaret eden kinayedir. Çünkü O bu zayıf sudan, zihni ve bedeni çok kuvvetli bir insan yaratmıştır. (Âşûr)

مِنْ  harfi ibtidaiyye içindir. (Âşûr)

 
Mürselât Sûresi 21. Ayet

فَجَعَلْنَاهُ ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۙ  ...


21-22. Ayetler Meal  :   
Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَجَعَلْنَاهُ onu koyduk ج ع ل
2 فِي
3 قَرَارٍ bir karar yerine ق ر ر
4 مَكِينٍ sağlam م ك ن

فَجَعَلْنَاهُ ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۙ

 

Ayet, atıf harfi  فَ  ile istînâfa matuftur. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir.  جَعَلْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

ف۪ي قَرَارٍ  car mecruru  جَعَلْنَا  fiiline mütealliktir. مَك۪ينٍ  kelimesi قَرَارٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَجَعَلْنَاهُ ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۙ


Ayet atıf harfi  فَ  ile istînâf cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

جَعَلْنَاهُ  fiilinin azamet zamirine isnad edilmiş olması, tazim ifade eder.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî,  Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

قَرَارٍ ‘in sıfatı olan  مَك۪ينٍۙ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır.

Onu, meniyi, Allah'ın doğum için takdir ettiği belli bir süreye kadar -bu süre dokuz ay ya da biraz çoktur.- sağlam bir yerde, rahimde, yani annenin karnındaki bir kapta yerleştirdik. Ayetteki قَرَارٍ  istikrar yeri,  مَك۪ينٍ  de sağlam, muhkem yer demektir. Buna göre mana ‘’biz meniyi sağlam bir yerde yerleştirdik. Her türlü tehlikeden salim ve korunmuştur’’ şeklinde olur. (Rûhu’l Beyân) 

20. ayetteki  مَه۪ينٍ  ile buradaki  مَك۪ينٍ  kelimeleri arasında nakıs cinas vardır.

قَرَارٍ  kelimesinin  مَك۪ينٍ  ile vasıflanması mecazi akli yoluyladır. Yani: durumu sağlamdır, ve içinde yerleşmiştir. Takdiri şöyledir:  مَكِينٌ فِيهِ ‘dir. Sağlam yerden kastedilen rahimdir. (Âşûr)

Mürselât Sûresi 22. Ayet

اِلٰى قَدَرٍ مَعْلُومٍۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَىٰ kadar
2 قَدَرٍ bir süreye ق د ر
3 مَعْلُومٍ belirli ع ل م

اِلٰى قَدَرٍ مَعْلُومٍۙ

 

اِلٰى قَدَرٍ  car mecruru  جَعَلْنَاهُ ‘daki mef’ûl olan zamir veya daha sonraki  قَدَرْنَا  fiilinin mahzuf haline mütealliktir.  مَعْلُومٍ  kelimesi قَدَرٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مَعْلُومٍ  kelimesi, sülâsi mücerredi  علم  olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.

اِلٰى قَدَرٍ مَعْلُومٍۙ


Fasılla gelen ayette  اِلٰى قَدَرٍ  car mecruru, önceki ayetteki fiilin mef’ûlünden mahzuf hale mütealliktir. Hâlin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

İsm-i mef’ûl vezninde gelen  مَعْلُومٍ  kelimesi, قَدَرٍ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

قَدَرٍ -  قَرَارٍ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Mürselât Sûresi 23. Ayet

فَقَدَرْنَاۗ فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ  ...


Sonra da ona ölçülü bir biçim verdik. Biz ne güzel biçim verenleriz!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَقَدَرْنَا ve biçimlendirdik ق د ر
2 فَنِعْمَ ne güzel ن ع م
3 الْقَادِرُونَ biçim vereniz biz ق د ر

فَقَدَرْنَاۗ فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ


Ayet, atıf harfi  فَ  ile istînâfa veya  جَعَلْنَا ‘ya matuftur. Fiil cümlesidir.  قَدَرْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نِعْمَ  camid mazi fiil olup medih fiillerindendir.  الْقَادِرُونَ  kelimesi  نِعْمَ ’nin faili olup ref alameti  و  ile merfûdur. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  نِعْمَ  fiilinin mahsusu mahzuftur. Takdiri, نحن  şeklindedir. 

قَادِرُونَ  kelimesi, sülâsi mücerredi قدر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَقَدَرْنَاۗ 


Ayet atıf harfi  فَ  ile 21. ayetteki … جَعَلْنَا  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.  

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

قَدَرْنَا  fiilinin azamet zamirine isnad edilmiş olması, tazim ifade eder.

[Biz bunu takdir ettik] cümlesinden maksat, onu yaratmayı, organlarını, renklerini, ana rahmindeki kalış müddetini ve hayatını takdirdir. Bu kelime, bazılarınca da anlaşıldığı gibi, gücü yetti anlamına gelebilecek şekilde  قدر  şeklinde harekelenmiştir. Ama, doğrusu takdir etti anlamında oluşudur. Nâfî ve Kisâî'nin kıraatleri (okuma tarzları) da bu anlamı te'yid etmektedir. (Rûhu’l Beyân)

 

 فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ


فَ , istînâfiyyedir. Gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Medh fiili  نِعْمَ ’nin faili  الْقَادِرُونَ ‘dir.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  نِعْمَ ‘nin, takdiri  نحن (Biz) olan mahsusu, mahzuftur.

الْقَادِرُونَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafât, Tevbe Suresi, 120-121, s. 80)

قَادِرُونَ - قَدَرْنَا  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

[Biz ne güzel takdir ediciler (iz).] İbni Mes'ud bu ayeti bizim anladığımız şekilde anlamıştır. Ayrıca ”Bizim buna, yani onu böyle değersiz bir maddeden istediğimiz gibi yaratmaya ve şekil vermeye gücümüz yeter" şeklinde anlaşılması da caizdir. Ayetin  نِعْمَ الْقَادِرُونَ  bölümü de bu anlayışa güç vermektedir. Bu açıklamaya göre son bölüm şöyle anlaşılmalıdır: ”Biz ne güzel güç yettireniz. Onu kendi gücümüzle yarattık ve en güzel şekle soktuk." (Rûhu’l Beyân)
Mürselât Sûresi 24. Ayet

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ  ...


O gün vay yalanlayanların hâline!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيْلٌ vay haline
2 يَوْمَئِذٍ o gün
3 لِلْمُكَذِّبِينَ yalanlayanların ك ذ ب

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ


İsim cümlesidir.  وَيْلٌ  mübteda olup lafzen merfûdur. يَوْمَئِذٍ   zaman zarfı  وَيْلٌ ‘e mütealliktir.  يَوْمَ  zaman zarfı  إذ ’e muzaftır.  يَوْمَ  ref  mahallinde feth üzere mebnidir. إذ mukadder sükun ile mebni bir isimdir. Çünkü muzâfun ileyh olarak cer mahallindedir. Aldığı tenvin ise mahzuf bir cümleden avzdır. Takdiri, يوم إذا يفصل بين الخلائق (O gün mahlukatın arası ayrılır.) şeklindedir. 

لِلْمُكَذِّب۪ينَ  car mecruru mahzuf habere müteallik olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُكَذِّب۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ


İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan  وَيْلٌ ’nun haberi mahzuftur.  لِلْمُكَذِّب۪ينَ  bu mahzuf habere mütealliktir. 

Müsnedün ileyh olan  وَيْلٌ  kelimesinin nekre gelmesi tahkir ifade etmiştir. Zem manasındaki mübtedanın tenkiri caizdir.

Cümle haber formunda geldiği halde muktezâ-i zâhirin hilafına olarak beddua manası taşıdığı için lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

وَيْلٌ  ‘e müteallik olan  يَوْمَ  zaman zarfı,  إذ ’e muzaftır.  يَوْمَئِذٍ ‘deki tenvin mahzuf bir cümleden ivazdır. Muzâfun ileyh cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

يَوْمَئِذٍ  kıyamet gününden kinayedir.

وَيْلٌ , cehennemde bir vadi olarak bilinen yerdir. Azap manasında beddua olarak kullanılır. Beddua manasında olduğunda mübtedanın nekre gelmesi caizdir.  وَيْلٌ ,  kâfirlere aittir. Çünkü şiddet ifade eden bir kelimedir. Zira  و - يْ - لٌ  harflerinin meydana getirdiği terkip, hemen hemen daima şiddet manasını ifade eder. (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir, Bakara/79)

لِلْمُكَذِّب۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

Bu ayet birebir tekrarlansa bile bağlamları farklıdır ve takip ettikleri ayetin içeriğini yeniden düşünmeye sevk ederler. Zemahşerî’nin deyimiyle, “İnkârcılara tekrîr ile yapılan uyarılar, birbiri ardınca kafalarına balyoz gibi iner”. (Keşşâf)

15. ayeti, tehditi artırmak üzere tekid eden bu cümle, surede 10 kez tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Mürselât Sûresi 25. Ayet

اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ كِفَاتاًۙ  ...


25-26. Ayetler Meal  :   
Biz yeryüzünü dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) yapmadık mı?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَلَمْ
2 نَجْعَلِ yapmadık mı? ج ع ل
3 الْأَرْضَ arz’ı ا ر ض
4 كِفَاتًا toplanma yeri ك ف ت

Arzın, jeolojik yapısı, atmosferi, su kaynakları vb. imkânları sayesinde canlılar için uygun ortam ve şartlarda yaratılmış olduğuna, ölü beden kalıntılarının da arz içinde tutulduğuna dikkat çekilmekte, böylece dolaylı olarak bunun, aklını işletip ibret nazarıyla görenler için, yeniden dirilme olayından daha şaşırtıcı ve daha büyük bir olay olduğu ima edilmektedir (Şevkânî, V, 414).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 528

اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ كِفَاتاًۙ


Hemze istifham harfidir. Fiil cümlesidir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. 

نَجْعَل  sukün ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.  الْاَرْضَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  كِفَاتاً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ كِفَاتاًۙ


İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, istifham üslubunda talebî inşaî isnaddır. 

Hemze takrirî istifham harfidir. Takrîr; soru soran kimsenin karşı tarafın ikrarını sağlamak için kullandığı bir üsluptur.

Takrîr (itirafa zorlama): Muhatabın bildiği birşey soru şeklinde dile getirilir ve ondan bunu tasdik etmesi istenir. Bunda ikna edici, inandırıcı delil vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)

İstifham üslubunda olmasına rağmen cümle vaz edildiği soru anlamından çıkarak inkâr ve takrir anlamı kazandığı için mecazı mürsel mürekkeptir.

Ayrıca cümlede, kelâmcıların usûlünce kesin aklî delillerle konuşmak şeklinde tarif edilen mezheb-i kelâmî sanatı vardır.

