Abese Sûresi 37. Ayet

لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْن۪يهِۜ  ...

Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.  (33 - 37. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لِكُلِّ hepsinin vardır ك ل ل
2 امْرِئٍ her kişinin م ر ا
3 مِنْهُمْ onlardan
4 يَوْمَئِذٍ o gün
5 شَأْنٌ bir derdi ش ا ن
6 يُغْنِيهِ kendisine yeter غ ن ي
 

Kıyamet ve âhiretten bir kesitin son derece canlı bir tasvirini veren sûrenin bu son âyetleri, dünya hayatının geçici zevk ve tasalarını aşıp varlığının anlamı, değeri, amacı ve âkıbeti üzerine düşünebilme seviyesine ulaşmış her insanı sarsıcı gerçeklerle yüzyüze getirmektedir. Kıyamet gününde evrende meydana gelecek olan olaylar korkunç sesler çıkaracağı için ona 33. âyette “sâhha” adı verilmiştir. O gün geldiğinde aralarında akrabalık bağı bulunanların birbirinden kaçışının sebebi çeşitli şekillerde izah edilmiştir: a) Kıyamet olayları herkesi dehşete düşüreceği için o ortamda insanların birbirini düşünmeleri mümkün değildir; herkes kendi başının derdine düşer; b) Akrabalıktan doğan haklarını isteyecekleri endişesiyle insanlar birbirinden kaçarlar; c) Kişi, akrabaları onun içinde bulunduğu sıkıntılı durumu görmesin diye onlardan kaçar; d) İnsan, akrabasının içinde bulunduğu kötü durumu görmesine rağmen onlara yardım edemeyeceğini ve başlarına gelenlere engel olamayacağını bildiği için kaçar (Şevkânî, V, 446).

Bir önceki sûrede (Nâziât 79/8-9) kıyamet ve mahşerin dehşetinden dolayı bütün kalplerin korkudan neredeyse yerinden oynayacağı, gözleri korku bürüyeceği bildirilmişti. Abese sûresinin bu son âyetlerinden anlıyoruz ki inkârcı ve isyankârların korku, kaygı ve perişanlıkları devam ederken, müminlerin durumları aydınlanınca kalplerindeki korku ve kaygının yerini ferahlık ve sevinç alacak, bu sevinç yüzlerine yansıyacaktır.

 
Riyazus Salihin, 412 Nolu Hadis
Hz. Âişe radıyallahu anhâ, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim demiştir:
“İnsanlar, kıyamet gününde, yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak Allah’ın huzurunda toplanırlar.” Bunun üzerine ben:
– Yâ Resûlallah! Kadınlar ve erkekler birlikte olunca, birbirlerine bakmazlar mı, dedim? Peygamber Efendimiz:
– “Âişe! Durum, onların bunu akıllarına getiremeyecekleri kadar ciddidir” buyurdu.
Bir başka rivayette:
“İş, birbirlerine bakamayacakları derecede şiddetlidir”, buyurdu.
(Buhârî, Rikak 45; Müslim, Cennet 56,59. Ayrıca bk. Buhârî, Enbiyâ 8, 48, Tefsîru sûre (5), 14; Tirmizî, Kıyamet 3, Tefsîru sûre (80), 2; Nesâî, Cenâiz 118-119; İbni Mâce, Zühd 33)
 

لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْن۪يهِۜ


İsim cümlesidir. لِكُلِّ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  امْرِئٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  مِنْهُمْ  car mecruru  امْرِئٍ ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir.

يَوْمَئِذٍ  zaman zarfı  يُغْن۪يهِۜ  fiiline mütealliktir.  يَوْمَ  zaman zarfı,  إذ ’e muzâftır.  يَوْمَ  ref mahallinde feth üzere mebnidir. إذ  mukadder sükun ile mebni bir isimdir. Çünkü muzâfun ileyh olarak cer mahallindedir. Aldığı tenvin ise mahzuf bir cümleden ivazdır. 

شَأْنٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  يُغْن۪يهِ  fiili  شَأْنٌ ‘ün sıfatı olarak mahallen merfûdur. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُغْن۪يهِ  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هِ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

يُغْن۪ي  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  غني ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْن۪يهِۜ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim sanatları vardır. Veciz ifade kastına matuf izafetle gelen car mecrur  لِكُلِّ امْرِئٍ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  امْرِئٍ ‘deki tenvin nev ve kesret ifade eder.  شَأْنٌ  muahhar mübtedadır.  شَأْنٌ  kelimesindeki tenvin tazim içindir. (Âşûr)

Bu ayet, onların niçin kaçtıklarını beyan etmektedir. Yani zikredilenlerden her biri için kendine yetecek bir meşguliyet ve korkunç bir durum vardır. Akrabaların taleplerinden kaçınmak, yahut onlara kızdığı için onlardan kaçmak ise, bu kabil kaçmaktan değildir. (Ebüssuûd) 

لِكُلِّ امْرِئٍ  sözünde haberin mübtedaya takdim edilmesi, sonra gelen  شَأْنٌ  kelimesinin tazime delalet eden tenkirinden kaynaklanır. (Âşûr) 

مِنْهُمْ  car mecruru  امْرِئٍ ’in mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir.  يَوْمَئِذٍ  zaman zarfı, ihtimam için, amili olan  يُغْن۪يهِ  fiiline takdim edilmiştir.

يَوْمَئِذٍ  ifadesinde kıyamet gününden kinaye olan  يَوْمَ  zaman zarfı  إذ ’e muzâftır.  يَوْمَ  ref mahallinde feth üzere gelmiştir.  إذ , mukadder sükun ile mebni bir isimdir. Çünkü muzâfun ileyh olarak cer mahallindedir. Aldığı tenvin ise mahzuf bir cümleden avzdır. 

يُغْن۪يهِ  cümlesi, muahhar mübteda olan  شَأْنٌ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. İstimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

O gün vuku bulacak korkunç olaylar kalpleri ve nefisleri titretecek bir şekilde tasvir edilmiştir. Bütün bunlar kıyamet gününden kinayedir. Burada kinayeden maksad o gün olacakları anlatmak değildir. Bu vasıfların anlatılması kâfirleri red, müminleri ikaz için nefisleri uyarmaktır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

O gün, onlardan her birinin kendine yetip artacak bir derdi vardır. Adı geçenlerden her birinin meşgul olacağı, ihtimam göstereceği başından aşkın önemli işi, göğsünü doldurup boş yer bırakmayan düşünce ve tasası vardır. (Rûhu’l Beyân)