Menfi muzari fiil sıygasındaki cümlede fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Muzari fiil, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Hemze menfi cümlenin başına geldiğinde tenbih, tezekkür ve taaccüp manalarını verir. Bu manalarda sakındarma (tahzir) manası da olabilir. Bu ayette olduğu gibi. (Sahip Aktaş, Kur’an’da İstifhâm Üslûbu)

الْاَرْضَ  kelimesi, نَجْعَلِ  fiilinin ilk mef’ûlü, كِفَاتاً  ikinci mef’ûldür. كِفَاتاً  sülâsîsi  كفت  olan  مفاعلة babından masdardır. Masdar vezninde gelmesi mübalağa ifade etmiştir.

Mürselât Sûresi 26. Ayet

اَحْيَٓاءً وَاَمْوَاتاًۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَحْيَاءً diriler (için) ح ي ي
2 وَأَمْوَاتًا ve ölüler (için) م و ت

اَحْيَٓاءً وَاَمْوَاتاًۙ


اَحْيَٓاءً  kelimesi mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.  اَمْوَاتاً  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.

اَحْيَٓاءً وَاَمْوَاتاًۙ


اَحْيَٓاءً , önceki ayetteki  كِفَاتاًۙ ‘in mef’ûlüdür. Masdar vezninde olması mef’ûle amil olmasına olanak sağlamıştır. اَمْوَاتاًۙ , tezat nedeniyle ilk mef’ûl  اَحْيَٓاءً ‘e atfedilmiştir.

Tenvinli gelişleri tazim, kesret ve nev ifade eder. Bu kelimeler arasında tıbâk-ı îcab ve muvazene sanatları vardır.

اَحْيَٓاءً  ve  اَمْوَاتاًۙ  kelimeleri neden nekre gelmiş, oysa yeryüzü bütün diri ve ölüleri toplamaktadır? dersen şöyle derim: Bu kelimelerin nekre gelmesi, onların büyüklüğünü ifade etmek içindir. Bir bakıma; Sayısız canlıyı ve sınırsız ölüyü toplamaktadır denmektedir. Kaldı ki; insanların dirileri ve ölüleri, dirilerin ve ölülerin tamamı değildir. İfade; yeryüzü sizi; diriler ve ölüler olarak toplar anlamına da geliyor olabilir ki bu durumda zamirin hâli olarak mansub olur; çünkü toprağın ‘sadece insanların toplandığı yer’ olduğu bilinmektedir. (Keşşâf, Âşûr)

اَحْيَٓاءً  ve  اَمْوَاتاً  kelimelerinin nekre olarak getirilmesi yüceltme içindir.Yani; sayılmayacak kadar çok diriyi ve sayıya hasredilemeyecek kadar çok ölüyü topluyor, yığıyor, demektir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)

Diriler yerin üstünde, sayılamayacak kadar çokturlar, ölüler de altındadırlar. Bu özelliğinden dolayı anneye benzetilerek yeryüzüne ”anne" denilmiştir. Çünkü anne, evladını bağrına basıp barındırdığı gibi, yer de ölü olsun diri olsun insanları sinesinde barındırmaktadır. (Ruhu’l Beyan)

 
Mürselât Sûresi 27. Ayet

وَجَعَلْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَاَسْقَيْنَاكُمْ مَٓاءً فُرَاتاًۜ  ...


Orada sabit yüce dağlar yaratmadık mı, size tatlı bir su içirmedik mi?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَجَعَلْنَا ve meydana getirmedik mi? ج ع ل
2 فِيهَا orada
3 رَوَاسِيَ dağlar ر س و
4 شَامِخَاتٍ yüksek yüksek ش م خ
5 وَأَسْقَيْنَاكُمْ ve size içirmedik mi? س ق ي
6 مَاءً su(lar) م و ه
7 فُرَاتًا tatlı ف ر ت

وَجَعَلْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَاَسْقَيْنَاكُمْ مَٓاءً فُرَاتاًۜ


Ayet atıf harfi  وَ  ile istînâfa matuftur. Fiil cümlesidir.  جَعَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  ف۪يهَا  car mecruru  جَعَلْنَا  fiiline mütealliktir.  رَوَاسِيَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

شَامِخَاتٍ  kelimesi  رَوَاسِيَ ‘nin sıfatı olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. 

اَسْقَيْنَاكُمْ  atıf harfi  وَ  ile istînâfa matuftur.  اَسْقَيْنَاكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  مَٓاءً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

فُرَاتاً  kelimesi  مَٓاءً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

اَسْقَيْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  سقي ’dır.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

شَامِخَاتٍ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan mufaale babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَجَعَلْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَاَسْقَيْنَاكُمْ مَٓاءً فُرَاتاًۜ


Ayet atıf harfi  وَ ‘la 25. ayete atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

جَعَلْنَاهُ  fiilinin azamet zamirine isnad edilmiş olması, tazim ifade eder.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  جَعَلْنَا  fiiline müteallik olan car mecrur  ف۪يهَا , ihtimam için, mef’ûl olan  رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ ‘e takdim edilmiştir.

رَوَاسِيَ  için sıfat olan  شَامِخَاتٍ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin devam ve istikrarına işaret etmiştir. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır.

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

Aynı üslupta gelen ikinci  وَاَسْقَيْنَاكُمْ مَٓاءً فُرَاتاً  cümlesi, hükümde ortaklık sebebiyle öncesine atfedilmiştir. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

فُرَاتاً  kelimesi, mef’ûl olan  مَٓاءً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

شامِخاتٍ ve ماءً فُراتًا  kelimelerindeki tenvin, Allah Teâlâ’nın kudretinin büyüklüğünü gösterdiği için tazimdir. (Âşûr) 

رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ (çakılı uludağlar) ve  مَٓاءً فُرَاتاًۜ (tatlı bir su) kelimeleri neden nekre gelmiş? dersen şöyle derim: Kısmîlik ifade etmek için gelmiş olması muhtemeldir; çünkü gökte de dağlar vardır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: [“O; ‘dolu’ yüklü bulut dağlarını gökten indirip…”] (Nûr/43) Aynı şekilde, gökte tatlı su bulunmaktadır; hatta tatlı suyun asıl kaynağı ve aktığı yer orasıdır. Nekire kullanımı bunların anlam ve önemini hissettirmek için de olabilir. (Keşşâf)

"Onda yüksek sabit dağlar kıldık” uzun ve oturaklı demektir. Nekreliği de büyütmek içindir ya da onlarda olanların bilinmeyen ve görünmeyen şeyler olmasındandır. (Beyzâvî)

Yukarıda "döl yatağında", burada "toplanma yeri" ayetleri, insanların gerek doğmadan evvel gerek doğduktan sonra, her döneminde vatana ihtiyaçları olduğuna ve bu şekilde gerek hayat ve gerek ölümlerinde ilâhi kudret ile kuşatılmış ve her zaman ilâhi gücün pençesi ile tutulmuş bulunduklarına dikkat çekmekte, bunun yanında ["Yeryüzünde yüksek dağlar oturttuk ve size tatlı su içirdik"] ayeti de her taraflarından Allah'ın nimetleriyle beslenmekte olduklarını hatırlatmaktadır.

رَوَاسِيَ , ‘ağır basan oturaklı dağlar’ demektir. (Elmalılı)

 
Mürselât Sûresi 28. Ayet

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ  ...


O gün vay yalanlayanların hâline!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيْلٌ vay haline
2 يَوْمَئِذٍ o gün
3 لِلْمُكَذِّبِينَ yalanlayanların ك ذ ب

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ


İsim cümlesidir. وَيْلٌ  mübteda olup lafzen merfûdur. يَوْمَئِذٍ  zaman zarfı  وَيْلٌ ‘e mütealliktir.  يَوْمَ  zaman zarfı  إذ ’e muzaftır.  يَوْمَ  ref  mahallinde feth üzere mebnidir. إذ  mukadder sükun ile mebni bir isimdir. Çünkü muzâfun ileyh olarak cer mahallindedir. Aldığı tenvin ise mahzuf bir cümleden avzdır. Takdiri, يوم إذا يفصل بين الخلائق (O gün yaratıkların arası ayrıldığında.) şeklindedir. 

لِلْمُكَذِّب۪ينَ  car mecruru mahzuf habere müteallik olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُكَذِّب۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ


İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan  وَيْلٌ ’nun haberi mahzuftur.  لِلْمُكَذِّب۪ينَ  bu mahzuf habere mütealliktir. 

Müsnedün ileyh olan  وَيْلٌ  kelimesinin nekre gelmesi tahkir ifade etmiştir. Zem manasındaki mübtedanın tenkiri caizdir.

Cümle haber formunda geldiği halde muktezâ-i zâhirin hilafına olarak beddua manası taşıdığı için lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

وَيْلٌ ‘e müteallik olan  يَوْمَ  zaman zarfı,  إذ ’e muzaftır.  يَوْمَئِذٍ ‘deki tenvin mahzuf bir cümleden ivazdır. Muzâfun ileyh cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

يَوْمَئِذٍ  kıyamet gününden kinayedir.

وَيْلٌ , cehennemde bir vadi olarak bilinen yerdir. Azap manasında beddua olarak kullanılır. Beddua manasında olduğunda mübtedanın nekre gelmesi caizdir.  وَيْلٌ ,  kâfirlere aittir. Çünkü şiddet ifade eden bir kelimedir. Zira  و - يْ - لٌ  harflerinin meydana getirdiği terkip, hemen hemen daima şiddet manasını ifade eder. (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir, Bakara/79)

لِلْمُكَذِّب۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

Bu ayet birebir tekrarlansa bile bağlamları farklıdır ve takip ettikleri ayetin içeriğini yeniden düşünmeye sevk ederler. Zemahşerî’nin deyimiyle, “İnkârcılara tekrîr ile yapılan uyarılar, birbiri ardınca kafalarına balyoz gibi iner”. (Keşşâf)

15. ayeti, tehdidi artırmak üzere tekid eden bu cümle, surede 10 kez tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Mürselât Sûresi 29. Ayet

اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى مَا كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۚ  ...


Onlara şöyle denecek: “Yalanlamakta olduğunuz şeye (cehennem azabına) gidin.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 انْطَلِقُوا haydi gidin ط ل ق
2 إِلَىٰ
3 مَا şeye
4 كُنْتُمْ olduğunuz ك و ن
5 بِهِ onu
6 تُكَذِّبُونَ yalanlamış ك ذ ب

O gün hesaplar görülüp herkesin gideceği yer belli olduktan sonra görevliler inkârcılara, dünyada yalan saymış oldukları cehenneme doğru yürümeleri için âyetlerde geçtiği gibi hitap edeceklerdir. Müfessirler “üç parçalı gölge”den maksadın cehennem yakıtlarının çıkardığı, üçe ayrılmış yoğun duman olduğunu söylemişlerdir (Taberî, XXIX, 146). Âyetlerde cehennemin fırlattığı kıvılcımların benzetildiği “kasr” kelimesinin farklı anlamları bulunmakla birlikte (bk. Râzî, XXX, 277; Şevkânî, V, 415-416) bunlar içinde cehennem tasvirine en uygun olanı “hurma kütüğü” olduğu için meâlde bu anlam tercih edilmiştir.

Kıraat farkları dikkate alınarak 32 ve 33. âyetlere şöyle de mâna verilmiştir: “Cehennem, kütükler gibi kocaman kıvılcımlar fırlatır. Her bir kıvılcım birer sarı (kızgın) deve gibidir” (Şevkânî, V, 416).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 530

اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى مَا كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۚ


Ayet, mukadder sözün mekulü’l-kavl cümlesidir. Takdiri, يقال لهم اِنْطَلِقُٓوا (onlara haydi yürüyün denir.) şeklindedir.

Fiil cümlesidir.  اِنْطَلِقُٓوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

مَا  müşterek ism-i mevsûlü  اِلٰى  harf-i ceriyle  اِنْطَلِقُٓوا  fiiline mütealliktir.  İsm-i mevsûlun sılası  كُنْتُمْ بِه۪ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. 

بِه۪  car mecruru  تُكَذِّبُونَ  fiiline mütealliktir. تُكَذِّبُونَ  fiili  كان ’nin haberi olarak mahallen mansubdur. 

تُكَذِّبُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اِنْطَلِقُٓوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İnfiâl babındadır. Sülâsîsi  طلق ’dır.

Bu bab fiile mutavaat, mücerred yapıdaki asıl anlamıyla kullanılması gibi anlamlar katar. تُكَذِّبُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى مَا كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۚ


Fasılla gelen ayet, takdiri  يقال لهم (onlara denir) olan fiilin mekulü’l-kavlidir. Fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mekulü’l-kavl cümlesi olan  اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى مَا كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا , başındaki harf-i cerle birlikte  اِنْطَلِقُٓوا  fiiline mütealliktir. Sılası olan  كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ  cümlesi, nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. Car mecrur  بِه۪ , ihtimam için amili olan  تُكَذِّبُونَۚ ‘ye takdim edilmiştir. 

كَان ’nin haberi olan  تُكَذِّبُونَ ‘nin, muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.103)

Kur’an’da كان ’den sonra gelen muzari fiil, o eylemin çokluğuna ve devamlılığına işaret eder. (Celalettin Divlekci, Kur’an’da Bazı Kelimelerin Kullanım Özelliklerine Dair Genel Kaideler)

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

Yani ‘’o gün, yalanlayanlara azarlanarak ve başlarına kakılarak gidiniz denilir.’’ Bunu söyleyenler cehennem görevlileri ve zebanilerdir. (Rûhu’l Beyân)

Mürselât Sûresi 30. Ayet

اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى ظِلٍّ ذ۪ي ثَلٰثِ شُعَبٍۙ  ...


30-31. Ayetler Meal  :   
“Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 انْطَلِقُوا gidin ط ل ق
2 إِلَىٰ
3 ظِلٍّ bir gölgeye ظ ل ل
4 ذِي olan
5 ثَلَاثِ üç ث ل ث
6 شُعَبٍ dalı ش ع ب

اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى ظِلٍّ ذ۪ي ثَلٰثِ شُعَبٍۙ


Ayet, önceki ayetteki  اِنْطَلِقُٓوا ‘dan bedel olarak mahallen mansubdur.

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir.  اِنْطَلِقُٓوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اِلٰى ظِلٍّ  car mecruru  اِنْطَلِقُٓوا  fiiline mütealliktir. 

ذِي  kelimesi  ظِلٍّ ‘in sıfatı olup harfle îrab olan beş isimden biri olduğundan cer alameti  ي ’dır. Aynı zamanda muzâftır.  ثَلٰثِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  شُعَبٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اِنْطَلِقُٓوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İnfiâl babındadır. Sülâsîsi  طلق ’dır.

Bu bab fiile mutavaat, mücerred yapıdaki asıl anlamıyla kullanılması gibi anlamlar katar.

اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى ظِلٍّ ذ۪ي ثَلٰثِ شُعَبٍۙ


İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, önceki ayetteki …  اِنْطَلِقُٓوا  cümlesinden bedeldir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Bedel, atıf harfi getirilmeksizin, tefsir ve izah maksadıyla, bir kelimenin bir başka kelimeyle açıklandığı ıtnâb sanatıdır.

Arap dilinde bir kelimenin yerine kullanılan başka bir kelimenin atıf yapılmadan ve tefsîr maksatlı kullanılması “bedel” ile anlatılmaktadır. Bedel yapmanın amacı, kapalı olan kelamı açmak, açık olanı ise tekit etmektir. (Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi, İtnâb-îcâz)

Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

اِلٰى ظِلٍّ  car mecrurاِنْطَلِقُٓوا  fiiline mütealliktir.  ذ۪ي ثَلٰثِ شُعَبٍۙ  izafeti  ظِلٍّ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

ظِلٍّ ‘nin nekreliği, nev ifade eder. 

Yani onlara denir ki; [Haydi, yürüyün şu yalanlayıp durduğunuz] azaba!.. İkinci  اِنْطَلِقُٓوا (haydi yürüyün) tekrardır; ama  اِنْطَلِقُٓوا (onlar da yürüdüler) şeklinde mazi olarak da okunmuştur; bu durumda, verilen emrin gereğini yerine getirdikleri bildirilmiş olur. Çünkü buna mecburdurlar, yapmamaya güçleri yetmez. (Keşşâf)

اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى ظِلٍّ ذ۪ي ثَلٰثِ شُعَبٍۙ لَا ظَل۪يلٍ  [Üç kola ayrılmış, ne gölgelendiren ne de alevden koruyan gölgeye gidin] ayetinde alay üslubu vardır. Yüce Allah, kâfirlerle alay olsun diye azaba gölge demiştir. (Safvetü’t Tefâsir)

اِنْطَلِقُٓوا  fiili reddetme, hakaret etme veya azarlama kastıyla tekrarlanmıştır. (Âşûr)

Bu kelam, onlara kınama ve tahkir için söylenir. Yani dünyada yalanlıyor olduğunuz azaba yollanın. Özellikle de cehennem ateşi dumanının gölgesine gidin. 

Diğer bir görüşe göre ise, cehennem ateşinden bir dilim çıkıp duvar gibi kâfirleri kuşatacak ve onun dumanından üç kol meydana gelip kendilerini gölgeleyecek ve onların hesabı bitinceye kadar bu durum devam edecek. Bu sırada müminler, arşın gölgesinde olacaklar.

Burada özellikle üç sayısının tahsis edilmiş olmasının sırrı konusunda şöyle denilmiştir ki, nefsi kutsiyet nurlarından perdeleyen şeyler, his, hayal ve vehim, olmak üzere üçtür.

Yahut bu azaba sebebiyet veren şeyler, beyinde bulunan şeytanî vehim kuvveti, kalbin sağında bulunan yırtıcı öfke kuvveti ve kalbin solunda bulunan hayvanı şehvet kuvveti. İşte bundan dolayı denilmiştir ki, bu ateş dumanının bir kolu kâfirin üstünde, bir kolu da sağında, bir kolu da solunda durur. (Ebüssuûd)

 
Mürselât Sûresi 31. Ayet

لَا ظَل۪يلٍ وَلَا يُغْن۪ي مِنَ اللَّهَبِۜ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَا
2 ظَلِيلٍ gölgelendirmez ظ ل ل
3 وَلَا ve ne de
4 يُغْنِي korumaz غ ن ي
5 مِنَ -den
6 اللَّهَبِ alev-

لَا ظَل۪يلٍ وَلَا يُغْن۪ي مِنَ اللَّهَبِۜ


لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. لَا ظَل۪يلٍ  önceki ayetteki  ظِلٍّ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur. لَا يُغْن۪ي  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُغْن۪ي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  مِنَ اللَّهَبِ  car mecruru mukadder mef’ûlün mahzuf sıfatına mütealliktir. Takdiri, لا يدفع شيئا من اللهب (Ateşten hiç bir şeyi def edemez.) şeklindedir.

لَا ظَل۪يلٍ وَلَا يُغْن۪ي مِنَ اللَّهَبِۜ


Ayet önceki ayetin devamıdır. Nefy harfi  لَا ‘nın dahil olduğu  ظَل۪يلٍ  önceki ayetteki, ظِلٍّ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır.

وَلَا يُغْن۪ي مِنَ اللَّهَبِۜ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la müfret sıfat olan  لَا ظَل۪يلٍ ‘e kemâl-i ittisaf nedeniyle atfedilmiştir.

Sıfatlar arasında  و  atıf harfinin zikri, mevsûfun bu sıfatla kemâl manada vasıflandığına delalet ederken; atıf harfinin terki, mevsûfta zikredilen bütün sıfatların toplandığına delalet eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Muzari fiil hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ne gölgelendirir ifadesi, onlarla alay eden ve gölgelerinin müminlerin gölgesi gibi olmadığını belirten bir tarizdir. (“Ne de korur” anlamındaki) لَا يُغْن۪ي  cer mahallindedir; yani alevin sıcaklığından hiçbir şeyi onlardan uzaklaştıracak değildir demektir. (Keşşâf)

ظِلٍّ  - ظَل۪يلٍ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

ظَل۪يلٍ  kelimesindeki tenvin tazim ifade eder.

O, ne gölgelendirir cümlesi sıcağa karşı gölgelemez demektir. Anılan gölgenin, cehennem sıcağından gölgelemeyen bir gölge olarak nitelendirilmesi, onları kaplayan azaba gölge denilmesi, kendileri ile alay içindir. Çünkü gölge insanı sıcağın şiddetine karşı korur, serinliği ve esintisinden yararlanılır. Onlara gölgeye girmelerinin emredilmesi, gölgenin serinliğinden istirahat etmeleri şöyle dursun, içinde bulundukları azabı ve harareti iyice artırır. (Rûhu’l Beyân)

 
Mürselât Sûresi 32. Ayet

اِنَّهَا تَرْم۪ي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِۚ  ...


Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde kıvılcımlar saçar.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّهَا gerçekten o
2 تَرْمِي saçar ر م ي
3 بِشَرَرٍ kıvılcım(lar) ش ر ر
4 كَالْقَصْرِ kütük gibi ق ص ر

اِنَّهَا تَرْم۪ي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِۚ


İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هَا  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. تَرْم۪ي  fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

تَرْم۪ي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir.  بِشَرَرٍ  car mecruru  تَرْم۪ي  fiiline mütealliktir. كَالْقَصْرِ  car mecruru  شَرَرٍ ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir.

اِنَّهَا تَرْم۪ي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِۚ


Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.  

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan تَرْم۪ي بِشَرَرٍ  cümlesi,  اِنّ۪ ‘nin haberidir. Cümlede müsnedin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi, hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

بِشَرَرٍ  car mecruruتَرْم۪ي  fiiline mütealliktir. Teşbih harfinin dahil olduğu كَالْقَصْرِ  car mecruru  شَرَرٍ ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

تَرْم۪ي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِۚ [Saray gibi kocaman kıvılcım saçar] cümlesinde mürsel mücmel teşbih vardır. (Safvetü’t Tefâsir)

اِنَّهَا ‘daki zamir 29. Ayetteki  ما كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ  sözünün delalet ettiği cehenneme aittir. (Âşûr) 

Haberin  اِنَّ  ile tekid edilmesi ihtimam içindir. Çünkü o zaman görseler de haber de verilse fark etmez, bundan şüphe etmezler. (Âşûr)  

الْقَصْرِ ‘deki marifelik cins içindir. (Âşûr)

Kıvılcım, ateşten çıkan ve yıldızlar gibi sağa sola uçuşan parçacıklardır. Saray da, yüksek binadır. Kıvılcımların tümü, her bir parçasına itibarla saraya benzetilmişlerdir. Saray anlamındaki ”kasr" kelimesi, aynı zamanda bol odun manasına da gelir. Bundan dolayı İbn Abbas ayetin tefsirinde şöyle demiştir: ”Onlar, parçalanmış büyük tahta parçalarıdır. Biz tahtaları üçer arşın kadar keser ve kış için istif ederdik. Adına da ”kasr" derdik.(Ruhu’l Beyan)

 
Mürselât Sûresi 33. Ayet

كَاَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌۜ  ...


Bunlar sanki birer kızıl devedir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كَأَنَّهُ sanki o
2 جِمَالَتٌ bir halattır ج م ل
3 صُفْرٌ sapsarı ص ف ر

كَاَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌۜ


كَاَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌ  cümlesi  شَرَرٍ ‘in ikinci sıfatı olarak mahallen mecrurdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

İsim cümlesidir.  كَاَنَّ  harfi  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre de gibi cümleyi tekid eder.  هُ  muttasıl zamiri  كَاَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

جِمَالَتٌ  kelimesi  كَاَنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. صُفْرٌ  kelimesi  جِمَالَتٌ ‘ün sıfatı olup damme ile merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَاَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌۜ


Ayet önceki ayetteki  شَرَرٍ  için ikinci sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır.

Teşbih ve tekid harfi  كَاَنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  هُ  zamiri  كَاَنَّ ’nin ismi,  جِمَالَتٌ  haberidir.

صُفْرٌ  kelimesi  جِمَالَتٌ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin bir özelliğine işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

كَاَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌ (Kıvılcım. Sanki sarı bir deve­dir.) cümlesinde de mürsel mufassal teşbih vardır. (Safvetü’t Tefâsir) 

جِمَالَتٌ  lafzı , جِمَالَ  çoğuludur. Veya  جَمَالَتٌ  olup,  جَمَل ‘in çoğuludur. Alevler önce saraylara, sonra da teşbihi açıklamak için develere benzetilmiştir. Dikkat edilirse Araplar develeri yüksek saray ve köşklere benzetirler. Kelime; ‘köprü halatları’ anlamında, damme ile جُماﻻتٌ  da okunmuştur; ‘gemi halatları’ anlamında olduğu da söylenmiştir. (Keşşâf)

Cins kastedilerek  صُفْرٌۜ  denmiş (yani kelime çoğul getirilmiş)tir;  صُفْرٌۜ  sarımtırak siyahtır. (Keşşâf, Beyzâvî)

Mürselât Sûresi 34. Ayet

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ  ...


O gün vay yalanlayanların hâline!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيْلٌ vay haline
2 يَوْمَئِذٍ o gün
3 لِلْمُكَذِّبِينَ yalanlayanların ك ذ ب

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ


İsim cümlesidir.  وَيْلٌ  mübteda olup lafzen merfûdur.  يَوْمَئِذٍ   zaman zarfı  وَيْلٌ ‘e mütealliktir.  يَوْمَ  zaman zarfı  إذ ’e muzaftır.  يَوْمَ  ref mahallinde feth üzere mebnidir.  إذ  mukadder sükun ile mebni bir isimdir. Çünkü muzâfun ileyh olarak cer mahallindedir. Aldığı tenvin ise mahzuf bir cümleden ivazdır. Takdiri, يوم إذا يفصل بين الخلائق (O gün yaratıkların arası ayrıldığında.) şeklindedir. 

لِلْمُكَذِّب۪ينَ  car mecruru mahzuf habere müteallik olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُكَذِّب۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan  وَيْلٌ ’nun haberi mahzuftur.  لِلْمُكَذِّب۪ينَ  bu mahzuf habere mütealliktir. 

Müsnedün ileyh olan  وَيْلٌ  kelimesinin nekre gelmesi tahkir ifade etmiştir. Zem manasındaki mübtedanın tenkiri caizdir.

Cümle haber formunda geldiği halde muktezâ-i zâhirin hilafına olarak beddua manası taşıdığı için lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

وَيْلٌ ‘e müteallik olan  يَوْمَ  zaman zarfı,  إذ ’e muzaftır.  يَوْمَئِذٍ ‘deki tenvin mahzuf bir cümleden ivazdır. Muzâfun ileyh cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

يَوْمَئِذٍ  kıyamet gününden kinayedir.

وَيْلٌ , cehennemde bir vadi olarak bilinen yerdir. Azap manasında beddua olarak kullanılır. Beddua manasında olduğunda mübtedanın nekre gelmesi caizdir.  وَيْلٌ ,  kâfirlere aittir. Çünkü şiddet ifade eden bir kelimedir. Zira  و - يْ - لٌ  harflerinin meydana getirdiği terkip, hemen hemen daima şiddet manasını ifade eder. (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir, Bakara/79)

لِلْمُكَذِّب۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

Bu ayet birebir tekrarlansa bile bağlamları farklıdır ve takip ettikleri ayetin içeriğini yeniden düşünmeye sevk ederler. Zemahşerî’nin deyimiyle, “İnkârcılara tekrîr ile yapılan uyarılar, birbiri ardınca kafalarına balyoz gibi iner”. (Keşşâf)

15. ayeti, tehditi artırmak üzere tekid eden bu cümle, surede 10 kez tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Mürselât Sûresi 35. Ayet

هٰذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَۙ  ...


Bu, konuşamayacakları gündür.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 هَٰذَا bu
2 يَوْمُ gündür ي و م
3 لَا
4 يَنْطِقُونَ konuşamayacakları ن ط ق

Bu âyetlerde kıyamet ve mahşer gününde suçluların konuşmalarına ve mazeret göstermelerine izin verilmeyeceği bildirilirken başka âyetlerde onların konuşacakları ve tartışacakları belirtilmiştir (meselâ bk. En‘âm 6/23; Zümer 39/31; Fussılet 41/21). Ancak bunu, âyetler arasında çelişki bulunduğu şeklinde yorumlamamak gerekir. Zira bu farklı âyetlerde âhiretin farklı sahneleri tasvir edilmektedir.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 530

هٰذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَۙ

 

İsim cümlesidir. İşaret zamiri  هٰذَا  mübteda olarak mahallen merfûdur. يَوْمُ  haber olup lafzen merfûdur. لَا يَنْطِقُونَ  fiili ile başlayan cümle muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَنْطِقُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

هٰذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَۙ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

هٰذَا  mübteda,  يَوْمُ  haberdir. Müsnedün ileyhin işaret ismi  هٰذَا  ile marife olması işaret edileni en güzel şekilde temyiz etmek içindir. Böylece muhatabın zihninde müsnedün ileyh daha iyi yerleşir. Muhatap tarif edilen şeyi daha iyi tasavvur eder, daha iyi tanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması işaret edilenin mertebesinin yüksekliğini belirterek tazim ifade eder. İşaret isminde istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden  هٰذَا  ile güne işaret edilmiştir. 

Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

يَوْمُ ‘ nun muzâfun ileyhi konumundaki  لَا يَنْطِقُونَ  cümlesi, menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يَوْمُ   kelimesi mansub da okunmuştur -okuyan da A‘meş’tir-; yani size anlatılan bu olaylar o gün meydana gelecektir. Kıyamet ‘günü; muhtelif yerleri ve vakitleri olan uzun bir zaman dilimidir. Bir vakit konuşurlar, diğer vakit konuşmazlar. Bu sebeple, Kur’an’da iki durum da gelmiştir. Veya onların konuşmaları konuşmama kabul edilmiştir; çünkü bu konuşma ne fayda verecek ne de dinlenecektir. (Keşşâf)

Mürselât Sûresi 36. Ayet

وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ  ...


Onlara izin de verilmez ki, özür dilesinler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَا ve
2 يُؤْذَنُ izin verilmez ا ذ ن
3 لَهُمْ kendilerine
4 فَيَعْتَذِرُونَ özür dilesinler ع ذ ر

وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ

 

Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayete matuftur. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında irab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir. لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يُؤْذَنُ  damme ile merfû meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  لَهُمْ  car mecruru  يُؤْذَنُ  fiiline mütealliktir.

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَعْتَذِرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

يُؤْذَنُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أذن ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

يَعْتَذِرُونَ  fili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi عذر ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ


Ayet, atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki  يَنْطِقُونَ  cümlesine atfedilmiştir. Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

لَا يُؤْذَنُ  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü fiil malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime, meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Aynı üslupta gelen  فَيَعْتَذِرُونَ  cümlesi, makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Menfi sıygadan müspet sıygaya iltifat sanatı vardır.

Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 

يَعْتَذِرُونَ  fiili  يُؤْذَنُ  fiiline atfedilerek, olumsuzluk zincirine katılmıştır. Anlam şöyledir: Onlar için ne izin söz konusudur ne de bunu takiben bir mazeret ileri sürme hakkı! Yani özür beyan etmek, iznin bir sonucu yapılmamış olmaktadır. فَيَعْتَذِرُو  şeklinde mansub olsaydı, o zaman hiç şüphesiz iznin sonucu olurdu. (Keşşâf)

Mürselât Sûresi 37. Ayet

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ  ...


O gün vay yalanlayanların hâline!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيْلٌ vay haline
2 يَوْمَئِذٍ o gün
3 لِلْمُكَذِّبِينَ yalanlayanların ك ذ ب

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ


İsim cümlesidir. وَيْلٌ  mübteda olup lafzen merfûdur. يَوْمَئِذٍ   zaman zarfı  وَيْلٌ ‘e mütealliktir.  يَوْمَ  zaman zarfı,  إذ ’e muzaftır.  يَوْمَ  ref  mahallinde feth üzere mebnidir.  إذ  mukadder sükun ile mebni bir isimdir. Çünkü muzâfun ileyh olarak cer mahallindedir. Aldığı tenvin ise mahzuf bir cümleden ivazdır. Takdiri, يوم إذا يفصل بين الخلائق (O gün yaratıkların arası ayrıldığında.)şeklindedir. 

لِلْمُكَذِّب۪ينَ  car mecruru mahzuf habere müteallik olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُكَذِّب۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan  وَيْلٌ ’nun haberi mahzuftur.  لِلْمُكَذِّب۪ينَ  bu mahzuf habere mütealliktir. 

Müsnedün ileyh olan  وَيْلٌ  kelimesinin nekre gelmesi tahkir ifade etmiştir. Zem manasındaki mübtedanın tenkiri caizdir.

Cümle haber formunda geldiği halde muktezâ-i zâhirin hilafına olarak beddua manası taşıdığı için lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

وَيْلٌ ‘e müteallik olan  يَوْمَ  zaman zarfı,  إذ ’e muzâftır.  يَوْمَئِذٍ ‘deki tenvin mahzuf bir cümleden ivazdır. Muzâfun ileyh cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

يَوْمَئِذٍ  kıyamet gününden kinayedir.

وَيْلٌ , cehennemde bir vadi olarak bilinen yerdir. Azap manasında beddua olarak kullanılır. Beddua manasında olduğunda mübtedanın nekre gelmesi caizdir.  وَيْلٌ ,  kâfirlere aittir. Çünkü şiddet ifade eden bir kelimedir. Zira  و - يْ - لٌ  harflerinin meydana getirdiği terkip, hemen hemen daima şiddet manasını ifade eder. (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir, Bakara/79)

لِلْمُكَذِّب۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

Bu ayet birebir tekrarlansa bile bağlamları farklıdır ve takip ettikleri ayetin içeriğini yeniden düşünmeye sevk ederler. Zemahşerî’nin deyimiyle, “İnkârcılara tekrîr ile yapılan uyarılar, birbiri ardınca kafalarına balyoz gibi iner”. (Keşşâf)

15. ayeti, tehditi artırmak üzere tekid eden bu cümle, surede 10 kez tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Mürselât Sûresi 38. Ayet

هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِۚ جَمَعْنَاكُمْ وَالْاَوَّل۪ينَ  ...


Bu, hüküm ve ayırma günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya toplamışızdır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 هَٰذَا işte bu
2 يَوْمُ günüdür ي و م
3 الْفَصْلِ hüküm ف ص ل
4 جَمَعْنَاكُمْ sizi bir araya topladık ج م ع
5 وَالْأَوَّلِينَ ve öncekileri ا و ل

“Ayırım günü”nden maksat hakkın bâtıldan, haklının haksızdan, inananın inkâr edenden ayırt edileceği yargı günüdür. Allah o gün gerek Kur’an’ın hitap ettiği topluluğu ve sonraki nesilleri, gerekse Kur’an’ın inmesinden önce gelip geçmiş bütün insanları mahşerde toplayıp aralarında hükmünü verecektir (krş. Vâkıa 56/49-50). Bir yoruma göre “siz ve sizden öncekiler” ifadesiyle bilhassa Hz. Peygamber’in muhatapları olan Arap müşrikleriyle önceki dönemlerin inkârcıları kastedilmiştir. Âyetin özellikle tehdit ve uyarı amacı taşıdığı dikkate alındığında bu yorum daha isabetli görülebilir. Nitekim 39. âyet de bu yorumu desteklemektedir. Burada inkârcılara, “Bir planınız varsa haydi bana karşı uygulayın planınızı!” denilerek hak ettikleri cezadan kurtulma hususunda bir çareleri varsa onu kullanmaları istenir. Ancak bu istek, gerçekten onların bir çare bulmaları için değil, içine düşecekleri çaresizliği ortaya koymak içindir.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 530-531

هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِۚ 


İsim cümlesidir. İşaret ismi  هٰذَا  mübteda olarak mahallen merfûdur.  يَوْمُ الْفَصْلِۚ  haber olup lafzen merfûdur.  الْفَصْلِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 


جَمَعْنَاكُمْ وَالْاَوَّل۪ينَ


Fiil cümlesidir.  جَمَعْنَاكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الْاَوَّل۪ينَ   atıf harfi وَ ‘la  جَمَعْنَاكُمْ ‘deki muhatap zamirine matuf olup nasb alameti  ي ‘dir.

هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِۚ 


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

هٰذَا  mübteda,  يَوْمُ الْفَصْلِ  haberdir. Müsned veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir.

Cümlede müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması işaret edilenin mertebesinin yüksekliğini belirterek tazim ifade eder. İşaret isminde istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden  هٰذَا  ile güne işaret edilmiştir. 

Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

Müsnedün ileyhin işaret ismi  هٰذَا  ile marife olması işaret edileni en güzel şekilde temyiz etmek içindir. Böylece muhatabın zihninde müsnedün ileyh daha iyi yerleşir. Muhatap tarif edilen şeyi daha iyi tasavvur eder, daha iyi tanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsned veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir.


 جَمَعْنَاكُمْ وَالْاَوَّل۪ينَ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Veya  يَوْمُ الْفَصْلِۚ ‘den haldir.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)

الْاَوَّل۪ينَ  atıf harfi  وَ ‘la  جَمَعْنَاكُمْ ‘deki muhatap zamirine atfedilmiştir.

Bu hitap Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'in ümmeti içindir.

Yani bugün, hak ile batılı ve haklı ile haksızı birbirinden ayırma günüdür. Sizi ve önceki ümmetleri toplamışızdır. (Ebüssuûd)

 
Mürselât Sûresi 39. Ayet

فَاِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَك۪يدُونِ  ...


Eğer bir tuzağınız varsa, haydi bana tuzak kurun!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَإِنْ eğer
2 كَانَ varsa ك و ن
3 لَكُمْ sizin
4 كَيْدٌ bir hileniz ك ي د
5 فَكِيدُونِ haydi bana hile yapın ك ي د
Riyazus Salihin, 112 Nolu Hadis
Saîd İbni Abdülazîz’in Rebîa İbni Yezîd’den; Rebîa’nın Ebû İdrîs el-Havlânî’den, onun Ebû Zer Cündeb İbni Cünâde radıyallahu anh’den; Ebû Zer’in Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den; onun da Allah Tebâreke ve Teâlâ hazretlerinden rivayet ettiğine göre Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
“Kullarım! Ben zulmetmeyi kendime haram kıldım. Onu sizin aranızda da haram kıldım. Artık birbirinize zulmetmeyiniz.
Kullarım! Benim hidâyet ettiklerim dışında hepiniz sapıtmışsınız. O halde benden hidâyet dileyin ki sizi doğruya ileteyim.
Kullarım! Benim doyurduklarım hariç, hepiniz açsınız. Benden yiyecek isteyin ki sizi doyurayım.
Kullarım! Benim giydirdiklerim hariç, hepiniz çıplaksınız. Benden giyecek isteyin ki sizi giydireyim.
Kullarım! Siz gece-gündüz günah işlemektesiniz, bütün günahları afveden de yalnızca benim. Benden af dileyin ki sizi bağışlayayım.
Kullarım! Bana zarar vermek elinizden gelmez ki, zarar verebilesiniz. Bana fayda vermeye gücünüz yetmez ki, fayda veresiniz.
Kullarım! Evveliniz ahiriniz, insanınız cinleriniz, en müttaki bir kişinin kalbi ve duygusuna sahip olsalar, bu benim mülkümde herhangi bir şey arttırmaz.
Kullarım! Evveliniz âhiriniz, insanınız cinleriniz, en günahkâr bir kişinin kalbi ve duygusuna sahip olsalar, bu benim mülkümden en küçük bir şey eksiltmez.
Kullarım! Evveliniz âhiriniz, insanınız cinleriniz bir yerde toplanıp benden istekte bulunacak olsalar, ben de her birine istediğini versem, bu benim mülkümden ancak, iğne denize daldırılıp çıkarıldığında denizden ne kadar eksiltebilirse işte o kadar azaltır. (Yani hiç bir şey eksiltmez.)
Kullarım! İşte sizin amelleriniz. Onları sizin için saklar, sonra onları size iâde ederim. Artık kim bir hayır bulursa Allah’a hamd etsin. Kim de hayırdan başka bir şey bulursa öz nefsinden başka kimseyi ayıplamasın.”
Saîd İbni Abdülaziz dedi ki, Ebû İdris el-Havlânî bu hadisi rivâyet ettiği zaman dizleri üzerine çöküverdi. Müslim, Birr 55)

فَاِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَك۪يدُونِ


Ayet, atıf harfi  فَ  ile önceki ayetteki  هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِۚ  cümesine matuftur.

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.  لَكُمْ  car mecruru  كَانَ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.  كَيْدٌ  kelimesi  كَانَ ’nin muahhar ismi olup lafzen merfûdur. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  ك۪يدُونِ  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

Merfu muzari fiillere, mansub muttasıl zamirler doğrudan doğruya gelmez. Bu fiillerle söz edilen zamir arasına bir  ن  harfi getirilir.  ك۪يدُونِ  fiilinde olduğu gibi. Buna nun-u vikaye denilir

Burada bu  ي  harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek ve fasılaya riayet için fiilin sonunda bulunan  نِ  harfinin harekesi esre gelmiştir. 

فَاِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَك۪يدُونِ


Ayet atıf harfi  فَ  ile  هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِۚ  cümlesine atfedilmiştir. Ayet şart üslubunda gelmiştir. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi  اِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ , şart cümlesidir. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. 

لَكُمْ  car mecrur, كَانَ ’nin mahzuf haberine mütealliktir.  كَيْدٌ nakıs fiil  كَانَ ’nin muahhar ismidir.

فَ  karînesiyle gelen  فَك۪يدُونِ  cümlesi şartın cevabıdır. Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.

Emir üslubunda geldiği halde tehaddi ve korkutmak maksatlı olan cümle, vaz edildiği anlamdan çıktığı için lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir. 

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

ك۪يدُونِ  fiilinin sonundaki  نِ , vikayedir. Mütekellim zamiri fasılaya riayet için hazf edilmiştir. Esre, mef’ûl olan mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır.

Cümledeki fiillerin muzari sıygasında gelmesi, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa  اِنْ  kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Şart ve cevap cümleleri arasında müşakele ve müzavece sanatları vardır.

كَيْدٌ - ك۪يدُونِ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اِنْ  edatı başlıca şu yerlerde kullanılır: 

1. Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında  اِنْ  gelir.

2. Bilmezden gelinen durumlarda da  اِنْ  kullanılır: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm.” demesi gibi.

3. Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edilerek  اِنْ  kullanılır: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir.  إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ  “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme!” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta  اِنْ  edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

كَان ’nin haberi isim olarak geldiğinde, haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan)

ك۪يدُونِ - كَيْدٌ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Varsa (kurtuluş için) bir ‘numara’nız, onu sergileyin hemen Bana! ifadesi, Allah’ın dinine ve mensuplarına tuzak kurdukları için kafalarına kafalarına vurmakta, acizlik ve sefaletlerini tescillemektedir. (Keşşâf)

Buradaki emir onları aciz bırakmak, şartı ise onları azarlamak ve bu dünyadaki kötülüklerini hatırlatmak içindir. (Âşûr)

فَاِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَك۪يدُونِ  [Eğer bir tuzağınız varsa bana kurun.] dünyada müminlere tuzak kurdukları için onları azarlama ve acizliklerini açığa çıkarmadır. (Beyzâvî)

 
Mürselât Sûresi 40. Ayet

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ۟  ...


O gün vay yalanlayanların hâline!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيْلٌ vay haline
2 يَوْمَئِذٍ o gün
3 لِلْمُكَذِّبِينَ yalanlayanların ك ذ ب

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ۟


İsim cümlesidir. وَيْلٌ  mübteda olup lafzen merfûdur.  يَوْمَئِذٍ   zaman zarfı  وَيْلٌ ‘e mütealliktir.  يَوْمَ  zaman zarfı,  إذ ’e muzaftır.  يَوْمَ  ref  mahallinde feth üzere mebnidir. إذ  mukadder sükun ile mebni bir isimdir. Çünkü muzâfun ileyh olarak cer mahallindedir. Aldığı tenvin ise mahzuf bir cümleden ivazdır. Takdiri, يوم إذا يفصل بين الخلائق (O gün yaratıkların arası ayrıldığında.)şeklindedir. 

لِلْمُكَذِّب۪ينَ  car mecruru mahzuf habere müteallik olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُكَذِّب۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ۟


İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan  وَيْلٌ ’nun haberi mahzuftur.  لِلْمُكَذِّب۪ينَ  bu mahzuf habere mütealliktir. 

Müsnedün ileyh olan  وَيْلٌ  kelimesinin nekre gelmesi tahkir ifade etmiştir. Zem manasındaki mübtedanın tenkiri caizdir.

Cümle haber formunda geldiği halde muktezâ-i zâhirin hilafına olarak beddua manası taşıdığı için lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

وَيْلٌ ‘e müteallik olan  يَوْمَ  zaman zarfı,  إذ ’e muzaftır.  يَوْمَئِذٍ ‘deki tenvin mahzuf bir cümleden ivazdır. Muzâfun ileyh cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

يَوْمَئِذٍ  kıyamet gününden kinayedir.

وَيْلٌ , cehennemde bir vadi olarak bilinen yerdir. Azap manasında beddua olarak kullanılır. Beddua manasında olduğunda mübtedanın nekre gelmesi caizdir.  وَيْلٌ ,  kâfirlere aittir. Çünkü şiddet ifade eden bir kelimedir. Zira  و - يْ - لٌ  harflerinin meydana getirdiği terkip, hemen hemen daima şiddet manasını ifade eder. (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir, Bakara/79)

لِلْمُكَذِّب۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

Bu ayet birebir tekrarlansa bile bağlamları farklıdır ve takip ettikleri ayetin içeriğini yeniden düşünmeye sevk ederler. Zemahşerî’nin deyimiyle, “İnkârcılara tekrîr ile yapılan uyarılar, birbiri ardınca kafalarına balyoz gibi iner”. (Keşşâf)

15. ayeti, tehdidi artırmak üzere tekid eden bu cümle, surede 10 kez tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Mürselât Sûresi 41. Ayet

اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي ظِلَالٍ وَعُيُونٍۙ  ...


Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, gölgeler içinde ve pınar başlarındadırlar.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 الْمُتَّقِينَ muttakiler ise و ق ي
3 فِي altındadır
4 ظِلَالٍ gölgeler ظ ل ل
5 وَعُيُونٍ ve çeşme başındadırlar ع ي ن

Râzî, Şevkânî gibi müfessirler, sûrenin bütünündeki konuların uyumunu dikkate alarak bu âyetlerde âhiretteki durumları özetlenen “takvâ sahipleri” ile bilhassa Allah’a ortak koşmaktan sakınan müminlerin kastedildiğini belirtirler. Râzî âyetteki takvâ kelimesinin itaatkâr olan ve olmayan bütün müminleri kapsadığını önemle hatırlatır (XXX, 281-282; Şevkânî, V, 417). Ancak gerek takvâ kavramının Kur’an-ı Kerîm’deki genel anlamı gerekse burada “takvâ sahipleri”nin niteliğini ve ödüllerini açıklayan 43-44. âyetler, kavramın burada da hem imanı hem itaati kapsadığını göstermektedir.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 531

اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي ظِلَالٍ وَعُيُونٍۙ


İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. الْمُتَّق۪ينَ  kelimesi  اِنَّ ‘nin ismi olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  

ف۪ي ظِلَالٍ  car mecruru  اِنَّ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir.  عُيُونٍۙ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.

مُتَّق۪ينَ  sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي ظِلَالٍ وَعُيُونٍۙ


Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  ف۪ي ظِلَالٍ  car mecruru,  اِنَّ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir.

اِنَّ ’nin ismi olan  الْمُتَّق۪ينَ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafât, Tevbe Suresi, 120-121, s. 80)

İsim cümleleri zamandan bağımsız sübut ifade ederler. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa  asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

ف۪ي ظِلَالٍ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare vardır. Bilindiği gibi  فِی  harfi zarfiye manası içerir. Ayette  ظِلَالٍ , içi olan bir şeye benzetilerek istiare yapılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü  gölge, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mübalağa için bu üslup kullanılmıştır. 

عُيُونٍ  kelimesi  ظِلَالٍ ’e matuftur. Kelimelerdeki nekrelik tazim ve nev ifade eder.

الْمُتَّق۪ينَ , sülâsisi  وقي  olan fiilin  افتعال  babında ism-i failidir.

الْمُتَّق۪ينَ ‘deki marifelik istiğrak içindir. Çünkü müttakilerden her biri gölgeliklerde olacaktır. (Âşûr)

Bana göre onların gölgede olmaları, büyük bir rahatlık içinde olmalarından kinayedir. Çünkü gölge istirahat içindir. (Ruhu’l Beyan)

 
Mürselât Sûresi 42. Ayet

وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ  ...


Canlarının çektiği meyveler içerisindedirler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَفَوَاكِهَ ve meyvalar (içindedirler) ف ك ه
2 مِمَّا şeylerden
3 يَشْتَهُونَ gönüllerinin çektiği ش ه و

وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ


Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki  ظِلَالٍ ‘e matuf olup, müntehel cumû’ sıygası olduğundan gayri munsariftir.

Müntehel cumû’ kelimenin ikinci harfinden sonra elif, eliften sonra ise iki veya üç harf bulunan cemi isimlerdir. (Dr. Mustafa Meral Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv)

مَّا  müşterek ism-i mevsûl  مِنْ  harf-i ceriyle  فَوَاكِهَ ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  يَشْتَهُونَۜ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

يَشْتَهُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

يَشْتَهُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi شهو ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ


فَوَاكِهَ , atıf harfi  وَ  ile önceki ayetteki  ظِلَالٍ ‘e atfedilmiştir.

Mecrur mahaldeki  مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  مِنْ  harfiyle birlikte  فَوَاكِهَ ’nin mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mevsûlün sılası olan يَشْتَهُونَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

 
Mürselât Sûresi 43. Ayet

كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـٔاً بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ  ...


Yapmakta olduğunuz şeylere karşılık afiyetle yiyin için.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كُلُوا yeyin ا ك ل
2 وَاشْرَبُوا ve için ش ر ب
3 هَنِيئًا afiyetle ه ن ا
4 بِمَا karşılık
5 كُنْتُمْ olduğunuza ك و ن
6 تَعْمَلُونَ yapıyor(sunuz) ع م ل

كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـٔاً بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ


Ayet mukadder mekulü’l-kavl cümlesidir. Takdiri, يقول الله لهم أو الملائكة كلوا (Allah onlara veya meleklere’’ yiyin‘’ der) şeklindedir.

Fiil cümlesidir. كُلُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  اشْرَبُوا  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.  هَن۪ٓيـٔاً  kelimesi  كُلُوا  ve  اشْرَبُوا ‘deki faillerin hali olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

بِ  sebebiyyedir.  مَا  ve masdar-ı müevvel  بِ  harf-i ceriyle  هَن۪ٓيـٔاً ‘e mütealliktir. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.  تَعْمَلُونَ  fiili  كان ’nin haberi olarak mahallen mansubdur. 

تَعْمَلُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـٔاً بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ


Ayet takdiri, يقول الله لهم أو الملائكة  (Allah onlara veya meleklere der…)  olan cümlenin mekulü’l-kavlidir. Bu takdire göre mahzufla birlikte cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf fiilin mekulü’l-kavli olan  كُلُوا  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـٔاً بِمَٓا اَسْلَفْتُمْ فِي الْاَيَّامِ الْخَالِيَةِ  cümlesi, öncesine  وَ  ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

هَن۪ٓيـٔاً  kelimesi  كُلُوا  ve  اشْرَبُوا  fiillerinin failinden haldir. Hal anlamı açıklayan ıtnâb sanatıdır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا , başındaki harf-i cerle birlikte  اشْرَبُوا  veya  كُلُوا ’ya mütealliktir. Sılası olan  كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ  cümlesi, nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَان ’nin haberi olan  تَعْمَلُونَ ‘nin, muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.103)

Kur’an’da  كان ’den sonra gelen muzari fiil, o eylemin çokluğuna ve devamlılığına işaret eder. (Celalettin Divlekci, Kur’an’da Bazı Kelimelerin Kullanım Özelliklerine Dair Genel Kaideler)

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

Ayetteki her iki cümle de emir üslubunda geldiği halde ibaha ve müjde anlamında olduğu için lüzumiyet alakasıyla mecâz-ı mürsel mürekkebdir.

كُلُوا  ve  اشْرَبُوا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

كُلُوا وَاشْرَبُوا  [Yiyin-için] emri 41. ayetteki müttakiler gölgeliklerdedir ifadesindeki zarfta yer alan -müttakilere râci- zamirden hal makamındadır; yani kendilerine bu söz söylendiği hâlde gölgeliklere yerleşmişlerdir. (Keşşâf)

بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ  sözündeki  بِ  harf-i ceri sebebiyye içindir. (Âşûr)

Bu ayetteki emir, onlardan rızayı ve onlara karşı muhabbeti göstermek için ikram emridir. (Ruhu’l Beyan)

 
Mürselât Sûresi 44. Ayet

اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ  ...


Şüphesiz biz iyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّا elbette biz
2 كَذَٰلِكَ böyle
3 نَجْزِي mükafatlandırırız ج ز ي
4 الْمُحْسِنِينَ güzel davrananları ح س ن

اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ


İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَّا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  

كَ  harf-i cerdir. مثل “gibi” demektir. Bu ibare, amili  نَجْزِي  olan mahzuf mef’ûlu mutlaka mütealliktir.  ذٰ  işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir. 

نَجْزِي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. الْمُحْسِن۪ينَ  mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُحْسِن۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ


Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Haberinin fiil olması dolayısıyla isnad da tekrar edilmiştir. 

كَذٰلِكَ , amili  نَجْزِي  olan mahzuf bir mef’ûlü mutlaka mütealliktir. Takdiri  جزاءً مِثلَ ذلك نَجْزِي   الْمُحْسِن۪ينَ (İşte muhsinleri böyle mükafatlandırırız) şeklindedir.

Bu takdire göre  اِنَّ ‘nin haberinin müspet muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi, hudûs, hükmü takviye, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

نَجْزِي  fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Mef’ûl olan  الْمُحْسِن۪ينَ  mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail, hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. (Muhammed Rızk, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Fail’in İfade Göstergesi (Manaya Delâleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007) s. 55 - 90)

كَذٰلِكَ  kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem  كَ  hem de  ذٰ  işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunmadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi 28, s. 101)

 
Mürselât Sûresi 45. Ayet

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ  ...


O gün vay yalanlayanların hâline!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيْلٌ vay haline
2 يَوْمَئِذٍ o gün
3 لِلْمُكَذِّبِينَ yalanlayanların ك ذ ب

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ


İsim cümlesidir. وَيْلٌ  mübteda olup lafzen merfûdur.  يَوْمَئِذٍ  zaman zarfı  وَيْلٌ ‘e mütealliktir.  يَوْمَ  zaman zarfı,  إذ ’e muzâftır.  يَوْمَ  ref  mahallinde feth üzere mebnidir.  إذ  mukadder sükun ile mebni bir isimdir. Çünkü muzâfun ileyh olarak cer mahallindedir. Aldığı tenvin ise mahzuf bir cümleden ivazdır. Takdiri, يوم إذا يفصل بين الخلائق (O gün yaratıkların arası ayrıldığında.)şeklindedir. 

لِلْمُكَذِّب۪ينَ  car mecruru mahzuf habere müteallik olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُكَذِّب۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ


İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan  وَيْلٌ ’nun haberi mahzuftur.  لِلْمُكَذِّب۪ينَ  bu mahzuf habere mütealliktir. 

Müsnedün ileyh olan  وَيْلٌ  kelimesinin nekre gelmesi tahkir ifade etmiştir. Zem manasındaki mübtedanın tenkiri caizdir.

Cümle haber formunda geldiği halde muktezâ-i zâhirin hilafına olarak beddua manası taşıdığı için lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

وَيْلٌ ‘e müteallik olan  يَوْمَ  zaman zarfı  إذ ’e muzaftır.  يَوْمَئِذٍ ‘deki tenvin mahzuf bir cümleden ivazdır. Muzâfun ileyh cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

يَوْمَئِذٍ  kıyamet gününden kinayedir.

وَيْلٌ , cehennemde bir vadi olarak bilinen yerdir. Azap manasında beddua olarak kullanılır. Beddua manasında olduğunda mübtedanın nekre gelmesi caizdir.  وَيْلٌ ,  kâfirlere aittir. Çünkü şiddet ifade eden bir kelimedir. Zira  و - يْ - لٌ  harflerinin meydana getirdiği terkip, hemen hemen daima şiddet manasını ifade eder. (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir, Bakara/79)

لِلْمُكَذِّب۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

Bu ayet birebir tekrarlansa bile bağlamları farklıdır ve takip ettikleri ayetin içeriğini yeniden düşünmeye sevk ederler. Zemahşerî’nin deyimiyle, “İnkârcılara tekrîr ile yapılan uyarılar, birbiri ardınca kafalarına balyoz gibi iner”. (Keşşâf)

15. ayeti, tehdidi artırmak üzere tekid eden bu cümle, surede 10 kez tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Mürselât Sûresi 46. Ayet

كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَل۪يلاً اِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ  ...


Ey inkâr edenler! (Dünyada) yiyin ve birazcık yararlanın! Şüphesiz sizler suçlularsınız.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كُلُوا yiyin ا ك ل
2 وَتَمَتَّعُوا ve sefa sürün م ت ع
3 قَلِيلًا azıcık ق ل ل
4 إِنَّكُمْ siz
5 مُجْرِمُونَ suçlularsınız ج ر م

Takvâ sahiplerini öven ve onlara âhiret mutluluğunu müjdeleyen ifadelerin ardından, putperestlere yöneltilen “... yiyin, biraz daha faydalanın!” şeklindeki tehdit ifadesiyle –takvâ sahiplerinin duyarlı ve sorumlu yaşayışlarının aksine– yiyip içmenin ötesinde bir kaygı taşımadan sorumsuzca geçirilen bir hayatın gerçekte ne büyük bir ziyan olduğu anlatılmaktadır. Dünya nimetleri ne kadar bol olursa olsun insan ömrü kısa, dünya ise fânidir; sonuçta suçluların gideceği yer cehennemdir. Bu nedenle onlar hakkında da, “Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!” buyurulmuştur.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 531

كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَل۪يلاً


Fiil cümlesidir.  كُلُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  تَمَتَّعُوا  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. قَل۪يلاً  zarftan naib mef’ûlun fih olup fetha ile mansubdur. Takdiri, زماَناً قليلاً  şeklindedir.


اِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ


İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  كُمْ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  مُجْرِمُونَ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti  و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

تَمَتَّعُوا  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  متع ‘dır.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.

مُجْرِمُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَل۪يلاً


İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Hitap dünyadaki kâfirleredir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Aynı üslupta gelen  وَتَمَتَّعُوا قَل۪يلاً  cümlesi, atıf harfi  وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. 

Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

قَل۪يلاً , zaman zarfından naib sıfattır. Takdiri,  زمانا قليلا (Az bir zaman) şeklindedir. Cümlede icâz-ı hazif sanatı vardır. 

Allah Teala’nın  كُلُوا وَتَمَتَّعُوا  emri, bir mühlet verme ve uyarı olarak kullanılmaktadır. (Âşûr)

 

اِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ


Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsned olan  مُجْرِمُونَ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

اِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ  ifadesi, tehdit etmek ve kötülüğü uyarmak için kullanılmış bir haber olup, ‘’suçlarınız sizi cezaya sürükleyecek’’ demektir. (Âşûr)

Haberin  اِنَّ  ile tekid edilmesi, suçlu oldukları gerçeğini inkar etmelerini reddetmek içindir. (Âşûr) 

Burada  مُجْرِمُونَ  kelimesinin kullanılması, her mücrimin akıbetinin bu olduğuna delalet etmektedir. (Ebüssuûd)

 
Mürselât Sûresi 47. Ayet

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ  ...


O gün vay yalanlayanların hâline!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيْلٌ vay haline
2 يَوْمَئِذٍ o gün
3 لِلْمُكَذِّبِينَ yalanlayanların ك ذ ب

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ


İsim cümlesidir.  وَيْلٌ  mübteda olup lafzen merfûdur.  يَوْمَئِذٍ  zaman zarfı  وَيْلٌ ‘e mütealliktir.  يَوْمَ  zaman zarfı,  إذ ’e muzaftır.  يَوْمَ  ref mahallinde feth üzere mebnidir.  إذ  mukadder sükun ile mebni bir isimdir. Çünkü muzâfun ileyh olarak cer mahallindedir. Aldığı tenvin ise mahzuf bir cümleden avzdır. Takdiri, يوم إذا يفصل بين الخلائق (O gün yaratıkların arası ayrıldığında.)şeklindedir. 

لِلْمُكَذِّب۪ينَ  car mecruru mahzuf habere müteallik olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُكَذِّب۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ


İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan  وَيْلٌ ’nun haberi mahzuftur.  لِلْمُكَذِّب۪ينَ  bu mahzuf habere mütealliktir. 

Müsnedün ileyh olan  وَيْلٌ  kelimesinin nekre gelmesi tahkir ifade etmiştir. Zem manasındaki mübtedanın tenkiri caizdir.

Cümle haber formunda geldiği halde muktezâ-i zâhirin hilafına olarak beddua manası taşıdığı için lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

وَيْلٌ  ‘e müteallik olan  يَوْمَ  zaman zarfı,  إذ ’e muzaftır.  يَوْمَئِذٍ ‘deki tenvin mahzuf bir cümleden ivazdır. Muzâfun ileyh cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

يَوْمَئِذٍ  kıyamet gününden kinayedir.

وَيْلٌ , cehennemde bir vadi olarak bilinen yerdir. Azap manasında beddua olarak kullanılır. Beddua manasında olduğunda mübtedanın nekre gelmesi caizdir.  وَيْلٌ ,  kâfirlere aittir. Çünkü şiddet ifade eden bir kelimedir. Zira  و - يْ - لٌ  harflerinin meydana getirdiği terkip, hemen hemen daima şiddet manasını ifade eder. (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir, Bakara/79)

لِلْمُكَذِّب۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

Bu ayet birebir tekrarlansa bile bağlamları farklıdır ve takip ettikleri ayetin içeriğini yeniden düşünmeye sevk ederler. Zemahşerî’nin deyimiyle, “İnkârcılara tekrîr ile yapılan uyarılar, birbiri ardınca kafalarına balyoz gibi iner”. (Keşşâf)

15. ayeti, tehdidi artırmak üzere tekid eden bu cümle, surede 10 kez tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Bu kelam, onlar için ziyadesiyle kınama ve tahkir ifade etmektedir. (Ebüssuûd)

 
Mürselât Sûresi 48. Ayet

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ  ...


Onlara, “Rükû edin (namaz kılın)” dendiği zaman rükû etmezler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا ve zaman
2 قِيلَ dendiği ق و ل
3 لَهُمُ onlara
4 ارْكَعُوا rüku’ edin ر ك ع
5 لَا
6 يَرْكَعُونَ rüku’ etmezler ر ك ع

Bu âyetle ilgili üç yorum yapılmıştır: 1. Sakifliler hakkında inmiştir. Hz. Peygamber onlara namazla ilgili âyetleri tebliğ ettiğinde, “Namazı bizden kaldır; biz eğilemeyiz, bu bizim için bir ardır” demişler. Hz. Peygamber de “Rükûu ve secdesi olmayan dinde hayır yoktur” buyurarak onların yersiz isteklerini reddetmiştir (Şevkânî, V, 417). 2. İman etmeden ölenlere âhirette, “Allah’ın huzurunda eğilin” denilecek, fakat kendilerinde eğilme gücü bulamayacaklar. 3. Âyetteki “eğilme” (rükû) kavramıyla genel olarak Allah’a itaat ve saygı kastedilmiştir.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 531-532

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ


وَ  istînâfiyyedir.  اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.  ق۪يلَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

إِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ق۪يلَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هو dir.  لَهُمُ  car mecruru  ق۪يلَ  fiiline mütealliktir.

Mekulü’l-kavli  ارْكَعُوا ‘dirق۪يلَ  fiilinin naib-i fail olarak mahallen merfûdur.

ارْكَعُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

فَ  karînesi olmadan gelen  لَا يَرْكَعُونَ  cümlesi şartın cevabıdır. لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَرْكَعُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ


وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Müteallakı, şartın cevap cümlesidir. Şart cümlesi olan  ق۪يلَ لَهُمُ ارْكَعُوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

ق۪يلَ  fiilinin naib-i faili olan mekulü’l-kavli  ارْكَعُوا  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  ق۪يلَ  fiili, meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  لَا يَرْكَعُونَ , menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil, istimrar ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari sıyga, anlama tecessüm anlamı katmıştır. Muzari fiil bu özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

ارْكَعُوا -  لَا يَرْكَعُونَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb, iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ [Onlara, Allah'ın huzurunda eğilin, de­nildiği vakit eğilmezler.] ayetinde mecaz-ı mürsel vardır. Yüce Allah, mut­lak olarak rüku tabirini kullanmış, bununla namazı kastetmiştir. Bu, zikr-i cüz irade-i küll kabilindendir. Onlara, namaz kılın, denilince kıl­mazlar demektir. (Safvetü’t Tefâsir)

كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَل۪يلاً  cümlesine atfı da caizdir. Hitap zamirinden gaib zamirine iltifat edilmiştir. (Âşûr)

Bu ifade iman etmediklerinden kinayedir. Çünkü namaz dinin direğidir. Müşriklerden Mâûn Sûresi’nde de  الَّذِينَ هم عَنْ صَلاتِهِمْ ساهُونَ [namazından gafil olanlar] (Maun/5) şeklinde bahsedilmiştir. (Âşûr)

 
Mürselât Sûresi 49. Ayet

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ  ...


O gün vay yalanlayanların hâline!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيْلٌ vay haline
2 يَوْمَئِذٍ o gün
3 لِلْمُكَذِّبِينَ yalanlayanların ك ذ ب

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ

 

İsim cümlesidir.  وَيْلٌ  mübteda olup lafzen merfûdur.  يَوْمَئِذٍ   zaman zarfı  وَيْلٌ ‘e mütealliktir.  يَوْمَ  zaman zarfı,  إذ ’e muzaftır.  يَوْمَ  ref mahallinde feth üzere mebnidir. إذ  mukadder sükun ile mebni bir isimdir. Çünkü muzâfun ileyh olarak cer mahallindedir. Aldığı tenvin ise mahzuf bir cümleden ivazdır. Takdiri, يوم إذا يفصل بين الخلائق (O gün yaratıkların arası ayrıldığında.)şeklindedir. 

لِلْمُكَذِّب۪ينَ  car mecruru mahzuf habere müteallik olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُكَذِّب۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ


İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan  وَيْلٌ ’nun haberi mahzuftur.  لِلْمُكَذِّب۪ينَ  bu mahzuf habere mütealliktir. 

Müsnedün ileyh olan  وَيْلٌ  kelimesinin nekre gelmesi tahkir ifade etmiştir. Zem manasındaki mübtedanın tenkiri caizdir.

Cümle haber formunda geldiği halde muktezâ-i zâhirin hilafına olarak beddua manası taşıdığı için lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

وَيْلٌ ‘e müteallik olan  يَوْمَ  zaman zarfı,  إذ ’e muzaftır.  يَوْمَئِذٍ ‘deki tenvin mahzuf bir cümleden ivazdır. Muzâfun ileyh cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

يَوْمَئِذٍ  kıyamet gününden kinayedir.

وَيْلٌ , cehennemde bir vadi olarak bilinen yerdir. Azap manasında beddua olarak kullanılır. Beddua manasında olduğunda mübtedanın nekre gelmesi caizdir.  وَيْلٌ ,  kâfirlere aittir. Çünkü şiddet ifade eden bir kelimedir. Zira  و - يْ - لٌ  harflerinin meydana getirdiği terkip, hemen hemen daima şiddet manasını ifade eder. (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir, Bakara/79)

لِلْمُكَذِّب۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

Bu ayet birebir tekrarlansa bile bağlamları farklıdır ve takip ettikleri ayetin içeriğini yeniden düşünmeye sevk ederler. Zemahşerî’nin deyimiyle, “İnkârcılara tekrîr ile yapılan uyarılar, birbiri ardınca kafalarına balyoz gibi iner”. (Keşşâf)

15. ayeti, tehdidi artırmak üzere tekid eden bu cümle, surede 10 kez tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Mürselât Sûresi 50. Ayet

فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ  ...


Onlar artık ondan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَبِأَيِّ hangi?
2 حَدِيثٍ söze ح د ث
3 بَعْدَهُ bundan sonra ب ع د
4 يُؤْمِنُونَ inanacaklar ا م ن

“Bundan” zamiriyle Kur’an-ı Kerîm kastedilmiştir. İman edilecek en doğru söz Kur’an-ı Kerîm’dir. Kuşkusuz bütün sözler içerisinde en doğrusu, en aydınlatıcısı, en inanılır ve güvenilir olanı, ayrıca inanıp izleyenlere en yararlı ve kurtarıcı olanı Allah’ın sözüdür. Nitekim En‘am sûresinin 115. âyetinde “Allah’ın kelimesinin (kelâmının) hem doğruluk hem de adalet bakımından tam” yani eksiksiz kusursuz olduğu bildirilmiştir. Mürselât sûresinin genelinde inkârcıların yanlış inanç ve tutumları ve bu yüzden uğrayacakları uhrevî cezalar hakkında bilgi verildikten sonra kurtuluş yolunun Kur’an-ı Kerîm’e inanıp onu izlemek olduğunu bildiren âyetle sûre son bulmaktadır. Son âyette her yönüyle mûcize olan Kur’an’a inanmayan inkârcıların, artık iman edecekleri herhangi bir sözün veya bir kitabın bulunmadığına işaret edilmektedir.


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 532
Peygamber Efendimiz, bu âyetin okunmasından sonra “ Âmennâ billâh”( Allah’a inandık) denmesini tavsiye etmiştir. 
( Ebû Dâvud, Salât 149,150).

فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ


فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri,إن لم يؤمنوا بالقرآن فبأيّ حديث بعده يؤمنون. (Eğer Kurana inanmazlarsa sonrasında hangi söze inanacaklar) şeklindedir.

اَيِّ  istifham ismi  بِ  harf-i ceriyle  يُؤْمِنُونَ  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. حَد۪يثٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

بَعْدَ  zaman zarfı  حَد۪يثٍ ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يُؤْمِنُونَ fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

يُؤْمِنُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ


Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olan rabıta harfidir. Takdiri إن لم يؤمنوا بالقرآن  (Eğer Kur’an’a inanmıyorsanız …) olan şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Muzari fiil sıygasında gelen cevap cümlesi  فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَ اللّٰهِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Mecrur mahaldeki istifham ismi  بِاَيِّ حَد۪يثٍ  başındaki harf-i cerle birlikte sadaret hakkı nedeniyle amil olan  يُؤْمِنُونَ  fiiline mütealliktir.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp, inkâr ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

İstifham, onların hallerini taaccübü inkâr için kullanılmıştır. Yani açık delillere rağmen Kur'an'a inanmazlarsa, başkalarının sözlerine de inanmazlar. (Âşûr)

Muzâfun ileyh olan  حَد۪يثٍ ‘deki nekrelik gayrı muayyen cins ifade eder.

بَعْدَهُ (Ondan sonra) yani Kur’an’dan sonra demektir. Demek istiyor ki; indirilen kitaplar arasında Kur’an, doğruyu gösteren bir ayet, açık bir mucizedir. Ona bile inanmıyorlarsa, ondan sonra hangi kitaba “inanacaklar bunlar?”  تُ  ile  تُؤْمِنُونَ (… inanacaksınız?!) şeklinde de okunmuştur. (Keşşâf)

Sure, kâfirler için olan hayretle son buldu. Çünkü soru, hayret ifadesi içindir. Allah Teâlâ, kâfirlerin, îcâz (aciz bırakma) derecelerinin en üstünde, belâgat ve fesahat mertebelerinin zirvesinde olması açısından hak dinin hakikatine götüren kesin ve açık delillere bağlanmadıkları için inat ve azgınlığın zirvesinde olduklarını beyan etti. (Rûhu’l Beyân)

Surenin, konunun sonuna işaret eden bu son ayeti, hüsn-i intihâ sanatının güzel bir örneğidir.

Hüsn-i intihâ, mütekellimin sözünün makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlamasıdır. 

Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi belîğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatap artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi surede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Kur’an Işığında Belâğat Dersleri Bedî’ İlmi)

Surenin kısa seciye örnek teşkil eden bütün ayetlerinin sonlarındaki fasıla harfleri ile meydana gelen lafzî güzellik, muhatabın dinlemeye ve okumaya olan meylini artırmaktadır.

 
Günün Mesajı
30. ayette Cehennem Ateşi'nin dumanının üç sütun halinde yükselmesi hayli manidardır. "Tarihte şirk, küfür ve zulüm sistemleri, daha çok üç sütuna dayanmış (meselâ Firavun, Hâmân, Karun), anlayış, şahıs, sınıf ve dönem olarak üçlü sacayağı üzerine oturmuştur. Hacc'da üç şeytanın taşlanmasının hikmetlerinden biri de bu olsa gerektir. Dumanları üç sütun halinde yükselecek Cehennem ateşinden, insanı -Allah korusun bu ateşe mahkum edecek üç veya üçlü şeytandan ve üçlü sistemlerin tuzaklarından kurtulmak için de Kur'ân-ı Kerim, üç Sıfatı'yla, yani insanların Rabbi, insanların Melik'i ve insanların İlâhı olarak Allah'a sığınmaya çağırır (Nâs Sûresi). Demek oluyor ki, Rabb, Melik ve İlâh olarak Allah'tan başkasına yönelmek, insanı üç veya üçlü şeytanın tuzağına, üçlü sistemlerin ağına, yine beden, nefis ve şeytanın sacayağının ayakları arasına düşürür. Rabbimiz, Melikimiz ve İlâhımız olan Hz. Allah, muhafaza buyursun.
 
Sayfadan Gönüle Düşenler

Batıl yolun yolcusu ve sapkınlığının yüzsüz ısrarcısı; pişkin bir ifadeyle güler. Yeryüzünün yollarında, kendisinden emin adımlarla yürür gider. Nefsinin heveslerini karşıladıkça, geçici gücün sarhoşu olur. Bu hissi kaybetmemek uğruna, elinden geleni yapar.

Suçu yüzüne çarpıldığı zaman umurunda değildir. Belki nefsinin kurallardan üstün olduğuna inanır, belki de dünyada ne ceza verilirse verilsin bir çıkış kapısı olduğunu düşünür. Geleceğe hazırlanmak yerine anı yaşamaya teşvik etmek; nefsin en büyük oyunlarındandır.

Yeryüzünün cezalarının sınırlı olması ile yanılır. Kendisini destekleyen birilerini illa ki bulur ve cesaretlenir. Hiçbir çıkış kapısının olmadığı güne ulaştığı zaman yalanladığı hakikat ile yüzyüze gelir. Ahirette hayatında; ne cezalar tükenir, ne cezalandıran yorulur, ne yardımcı bulunur, ne de suçlu bedenen ve zihnen cezasına alışır.

Rabbimiz! Hakkı doğrulayanlardanız. Şüphesiz ki, Senin şahitliğimize ihtiyacın yoktur ancak bizim bu şehadete ihtiyacımız vardır. Hakkı yalanlayanlara benzemekten, onlara meyil etmekten ve hesap günü düşecekleri halden; Sana sığınırız. İşlediğimiz günahları affeyle.  Kusurlarımızda ısrar etmekten ve gizli kalması doğru olan hallerimizin açığa çıkmasından koru. Bizi, takva ehlinden ve onları müjdelediğin cennet nimetlerine kavuşanlardan eyle.

Amin.

Zeynep Poyraz: @zeynokoloji